Kardelen'i DergiKapinda.com sitesinden satın alabilirsiniz.        Ali Erdal'ın yeni kitabı TÜRK KİMLİĞİ çıktı        Kardelen Twitter'da...        Kardelen 35 Yaşında!..       
    Yorum Ekle     2631 kez okundu.     Henüz yorum bırakılmadı.     Yazara Mesaj

Akdeniz
Serpil Tuncer

  Sayı: 76 - Nisan / Haziran 2013

Irmağın kenarındaki bataklıkta bir avuç toprağa tutunmaya çalışan zümrüt yeşili söğütleri izliyorum. Söğütler, yorgun bir çocuğun uykuya yatması gibi ince yapraklarını rüzgâra bırakmış. Öğle sıcağında salınıp duruyorlar. Kadife kumaşa benziyorlar uzaktan. Parlak ve yumuşak. Kıvrılan ırmağın arkasında beliren uzun kavak ağaçları bu kısa söğütlere gölge yapıyor. Karşıki dağlara doğru uçsuz bucaksız tarlalar uzanıyor. Dağın yamaçlarındaki bodur ağaçlar asil başlarını güneşe kaldırmışlar. Birkaç kırlangıç sınırsız gökyüzünü keşfe çıkmış. Uzaktan her şey öylesine güzel gözüküyor ki içine düştüğüm yalnızlığı unutturuyor. Doğanın dokunulmazlığı buralara adını kazımış. Bir asi rüzgâr saçlarımı uçururken Akdeniz’in o sıcak esintisi tenimi yalayıp yutuyor. Her yanımı garip bir sıcak sarıyor. Bir fön makinesinin içinde savrulup duruyorum sanki. Güneş tam tepede. Gittikçe bastıran sıcağa daha fazla dayanamıyorum. Ana yoldan ayrılıp tarlaların içine ilerliyorum. Irmağın kenarını süsleyen uzun sazlıklara dalıp güneşten korunabileceğim bir yer arıyorum.

Gölgedeyim. Sıcak az da olsa serinliğe kendini bırakıyor. Büyük gürültü çıkararak çağlayan ırmağa bakıyorum. Yeşil sularını görmemle içine atlamam bir oluyor. Üstüm başım ırmağın bulanık sularının içinde ıslanıyor. Havadaki sıcaktan nasiplenmeyen ırmağın suları buz gibi. Ayaklarım bir anda donmaya başlıyor. Zorlukla tutunduğum otlardan güç alarak kıyıya çıktığımda sıcak bir anda bedenimden uzaklaşmış oluyor. Kıyıdaki çamurun üzerine yatıp ağaçların arasında kâh gözüken kâh kaybolan gökyüzüne bakıyorum. İçim şenleniyor, ferahlıyorum. Esen rüzgâr bedenime dokundukça üzerime garip bir uyku çöküyor. Olduğum yerde kısa bir şekerleme yapıyorum. Uyumakla uyanık kalmak arasında gidip geliyorum. Başımın üzerinden geçen bir kuşun acı çığlığıyla ayılıyorum. Geçen zamanı hesaplamıyorum. Geldiğim yere yani ana yola tekrar dönmek zorundayım.

Yolda kalan aracımı merak ediyorum. Çantam, telefonum özel eşyalarım hepsi arabada. Eski bir fortun içinde. Gerisin geri ana yola çıkıyorum. Sağa sola bakındıktan sonra yolda gezinen ıssızlığa dayanarak kaybolduğum fikrini kafamda sabitliyorum. Acı gerçek işte. Otobanda giderken yanlış yola girmiştim, yetmezmiş gibi üstüne üstük arabam arıza yapmıştı. Araçta tık yok. Ne ileri ne geri gidiyor mübarek. Irmağın suyu üzerimde buharlaşmaya başlamışken aklıma cep telefonum geliyor. Polis, jandarma, ilk yardım bütün telefonları deniyorum. Kör bir noktada olmalıyım ki cep telefonu çekmiyor. Bu ıssız yolda ne yapmalıyım diye düşünürken aklıma ilk gelen yol kenarında beklemek oluyor. İllaki bir araç geçer. Başımı gölgelendirecek bir kayanın dibine dayanıp bekliyorum. Saatler geçiyor. Gelen giden yok. Acıkmaya başlıyorum. Susamak da işin içine girince ağzım yapış yapış oluyor. Üzerim ise çoktan kurudu. Arabanın içindeki torpido gözüne bakıyorum. Erimiş bir çikolata parçası bulduğumda dünyalar benim oluyor. Hemen ağzıma atıyorum. Çikolata anında mideme iniveriyor. Aynı kayanın altında gelip bekliyorum. Doğayı, otların sallanmasını, muhteşem gökyüzünü izliyorum. Soluksuz bir zevkin pençesindeyim ama ıssızlık ve açlık canımı sıkıyor.

Güneş, öğleden ikindiye yaklaştığında susuzluktan kurumuş dudaklarımı yalayıp duruyorum. Tekrar tarlayı geçip söğütlerin altında saklanmış ırmağa geliyorum. Sıcak çöllerden gelen hayvan misali suya atlıyorum. Kana kana su içiyorum. Üstüm başım tekrar ıslanıyor. Sıcaktan başıma bir ağrı oturuyor. Açlık canıma yetti. Başım dönüyor artık. Irmaktan çıkıp toprağa uzandığımda bir aracın sesi kulaklarıma geliyor. Hızla koşuyorum. Islak ayaklarım toz toprak içinde kalıyor. Araca yetişemiyorum. Kâbus gibi. Arkasından bağırıyorum ama sesimi duyan olmuyor. Araç basıp gidiyor. Elde var yine sıfır. Nasıl olur da böyle ıssız bir yola girebilirim. Direksiyonda uyudum mu yoksa? Bir biri ardına araçların aktığı o işlek otoyola ne oldu anlamadım. Nasıl oldu da bu yola girdim? Tekrar beklemeye başlıyorum. Saatler geçiyor ve ikindi nazlı gelin gibi terk ediyor peyzajı. Arabanın içine giriyorum ürkerek. Alaca karanlığın elinde kuklayım artık. Gölgemden korkuyorum. Garip hayvan uğultuları duyuyorum. Şizofrenler gibi karanlıkta koyulaşan bitki topluluklarını insan yüzlerine, koyunlara, eşyalara benzetiyorum.

Ağustos böcekleri ötmeye başladıklarında yanık çiçek ve ot kokusu etrafı sarıyor. Cennetin içinde cehennemi yaşamak bu demekmiş. Açlık bir taraftan, susuzluk diğer taraftan... En kötüsü de ıssızlık. Bu gece buradayım anlaşılan. Korkarım karanlıktan. Hele ıssızlık... Aklımı götürür ötelere. Sonra dua etmek geliyor içimden. Bildiğim bütün sureleri okuyorum. Ellerimi yıldızlı gökyüzüne açıp karşıma bir insan çıkarması için yaratana dua ediyorum. Gözlerim küçülmeye başlıyor. Yıldızlarla kaynayan sema bana uyku vaktimin geldiğini hatırlatıyor. Biyolojik saatime daha fazla direnmeden uyumaya çalışıyorum ama bir türlü uyuyamıyorum. Aracın kapıları kilitli ama yine de canıma yeten korkuyu bastıramıyorum. Belki tok olsam uyumam daha kolay olurdu. Tekrar yiyecek bir şeyler arıyorum. Arabanın içini ve ceplerimi didik didik ediyorum. Nafile... Yorgun düşen bedenimi uykuya bırakmaktan başka çarem yok. Yıldızlar çoğalırken, ağustos böceklerinin sesi, kurbağa seslerine karışıyor. Sessizlikte ırmak çağladıkça çağlıyor.

Gün ışıdığında bir kamyon sesi kulaklarıma çarpıyor. Rüya mı gerçek mi acaba? Gözlerimi açtığımda tam karşımda bir kamyonun hızla yaklaştığını görüyorum. Üzerimdeki uyku mahurluğu bir anda gidiyor. Aracın kapısını açtığım gibi sıcaktan ısınmaya başlayan asfalta yalın ayak basıyorum. Kamyon duruyor. Şükür olsun!

Kamyonun içinden üstü başı perişan bir adam çıkıyor. Çiftçiye benziyor. Kamyonun arkası ot balyalarıyla dolu. -Geçmiş olsun birader! Hayırdır?

-Yanlış yola girdim herhalde. Bu sapa yolda araç da arıza yaptı. Dün öğleden beri buradayım.

-Eee ni yidin ni içtin?

-Ne yemesi ağabey. Açlıktan ölüyorum. Üstelik telefon da çekmiyor.

-Çekmez. Otoban nire bura nire. Burası Sedir Yaylasının yoludur. Araç da pek olmaz. Bazen ota gideriz. İyi ki bana rastladın. Yoksa işin zordu. Gerisin geri yürüseydin onkilometre aşağı da bir benzinci vardı.

Kamyoncu deyince hatırlayıverdim. Evet, son gördüğüm o benzinlikti ama? Neden hatırıma gelmedi ki?

-Neyse önemi yok artık. Beni aşağıya kadar götürün. Araç için çekici çağırırım.

Adamla aynı anda kamyona biniyoruz. Yanındaki sırt çantasının içinden el yapımı tepsi ekmeğini çıkarıyor, al gibi domatesi de... Olanca iştahımla ekmeği ve domatesi yemeğe başlıyorum. Kendime geldiğimde etrafa gözüm takılıyor. Sabahın köründe bile sıcak dayanılmaz. Kadife söğütler yine nazlı ceylan gibi salınıp duruyor. Irmak daha coşkun. Albenisi bitmeyen doğanın içinde olmak... Adam;

-Buraları çok güzelidir. ‘’Ya ne demezsin’’ diyorum dünkü korkuları unuturcasına. Birkaç dakika sonra benzinlikte oluyoruz. Kamyondan indiğimde bildiğim tüm hayır duaları adamın ardından döktürüyorum.


Bu yazıya yorum ekleyin

Adınız
E-posta Adresiniz
Yorumunuz
 

CAPTCHA


Resimdeki rakamları bu alana yazınız


Eklenen Yorumlar


Henız yorum bırakılmadı...
 
Portakal... - Sayı 85
Akdeniz... - Sayı 76
Sahil postanesinden sevgi... - Sayı 70
Kör olma korkusu... - Sayı 69
Tüm Yazıları

ASKIDA ABONELİK: Siz de "askıda abonelik kampanyası"na destek olmak ister misiniz?

Gelecek sayının konusu (127):
Sünnete uygun beslenme...

Son Eklenen Yorumlardan
 Bugün 18.11.2025Konu nedir? ...

 Deprem kuşağında yer alan ülkemizde: çok katlı yapılar yerine, tek katlı bahçeli evlerde yaşamak asl... yusuf

 Muazzam bir çalışma olmuş,tebrik ediyorum.... Ahmet Durmuş

 yukarıdaki hikayeyi ve eklemeleri yazan kişi biraz zorlamayla günün modasına uymuş işi dış güçlere a... HALİL KÖSE

 test"... test


Nüfuz plânlaması diye bir şey tutturmuş gidiyorlar.
Ülkedeki kazalar, ihmaller ve terör sebebiyle ölenler hiç hesaba katılmıyor.
İnsanımızda bu ibret almamak, hükümetlerimizde bu beceriksizlik olduğu sürece bırakın planlamayı, nüfusu teşvik etmeleri gerekmez mi?
Yoksa bunca ölüme karşı bu tedbirsizlik, nüfuz planlamacılarının işi mi?
Kardelen: Sayı 3, Aralık 1993
Büyük camgözlerle yüzen karahindiba
Hakkın hâdimleri ve bâtılın vekâlet sava
Ehl-i gönül
Nesl-i muazzez
Nereye kadar?
Gelecek sayı (127) konusu


Ali Erdal - Nereye kadar?
Kadir Bayrak - Mukaddes beldelere-2
Ekrem Yılmaz - Korkaklar
Ekrem Yılmaz - Nerdeyiz
Fatma Pekşen - Dağlara çen düşende
Dergi Editörü - Ben kazandım, biz ka...
Site Editörü - Vekâlet savaşları
Necip Fazıl - Yahudi (Terkip ve Te...
Necdet Uçak - Annem var güzel anne...
Necdet Uçak - Bu vatan bizim
Kardelen Dergisi - Gelecek sayı (127) k...
Kardelen Dergisi - Kardelenden haberler
Kardelen Dergisi - Gazze ateşkes görüşm...
M. Nihat Malkoç - Gördüm seni, gördüm ...
M. Nihat Malkoç - Gazze, ümmetin imtih...
Zaimoğlu - Gündüz, geceye muhta...
Zaimoğlu - Sağlam kulp
Halis Arlıoğlu - Hâramiler
Halis Arlıoğlu - Meçhule hitap
Ahmet Değirmenci - Geri verin
Ahmet Değirmenci - Kurban
Ahmet Değirmenci - İki ara bir dere
Büşra Duru - İslâmın meşalesi ile...
Remzi Kokargül - Malatya suskun, durg...
Murat Yaramaz - Şüphe
Murat Yaramaz - Amnezi
Gözlemci - Hadiselere bakış
Mahmut Topbaşlı - Duruldum
Mahmut Topbaşlı - Cemre sancıları
Cahit Ay - Kimdendir
Cahit Ay - Ondördünde
Cahit Ay - Sana geliyor
Rıdvan Yıldız - Kaş ve bulut
Vahid Aslan - Adam olmaq derdi
Vahid Aslan - Günəbaxanlar
Emine Öztürk - Yolun sonu
Osman Akçay - Büyük camgözlerle yü...
Mustafa Makas - Vesâyet savaşları
Yaşar Akyay - Hakkın hâdimleri ve ...
İbrahim Durmaz - Kızılelma
Mehmet Emin Armağan - Nesl-i muazzez
Mehmet Emin Armağan - Ehl-i gönül
Mustafa Kozlu - Mutluluk
Uğur Utkan - Hz. Ebubekir Sıddık
Kemal Çerçibaşı - Bir yıldırım çarptı ...
 
 
23 Mart 2005 tarihinden beri
 Ziyaretçi Sayısı Toplam : 16344047
 Bugün : 117
 Tekil Ziyaretçi Sayısı Toplam : 694822
 Bugün : 1
 Tekil Ziyaretçi Sayısı (dün) Toplam : 179
 126. Sayıya Bırakılan Yorum Sayısı Toplam : 1
 Önceki Sayıya Bırakılan Yorum Sayısı Toplam : 6
Son Güncelleme: 9 Mart 2025
Künye | Abonelik | İletişim