Kardelen'i DergiKapinda.com sitesinden satın alabilirsiniz.        Ali Erdal'ın yeni kitabı TÜRK KİMLİĞİ çıktı        Kardelen Twitter'da...        Kardelen 34 Yaşında!..       
    Yorum Ekle     2037 kez okundu.     1 yorum bırakıldı.     Yazara Mesaj

Yelkovan
Çetin Tarı

  Sayı: 78 - Ekim / Aralık 2013

Saat üç ile dört arasında, dörde daha yakın. Yelkovan düşeli iki ay oldu. Yine de saati neredeyse tam olarak tahmin edebiliyorum, 38 dakika geçiyor. Bunun sebebi saniyeleri sayıyor olmam da olabilir tabi… Annem tamir ettirmek üzere götüreceğini söylemişti ama sürekli unutuyor, bense hatırlatmıyorum artık, alıştım durumuna…

Geldiği ilk günü hatırlıyorum 1979 ilkbaharında arka bahçede çamurdan tabanca yaparken biz, Almanya'dan gelen komşumuzun hediye olarak getirdiği guguklu saat bu…

O gün ağabeyimle, saat başı ötecek diye gece yarısına kadar başından ayrılamamıştık. Kuş her öttüğünde sahip olduğu zekâya mucize gözüyle bakıyorduk, ne kadar da havalı bir saatti…

Odama uğramayalı iki günden fazla oldu? Yemeğim ve suyum yok ama her şeyden öte sigaram da kalmadı... Oysa hayatla tek bağımın sigara ve kitaplarım olduğunu biliyor, her ne kadar artık kitap okuyamayacak kadar dikkatim dağınık olsa da...

Ağabeyim, üç gün kalan 12. yaş gününü göremeyeceği bir trafik kazasında ölürken onun yokluğuna bir türlü alışamayan ve avuç dolusu sakinleştiricilerle ayakta durabilen babam sonunda bu dünyada daha fazla duramayacağına karar verdiğinde, 26 yaşıma yeni basmıştım..

Tarih boyunca yaşayıp ölmüş insan sayısı 110 milyardır.

O günden sonra değiştiğimi anlatıyordu annem. Sürekli hastaneye gitmeler, testler, unutmalar, anlamasız konuşmalarım içinde kayboluş ve sessiz asabiyetim…

Artık işime devam edemeyeğimin kesinleştiği o salı günü ve eve kapanma sürecim ve ardından doktorun kapalı kapılar ardında anneme şizofreniye doğru kaymakta olduğumu anlatması..

Kaymak? Bir insan neden kayar? Tabi ki elinde olmadığı için... Ama yanlış bir tespitti, bir şeylere kaydığım yoktu, daha doğru olan beynimden fışkıran tüm o diğer kişiler ve seslerin dünyama kaymakta olduklarıydı... Durdurmak ya da onlardan kaçmak mümkün olamadı, bir gün uyandığımda tüm ruhumu işgal etmişlerdi...

Sigaradan sepya bir renk alan odamın duvarlarını krem rengiydiler diye hatırlıyorum, oysa gri olduklarını not almışım pencerenin sağ alt köşesine...

Artık sorma! duvarlarının eski rengi; gri…

Emin değilim… Oysa eskiden hiçbir şeyi unutmazdım; tarihler, isimler, yüzler ve hatta kitaplar bir resim gibi hayalimde, önüme sayfalarca açılır ve ben onları yanlışsız, ezbere okuyabilirdim. Bunu herkesin yapamadığını fark ettiğimde altı yaşımdaydım.

Babam; ''Gel...'' derdi misafirlerin yanında gururla, ''…sana aldığım küçük Prens kitabını, ezbere bir oku…''

Oysa artık en ufak şeyler bile labirentte kaybolan fareler gibi beyin kıvrımlarımda eriyip yok oluyorlar…

Artık unutmamak için her şeyi yazıyorum. Keçeli kalemimle ve odamın duvarlarında gördüğüm, kalan her boşluğa yazıyorum… Tavanda ulaşabildiğim yerlere kadar üst üste karalamalar dolu... Hatırlamalıyım, eskiden bildiğim her şeyi uykusundan uyandırmak için ihtiyacım var yazmaya ve bunları tekrar tekrar okumaya, hiçbir şeyi unutmamalı, babama mahçup olurum…

İyi değilim ama özellikle unuttuğum an, ölüyor olduğum kesinleşecek sanki… İçimde, çok derinlerimde, bozulmadan kalmayı başarmış bir yerdeki garip bir sezgi böyle söylüyor… yazmalısın, dayan…

1907 yılında Massachussetts'li bir doktor, özel bir ölüm döşeği tasarladı. Sonra da insan vücudunun ölüm anında 21 gram kaybettiğini rapor etti. Bu nedenle ruhun 21 gram tuttuğu varsayılıyor…(o son anda, 21 gram eksileceğim)

Odama uğramayalı iki gün mü oldu? Bu sabahtan itibaren hayallerim, susuzluğun da etkisiyle koyu yeşil çamurlara benzeyen canavarlar halini aldı… Gözlerimi kapadığımda çivit mavi bir tona gömülüyor ve dayanamayıp açtığımda onları, her yönden sırayla başımın üzerine çullanıyorlar…

Nefes alamayacağımı düşündüğüm son anda kafamı tahta pervaza vurmasam, öldürmeleri kaçınılmaz. Eskiden de olurdu ama belki ayda bir, oysa şu an sürekli odada karşımdalar…

Kendime; elektronik mühendisisin. Okulunu birincilikle bitirdin

Pervazı her an daha çok kaplayan kan beni ölesiye korkutuyor, yoksa hayal mi hepsi… Yani az önce geldi ve beni kontrol etti belki, üzerimi değiştirip yanıma o beyaz gofretlerden de koydu, belki açlığım susuzluğum, kafamdan akan kan, hepsi, hepsi birer hayal…

Saat beşi üç dakika geçiyor olmalı… Susuzluğum dayanılmaz ama dışarı çıkamam, kaç yıl oldu bu odadan dışarı adım atmayalı, beni yutmak üzere eşikte bekleyen düşmanlarımın topraklarına…

Yetişkin bir insan günde 23 bin defa nefes alır…

Nefes alamıyorum, neden yanıma gelmiyor, dışarı çıkamayacağımı bilmiyor mu? Küçük tuvaletimi yatağın arkasına yaptım az önce, geldiğinde kızacak ama olsun, hele bir gelsin de bu kez onunla konuşacağım. Çok şaşıracak ve gülümseyecek belki, saatin yelkovanını buldum ittiğim yatağın altında…

Eskiden ne çok konuşurdu benimle, ne çok gülerdik, oysa nasıl bir şey olduğunu hiç hatırlamıyorum artık  gülmenin ve biriyle konuşabilmem imkânsız gibi…

En büyükleri dalga geçiyor sürekli. Burada öleceğimi söylüyor, arkama dönmem gözlerimi kapamam fark etmiyor onun için, sürekli omuzlarımda. Omuzlarımdaki melekleri de çoktan kovmuş… Artık yapayalnızsın diyor…

Saatten yayılan dalgalar dev bir çanın içindeymişim gibi beynimde çınlıyor. Kahkahaları her yerde; ''Burada öleceksin, kimse yok bu evde…''

Ölümden sonra üç gün içinde akşam yemeğini öğütmeme yardımcı olan enzimler beni yok etmeye başlar..

Saati ve çocukluğumdan kalanı, az önce parçaladım. Ve masamı da ve kitaplığımı da… Kapımın içeri açılan camını da kırmalıyım, bunlar cesaretimi toplamak içindi ve gücümü toplayıp dışarı adımımı atabilirsem, çok kızacağım bu gün ona; ''Beni, oğlunu nasıl unutursun? Dışarı çıkamayacağımı bilmiyor musun, hem yıllardır çıkmadım ki?''

Güneş doğuyor. Dışarı bakamam ama ilk kez kalın perdelerimi açma gereği hissediyorum. Tüm korkularıma ve insanların o tiksinti veren bakışlarına rağmen perdeleri aralayacağım bugün…

Vietnam işgalinde Amerika, öldürdüğü her Vietnamlı için 50 bin kurşun attı..

Saatin kaç olduğunu bilmiyorum artık ama açlıktan uyuşan beynim, camın önünde yıllar önce kurumuş olan çiçeğin, kalan iğrenç dallarını yememi emrettiğinden beri olmayan kontrolümün son kırıntılarının da elimden uçtuğunu fark ediyorum.

Kesilen elime aldırmadan, kırdığım oda kapıma ait buzlu cama, nihayet bakma cesaretini gösterebiliyorum. Görünen duvarlar tertemiz ve aydınlık gibi...

Yeşil yaratık duvarın dibinde oturmuş saatin kırık parçalarını kurcalarken, birden donuk bakışlarını üzerime dikerek niyetimi anlamışçasına, çıkmamamı emrediyor; ''Anneni o halde görmek istemezsin…''

İnsan beyninin % 80'i su dur ve öldüğünde…

Tanımaktan aciz olduğum sesimle, her zaman yaptığım gibi kulaklarımı kapayarak sonsuz tartışmalara giriyorum kendimle, bir ileri bir geri sallanırken bu kez beni duysun diye ama odama gelen yok.

Sadece karşımdaki yeşil çamur, yolun sonuna geldiğimi söylüyor elindeki yelkovanı yüzüme fırlatırken: ''şizofrenler, tüm ailesini kaybedince ne olur biliyorsun değil mi?'' Ve daha şiddetli gülüyor bu kez ve sesi duvara sürülen keskin pençeler gibi beni halıda yeni açılan dipsiz bir kuyuya çekemeye çalışıyor. Buradan çıkmalıyım…

Gözümü açtığımda hava kararmış ve ben koridorda boylu boyunca yatmaktayım. Buraya nasıl geldiğimi hatırlayamıyorum. Artık hiçbir şeyi hatırlamıyorum. Buranın duvarlarında notlar yok, geçmişim ya da kim olduğum, sanki hiç yaşamamışım ve başka bir zamandayım, iyi olduğum zamanlar..

Babamla annem ağabeyimle birlikte televizyon izliyor olmalılar. Koridorun sonundaki odada hafif sesler altında oynaşan ışıkları hissedebiliyorum. Arkamdan gelen yeşil yaratığın tüm azarlamalarına rağmen sorun yok, kalbim deli gibi çarpsa da yanlarına gidebilirim …

Kalbimiz Bir Dakikada 5 Litre Kan Pompalar. Böylece Kan Vücudumuzda Her Gün Tam 100 Defa Deveran Etmiş Olur.

Ve odadayım, yıllar sonra… Duvardaki eski moda halı 'saraydan kız kaçırmayı' anlatan deseniyle çocukluğumu çağırıyor odaya. Ve ben yerde kırık tahtalarla oynayan küçük halime dokumadan kanepede yatan anneme yaklaşıyorum. Çocuk yapma diyor, “…yatıyor.”

Benim yüzümden yorulduğunu biliyorum. Örterek battaniyeyi omuzlarına sessizce dağılan bembeyaz saçlarını düzeltiyorum. Hiç kımıldamıyor. Huzurlu bir ifadesi var, artık istediği kadar uyuyabilir, zaman sona erdi…

Uyandırmamak için sonsuz uykusundan, mutfağa geçiyorum son gücümle ve parmaklarımın ucunda...

Küflenmiş bir ekmek parçasını da alarak yanıma, yeşil yaratığın daha fazla rahatsız etmemesi için onu, kapıyı açıyor ve arkamdan kilitleyerek dışarı çıkıyorum.

Karanlığa karşı elimde yelkovanımla başbaşayım…


Bu yazıya yorum ekleyin

Adınız
E-posta Adresiniz
Yorumunuz
 

CAPTCHA


Resimdeki rakamları bu alana yazınız


Eklenen Yorumlar


Ekleyen : Çetin TARI    07.12.2013
Yorum : İlk hikaye için fena değil gibi,, okuyan arkadaşlarıma teşekkürlerimle...





 
Kedi... - Sayı 83
Prens... - Sayı 81
Kalp... - Sayı 80
Yelkovan... - Sayı 78
Tüm Yazıları

ASKIDA ABONELİK: Siz de "askıda abonelik kampanyası"na destek olmak ister misiniz?

Gelecek sayının konusu (124):
Diyarbakır anneleri...

Son Eklenen Yorumlardan
 Merhaba. Mən n Azərbaycandan yazıçı Gülər Natiq İsaq ✍️ Bu şeiri çox b&#... Guler

 Altıntaş Hanımefendinin Ey Güzel şarkısının akorlarını çıkarmak üzere sözlerini aradım ve ne mutlu b... Zafer

 Altıntaş Hanımefendinin Ey Güzel şarkısının akorlarını çıkarmak üzere sözlerini aradım ve ne mutlu b... Zafer

 Süleyman Abdulla. Müasir Azərbaycan poeziyasinin ən görkəmli nümayəndəl... Hikmet

 yüreğine kalemine sağlık hayırlı ve bol okurları olsun.🤍✒️...


ACIYORUM

Millet, Meclis’i seçiyor...

Meclis, millet namına kanun yapıyor...

Anayasa Mahkemesi de bu kanunları bozabiliyor...

 

Şimdi söyleyin:

Hâkimiyet kayıtsız şartsız milletin mi?

Hâkimiyet kayıt ve şartla mı milletin?

Hâkimiyet kayıtsız şartsız Anayasa Mahkemesi’nin mi?

Hâkimiyet kayıt ve şartla Anayasa Mahkemesi’nin mi?..

(Kardelen; 13; Mart 1997)

 

ACIYORUM

Bir takım kimselerin, yetkilerini aşarak, kanun dışı teşkilâtlar kurduğu ve kanun dışı faaliyetlerde bulunduğu artık kimsenin yok diyemeyeceği bir gerçek halinde ortaya çıktı.

Bunlar, başlangıçta en azından, kanunların kötülerle ve kötülükle mücadelede yetersiz kaldığını düşünüyor.

Böyle örgütlere karşı çıkanlar da, gizli ve kanun dışı teşkilât kurulacağına falan falan kanunlara ve filân filân mekanizmalara dayanarak şöyle şöyle mücadele mümkündür, demiyorlar...

 

Öyleyse...

Ya bu ülkede kanunlar ve işleyen mekanizma yetersizdir... Ya devleti idare edenler...

Bu işin (ya)sı, (ma)sı yok... Hem kanunlar ve işleyen mekanizma, hem idareciler yetersiz...

(Kardelen; 13; Mart 1997)
66
Kudret-i ilahi
Ürəyimin Əsdiyi
Yaşanan pişmanlık
Her şey apaçık
Suriye Türkmenlerinin dilinden
Oğulcan


Ali Erdal - Her şey apaçık
Kadir Bayrak - Nerelisin
Necip Fazıl Kısakürek - Doğuda buhran
Ekrem Yılmaz - Göç mü hicret mi
Ekrem Yılmaz - Zerre
Fatma Pekşen - Mustafa
Dergi Editörü - Hicret şuuru
Site Editörü - Zor sınavımız mültec...
Necdet Uçak - Yüreğim benim
Kardelen Dergisi - Gelecek sayı (124) k...
Kardelen Dergisi - Kalem erbabına...
Kardelen Dergisi - Kardelenden haberler
M. Nihat Malkoç - Gittikçe azalıyoruz
M. Nihat Malkoç - Suriye Türkmenlerini...
Hızır İrfan Önder - İstemem
Berna Pak - Gelecek(siz) çocuk
Ayhan Aslan - Dilenci
Mehmet Balcı - Sevda
Mehmet Balcı - Tükür
Ahmet Çelebi - Kaçıncı bahar
Av. Mustafa Büyükgüner - Heybemden
Halis Arlıoğlu - Gaflet, dalalet ve h...
Murat Yaramaz - Pusula
Murat Yaramaz - Soğuk
Gözlemci - Olayların düşündürdü...
Mahmut Topbaşlı - Asırlık mertebe
Suleyman Abdulla - Ürəyimin Ə...
Cemal Karsavan - Hasrete zincir mi da...
Emine Öztürk - Bismillah
Osman Akçay - Gibi
Bekir Oğuzbaşaran - Türküleri seviyorum
Yaşar Akyay - Yaşanan pişmanlık
Yaşar Erim - Firavun düzeni devam...
Cahit Can - Bu insanlar
İbrahim Durmaz - Kar
Sevdagül Aykar Yıldız - Oğulcan
Mehmet Emin Armağan - Kudret-i ilahi
Saltuk Buğra Bıçak - Sarı yapraklar dökül...
 
 
23 Mart 2005 tarihinden beri
 Ziyaretçi Sayısı Toplam : 15274869
 Bugün : 4956
 Tekil Ziyaretçi Sayısı Toplam : 647228
 Bugün : 666
 Tekil Ziyaretçi Sayısı (dün) Toplam : 129
 123. Sayıya Bırakılan Yorum Sayısı Toplam : 1
 Önceki Sayıya Bırakılan Yorum Sayısı Toplam : 7
Son Güncelleme: 9 Mart 2025
Künye | Abonelik | İletişim