Birinin değil, dâvânın adamı olmak! Muhsin Hamdi Alkış Sayı:
80 - Nisan / Haziran 2014
Dâvâ adamı kimdir? Dâvâ ahlâkı ve dâvâ nedir?
Bir ülkü, erdem ve ahlâk sahibi olmak bir dâvâ ahlâkına sahip olmakla mümkündür; zira dâvâ, kişiyi nefsinden geçme ve nefsinin ötesinde yaşadığı cemiyete fayda sunmaya mecbur eder. Ahlâk ve erdem ancak dâvânın buyruğuna teslimiyet halinde insanı nefsanîlikten arındırır ve “insan-ı kâmil”e götürür. Dostoyevsky’nin “Tanrı yoksa her şey mubah” demesinin esbab-ı mucibesi de bu hikmette gizlidir. Ahlâkı vaz eden Allah değil de insansa o ahlâk rölatif(nisbî)dir; yani şartlara ve kişiye göre değişir ve mutlaklık arz etmez.
“İnsanların en hayırlısı insanlara faydalı olandır.” (Hadisi Şerif)
Sadece nefsanî arzularını egosunu tatmin için yaşayan kişinin esfel-i safilin seviyesine düşeceğini ilâhî emir bize bildiriyor.(1) İnsanlara faydalı olmak, cemiyetin hizmetinde olmak da eğer nefsini ve egosunu tatmin ve “ne cömert adam” denmesi şan şöhret amacına yöneliyorsa bunda da ne ahlâktan ne de erdemden bahsedilebili. Zira insanî olan rölatiftir. Oysa erdem ve ahlâk, ilâhî ve mutlak olana teslimiyet saikiyle değilse sadece ve sadece şahsî tatmine yarar ve daha büyük bir tatmin imkânı bulduğunda o kişide ne erdemden ne de ahlâktan eser kalır.
Dâvâ adamı da değişmez yeni ve mutlak hakikate teslim olmamış ve cemiyetin kendini takdir etmesi övmesi, daha çok para, pul, şan, şeref için dâvâsını araç kılmışsa mutlak hakikatin sahibinin cezası muhakkak ki onu da bulacaktır. Böylelerinin ne amelleri ne de sözleri bizleri aldatmasın.
Ne dine hizmeti araçlaştıranlar ne de millete hizmeti araçlaştıranlar dâvâ adamı olamaz. Bu doğrultuda tek, ama tek amaç kabul ederiz:
O’nun rızası.
* * *
Dinî veya siyasî bir lidere teveccüh dâvâya olan nispetiyle müsavi olmalıdır. Kişilere körü körüne teslimiyet, dâvâya ve mutlak ahlâk vaz ediciye isyanı içinde barındırır. Bu –Allah korusun– insanı şirke götürebilir. Kişiye değil dâvâya bağlı olmaktır çünkü dâvâ ahlâkı… Dâvâyı kendinden nefsinden ve menfaatinden aziz bilmektir. Ve dahi muhatabı kim olursa olsun hakkı söylemektir.
Ammenin hukukunu ilgilendiren amellerinde noksanlık ve mutlak hakikate açık aykırılık bulunan bir dinî veya siyasî lidere karşı tavır “Eğer yanlış yaparsam ne yaparsınız?” diye soran halifeye karşı: “Seni kılıcımızla düzeltiriz ya Ömer!” diyen sahabe-i kiram gibi olmalıdır.(2 )
Birbirini Allah için sevmek... Allah için buğz etmek... Ne büyük hikmet…
Allah’ın emrine riayetsizlik eden, haram yiyen, beytulmala dahleden lider milyonlarca oy almış olursa olsun ve her kim olursa olsun tecziye edilmeli, dini kendi nefsine oyuncak yapan dinî önder de –isterse milyonlarca müntesibi olsun– rezil ve rüsva edilip fiillerinde suç varsa o da tecziye edilmeli.
Ölçümüz bu olup bu ölçüden saptığımız vaki olursa Allah bizi de kılıcıyla, kalemiyle düzeltecek nesilleri var eylesin!
---------------------------------------
(1) Tin suresi 5. Ayet.
(2)Hz. Ömer halife seçildiği zaman Müslümanlar’ın karşısına çıkmış ve şöyle demiştir: “Ey insanlar! Ben bir hata yaptığım zaman ne yapacaksınız?” Bunun üzerine, içlerinden biri de kılıcını göstererek şu cevabı verir: “Seni kılıcımızla düzeltiriz.” Bu cevap karşısında Hz. Ömer ellerini açarak şöyle dua eder: “Allah’ım yanıldığımda beni düzeltecek teb’am olduğu için sana şükürler olsun.” Ve yine ganimetlerin paylaşımından sonra bir gün adaletin timsali Hz. Ömer, Müslümanlar’ın karşısına güzel bir elbise ile çıkmıştı. Teb’asından biri “Ey Ömer, en güzelini kendine mi ayırdın?”diye sordu. Hz. Ömer oğlunu işaret ederek “O cevap versin!” der. Bunun üzerine oğlu Abdullah: “Ganimetten benim hissemi babama vererek onun güzel bir elbise almasını istedim, çünkü O, Müslümanlar’ın halifesi olarak kâfirlere karşı güzel görünmeli diye düşündüm.” cevabını verir.
|