Âvâzeyi âleme DAVUT gibi sal! Murat Yorulmaz Sayı:
82 - Ekim / Aralık 2014
Seçilmiş cumhurbaşkanı ve halen başbakan Erdoğan’ın halefini belirlediği toplantıda, sürpriz bir isim çıkma ihtimali konuşulsa da, herkesin üzerinde ittifak ettiği kişi Dış İşleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’ndan başkası değildi. Davutoğlu, gerek duruşu, gerek söylemleri ile muadillerinden farklı bir karakter çizerek esasında siyasi hayatımızda şimdiye kadar pek görmediğimiz ve alışık olmadığımız yeni bir figür olarak karşımıza çıkıyor.
Henüz 4 yaşındayken öksüz kalması, babasının, annesi öldükten sonra yeniden evlenmesi ve ardından da Taşkent gibi küçük bir ilçeden İstanbul gibi bir metropole taşınmaları küçücük çocuğun kişiliğinin oluşmasında ne kadar etkili olmuştur kimbilir?.. Buna bir de 12 yaşında yatılı okulda okumaya başlamasını da eklersek, yüzündeki mahsunluk halini, sürekli olarak başını hafifçe öne eğmesini, hafif gülümsemelerini, fevri davranışlardan mümkün olduğu kadar uzak, ölçülü ve hesaplı yapısını daha iyi anlayabiliriz. Küçük yaşta öksüz ve bildiği sosyal ve kültürel ortamdan ayrı kalmanın o yaşlarda karakterinde ne şekilde travmalara yol açtığını kestirmek mümkün olmasa da, büyüdükçe bunların kendisini nasıl güçlü kıldığını şimdiye kadar yaptığı görevlerde müşahede etme imkânımız oldu.
Resmen başbakan adayı olarak duyurulduktan sonra gazete ve televizyonlara hayat hikâyesiyle ilgili ilginç anekdotlar yansıdı. Bunların içerisinde en ilginci Babaannesinin “Oğlun ola kızın ola. Oğlunla Ordu, kızınla oba olasın. Koç koç oğlanların ardına düşe, dünyalar ayaklarına gele, herkes sana akıl danışa” şeklinde yaptığı dua… Hayat hikâyesinden babaannenin evde önemli bir figür olduğunu anlıyoruz. Evden ayrılırken babası tarafından bir ritüel haline getirilen babaannenin elini öpme eylemi de bu önemden… Tipik bir Anadolu ailesi… Zaten televizyonların başbakan adaylığı açıklandıktan sonra memleketinde ve akrabaları içerisinde yaptığı yayınlardan da bu anlaşılıyor… Anadolu davasını bu kadar yüksek sesle dile getiren kişinin de Anadolu’nun bağrından çıkan tipik bir Anadolulu olması kaderin bir cilvesi… Aslında onun hikâyesi hepimizin ailesinde, hiç olmazsa muhitimizde benzerleri bulunan bir imkânsızlıklar ve yoksulluk içerisinden sıyrılıp başarıya ulaşma hikâyesi… Bu bakımdan milletin çok sevdiği “romantik” bir hâl de söz konusu… Ne kadar “lüks” ve “marka” da olsa –ki öyle olmalı– kılık kıyafeti, aksesuarları, kullandığı eşyalar içten dışa doğru eşyaya olan hâkimiyetini gösterirken; dıştan içe doğru da bir yalnızlığın baş aktörü olmakta…
Batı’da dış işleri bakanı dendi mi, akan sular durur… Hariciye bir devletin en önemli kurumudur. Hele hele İngiltere, Fransa, Almanya gibi dünya üzerinde söz sahibi olma gayesi güdenler en iyi yetişmiş kafalarını hariciyeye yönlendirirler. Bu sebeple “Ekselansları” hitabı tüm siyasetçi ve bürokratlar arasında bir tek dış işleri bakanlarına yakıştırılır. Gerek başbakanlık baş danışmanı ve dış ilişkilerden sorumlu olduğu dönemde dolaylı olarak, gerekse doğrudan doğruya dış işleri bakanlığı yaptığı sürede, oyun kurma yeteneği, diplomatik başarıları tüm dünyanın ilgisini Davutoğlu’nun üzerine çekmeye yetti. Avrupalıların “pokerface” dedikleri duygularını mimiklerine yansıtmama, elindeki kozun kıymetini hamle anına kadar gizleme ve yaptığı hamle ile büyük bir sürpriz yapma kuvvetine sahip… Bu durum kendisini, özellikle sonuçların orta ve uzun vadede alındığı dış işleri gibi ülkemizin şimdiye kadar hep ikinci sınıf muamele gördüğü bir alanda sivriltmeye yetiyor. Elbette Erdoğan’ın ve Akparti’nin sürükleyici gücü de bunda bir etken, ancak bu sürükleyici gücün oluşmasında da Davutoğlu’nun stratejik katkısını göz ardı edemeyiz. Bu hususu her türlü engelleme ve karalamaya rağmen insanımız da gördü… 2009 yılında yapılan kongrede Merkez Karar Yönetim Kurulu’na Bülent Arınç ile birlikte delegelerin verdiği geçerli 1243 oyun tamamını alarak girmesi de bunu gösteriyor...
Kitap sahibi bir başbakan… Bir batılı “Yazmak sistemli düşünmektir” diyor… Kitap yazmanın neye isabet ettiğini siz düşünün… Yazdığı kitapların isimlerine bakalım; en popüleri “Stratejik Derinlik”, diğerleri, “Medeniyetin dönüşümü ve Müslüman dünyası” “Alternatif Paradigmalar”… Kitapları okumasanız ve sırf bu isimleri duysanız bile müellifinin bir “mesele”sinin olduğunu anlarsınız…
Başdanışmanlık ve Dış İşleri Bakanlığı yaptığı süre boyunca en fazla ön plana çıkan özellikleri taktisyen ve stratejist olması. Orta ve uzun vade düşünmeyi bilen, oyunu buna göre kuran Davutoğlu’nu, sadece İsrail’in özür dilemesi ile sonuçlanan Mavi Marmara baskınından sonraki diplomatik hamleleri tek başına yüceltmeye yeter… Bunun yanında 1915 olayları sebebiyle Ermeniler’den resmi özür, Dersim’de yaşananlar sebebiyle alınan tavır, Bosna Hersek ve Sırbistan arasında bir diyalog kapısı açmayı başarması, Afganistan ve Pakistan Devlet Başkanlarının sürekli olarak görüşmesine zemin hazırlaması, Arap Baharı hakkındaki tespit ve değerlendirmeleri, Irak’ın bütünlüğü ve Kuzey Irak’taki yönetim ile ilişkiler… Hep onun imbiğinden süzülen taktiklerin vücut bulmuş halleri…
Atalarımız “Yiğit düştüğü yerden kalkar…” demiş… 100 yıllık parantezin kapandığı, yeniden büyük devlet olma hayali gütmeye başlayan bu “Yiğit”in yüreği Erdoğan’sa, aklı da Davutoğlu’dur… Bu yiğide bir de bilek lazım ki, Milli İstihbarat Teşkilâtı Başkanı Fidan, bilek olmaya en büyük namzettir…
Geçmişte en büyük devlet teşkilatımızı kurduğumuz çağda, çağının şairler sultanı olan Bâki’nin dediği gibi; baki kalan, kubbede hoş bir seda ise, avaziye de, âleme DAVUT gibi salmak gerek…
|