Kardelen'i DergiKapinda.com sitesinden satın alabilirsiniz.        Ali Erdal'ın yeni kitabı TÜRK KİMLİĞİ çıktı        Kardelen Twitter'da...        Kardelen 34 Yaşında!..       
    Yorum Ekle     2730 kez okundu.     Henüz yorum bırakılmadı.     Yazara Mesaj

Hadi gel köyümüze geri dönelim
Vural Gündüz

  Sayı: 82 - Ekim / Aralık 2014

Modernleşmenin etkisiyle köy hayatı giderek herkesin şehirlerde yaşayacağı biçimde değişiyor. Nüfus artışı ve sanayileşme sonucu ortaya çıkan kentleşme olgusunun, çok sayıda sorunu da beraberinde getirdiğini her geçen gün daha fazla hissediyoruz.  Fakat kentleşme yalnızca nüfus hareketi bağlamında düşünülmemelidir. Kentleşme, aynı zamanda o toplumda ekonomik ve toplumsal yapıyla da iç içedir. Kentlerdeki iş olanakları ve sanayideki yüksek ücretler kentleşmeyi cazip kılan nedenlerin başında geliyor. Büyük kentlerde eğitim ve sağlık olanakları, kırdan kente göçün hızla sürmesine kaynaklık etmektedir.

İnsanları kentlileştirmeye yönlendirmek her ne kadar doğru olsa da köylüyü âdetâ şehirlere göçmeye zorlamakta o kadar yanlış yöntem. Köyde yaşayan insanları sosyal, ekonomik ve kültürel anlamda yükseltecek çalışmalar olsa köyden kente bu kadar hızlı ve sorunlu bir akış olur muydu? Türk toplumunun kültürel ve ekonomik şekillenmesinde temel nokta olan köylülük olgusunu hayatımızdan her geçen gün biraz daha çıkarmak şehirleşmeye bu güne kadar ne katmıştır, ona bakmak gerek.

Öncelikli olarak köydeki sosyal yaşayış biçimi şehre uymamaktadır. Köylü hiçbir ön hazırlığı olmadan geldiği için şehre uyum sağlamak adına köyü unutmaya çalışmakta, unutamadığı noktada ise çatışmalar başlamaktadır. Şehirde hayata ayak uydurmak ve günümüzde gelişen teknoloji nedeniyle birçok âdet, gelenek ve görenekler unutulmaktadır. İnsanların köylerde kuşaklar boyunca öğrenip aktardığı kültür; gelenek ve değerler sistemi şehirde yaşanamamakta ve kentlileşme apayrı sosyo-psikolojik sorunlar ortaya çıkarmaktadır. Köylülerin şehre taşınmasıyla köylüler bir anda şehirli olamamakta, kentlileşmek yerine ilk aşamada şehirleri köyleştirmektedirler. Bu süreç kaçınılmaz olarak yaşanmaktadır ve birkaç kuşak yaşanmaya devam edecektir.

Şehirde köylülükten şehirliliğe geçmeye çalışan kitleler için uygun çözümler de üretilebilmiş değildir. Bir kültürü akşamdan sabaha değiştirmek zor olduğu gibi, onun yerini alacak yeni kültürü üretmek de kolay değildir. Binlerce yılın oluşturduğu kültürel örüntülerin tamamını henüz üretilmemiş ama dışarıda gözlenenlerle değiştirmek yeni sıkıntılar ortaya çıkarmaktadır.

Köylerde harman yerinde davul zurna eşliğinde yapılan, uzak köylerden gelen misafirlerin ağırlandığı ve günlerce süren düğünleri şehirde aynı şekilde yapmak mümkün olmuyor. Bulunan ara çözümler ise tatmin edici olmuyor. Şehirde evlilik törenlerini genellikle büyük binaların bodrumlarında düğün salonlarına sıkıştırıp, ses düzeni bozuk ve havasız bu mekânlarda gazlı içecek ve kuru pasta eşliğinde bir iki saatlik bir törenle geçiştirmek zorunda kalıyoruz. Davul, zurna, halaylar ve âşıklık geleneği de bu koşullarda giderek zayıflıyor, geleneği güncelleyemiyoruz. Yaşadığımız şehirlerin mimarî yapısı bunlara müsaade etmiyor. Köylerde yaşanan binlerce yıllık eğlenceleri şehirde yapmak bazen mümkün olmuyor. Şehirde bunları geleneğe uygun olarak yapmak çok zor ama böyle bir sosyal ihtiyaç var.

Köyden kente göçün belki de en belirgin yansımasını yerleşim yerlerinde görüyoruz. Köyle şehir arasında, sizden önce şehre gelen köylülerle beraber yapılan ve hızlı ve gece yapıldığı için gecekondu olarak adlandırılan yapılar ise köyden şehre geçişin çirkin anıtları olarak durmaktadır. Şehir planlarımız ve mimari, birkaç şehri ayrı tutarsak, insanın yaşayacağı ortam olmaktan çok uzaktır ve birçok sosyal ve bireysel sorunumuzun da kaynağı olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Mimarimiz, estetik fukaralığı, plansızlık, kullanışsızlık ve dayanıksızlık başta olmak üzere birçok problemi içinde barındırıyor.

Apartmanlarımız başımızı geçici olarak soktuğumuz geçici konaklanan yerler gibi görünüyor. Sanki yakın zamanda başka bir yere taşınacakmışız gibi. Kentlerde eskimeden kalacak, yıllara meydan okuyan evler yapmayı unutmuş görünüyoruz. Üstelik yaptığımız evlerin sağlamlığını her depremde acılar ve büyük maliyetlerle yaşıyoruz.

Ülkemiz geniş topraklara sahip olmasına rağmen şehirlerimiz neden sıkışık? Şehirlerimizde insanca yaşamanın gereği, geniş park ve meydanlar, cadde ve sokaklar neden yok? Müstakil ev yerine neden çok katlı toplu konutları tercih ediyoruz? Şehir imar planlarında yeşil alan olarak bırakılmış yerleri bile alışveriş merkezi yaparak, yağmalayarak nereye varacağımızı sanıyoruz? Bu ortamda insanın yaşam sevinci hissetmesi elinden alınmış; robotlaştırılmıştır. Bu uydu kentlerde ne sanat ve bilim merkezleri ne de konser ve spor salonları var. Hattâ berber, terzi ve kahvehane bile yok. Her şey son derece basit, yapay, zevksiz ve insanlık dışı!

Köyle şehir arasında yavaş yavaş kendimizi kaybediyoruz. Dünyalık endişelerimiz terk ettirdi, köylerimizi. Bayramlar vesile edilerek ziyaret edilen köylerin ziyaretçileri de azaldı artık. Zaten köy de, onu unutanlara küstü. Haberiniz ola…

 


Bu yazıya yorum ekleyin

Adınız
E-posta Adresiniz
Yorumunuz
 

CAPTCHA


Resimdeki rakamları bu alana yazınız


Eklenen Yorumlar


Henız yorum bırakılmadı...
 
Çamurdan kale... - Sayı 97
Boya sandığı... - Sayı 96
Öğretmenin anı defterinde... - Sayı 91
Türk milleti darbeyi ezmi... - Sayı 90
Tüm Yazıları

ASKIDA ABONELİK: Siz de "askıda abonelik kampanyası"na destek olmak ister misiniz?

Gelecek sayının konusu (124):
Diyarbakır anneleri...

Son Eklenen Yorumlardan
 Merhaba. Mən n Azərbaycandan yazıçı Gülər Natiq İsaq ✍️ Bu şeiri çox b&#... Guler

 Altıntaş Hanımefendinin Ey Güzel şarkısının akorlarını çıkarmak üzere sözlerini aradım ve ne mutlu b... Zafer

 Altıntaş Hanımefendinin Ey Güzel şarkısının akorlarını çıkarmak üzere sözlerini aradım ve ne mutlu b... Zafer

 Süleyman Abdulla. Müasir Azərbaycan poeziyasinin ən görkəmli nümayəndəl... Hikmet

 yüreğine kalemine sağlık hayırlı ve bol okurları olsun.🤍✒️...


Batı’nın Pompei’sinin günlerini andırmasının sebepleri Osmanlı Devleti’ni çökerten “metal yorgunluğu”nun ilk safhası değil midir?
Kardelen: Sayı 1, Temmuz 1992
Kudret-i ilahi
Ürəyimin Əsdiyi
Yaşanan pişmanlık
Her şey apaçık
Suriye Türkmenlerinin dilinden
Oğulcan


Ali Erdal - Her şey apaçık
Kadir Bayrak - Nerelisin
Necip Fazıl Kısakürek - Doğuda buhran
Ekrem Yılmaz - Göç mü hicret mi
Ekrem Yılmaz - Zerre
Fatma Pekşen - Mustafa
Dergi Editörü - Hicret şuuru
Site Editörü - Zor sınavımız mültec...
Necdet Uçak - Yüreğim benim
Kardelen Dergisi - Gelecek sayı (124) k...
Kardelen Dergisi - Kalem erbabına...
Kardelen Dergisi - Kardelenden haberler
M. Nihat Malkoç - Gittikçe azalıyoruz
M. Nihat Malkoç - Suriye Türkmenlerini...
Hızır İrfan Önder - İstemem
Berna Pak - Gelecek(siz) çocuk
Ayhan Aslan - Dilenci
Mehmet Balcı - Sevda
Mehmet Balcı - Tükür
Ahmet Çelebi - Kaçıncı bahar
Av. Mustafa Büyükgüner - Heybemden
Halis Arlıoğlu - Gaflet, dalalet ve h...
Murat Yaramaz - Pusula
Murat Yaramaz - Soğuk
Gözlemci - Olayların düşündürdü...
Mahmut Topbaşlı - Asırlık mertebe
Suleyman Abdulla - Ürəyimin Ə...
Cemal Karsavan - Hasrete zincir mi da...
Emine Öztürk - Bismillah
Osman Akçay - Gibi
Bekir Oğuzbaşaran - Türküleri seviyorum
Yaşar Akyay - Yaşanan pişmanlık
Yaşar Erim - Firavun düzeni devam...
Cahit Can - Bu insanlar
İbrahim Durmaz - Kar
Sevdagül Aykar Yıldız - Oğulcan
Mehmet Emin Armağan - Kudret-i ilahi
Saltuk Buğra Bıçak - Sarı yapraklar dökül...
 
 
23 Mart 2005 tarihinden beri
 Ziyaretçi Sayısı Toplam : 15274253
 Bugün : 4340
 Tekil Ziyaretçi Sayısı Toplam : 647160
 Bugün : 597
 Tekil Ziyaretçi Sayısı (dün) Toplam : 129
 123. Sayıya Bırakılan Yorum Sayısı Toplam : 1
 Önceki Sayıya Bırakılan Yorum Sayısı Toplam : 7
Son Güncelleme: 9 Mart 2025
Künye | Abonelik | İletişim