Erzincan'ın nazlı kızı zerdali Remzi Kokargül Sayı:
86 - Ekim / Aralık 2015
Bir şehrin manevî ziynetinden sonra, en güzel ve en asil süsü, omzunu saran yeşil bir dağ ya da eteğine dolanan mavi bir deniz olsa gerek. Bunlardan mahrum yaşayan şehirlerin bir yanı daima eksik kalır.
İşte Erzincan; üzerine yakışan o zarif elbisesiyle, serin bir sükûnetle, kat kat gümüş şafaklar kuşanarak karşılar sizi...
Bahar gelince Erzincan ovası bir başka masala döner. Zerdaliler çiçek açmıştır; sebebi bu. Dağ dorukları uzaklarda karlarla süslenirken, bahar bir destan gibi gelir. O ne muhteşem geliştir ki, dağlar, ovalar; dereler, nehirler, başlarında bulutlarla, gülerek, baharı karşılamaya can atarlar.
İçinden iki tane ırmağın geçtiği yemyeşil bir ovadır burası. Derelerin kenarında çeşit çeşit ağaçlar var. Çınar, ceviz, elma, zerdali… Köyün az üstündeki tepeden bakınca, dereler ovanın içinde kıvrım kıvrım ilerleyen bir yol izlenimi veriyor insana.
Yeşile bürünmüş, her çeşit çiçeği bağrına basmış yeşil dostu tepeler... Söğüdün altın sarısı, armudun beyazı, elmanın pembesi ve beyaz zerdali çiçekleri yeşil üzerine yeşil zarafeti almış sevimli güzel tepeler. Duvarların dibinde baharı anlatan, kendilerine göre farklı bir ilâhî davet ile görünen leylaklar, karanfiller, fesleğenler…
Bizim de bu derelerin küçük olanının yanında şirin mi şirin bir bahçemiz var.
Üzümlüden geçerken, bahçeler boyu büyülenir kalırsınız. Bütün semayı kuşatan ve rüzgâr estikçe göz kırpan o güzelim beyaz zerdali çiçekleri bir yıldız yağmurudur. Bu atmosferle ilk kez karşılaşan birinin şaşırması pek tabiîdir.
Geçen bahardı… Havalar öylesine güzeldi ki... Güneş, her zamanki gibi sıcak gülücükler gönderiyordu yeryüzüne Yazlığın penceresinden dışarıyı seyrediyorum. Bahçedeki zerdali ağacına bakıyorum, beyaz ve küçük çiçeklerine. Patlamış mısırı andıran küçük çiçekler, bir gelini andıran ağaçlara...
Kapkaranlık gecelerde beyazlar giymiş bir gelindir, bembeyaz salınışlarla, döne döne uzanacaklar sanki semaya... Eteklerinde sonsuzu taşıyan semazenler gibi... Sanılır ki ellerini kaldırıp ağıverecekler göğe... . Ilık bahar rüzgârlarıyla titrer gönlünüz. Âdetâ eteklerine tutunmak istersiniz.
Burada her şey zerdali. Kayısılar, bile. Nasıl olur demeyin. Olmuş işte. Ne yana dönsem, nereye gitsem karşıma bir zerdali ağacı çıkıyor. Ufkumu, sınırlarımı zerdaliler çiziyor. Sanki bu bölgenin haritasını zerdali ağaçları oluşturuyor. Güneş zerdali, ay zerdali; çay zerdali…
Zerdali, baharla birlikte bu baştan çıkmanın şaşkınlığı, hattâ sevinci içindeydi. Bu sevincin tarifi kolay değildi. Vücudunda bütün yeryüzünün, hattâ yıldızların varlığını duyardı. Gökyüzünde bir yıldız kaysa, sanki kendi dallarından birinde bir yaprak düşüyor gibi olur.
Zerdali, baştanbaşa bir musiki idi. O bu musikiyi rüzgârla birlikte icra ederdi. Rüzgâr söylüyor şimdi o dallarda eski şarkımızı,
Penceremin altında da a beyim
Zerdali dalı mısın?
Düşkün düşkün duruyonda a beyim
Benden sevdalı mısın?
Der der inlerdi. Açıp açıp döktüğü çiçekler, alkışlarla uğurlayıp gönderdiği yapraklar; ruhundan süzüp ambalajladığı meyveler, birer ayrı beste miydi yoksa. Zerdalim penceremde gülüyor Ona bakıp Allah'ın yakınlığını hissediyorum. Ona bakıp şükür ve dua ediyorum. O ise bütün bunlardan habersiz, düğününü yaşıyor.
Gözlerimin önünde uçsuz bucaksız bir beyaz ışık denizi uzanıp gidiyor. Koca şehir adeta bir masal âlemini andırıyor. Ağaçların altında saklambaç oynayan çocukların neşeli kahkahaları dikenli çalıları şenlendiren kuş cıvıltılarına karışıyor. Top oynayanlar, ip atlayanlar, çiçek toplayanlar, kelebek kovalayanlar çarpıyor gözüme.
Aşağıda, düzde beyaz badanalı şirin caminin minaresinden yükselen berrak nağmeler vaktin ikindi serinliğine erdiğini ilan ediyor. İç şadırvanın serin suyunda aldığım abdestle arınıyorum ve bu çağrıya icabet ediyorum.
Dostlar, Erzincan’ın nazlı kızı Zerdali’ye dair daha pek çok şey söylenebilir lakin sözün azı makbuldür. Zerdali ailesinin diğer fertleri; Paşa mişmişi, kayısı, Şekerpare, Hüdayi ve öteki meyveler gücenmesinler, kısmetse onlardan da bahsederim bir gün.
|