Kardelen'i DergiKapinda.com sitesinden satın alabilirsiniz.        Ali Erdal'ın yeni kitabı TÜRK KİMLİĞİ çıktı        Kardelen Twitter'da...        Kardelen 34 Yaşında!..       
    Yorum Ekle     2499 kez okundu.     1 yorum bırakıldı.     Yazara Mesaj

Işığı yanan evler
Remzi Kokargül

  Sayı: 88 - Nisan / Haziran 2016

Gözlerimi yummuş Malatya’yı dinliyorum.

Günlerden, orucun veda günü. Tatlı mı tatlı, ılık mı ılık bir rüzgâr esiyor ağaçların arasından.

Minarelerinin sesi, bir meltem yumuşaklığıyla dalga dalga yayılıyor her yana. O kadar dokunaklı, o kadar derin ve o denli büyüleyici...

Manzara müthiş; gökyüzü bu kadar güzel miydi gerçekten. Yıldızlar, gezegenler ve bulutsular görünüyordu her yerde. Beyaz ve sarı yıldızlar o lâcivert ve siyah karışımı tablonun üstünde öyle güzel parlıyorlardı ki âdeta göz kırparak gülümsüyorlardı.

Yıldızlar geceleri pırıl pırıldı. Gerçekten unutulmaz bir gece yaşıyorduk. O koskoca taştan kütleler dolanıp duruyor,  hepsi dönüyor, dönüyor, dönüyordu. Göğe atılmış bir kudret imzasıydı onlar.

Bir koca ay, "gitme" deyip yalvarmamıza rağmen çekip gidiyor; gidişi bir rüzgâr gibi hızlı olsa da, gelişi bir ormanın büyümesi kadar asude Ramazan’ın. Kendini hissettire hissettire gelir o.

Malatya’da Ramazan akşamlarında, iftar öncesi telaş belirgin bir hâl alıyor; fakat ezan yaklaşınca, neredeyse kuş sesleri bile dinmişti. Sanki her şey kulak kesilir, ezanı beklerdi.

Sanki İç Anadolu’da Akdeniz iklimi yaşamak gibi bir şeydi bu. İnanıyorum ki, dünyada orucun yaşandığı her yer böyledir.

Şehrin meydanlarında iftar çadırları var. Öyle seviniyorum ki onları görünce... Yardımlaşmanın çiçek açmış hâli. Malatya Belediyesi mahallelerdeki ihtiyacı olanların evine kadar gıda yardımını ulaştırarak mahalleleri çiçeğe çeviriyor. Akşamları sokakları pide kokusu sarıyor. Işığı yanan evlerde tatlı bir heyecan…

Gece de, Ramazan davulcuları, evleri uyandırıyor, aydınlık pencereler birbirini sobelemeye başlıyor. Işık, bir ışık daha derken herkesin gecesi aydınlanıyor.

Malatya'da tavusların rengârenk tüylerinden daha güzel ve kelebek kanatlarından daha süslü cennet yamaçlarını andıran zevkler yaşanıyor. Evler, sokaklar,  pırıl pırıl engin bir mânâ şiir’ini fısıldayan canlı varlıklar gibiler.

Oysa ben Hayatın bu cıvıltılı, bu yumuşak renginden çok uzağım. Binbir gece masallarına yataklık yapan derinlikli bu hayatın âdetâ sürgünüyüm. Bir düşmandan kaçar gibi kopmuşum masal ülkemden.

Şimdi, yanlış bir gezegene düşmüş bir yaratık gibi, mahallenin sokağın sıcak bir evin gurbetinde, otel insanlarının arasında sessizce yaşıyorum. Bedenim burada fakat ruhum ışığı yanan o evlerde.

Meçhul bir oda meçhul bir adam; öncesi ve sonrası olmayan bir konukluk... Gün batıp herkes yuvaya dönünce, çarşı-pazar dört bir yanı düşündüren bir sessizlik kaplıyor; bir mânâda her şey susuyor;

Bir ikindi sonrası. Güneş batmaya yüz tutmuştu. Artık kalkmam gerekiyor yerimden. Çantamı omuzladım yine.

Yaşlıca bir amcayla selamlaştık. Arada görüyordum sanırım. "Ya hoca, seni çok garip görüyorum ben." dedi. Çok sevindim amcanın bu sözlerine. Garip görünmekten hoşlanırım çünkü. Eskiden otobüs kuyruklarında da böyle sevindirirlerdi beni. Ne zaman biri kuyruğu yarıp geçmek istese benim önümden geçer. Bunu defalarca yaşadım. Demek ki insanlar benden çekinmiyorlar, beni "garip" görüyorlar.

Güneş batmak üzere, insanlar koşuşuyor. Şimdi otobüsler, dolmuşlar çağırıyor insanları. Bu sabah çıktığım odaya girip oturmak, oturduğun yerde kıvrılıp yatmak için dolmuş kuyruğuna giriyorum. Bir dolmuş gelip beni alsın, ayaklarımı yerden kessin istiyorum.

Akşam otele dönüyorum. Kaldırımda biri oturmuş ağlıyor. Belli ki dilenci değil. Önünden geçiyorum, durup derdini sormuyorum, gözyaşlarına sebep ne diye merak etmiyorum. Yürüyorum, benden önce de başkaları geçiyor; tıpkı benim gibi. Öyle bırakıyoruz dertliyi derdiyle...

Az sonra ezan okuyacak iftarımı yapacağım orucumu açacam yemeğimi yiyecek, kendimi bir koltuğa bırakacak ve yine ışıltılı bir ekranın karşısında kalacağım. Garip ve yalnız bir kuşum artık bu otel odasında. Kanadı kırık bağrı yaralı bir kuş.Dört duvar arası bir odada. Kilitli kapılar ardında.

Malatya’da bir garip yabancı için 'ışığı yanan ev'ler yerinde hâlâ duruyor mudur? Aç bir köpeğin önüne bir kap yemek bırakan kadınlar yaşıyorlar mı? Kuşlara yuva yapan mimarlar sahi şimdi neredeler?

Oysa uzaklarda, karanlığın kuytularında bir yerde, oraların yabancısı birine 'ışığı yanan ev' olmak, ne muhteşem bir şeydir!

Karanlığı, yabancılığı, üşümüşlüğü çözüveren sıcak bir yuva; gidebileceği bir yeri olmayana çalacak bir kapı; yorgun bir bedene serilmiş bir yatak; aç bir mideye hazırlanmış bir sofra olmak ne diri bir güzelliktir!

Ne zaman bu evlerden sızan bir ışık görsem, içimde dayanılmaz bir istek duyarım oraya gitmek için. Belki misafir olamam, kapılarını çalamam, pencerelerini tıklatamam; yeter ki böyle yuvaların bulunduğunu bileyim. Bu bana yeter…


Bu yazıya yorum ekleyin

Adınız
E-posta Adresiniz
Yorumunuz
 

CAPTCHA


Resimdeki rakamları bu alana yazınız


Eklenen Yorumlar


Ekleyen : Fatih koç    15.06.2016
Yorum : Hayranlıkla okudum Nasıl titredim anlatamam okurken... Yetkin kalemini kalben kutlarım sevgili arkadaşım.





 
Çoban çeşmesi... - Sayı 122
Bir Şehrin Gözyaşları... - Sayı 116
Kayısı Çiçeklerinin Düğün... - Sayı 89
Işığı yanan evler... - Sayı 88
Tüm Yazıları

ASKIDA ABONELİK: Siz de "askıda abonelik kampanyası"na destek olmak ister misiniz?

Gelecek sayının konusu (124):
Diyarbakır anneleri...

Son Eklenen Yorumlardan
 Merhaba. Mən n Azərbaycandan yazıçı Gülər Natiq İsaq ✍️ Bu şeiri çox b&#... Guler

 Altıntaş Hanımefendinin Ey Güzel şarkısının akorlarını çıkarmak üzere sözlerini aradım ve ne mutlu b... Zafer

 Altıntaş Hanımefendinin Ey Güzel şarkısının akorlarını çıkarmak üzere sözlerini aradım ve ne mutlu b... Zafer

 Süleyman Abdulla. Müasir Azərbaycan poeziyasinin ən görkəmli nümayəndəl... Hikmet

 yüreğine kalemine sağlık hayırlı ve bol okurları olsun.🤍✒️...


Kim demiş okumuyoruz diye?
*Sevmediklerimizin, televizyon ekranlarında ve gazete sayfalarında canına okuyoruz!
*Trafik kazalarında ölenler ve PKK canilerinin katlettikleri için rahmet okuyoruz!
*Törenlerde nutuk okuyoruz!
*Kim ne derse desin, bildiğimizi okuyoruz.
Kardelen: Sayı 3, Aralık 1993
Kudret-i ilahi
Ürəyimin Əsdiyi
Yaşanan pişmanlık
Her şey apaçık
Suriye Türkmenlerinin dilinden
Oğulcan


Ali Erdal - Her şey apaçık
Kadir Bayrak - Nerelisin
Necip Fazıl Kısakürek - Doğuda buhran
Ekrem Yılmaz - Göç mü hicret mi
Ekrem Yılmaz - Zerre
Fatma Pekşen - Mustafa
Dergi Editörü - Hicret şuuru
Site Editörü - Zor sınavımız mültec...
Necdet Uçak - Yüreğim benim
Kardelen Dergisi - Gelecek sayı (124) k...
Kardelen Dergisi - Kalem erbabına...
Kardelen Dergisi - Kardelenden haberler
M. Nihat Malkoç - Gittikçe azalıyoruz
M. Nihat Malkoç - Suriye Türkmenlerini...
Hızır İrfan Önder - İstemem
Berna Pak - Gelecek(siz) çocuk
Ayhan Aslan - Dilenci
Mehmet Balcı - Sevda
Mehmet Balcı - Tükür
Ahmet Çelebi - Kaçıncı bahar
Av. Mustafa Büyükgüner - Heybemden
Halis Arlıoğlu - Gaflet, dalalet ve h...
Murat Yaramaz - Pusula
Murat Yaramaz - Soğuk
Gözlemci - Olayların düşündürdü...
Mahmut Topbaşlı - Asırlık mertebe
Suleyman Abdulla - Ürəyimin Ə...
Cemal Karsavan - Hasrete zincir mi da...
Emine Öztürk - Bismillah
Osman Akçay - Gibi
Bekir Oğuzbaşaran - Türküleri seviyorum
Yaşar Akyay - Yaşanan pişmanlık
Yaşar Erim - Firavun düzeni devam...
Cahit Can - Bu insanlar
İbrahim Durmaz - Kar
Sevdagül Aykar Yıldız - Oğulcan
Mehmet Emin Armağan - Kudret-i ilahi
Saltuk Buğra Bıçak - Sarı yapraklar dökül...
 
 
23 Mart 2005 tarihinden beri
 Ziyaretçi Sayısı Toplam : 15231700
 Bugün : 4307
 Tekil Ziyaretçi Sayısı Toplam : 645062
 Bugün : 377
 Tekil Ziyaretçi Sayısı (dün) Toplam : 169
 123. Sayıya Bırakılan Yorum Sayısı Toplam : 1
 Önceki Sayıya Bırakılan Yorum Sayısı Toplam : 7
Son Güncelleme: 9 Mart 2025
Künye | Abonelik | İletişim