Hz. Zeyneb Binti Cahş Yavuz Sert Sayı:
89 - Temmuz / Eylül 2016
Bi'setten yirmi sene önce doğan Zeyneb binti Cahş validemiz Efendimiz'in halazadesidir, ilk müslümanlardandır. İbadete düşkünlüğü, cömertliği ve asabiyeti ile tanınan biridir. Validemiz dikiş nakış konusunda mahirdir, Efendimiz'in ahirete göçmesi sonrasında geçimini dikiş nakış ile sağlamıştır. Dikiş nakıştan kazandığını sadece kendi yememiş, fakir fukaraya da dağıtmıştır.
Hicretten sonra Efendimiz Zeyneb binti Cahş’a seni evlendirelim der. Validemiz o sırada otuz küsür yaşındadır. Validemizin o zamandan önce evlilik yapmış olabileceğini söyleyenler de vardır ancak kayıtlarda net olarak evlendiğine veya evlenmediğine dair bir bilgi yoktur. Hz. Zeyneb, Efendimiz böyle deyince kendisinin onunla evlenmek istediğini düşünerek memnun olur ve “Siz bilirsiniz” der. Ama Efendimiz Hz. Zeyneb’e “Seni Zeyd ile evlendirelim” der. Bu sırada Zeyd bin Harise, Usame bin Zeyd’in annesi, kendinden daha yaşlı Habeşli Ümmü Eymen ile evlidir. Bunu duyunca Hz. Zeyneb, ağabeyi Abdullah olmaz derler ve suratlarını asarlar.
Zeyd bin Hârise köle olarak gelmiştir ama Efendimiz onu hemen azad etmiştir. Zeyd bin Hârise azadlı köle bile değildir çünkü hiç kölelik yapmadan Efendimiz onu azad etmiştir. Zeyd bin Hârise, Efendimiz'in evlâd-ı manevîsi’dir. Efendimiz, herkesi severdi ama Zeyd bin Hârise'yi özel olarak severdi.
Hz. Zeyneb cahiliyye âdetlerinden iki tanesinin yıkılmasının kahramanı olmuştur. Bir köle ile bir kabile reisinin torunu evlendirilmiştir. Efendimiz, Hz. Zeyd için Hz. Zeyneb'i istemeye gittiğinde ne Hz. Zeyneb ne kardeşleri bu talebi uygun karşılamışlardır. Çünkü hürre bir kadının azadlı bir köle ile evlenmesi o günkü örfe muhaliftir. Bu örfün Allah'ın emrine uygun olup olmadığı hakkında henüz âyet de yoktur. Zeyneb validemiz “Ya Resûlullah, ben senin halanın kızıyım, Kureyşî’yim, yapma bunu” diye itiraz edince Allah-ü zü'l-Celâl Ahzâb sûresinin 36. Âyetini nazil buyurmuştur. Bu âyet gelince Zeyneb hazretleri dayıoğlu olan Efendimiz'e gelir ve “Ya Resûlullah, Zeyd ile evlenmemi o mu istiyor, Sen mi?” deyince Efendimiz kendisinin istediğini söyler. O zaman Hz. Zeyneb “Ben Resûlullah'ın sözüne asi olmam ve âyete de muhalif davranmam” diyerek teklife peki demiştir.
Hz. Zeyd ile Hz. Zeyneb arasında bir evlilik için olmazsa olmaz olan muhabbet tesis ve teessüs olmamıştır. Muhabbet olmayınca, anlayış da olmaz, canım desen canın çıksın anlaşılır. Bir müddet sonra bu evlilikte geçimsizlik artmıştır. Bunun üzerine Hz. Zeyd Efendimiz'e bunu arz etmek durumunda kalmış ve ayrılmak için Efendimiz'den müsaade istemiştir. Efendimiz Zeyd'e “Sen eşini tut, boşama, tahammül hususunda Allah'a sığın, bana muhalefet hususunda da Allah'tan kork” der, çünkü aileyi bozmak istemez.
Gönüller soğuyunca aşağı yukarı bir sene kadar daha bu evlilik devam etmiştir ancak bu hale tahammülü kalmayınca Hz. Zeyd Zeyneb valideyi boşamıştır. Boşanma olunca Efendimiz çok üzülür. Eskiden azadlı bir köle ile evlenmek hoş görülmediği gibi evlâtlığın dulu ile evlenmek de hoş görülmezdi, çünkü evlâtlık gerçek evlât gibi kabul edilirdi. Allahu Tealâ bu yanlış ve batıl adetlerin kalkmasını murad etmiş ve bu hususta bize en büyük örnek olacak Habîb-i Zişân Efendimiz'i bu işe memur etmiştir. Zahiri üzülmelere rağmen hem Hz. Zeyneb hem Efendimiz Aleyhisselâm bu işin ortaya çıkmasının canlı delilleri olmuşlardır.
Hz. Zeyneb, Hz. Zeyd'den boşandıktan sonra Ahzâb sûresinin dördüncü ve beşinci âyetleri nazil olmuştur. Allahu Tealâ bu âyet ile nesebin hükmî evlâtlıktan daha önemli olduğunu bildirmiştir.
Hz. Zeyneb bahsettiğimiz mesele gibi birçok fıkhî hükmün nazil olmasına vesile olmuş bir annemizdir, bu vesile olma sırasında da ciddi sıkıntılar olmuştur. Hz. Zeyneb fedai bir annemizdir.
Bu âyet gereği evlâtlıklar evlât gibi olmadığı için evlâtlık karısı da gelin gibi değildir, tesettür gerekir, aynen baldız gibidir.
Efendimiz, evlâtlık olmadığına göre, Zeyneb de çok üzüldüğüne göre, bu üzüntüsü ancak benim zevcem olmakla geçer şeklinde düşünmüştür. Ancak evlâtlığın hanımının gelin gibi görülmesi vardır. Halbuki Allah evlâtlığın karısının gelin gibi olmadığını âyet ile sabitleyince artık Efendimiz'e “Senin içindeki endişeye hacet yok çünkü ben seni ona nikahladım” demiştir. Bu âyetler herkese tebliğ edilmektedir. Hz. Ayşe yüksek feraseti ve ince kavrayışı ile “Allah madem Resûlullah'a Zeyneb'i semada nikâhladı, Zeyneb bu hali ile bize karşı övünür” demiştir.
Hz. Zeyneb ile Efendimiz'in evlilikleri ile ilgili gelen ve müslümanlar için hüküm beyan eden âyetler bunlarla sınırlı değildir. Düğün yemeğinin sonunda çoğu dâvetli o yerden ayrılırlar. Ancak iki üç kişi çene çalarak oturmaya devam ederler. Efendimiz nazik, ince, zarif olduğu için artık gidin dememiştir ama anlamaları için odaya sürekli girip çıkmıştır. Efendimiz bütün validelerimizin odalarını dolaşmasına rağmen tekrar geldiğinde halen bu kişileri oturur görür. Efendimiz'in buna canı sıkılmıştır ve Allahü Tealâ Efendimiz'e Ahzâb sûresinin 53. Âyetini inzal ederek yetişir.
Efendimiz'in zevcelerinin Efendimiz ahirete göçse de başkaları ile evlenemeyeceğine dair âyet Zeyneb validemizle olan nikâhtan sonra gelmiştir. Keza örtünme, kapanma peygamber hanımları ile başlamıştır ancak sonra gelen âyetlerde Allah Celle Celâluhu Ahzab sûresi 59. âyetinde müminelerin de örtünmeleri gerektiğini inzal buyurmuştur. Kadınların örtünme sınırları şu şekilde tarif edilmiştir: El, yüz ve ayak açık kalabilir. Kulak ve gerdan yüze dâhil değildir, bilekten aşağısı eldir, yukarısı el değildir. Abdestte ıslatılması gereken kabeyn denen kemiklerin aşağısı ayaktır. Bunun dışında, yabancı erkeğe karşı kadın örtülü olmalıdır. Halâ örtünme var mıdır, yok mudur diye münâkaşa etmek tek kelime ile aptallıktır.
Hz. Zeyneb validemiz çok namaz kılar, çok oruç tutardı, ibadete çok düşkündü. Efendimiz birgün, daha çok hanımların namaz kıldıkları bir bölümde, iki direk arasında bağlı bir ip görür ve bu nedir diye sorar. Bilenler bu ipin Zeyneb validemizin olduğunu söylerler. Daha sonra Zeyneb Validemiz’in bazen kıyamda çok uzun durduğunu, yorulduğunda da bu ipe tutunduğunu öğrenir. Efendimiz bunun üzerine “İbadette böyle bir güçlüğe talip olunamaz, böyle ibadet olmaz. Zinde olduğunuz miktarda ayakta durun” der ve ipi çözdürür. Efendimiz böylece ibadetin çok olanının değil, devamlı olanının makbul olduğunu Hz. Zeyneb üzerinden bizlere bildirmiştir.
Zeyneb validemiz bize haber gelmesi açısından çok önemli bir validemizdir, hatta en önemlisidir.
Hz. Ömer döneminde Ashâb’ın ileri gelenlerine ve validelerimize maaş bağlanmıştır. Bu maaş muhacir validelerimiz için yıllık 12 bin, muhacir olmayan validelerimiz için yıllık 6 bin dirhemdi. Hz. Ömer, Zeyneb validemize maaşı gönderir, Hz. Zeyneb gelen parayı görünce çok olduğunu söyler ve diğer kardeşlerimin hissesi de bunun içinde mi diye sorar. Validemizin diğer kardeşlerim dedikleri diğer validelerimizdir. “Hayır” der gelen kişi, sadece kendisine düşen pay olduğunu söyler ve parayı validemize teslim eder. Validemiz paranın üzerine bir örtü serer ve hizmetçisine avucu ile bir miktar almasını ve fakirlere dağıtmasını söyler. Bu şekilde örtünün altında avuca gelecek miktar kalmayınca kadar devam eder ve sonunda hizmetçi söyle der “Anneciğim, herkese dağıttık da bize düşen yok mu?” Validemiz örtünün altında kalan parayı da bu hizmetçisine bırakır. Validemiz kendine düşen hissenin bir kuruşuna bile dokunmayacak kadar cömert bir hanımdır.
Hz. Zeyneb validemiz Efendimiz'den sonra ilk vefat eden annemizdir. Hz. Sevde yaşı ilerlediği için hep vefat bekler bir haldedir. Yaşı Efendimiz'den kıdemlidir, arada Efendimiz'e bununla ilgili soru sormaktadır. Yine böyle bir sorudan dolayı Efendimiz bir gün validelerimizle birlikteyken şöyle buyurur: “Benden sonra bana en çabuk kavuşacak olan eli en uzun olanınızdır.” Bu söz üzerine validelerimizden kollarını ölçmeye kalkanlar olmuştur ancak Efendimiz'in bu sözünde kinaye vardır. Hz. Zeyneb validemiz, en çok sadaka dağıttığı için eli en uzun olandır.
Zeyneb validemiz, Efendimiz'den sekiz küsür yıl sonra, elli üç yaşındayken vefat etmiştir. Cenaze namazı Hz. Ömer tarafından kıldırılmış ve Cennetü'l Bakî'ye defnedilmiştir. O zamana kadar vefatlarda cenaze bir sala konur üzerine örtü örtülürdü, eğer kadınsa bedeni belli olmasın diye üzerine iki tane çubuk konurdu. Habeşliler ise cenazelerini tabuta koyarlardı. Bir ilk olarak Hz. Zeyneb göçtüğünde cenazesi tabuta konmuştur. İlk tabuta konan müslüman cenazesi Hz. Zeyneb'in cenazesidir. Validemiz kabre konulurken yine bir ilk olarak kabrin üstüne örtü tutulmuştur. Allah Efendimiz ile nikâhları Allah katında kıyılmış olan validemizin şefaatine nail etsin.
(Burç FM’de yayınlanmış olan “Ömer Tuğrul İnançer ile Seyir Defteri” programı kayıtlarından derlenmiştir.)
|