K?lt?r?m?z ve De?erlerimiz Ayşe Sena Ünsal Sayı:
53 - Ekim / Aralık 2006
Türk Milleti’nin her geçen gün büyüyen korkunç bir bataklığın içine çekilmek istendiğini hissediyorum. Kendi irademizle gittiğimizi iddia ettikleri bu durum aslında bilerek ve isteyerek; sinsice plânlar ve hain entrikalar ile bizim için plânladıkları korkunç bir sondan ibaret. Acı gerçekler şu anda nereye götürüldüğünden bîhaber kişiler uyandığında ortaya çıkacak. Tabiî uyanmayı başarabilirlerse...
Popüler kültür, magazin, dedikodu programları, diziler derken şimdi haber bültenlerinde bile seviyesizlik hâkim durumda. Son dönemlerde magazinle yatar kalkar olduk. Kanalların birçoğunu fosil bilgi denecek programlar işgal eder oldu. İçinde bulunduğumuz bu kaostan ancak kendi irademizle kültürümüze ve öz benliğimize sahip çıkarak kurtulabiliriz.
Medya… Vaktimizin çoğunu tüketen, eskilerin aptal makinesi denilen televizyon ve sahte gündemlerle bizleri uyutan bazı basın yayın organları… Soruyorum size: Bu kargaşaya ne zaman dur demeyi düşünüyorsunuz? Ne zaman size dayatılan bu yaşam tarzını sürdürmeyi bırakıp, kendi kültürümüze, gelenek ve göreneklerimize uygun eserleri tercih etmeyi başaracaksınız? Sunucu ve yapımcıların siz izlediğiniz için ekrana taşıdıklarını iddia ettikleri o sahte gündemleri; dedikodu ve gözetleme programlarını ne zaman terk edeceksiniz? Bu başıboş gidişe ne zaman dur diyeceksiniz? Unutmayın siz sustukça ve beğenmeseniz dahi izlediğiniz sürece bu fırtına; yeni yetişmekte olan gençlerimizin ve çocuklarımızın beyinlerini işgal etmeye devam edecek.
Acı içinde görmekteyim ki; özellikle sabah ve öğle kuşağını kapsayan; kadınları hedef alan bazı program yapımcıları ya Türk kadınını çok aptal zannederek aşağılıyor ya aptallaştırmaya çalışıyor. Neden kadınların öncelikli hedef alındığını biliyor musunuz? Çünkü gelecek nesilleri yetiştirecek olanlar anneler... Kültürsüz ve eğitimsiz anneler demek; bir milletin içten içe çöküşü demektir. Bir çok program bu minval üzere devam etmekte. Sunucu ve spikerlerin birçoğu kendi dilini konuşmaktan aciz. 50 – 100 kelimeyle kendini ifade ettiğini zanneden aslında acınacak durumda bîçareler. İşin korkunç tarafı kendilerini izleyenleri de gitmekte oldukları uçuruma sürüklüyorlar. Aslında amaçlanan psikolojik bir savaştan ibaret. Yapılmak istenen şifreleriyle oynanmış, beyinleri yıkanmış güdülecek seviyesiz bir toplum oluşturmak. Üretmek yerine sürekli tüketen ve kapitalist sistemi körükleyen bir nesil yetiştirmek.
Aslında eğitici yanı da olduğunu bildiğimiz televizyon dönemimizde genellikle eğleyici bir rol oynamakta. Eğlendirici demiyorum dikkat edin. Oyalayıcı olduğunu vurgulamaya çalışıyorum. İnsanlarımız o kadar saf ve temiz ki bu sinsice senaryoların ve reyting tuzaklarının ardına kendini kaptırıp gitmekte. Değil dur diyebilmek; demesi gerekenlerin bile farkına varamamakta. Beyinler öylesine esir alınmış ki insanların kendilerini ifade etmesine bile izin verilmiyor. Bu kötü programların izlenmesinden çok gündemimizi ele geçirmesi beni daha çok korkutuyor. Artık konuşulacak konu bulunamadığından mı bu hale geldik bilemiyorum. Büyükannelerimizin iki kişi bir araya gelse cilt cilt kitapları okuyup yorumladıklarını düşünürsek; bu durum bizim ne kadar gerilediğimizin bir göstergesi olacaktır. Küçük bir zümre dışında akademik eğitim almış olanlarımız dâhil birçok kişi sürü psikolojisi ile güdülen bir toplum haline getirilmek üzere. En büyük konularının diziler veya magazin programlarındaki ünlüleri konuşmak olduğunu acı içinde görmekteyiz. Beddualarla dolu bir şarkının listelerde birinci sırayı almasının ardındaki gerçek beni korkutmakta. Halkımız gerçekten seviye mi kaybediyor yoksa gizli bir el onları idare mi ediyor belli değil…
Son dönemlerde çekilen dizilerin senaryolarında fark ettiğim bir gerçek de; kültürümüze, gelenek ve göreneklerimize tezat yapılaşmaların genç nesle özendirilmekte olduğudur. Çarpık aile yapıları ve kara düzen masum gösterilmekte; aldatmaların, hırsızlığın, yalancılığın, çarpık ilişkilerin kaynağında dürüstlük aranmakta ve bunlar bilinçaltımıza gizlice yerleştirilmektedir. Genç erkek ve bayanların aynı evi arkadaşça paylaşabilecekleri bunun çok masum olduğu hattâ aksini düşünenlerin beyninde kötülük olduğu defalarca yapılan vurgulamalarla bize öğretilmeye çalışılmaktadır. Aile yapılarının kuvvetlenmesi için çalışmalar yapılması gerekirken yuva mefhumunu parçalayacak yapımlara da rastlamaktayız. Tek başına ayakta duran kadın modelleri ön saflarda yer almakta. Bu örnekleri çoğaltmak mümkün. Eminim ki şu anda sizin beyninizde de birçok örnek canlanmakta. Ne zaman bu konularda başkalarının size dayattığı bu fikirleri dinlemek yerine kendi fikirlerinizi üreteceksiniz? Ne zaman bu asimilasyon çalışmalarına dur diyeceksiniz?
İki ucu keskin bir kılıç bu. Kötü yayınların yanında son derece seviyeli güzel eserler bulmak da mümkün. Hayatınızdan tamamen çıkartmak mümkün olmayacaktır. Çocuklarınız siz izlemeseniz de gittikleri yerlerde seyredecekler ve ikili bir durum ortaya çıkacaktır. Bu daha vahim bir olayı ortaya çıkarabilir. Çocuklarınız evden tamamıyla uzaklaşabilir. Size düşen kumandayı kullanmayı öğrenmek ve çocuklarınıza öğretmek. Unutmayın boşluk bırakırsanız mutlaka doldurulur. Bu sebeple alternatif sunacaksınız. Meselâ biz bir dönem oğlumuzun büyücülerle ve sihirlerle dolu yabancı sinema filmlerini izlemesini engellemek için peygamberlerin hayatlarını konu alan çizgi film (cd)lerini tercih ettik. Ve çok olumlu sonuçlar elde ettik. Meselâ Robenson Cruse’yu hepiniz bilirsiniz. Fakat tarihte ilk ıssız ada romanının bir Müslüman tarafından yazıldığından birçoğunuz habersizsinizdir. Ünlü İslâm düşünürü Endülüslü İBN-İ TUFEYL’in yazmış olduğu “HAY BİN YEKZAN” adlı roman ıssız bir adada bir ceylân tarafından emzirilip büyütülen ve hiç insanla karşılaşmadan gelişen bir hayat hikâyesidir. Unutmayın her şeyin bir alternatifi vardır. Hele söz konusu olan bizim gibi köklü bir kültür ise içinde bulamayacağınız hiçbir şey yoktur. Yapılması gereken; bizim kendi kültürümüzü ve değerlerimizi öğrenip sahip çıkmamız ve bunları geliştirip yaşatarak gelecek nesillere köklü bir miras aktarmamız olmalıdır. Tabiî bir şeyler yapmak ve kültürümüze lâyık eserler çıkarmak asla küçümsenecek bir olgu değildir. Şu anda bazı kanalların İslâmiyet’i ve gerçek Müslümanlığı anlatmak adına ekrana getirdiği özensiz ve bir o kadar da seviyesiz programlar ise beyinlerde sadece gereksiz bir yer doldurmaktan ibaret olarak kalmaktadır. Bazı doğaüstü olayların gerçek olmasına rağmen basite indirgenerek defalarca oyuncu dahi olmayan şahıslarca gündemi işgal etmesi olayları gerçek ehemmiyetini kaybetmesine neden olmaktadır. O nedenledir ki yapmış olduğumuz her yayın sadece bilgi vermekle kalmamalı; atalarımızın ve ecdadımızın bize bıraktığı eserler gibi nadide olmalı; defalarca okunsa ya da izlense bile bize her seferinde yeni bir şeyler verebilmelidir. Önemli olan konunun güzelliğinin yanı sıra onun anlatım tarzı ve ifade edilişindeki farklılıktır. Bir tiyatro oyununu defalarca izleyebilirsiniz. Fakat sıradan bir şeyi bir kez okurken dahi sıkılırsınız. Unutmayın; yaptıklarınız ve yapacaklarınızla anılacaksınız. Beynimizde fosil bilgi oluşturacak eserler yerine; defalarca seyretmeye doyamadığımız, bizi bize anlatan destanlar misali gün geçtikçe değer kazanan asırlar sonrasına kalabilecek yapımlar üretmekle içinde bulunduğumuz kaostan kurtulmamız mümkün. Eminim ki siz de çocuklarımızın daha iyisine lâyık olduğunu düşünenlerdensiniz.
Artık bu kara düzene dur diyerek siz de sesinizi bir şekilde duyurun. Sanatçı olmayabilirsiniz. O yüzden senaryo yazamayabilir, eğitimini almadığınız için belki asla bir program yapımcısı veya yönetmen de olamayabilirsiniz. Ancak eminim doğru ve yanlış ile iyi ve kötüyü ayırt edebilirsiniz. Size yansıtılan yayınların kalitesini anlamak için bir eğitim gerekmez. Kaliteli bir yayınla seviyesiz bir yayın elbette ki kendini belli edecektir. Eğer elinizden daha iyisini yapmak gelecekse hiç durmayın ve yeni nesilleri kurtarmak için sizde kollarınızı sıvayın. Fakat eğer bu mümkün değilse yapabileceğiniz hâlâ çok şey var demektir. Beğenmediğiniz ve aile yapımıza yakıştıramadığınız yayınları ilgili mercilere şikâyet ederek yayın akışını değiştirebilir ya da elinizdeki kumandanın tuşlarıyla oynayarak size dayatılan bu gidişata dur diyebilirsiniz. Hoşunuza giden yapımları destekleyebilir ve yenilerinin yapılması için bir adım atabilirsiniz. Hiçbir şey için çok geç değil. Yapmanız gereken tek şey kendimizi ve yakınlarımızı materyalist ve kapitalist dünya düzenine uymaktan alıkoyup kendi kültür ve değer yapımıza sahip çıkarak onu korumak ve yüceltmek. Emin olun siz ve çocuklarınız çok daha iyisini hak ediyorsunuz... Bu yüzden size verileni eleştirip denetlemek en büyük hakkınız
|