Kardelen'i DergiKapinda.com sitesinden satın alabilirsiniz.        Ali Erdal'ın yeni kitabı TÜRK KİMLİĞİ çıktı        Kardelen Twitter'da...        Kardelen 32 Yaşında!..       
    Yorum Ekle     2370 kez okundu.     Henüz yorum bırakılmadı.     Yazara Mesaj

Âsım'ın nesli
Kubilay Ertekin

  Sayı: 90 - Ekim / Aral?k 2016

Önce şu gerçeğin bilinmesi gerekir. O meş’um uğursuz 15 Temmuz ihânetinde 250 civârında mâsum ve mücâhit insanımızın şahâdeti, milletin yeniden diriliş ve uyanışına vesile olmuştur. Ayrıca imparatorluğun çöküşü ya da İttihatçılar’ın ülkeyi ele geçirmesi ve Cumhûriyet’in ilk yıllarından itibâren içten ve dıştan milletin yediği darbeler, îmân ve irfânına yapılan saldırılar onu, milletimizi, öylesine derinden sarsmış hırpalamış, örselemiş ve derbeder hâle getirip çâresiz duruma düşürmüş ki, bunun sonucu olarak uzun yıllar kendine gelememişti. Bu ve benzer darbelerin adı ne olursa olsun hedefi; milletin azmini kırmak, onun irâdesini felç etmek ve yozlaştırmaktı. Bu konuda yurdumuz insanı pek çok ülke ve milletin bile muhâtap olmadığı çok ağır zulüm ve işkencelere mâruz kalmış, sistemli bir şekilde mânevî değerleri ve istinat duvarları sarsılmaya başlamış ve çok büyük sadmeler-darbeler almıştır. Nitekim; “Uğrarız darbesine her gelenin. Bu da bir darbesidir hergelenin.”…   diye bir tâbir vardır.

Burada önemli bir cinas-benzetme vardır. Her gelen ile “hergele” kelimesinin farkı ve mânâsı başkadır. Yalnız 950’den sonra merhum Menderes ve Özal gibi bâzı liderler millete ümit verdiği için yıkılan ve sarsılan moralleri kısmen düzelmiş ise de, darbeci ve cuntacılar, millî irâde düşmanı hâinler milletin seçtiği bu liderleri silâh ve başka sistemlerle yok edip, milleti de baskı ve terörle yıldırıp tekrar ümitsizliğe mahkûm etmişlerdi. Ayrıca imparatorluğun güçlü olduğu dönemlerde Fransa kralına “Köpek” diye hitap eden Yavuz ve Yıldırım’dan sonra, hiçbir devlet başkanı Batı’nın üzerimizdeki etkisine, Tayyip Erdoğan gibi “Sen kimsin be!?. Sen önce haddini bileceksin!” diyerek kafa tutmamış, dikleşen bir lider çıkmamıştı. İşte onun bu dik duruşu, millete ve onun değerlerine sâhip çıkışı, içteki dıştaki bütün hâin ve lâinleri panikletmiş, yıllar sonra Allâh’ın inâyeti ve milletin ferâsetiyle, kendi içinden çıkan ve halkı ile birlikte aynı acıların mağdur ve mazlûmu olan Tayyip Erdoğan bu millete ümit olmuştur. Her gittiği yerde ve konuşmalarında uzun yıllar halkımıza yapılan bunca zulüm ve haksızlıkları, çektirilen acıları dile getirip küllenen ve kabuk tutan yaralarını deşmiş, dokunulmaz sanılan o zâlimlerin zulümlerini bir bir hayâsız suratlarına vurmaya başlamıştı. Elbette bu durum içteki ve dıştaki inanç ve ümmet düşmanlarını, halkı bir köle ve parya gibi gören, milleti sindirip, korkutmaya, susturmaya alışık olan zâlimler ve hâinler bundan çok rahatsız oluyorlardı. Yalnız içteki bu kalkışmaya, alçaklığa, barbarlığa, hâin ve lâinliğe karşı değil, dış güçlerin dünyâya nizâmât veren Batı’nın onca zorbalığına, müstevlî tavrına ve ikiyüzlü siyâsetine, onların aşağılık zihniyetine karşı da aynı tavrını sürdürmüştü. İşte onun bu sert ve dik duruşları, buna alışık olmayan çevreleri ve ülke düşmanlarını çok tedirgin etmişti. Özellikle gittiği her ülkede onların yüzüne karşı bu tavrını sürdürmesi ve dizayn etmesi, halkına büyük bir moral kaynağı olduğu kadar, içteki ve dıştaki millî irâde ve Tayyip düşmanlarını resmen kudurtmuştu. Bu sûretle milletin kendine gelmesi ve aslına dönme çabaları, hâinlerin hıyânetine sebep olmuştur. Sonuçta onlar zelîl ve hakîr bir duruma düşmüş, millette onun teşvik ve desteğiyle güçlenerek ayağa kalkıp tüm zorbalıklara, ihânet ve hıyânete, onların ölüm kusan silâhlarına karşı direnerek;

“Cehennem olsa gelen, göğsümüzde söndürürüz!

Bu yol ki, Hak yoludur, dönme bilmeyiz yürürüz.”

Diyerek Hak, hakîkat ve hürriyetleri için yeniden bir diriliş destânı yazmış, bu hareketiyle darbeci ve soysuzlara karşı bir cesâret âbidesi şeklinde gerçekten “Âsım’ın nesli” olduğunu göstermişlerdir. Özellikle Cumhurbaşkanının “Bütün milletin sokaklara çıkmasını ve bu ihânete karşı durmasını istiyorum. Bende uçakla hava alanına geliyorum, orada buluşalım ve ne yapmak istiyorlarsa yapsınlar!” şeklinde onlara meydan okuması millete çok büyük bir güç ve moral kaynağı olmuş, olayın fitilini ateşlemiştir. Nitekim 9-10 bin darbeci hayta ve hâinin 40-50 uçağına, 30-40 helikopterine 200-300 zırhlı araçlarına, 3-4 savaş gemisine ve 8-10 bin silâhına karşı göğsünü siper ederek o hayâsız ve iffetsiz çapulcu sürülerini silâhsız olarak geri püskürtmeleri ancak, M. Âkif merhûmun ve milletimizin uzun yıllar beklediği destansı kahramanlıkları yalnız onun bu şiirleriyle anlatılabilirdi…

“Değil mi cephemizin sînesinde îman bir;

Sevinme bir, acı bir, gâye aynı, vicdan bir;

Değil mi sînede birdir vuran yürek… Yılmaz!

Cihan yıkılsa, emîn ol, bu cephe sarsılmaz!” (S.325)

Elbette onun milletin bu yönünü takviye için en zor zamanlarda bile hayâtını ortaya koyarak halkımıza ümit olmaya, onu aslına ve ruh köküne döndürmeye çalışarak; “Yüz üstü çok süründün, ayağa kalk Sakarya!” diyen N. Fâzıl merhûmun bu ifâdeleri bile milletin ne kadar hırpalanıp, süründürüldüğünü göstermektedir. Ayrıca onun gibi daha pek çok isimsiz kahramanlar ve ilim, irfan sâhiplerinin yanında merhum M. Âkif de vardı. İşte bu yazımın başlığına koyduğumuz isim de onun ideallerinden birisiydi. Belki o yıllarda bütün bunlar ve benzeri olaylar bir hayâl gibi görülüyor olabilirdi. Gerçi merhum Âkif, her ne kadar;

“Hayır, hayâl ile yoktur benim alış-verişim…

İnan ki; her ne demişsem görüp te söylemişim.”

Demiş ise de, “hayâl görmeyenin hakîkati olmaz!”. Fakat milletin yıllarca içinde sakladığı, duâ ve niyazlarıyla besleyip büyüttüğü, istikbâle olan ümitleriydi bu hayâller ve kahramanlıklar. İşte onların bu ümit ve hayâlleri hiç umulmadığı anda bir kere Çanakkale’de, bir de 15/7/2016’da gerçekleşmiş oldu. Rûhun şâd, mekânın Cenneti âliyât olsun aziz Üstât!

“Sarılır, indirilir mevki-i müstahkemler,

Beşerin azmini tevkîf edemez sun-i beşer.

Bu göğüslerse Hudâ’nın ebedî serhaddi;

“O benim sun-i bed-î im, onu çiğnetme” dedi.

Âsımın nesli, diyordum ya… Nesilmiş gerçek;

İşte çiğnetmedi nâmûsunu, çiğnetmeyecek!” (S.411)

Gâlibâ işte o nesil, hiç çekinip sakınmadan kendini tankların altına atan ve kurşunlara hedef olan bu nesildi. Çünkü o başka bir ifâdesinde;

“Siper et gövdeni, dursun bu hayâsızca akın!”demişti. Gerçi bunlar her ne kadar o günün şartları gereği yabanın müstevlileri için söylenmiş ise de, kendi DÎNİNDEN ve ırkından olan bir nesli mahvetmek için kalkışan soysuzların da onlardan farkının olmadığı görülmekteydi.

İşte milletin mâruz kaldığı bu olayın dehşeti ve fazileti, kahraman şehit ve gâzilerimizin o yılmak bilmeyen azmi ve gayreti, yine merhum M. Âkif’in ifâde ve tasviri ile târif edilebilir diyerek, onun ve benzerlerinin aziz rûhunu şâd etmek istedim.

Merhum bunları söylerken emperyalist güçler yanında, onların içteki kuklası ve piyonu olan Marksist, materyalist inanç düşmanı iffetsizleri de kast etmiş miydi bilmiyorum ama, bir gün gelip de ülkede uzun yıllar din mağduru ve mazlûmu olduğu halde, dindar kisvesiyle dinsizlikte ve ihânette bulunarak tıpkı bir haçlı zihniyetiyle millete saldıracaklarını hayâl etmemişti sanırım. Aslında böyle bir ihânet ve alçaklığı hiç kimse hayâl etmemişti. Genellikle bu tür ihânetler milletimizin iyi niyet ve temiz duygularını, ulvî hislerini istismar eden soysuzlardan, alçak, nankör ve hâinlerden gelmektedir.. Gerçi benzer alçaklığı ihânet ve iki yüzlülüğü, sûreti haktan görünen iffetsizliği, devletin kuruluş aşamasında ve değişik zamanlarda sıkça görüp yaşadığımız halde, yine de millet olarak aynı tuzaklara ve ihânetlere düşmemiz, gerçekten şaşılacak bir durumdur.

Çünkü Müslüman samîmî insandır. Münâfık ise gerçek bir Müslüman değildir. O yüzden efendimiz (sav) “Münâfık, kâfirden eşeddir!” yâni kâfirlerden daha beter ve çok daha tehlikelidir buyurmuşlardır. İyi niyet, saflık ve samîmiyetin bu kadarına çok şeyler söylenir ama bu işin içinde ne yazık ki, milletçe varız. Söylenecek tek şey; Allah (cc) milletimizi çok büyük bir belâ ve musîbetten, bâdiren kurtarmış, korumuştur. Şer gibi görülen bu hazin olay, aziz şehitlerimiz ve milletimiz için, büyük bir hayıra vesîle olmuş, hâin ve alçaklar suçüstü yakalanmışlardır. Tuhaf olan şudur; koyu bir dindar (!) ve düne kadar “mürteci” bir kesimin, materyalizmi, lâisizmi ve sosyalizmi din gibi savunan, hattâ bunun için Müslüman halka sayısız zulümlerde bulunan ve Laisizmle Kemâlizmin belkemiğini, omurgasını teşkil eden koskoca paşalar maşalar ve pek çok üst (!) düzey rütbelilerle iş birliği hâlinde olmaları hayret verici bir ilkesizlik ve iffetsizlik olarak görülmektedir. Şimdi bu olaydan sâde onların değil, milletin bile hiç aklına gelmeyen çok hayırlı bir sonuç çıkmıştır. Bundan sonra o ve benzeri hâin ve habislerin ölüleri Müslüman olarak kabul edilmeyip namazları kılınmayacak ve mezarları da ibret-i âlem için Vatan hâinler mezarlığı”olacaktır. Bu durum belki de Osmanlı döneminde bile yaşanmayan ve ülke tarihinde ilk defa gündeme getirilip uygulanan hayırlı bir gelişmedir. Sonuçta tüm inanç ve millî irâde düşmanı hâin ve fâsıklar için çok sarsıcı, ibret verici bir ders olmuştur. Çünkü dînî kaynaklarımızda tıpkı; (kâfir ve mürtetler gibi, âsî, bâğı ve müntehirlerin, isyancı sapkınların, anarşist ve bozguncu olarak ölenlerin namazlarının kılınmayacağı, her Müslüman’a yapılan teçhiz ve tekfîn işlemlerinin onlara yapılamayacağı kaydı vardır.) Çok uzun yıllardan beri unutulup, ihmâl edilen, uygulanmayan bu kuralın şimdi uygulanması, umarım bâzı hâin ve zâlimlerle inanç düşmanı iffetsiz bozguncuların gerçek hüviyetlerinin görülmesine ve hizâya gelerek, dîne diyânete ve ülkeye saldırmalarının önüne geçer ve büyük bir hayra vesile olur diye düşünüyorum. Nitekim buna ilk saldırı ve isyân çığlığı inanç düşmanlarından ve ODTÜ denen anarşi yuvasından gelmiştir. Sonuç olarak bu olay; Batı’nın, kâfirin hizmetinde olduğunu bizzat itiraf eden bir din adamı (!) mostrasının ve ona biatta bulunan bir sürü hergelenin muzmerleri-iç yüzleri, dış yüzleri, vahşet ve barbarlıkları böylece meydana çıkmıştır. (27/7/2016 basından)

Aslında bu hâin ve cânileri normal insanlar gibi sorgulamak insana, nâmûsa hakâret, Vatan ve millete ihânettir. Çünkü onlar her zaman olduğu gibi yine yalan ve iftiraya başvurup, kesin olarak gerçekleri söylemeyeceklerdir. Ayrıca onların millete ve ülkeye yaptıkları da aslâ normal bir şeyler değildi. O yüzden bunları bülbül gibi öttürmek, her tür mel’anetlerini itiraf ettirmek gerek. Nitekim haydutların bu ortamda bile milleti nasıl tehdit ettikleri ve inançlarımıza kuduzca saldırılarda bulundukları görülmektedir. (29/7/2016 basından) Zîrâ hâin ve cânilere merhamet, mazlum ve mâsumlara zulüm ve cinâyettir” vesselâm...

(Önemli not: İktidar yetkilileri, tutuklanan ve darbe vahşetini yapanların yerini doldurmak için 28 Şubat'çı cuntacıların mağdurları (!) ile sağlayacaklarını söylemektedirler. Ama onların da sütten çıkmış ak kaşık olmadıklarını ve benzer haltlar yediklerini milletçe çok iyi biliyoruz. Danıştay’da başörtü düşmanı bir herifin kâtili olarak iktidârı gösterenler; “Ordu göreve! Topyekûn savaş! Kat sayı, kamusal alan” gibi iğrençliklerin sâhip ve mücrimleri kimlerdi!?

Bu tür ihânet çeteciliğini, günün iktidar düşmanı medya soysuzlarıyla paylaşıp alkışlayan ve onlara millî irâdeyi tehdit edici beyânatlar veren hâinler, askerî araçların plakasını gizleyerek mâlum “Cumhûriyet mitingleri”ne bindirilmiş, inanç ve millî irâde düşmanı kıtalar taşıyan ve “İrticâ ile eylem plânı” gibi sayısız iffetsizlik ve ihânetler kime, hangi iktidâra karşı yapılmıştı?

Aslında onlar, bu iktidârı daha o zaman devirmek için en iğrenç, en rezil hakâret ve harekette bulunanlardı. Nitekim o günkü cumhurbaşkanı ve başbakanın resmî dâvetlerini CHP ile birlikte boykot ettiklerini ve millî irâdeyi sürekli dışladıklarını, bâzı sözde komutanların ise onları karşılamaktan çekinip o iğrenç tavırlarını, ailesiyle uçaktan inerken sırtlarını dönerek gösterdikleri gibi… Daha pek çok hayâ ve iffetsizlikleri, onlar unutsa da bu millet unutmuyor. Millete yapılan o soysuzlukların hiç birisinde “Fetocu” diye bir ayrım yoktu ve onların tümü, millî irâdeye ve bu iktidâra karşı yapılıyordu. Eyüpsultan’da sabah namazı kılıp, orada ve şehit evlerindeki tâziyelerde Kur’ân okuyan, onların âileleriyle sarmaş dolaş olan ve menfur olayın sabâhında Millet câmiinde ezan okuyan birisine ve bu millete karşı yapılmıştı. Siz sanıyor musunuz bu ihânetleri sâdece Fetö denilen günümüzün “Müsellemetül kezzâbı” ve peşindeki gâfiller, hâinler sürüsü yaptı!? Öyle ise daha şimdiden “Ben, solcu-ateist ve Kemâlist birisiyim, o tür dincilerle aslâ bir ilgim olamaz!” diyerek o günkü terâneleri aynen tekrarlayanlara ne diyeceksiniz!?.. O yüzden bu hayâtî konuları çok iyi düşünüp, tekrar kuzuyu kurda teslim ederek, yağmurdan kaçarken, doluya tutulmayalım, demek istiyorum…


Bu yazıya yorum ekleyin

Adınız
E-posta Adresiniz
Yorumunuz
 

CAPTCHA


Resimdeki rakamları bu alana yazınız


Eklenen Yorumlar


Henız yorum bırakılmadı...
 
Eşek ve deve... - Sayı 122
Kurtlar ve İnsanlar...... - Sayı 113
İçteki Biden, Macron, Mer... - Sayı 112
Putlar Yıkıldıkça... - Sayı 111
Tüm Yazıları

ASKIDA ABONELİK: Siz de "askıda abonelik kampanyası"na destek olmak ister misiniz?

Gelecek sayının konusu (123):
"Mülteci" meselesine bakış...

Son Eklenen Yorumlardan
 Çok teşekkür ederim Amin hepimize🤲🤲... Ayşenur

 Çok beğendim.Buna benzer yazılar çokça işlenmeli.... mahir

 mükemmel anlatım; af etmiş olsan da gönül kırıklığı çok acı veriyor. buna öneriniz , makaleniz olur ... dr. Elvira

 Ne mutlu takva üzere yaşayabilene...Tebrik ederim, sade, anlaşılır ve sıkılmadan okunacak şekilde ka... Ömer Faruk Erkoyun

 Ne mutlu takva üzere yaşayabilene...Tebrik ederim, sade, anlaşılır ve sıkılmadan okunacak şekilde ka... Ömer Faruk Erkoyun


Kalem, İlahi Kelam’ın yazılmasına ve yayılmasına, yani insanın iki dünyasının da saadetle olmasına vasıta oluyor.
Kalem, insanın iki dünyasını da mahveden bâtıl fikirlerin yazılmasına ve yayılmasına alet edilebiliyor…
Kalemle kazığın şekil olarak birbirine benzemesini bir inceliğe işaret olarak göremez misiniz?
Kardelen: Sayı 3, Aralık 1993
Yalnız ve başıboş değiliz
Öz musikimizin piri: Mustafa Itrî Efendi
Tevhid yoksa huzur da yok
İranın neye ihtiyacı var?
Gülerek günah işleyen ağlayarak cehennem


Ali Erdal - İranın neye ihtiyacı...
Kadir Bayrak - Fars irfanı var mıdı...
Necip Fazıl Kısakürek - Devletleşen şiilik
Ekrem Yılmaz - Bizden gibi görünen
Ekrem Yılmaz - Al beni
Dergi Editörü - Kaleme yemin
Site Editörü - Tevhid yoksa huzur d...
Necdet Uçak - Ömür
Kardelen Dergisi - Kardelenden Haberler
M. Nihat Malkoç - Öz musikimizin piri:...
M. Nihat Malkoç - Filistin için ne yap...
Hızır İrfan Önder - Dermansız dertlere s...
Nihat Kaçoğlu - Serçelerin sesi
Mehmet Balcı - Almanya
Ahmet Çelebi - Bilemem
İktibas - İşte Budur Humeynî D...
Muhsin Hamdi Alkış - Fars palavrası
Kubilay Ertekin - Eşek ve deve
Halis Arlıoğlu - Gülerek günah işleye...
Erdem Özçelik - Geçmişten Geleceğe
Remzi Kokargül - Çoban çeşmesi
Murat Yaramaz - Çapraz sorgu
Gözlemci - Olayların düşündürdü...
Mahmut Topbaşlı - Sırt döndüğüm şiirle...
Mevlüt Yavuz - Umutsuz
Cemal Karsavan - Aşk uyanır sabaha
Bekir Oğuzbaşaran - Âhir zaman ümmetiyiz
Yaşar Akyay - Yalnız ve başıboş de...
Yaşar Akyay - Hayatın Kaynağından ...
Yaşar Erim - Camiler boşaldı
Cahit Can - Türk farkı
İbrahim Durmaz - Yunusca
 
 
23 Mart 2005 tarihinden beri
 Ziyaretçi Sayısı Toplam : 14509560
 Bugün : 494
 Tekil Ziyaretçi Sayısı Toplam : 629118
 Bugün : 29
 Tekil Ziyaretçi Sayısı (dün) Toplam : 168
 122. Sayıya Bırakılan Yorum Sayısı Toplam : 0
 Önceki Sayıya Bırakılan Yorum Sayısı Toplam : 5
Son Güncelleme: 13 Eylül 2024
Künye | Abonelik | İletişim