Sabah yakındır Muzaffer Doğan Sayı:
92 -
Yaşadığı fırtınalı ve çileli dönemde, kıymeti gereği gibi bilin(e)meyen Üstad Necib Fâzıl Kısakürek, gün geçtikçe daha çok okunmakta, 100 cildin üzerindeki eserleri, baskı üstüne baskı yapmaktadır. Türk şiirinin yüzakı ve zirvesi 'Çile' de, 100. baskının eşiğindedir. Milletimizin son yüzyılda yetiştirdiği büyük bir şair, çok yönlü ve dâhi bir mütefekkir, kahraman bir dâvâ adamı olan Üstad; eserleri, dâvâsı, mücâdelesi ve şahsiyeti üzerindeki peşin hükümler bertaraf edildikçe, daha iyi anlaşılmaktadır.
Üstad, büyük Allah dostu Seyyid Abdülhakîm Arvasî hazretlerini tanıdıktan, Büyük Doğu Mecmuası ile entelektüel plânda, vahye dayalı ve kapsamlı bir muhalefet hareketi başlattıktan sonra, dehşetli bir karalama kampanyası ile karşılaşmış ve eşine az rastlanır bir sükût suikasdına mâruz kalmıştır. İsminin, dâvâsının, mânâsının ve mücâdelesinin üzerine sükût külü dökülmüştür.
Tarihte, peygamberler ve en büyük peygamber (sav) başta olmak üzere, her büyük insanın başına gelen de bu değil midir? 1940'ların başından vefâtına kadar, tek başına verdiği destanlık mücadelede, Üstad, tuttuğu yoldan ve istikâmetten tek derece sapmamış ve asla yılgınlık belirtisi göstermemiştir. Bu yönüyle de emsâlsizdir. Pergelin sabit ayağı gibi hep ve dâima, inandığı mukaddes dâvânın merkezinde sabitkadem olmasını bilmiştir. Kendi tabiriyle, "küfür kilerinden ekmek yemektense, İslâm çilehânesinde aç kalmayı tercih ederek" didinmiş, çırpınmış, yırtınmıştır.
Üstad Necib Fâzıl'ın, 1940'dan sonraki nesiller üzerinde büyük emeği ve hakkı vardır. Tek başına bir mektep olmuştur. Beş-on kişiye değil, nesillere öncülük etmiştir. Bugünkü mânâda İslâmî hassasiyetin temelini ve tohumunu, Üstad atmıştır.
1960 Darbesi'nin ardından, Üstad, doğudan batıya, ülkeyi soluk soluğa gezerek, şehirlerin salonlarında, o muazzam dehâsına eşlik eden muhteşem hitâbet gücüyle, Anadolu gençliğini ayağa kaldırmış, onlara "ceplerde kaybedilen kurtuluş anahtarı"nı hatırlatmıştır. "Sahte Kahramanlar", "İman ve Aksiyon", "Dünya Bir İnkılâp Bekliyor", "Yolumuz, Hâlimiz, Çâremiz", "Özlediğimiz Neslin Vasıfları" gibi konuşmalarıyla, Anadolu gençlerini, yeni baştan ve pazarlıksız bir dâvâ ahlâkına, o dâvânın aşkına, vecdine, estetiğine, irfânına, idrâkine sahip olmaya çağırmış; bu gençliğe kitaplarıyla, gazetelerde yazdığı "Çerçeve" başlıklı yazılarıyla ve eşiklerini aşındırdığı mahkemelerden, duvarlarını terlettiği hapishânelerden fırsat buldukça çıkardığı "Büyük Doğu"larla, "Gün doğmuş, gün batmış, ebed bizimdir" ümidini ve "zaman bendedir ve mekân bana emânettir" şuurunu aşılamıştır.
Üstad bir yazısında, beklediği, ümit bağladığı, zuhuruna da şahid olduğu ve "Geliyorlar!" diye müjdelediği Büyük Doğu gençliğinin vasıflarını şöyle sıralıyordu: Gözleri kara, alınları fikir çizgili, kalbleri ceylan, irâdeleri çelik, imanları volkan, irfânları tarla, idrakleri bıçak, edâları şiir, diyalektikleri ipekten örgü…
15 Temmuz 2016 gecesi, ülkemizi, işgale hazır hâle getirmek için girişilen darbe teşebbüsünde tankların, topların, jetlerin, silahların karşısına, erkeğiyle kadınıyla, cansiperâne dikilen, direnen, şehid olan, gazi olan, asker üniformalı gözü dönmüş hâinleri püskürten, kötü emellerini boşa çıkartan insanların vasıflarıydı, Üstad'ın saydığı bu vasıflar. Üstad'ın yıllar evvel çaldığı maya tutmuştu. O nesilden, o ruhla yetişmiş; Cumhurbaşkanı ve başkomutan olmuş bir insan, milletinin önüne düşmüş, zafer bayrağını, millet kalesinin burçlarına dikmişti.
"Güneşin ufka bir mızrak boyu yaklaştığı" bir hengâmede, ömrünün son demlerinde, yetiştirdiği gençlikten, "tabutunun musalla taşına konmasını"n yanında, "Anadolu kıtası büyüklüğündeki dâvâ taşının da gediğine konması"nın unutulmamasını istiyor, "bunu tek vasiyetim bil!" diyordu.
Vasiyeti yerine ge(tiri)lmek üzeredir. Hâyâl ettiği gençlik, büyüdü, yetişti, gelişti, olgunlaştı ve ülkenin yönetimini eline aldı.
Tohum saç, bitmezse toprak utansın!
Hedefe varmayan mızrak utansın!
Hey gidi küheylân, koşmana bak sen!
Çatlarsan, doğuran kısrak utansın!
...
Ustada kalırsa bu öksüz yapı,
Onu sürdürmeyen çırak utansın!
Diyordu Üstad.
"Dâvâ taşı", gediğine konmak üzeredir. "Mızrak", hedefine doğru hızla ilerliyor. "Küheylanlar", koşularına temkinli adımlarla devam ediyorlar. Allah'ın izniyle, "öksüz yapı" tamamlanmak yolundadır. Yüz yıla yakın bir zamandır girdiğimiz berzahtan çıkmak üzereyiz. Gönül coğrafyamızı da kuşatacak olan, geleceğin büyük Türkiye'sinin doğum sancıları yaşanıyor. 2023'e birkaç adım kaldı.
Yokuşlar kaybolur, çıkarız düze,
Kavuşuruz, sonu gelmez gündüze
Diyerek; 50 yıl, ülkemizin, insanımızın, coğrafyamızın, Büyük Doğu'nun, yokuşları aşması, "yokuşlarda susamışlığın" sona ermesi ve düzlüğe çıkılması için, destanlık bir mücâdele veren, "Nur Yolu izde" giderek, "dudaklarda, unutulmaz bir şarkı" bırakan Üstad Necib Fâzıl'ın, gözü arkada kalmayacak, inşaallah. Tâ 1940'lı yıllarda şöyle haykırıyordu:
Surda bir gedik açtık, mukaddes mi, mukaddes;
Ey kahbe rüzgâr, artık ne yandan esersen es!..
...
Bir akıl gelecek ki, akıllar delirecek;
Ve bir devrim, evvela devrimi devirecek!
Adım adım o günlere doğru yaklaşıyoruz!
Oğlu Mehmed'in şahsında, zindanlardan şöyle sesleniyordu:
Mehmed'im sevinin, başlar yüksekde!
Ölsek de sevinin, eve dönsek de!
Sanma bu tekerlek kalır tümsekde!
Yarın elbet bizim, elbet bizimdir!
Gün doğmuş, gün batmış, ebed bizimdir
Dostlar! Gönüldaşlar!
Tekerlek, düzlüğe çıkmak üzeredir.
“Bekleyin, görecektir, duranlar yürüyeni;
Sabredin, gelecektir, solmaz, pörsümez yeni.”
Bekleyelim, sabredelim.
'Gözü olana, gün ışımıştır' diyor, Hz. Ali Efendimiz (ra).
Sabah yakındır!
|