Bu cemiyetin - Süleyman Çelebi Hakan Karahan Sayı:
96 -
Üstad Necip Fazıl, toplumun içinde bulunduğu buhrandan kurtulabilmek için Batı taklitçiliğinden sıyrılarak öz benliğimize yani İslâmî değerlere dönmenin zarurî olduğunu savunur. Ona göre; “Bu cemiyetin dinî mizacı Süleyman Çelebi’de, derinlik ve olgunluğu Mevlana’da, mavera humması Yunus Emre’de, kahramanlık hayali Battal Gazi’de, aksülamel, tepki ve isyan psikolojisi Köroğlu’da, nükte ve hicvi Nasrettin Hoca’da, halk duygu kumaşı Karacaoğlan’da, hassasiyet cevheri Fuzuli’de, eda ve estetik ruhu Bakî’de, kuru mantık ve aklı Nabî’de, belagat ve hırçınlığı Nefîde, şive ve zarafeti Nedim’de, irfan ve inceliği Şeyh Galip’te, usul ve sistemi Kâtip Çelebi’de, mavera görüşü İbrahim Hakkı’da, dekor zevki Yesari’de, plastik fikri Sinan’da, fonetik fikri Dede Efendi’de aranmalıdır.” Biz de öz benliğimizin bu önemli şahsiyetlerini yakından tanımanın gerekli olduğunu düşünerek bu sayımızdan itibaren “Bu Cemiyetin” fikir adamlarını tanıtmaya çalışacağız.
İlk olarak Süleyman Çelebi ile başlıyoruz. Mevlid kasidesinin yazarı Süleyman Çelebi, Bursa'da doğdu. Doğum tarihi kesin olarak bilinmemekle birlikte, Süleyman Çelebi'nin Mevlid'i 60 yaşında yazdığı ve eserin 1409 (H. 812) senesinde bittiği bilindiğinden 1351 (H. 752) senesinde doğduğu anlaşılmaktadır. Süleyman Çelebi, Ahmed Paşa’nın oğlu ve Orhan Gazi’nin silâh arkadaşı olan Şeyh Mahmud’un torunudur.
Osmanlı'nın kuruluş devrinde yaşayan Süleyman Çelebi, ilim ve irfan sahibiydi. Kendisine verilen 'Çelebi' ünvanı da onun ilim sahibi biri olduğunu gösterir. Süleyman Çelebi, bu bilgeliği sayesinde Osmanlı'nın en büyük camiilerinden olan Bursa Ulu Camii imamlığına getirilir. Mevlid olarak bilinen Vesiletü'n Necat (Kurtuluş Vesilesi) adlı eserini de bu görevde yaşadığı olaydan etkilenerek yazmıştır.
Bir gün İranlı bir vaiz Ulu Cami’de vaaz verirken Bakara sûresinin 285. âyetini yanlış yorumlayarak peygamberler arasında fark bulunmadığını ve Hz.Muhammed'in de Hz.İsa’dan ve diğer peygamberlerden üstün olmadığını söylemiştir. Bu hadiseye duygulanan Süleyman Çelebi çok bilinen Mevlid eserini yazmıştır. Bu eserde Ehl-i Sünnet itikadını anlatmıştır.
“Allâh adın zikredelim evvelâ
Vacib oldu cümle işte her kula
Allâh adın her kim ol evvel anâ
Her işi âsan eder Allâh anâ”
Beyitleri ile başlayan Mevlid; münâcaat (Allahü Teâlâ'ya yalvarma)¸ velâdet (Peygamberimizin doğumu)¸ risâlet (Peygamberliğin bildirilişi)¸ mîrâc (Göklere çıkışı¸ Cennet'i ve Cehennem'i görmesi)¸ rıhlet (Peygamberimizin vefâtı) ve duâ bölümlerinden oluşmaktadır.
Süleyman Çelebi’nin eserini hazırlarken bazı eserlerden yararlandığı da anlaşılmaktadır. Bunların başında Ebü’l-Hasan Bekrî’nin Arapça siyer kitabı gelir. Eserde, Âşık Paşa’nın Garipnâme’si ile Dar’ir’in Siyerü’n-Nebi’sinden de benzerlikler görülmektedir.
Mevlid, kandillerde, bayramlarda, doğumlarda, ölümlerde, hayatımızın her anında okunan bir gelenek haline gelmiştir. Bu geleneğin bugünlere gelmesinde Osmanlı padişahı III.Murat döneminde devlet merasimi olarak okutulmasının önemi büyüktür. Peygamberimiz'in (sav) doğum günü olan Rebiülevvel ayının 12. gecesi başta padişah olmak üzere, devlet görevlilerinin katıldığı resmî bir merasim yapılırdı. Halk arasında çeşitli vesilelerle Mevlid okutma geleneği sürdürülerek bugün dahi geniş halk kitleleri tarafından söylenip dinlenmektedir.
Mevlid, Türkçe’nin şaheseridir. Dil ve anlatımı sayesinde Osmanlı’nın ulaştığı tüm coğrafyada insanların gönüllerine hitap etmiştir. Bosna Hersek, Macaristan, Kosova, Arnavutluk, Yunanistan, Bulgaristan, Romanya, Gürcistan, Kırım’da asırlardır mevlid okunmaktadır. Balkan Müslümanlarının parçası oldukları büyük Türk Milleti'nden koparılmaya çalışıldıkları, din adına her şeyin yasaklandığı dönemlerde de Mevlid geleneği Müslüman-Türk kimliğinin korunmasında önemli rol oynamıştır. Mevlidin bu zaferi, samimi, bilgili, Allah'ına ve Peygamberi'ne bütün varlığı ile bağlı duygulu bir şahsiyetin eseri olmasındandır.
Üstad Necip Fazıl’ın dediği gibi bu cemiyetin dini mizacını ifade eden Süleyman Çelebi, bu meziyetleriyle geniş coğrafyanın insanları arasında hiçbir esere nasip olamamış derecede yüzyıllardır büyük rağbet görmüştür.
Süleyman Çelebi, 1422 (H. 825) yılında vefat etmiştir. Kabri, Bursa Çekirge yolu üzerindedir.
|