Yunus Emre Hakan Karahan Sayı:
99 -
Üstad Necip Fazıl’ın bu cemiyeti yoğuran ve temsil eden fikir adamlarını saydığı sözünden hareketle cemiyetimizin önemli şahsiyetlerini kaleme almaya devam ediyoruz. Bu sayıda, bu cemiyetin “mâverâ humması”nın aranması gereken Yunus Emre’yi kaleme almaya çalışacağız.
13.yüzyılda yaşamış olan Yunus Emre’nin hayatı ile ilgili bilgilere daha çok menkıbelerden ulaşıyoruz. Ancak, eserlerinden iyi eğitim aldığı ve bilge bir kişilik olduğu anlaşılmaktadır. Anadolu insanı, Yunus Emre’yi çok benimsediği için yurdumuzun farklı yerlerinde ona ait olduğu söylenen türbe ve mezar bulunmaktadır. "Yunus öldü diye selâ verirler. Ölen hayvan-durur âşıklar ölmez" diyerek ölümsüzlüğünü ilân eden Yunus’a mezar aramak beyhude bir uğraştır.
Yunus Emre, Türkçe’yi çok iyi bilen ve kullanan bir şairdir. Yunus’un kullandığı dil, 13. ve 14.yüzyıl Türk halk dilinde yaşayan Türkçedir. Onun kullandığı dil o kadar güzel ve sadedir ki, şiirleri sanki bugün yazılmış gibidir. Halkın duygu ve düşüncelerini sade bir Türkçe ile aktararak asırları aşmış ve günümüze kadar tüm tazeliği ile gelmiştir.
“Mal sahibi, mülk sahibi
Hani bunun ilk sahibi
Mal da yalan, mülk de yalan
Var biraz da sen oyalan”
700 yıl önce yazılan yukarıdaki satırlar sanki bugün yazılmış gibi değil midir? Anadolu’da bugün dahi birçok insanın günlük karşılaştığı olaylar karşısında söylediği sözler Yunus Emre’nin kaleminden çıkmıştır. Yunus Emre yazdığı basit ve sade şiirlerle geleceğe ışık tutmuştur.
Millî şairimiz Yunus Emre, milletin nabzını tutan, milletin potansiyelini ortaya koyan, hayalini, rüyasını, emelini, arzularını, hislerini, öfkelerini anlatan şair olmuştur. Türk milletinin kalbine yerleşmiştir. Yunus Emre’nin şiirlerini okurken halk, kendi sesini duyar. Milletiyle o kadar hem hal ki adıyla anılıyor… Yunus… Diğer şairler, mahlâslarıyla anılıyor. Yıllarca ihmal edilmiş olmasına rağmen, herkes onu bilir, herkesin dilinde Yunus’tan en az bir beyit, bir kıta vardır.
Taptuk Emre asayı atmış ve Yunus'a git bunu bulduğun yerde irşada başla demiş... Uzun süre aradıktan sonra âsâyı bulmuş ve irşada başlamış... Tekkede kendisine temizlik hizmeti verilmiş. Kadılığı terkedip tekkeye intisap eden birine bu reva mı?.. Terketmiş tekkeyi... Bir müddet gittikten sonra bir hana gelmiş. İki kişiye rastlamış. Akşam olmuş acıkmışlar... Ne yiyeceğiz? Diğerleri demiş, acıktığımız zaman dua ediyoruz. Bir sofra geliyor, karnımızı doyuruyoruz... Biri dua etmiş, Allah'ın ikramı gelmiş. Bir zaman sonra iki kişiden diğeri dua etmiş, karınlarını doyurmuşlar... Tekrar acıktıkları zaman, haydi bakalım, şimdi sen dua et, demişler Yunus'a... Garibim, kan ter içinde dua etmiş... İki sofra gelmiş. Sen nasıl dua ettin, ne dedin de iki sofra geldi? Dedim ki demiş Yunus... Yarabbi, beni mahcup etme. Bunlar neyin adına dua ettilerse, benim duamı da onun adına kabul et... Sana göre güçlük mü var, dedim. Yunus sormuş, siz neye göre dua etmiştiniz? Demişler biz, Taptuk Emre'nin dergâhında Yunus adında bir derviş varmış, onun adına dua ettik... Hemen dergâha dönmüş. Efendinin huzuruna çıkmaya yüzü yok. Ya ne yüzle geldin der, kovarsa... Efendinin hanımından muavenet istemiş. O da, kapının önüne yat... Biraz sonra çıkacak Efendi... Gözleri iyi görmüyor Şeyhin... Bastonu takılınca sorar bu ne? Dervişlerden biri, derim. Kim diye sorunca Yunus derim. Hangi Yunus, derse sen haline yan? Dediği gibi yapmışlar. Şeyh "Yunus" denmesi üzerine "Bizim Yunus mu?" diye sormuş... Dünyalar Yunus'un olmuş... "Bizim Yunus" ifadesi bizzat şeyhi tarafından lütfedilmiş. Türk milleti ve dili "Bizim Yunus"u kazanmış.
Yazımızı Üstad Necip Fazıl’ın dizeleri ile bitirelim;
“Bir zamanlar dünyaya bir adam gelmiş:
Sayıları silmiş, BİR’e yönelmiş…
Bizim Yunus,
Bizim Yunus ..”
|