Mevlânâ Hakan Karahan Sayı:
97 -
“Bu cemiyetin, derinlik ve olgunluğu MEVLÂNÂ’da”
Bir önceki sayımızda Üstad Necip Fazıl’ın “bu cemiyetin” fikir adamlarını saydığı sözünden hareketle biz de cemiyetimizin bu önemli şahsiyetlerini kaleme almaya başlamıştık. 97.sayımızda bu cemiyetin “derinlik ve olgunluğu”nun aranması gereken Hz.Mevlânâ’yı kaleme almaya çalışacağız.
Mevlânâ, 1207 yılında Belh şehrinde dünyaya gelmiştir. Asıl adı Muhammed olarak bilinen Mevlânâ’ya önemli şahsiyetler için kullanılan “efendimiz” anlamına gelen Mevlânâ ismi verilerek bir nevi özel isme dönüşmüştür. Mevlânâ doğduğu şehirden Moğol istilası sebebiyle batıya doğru göç etmek zorunda kalmış, Karaman’a kadar gelmiştir. Daha sonra da Selçuklu hükümdarı I. Alaeddin'in ısrarı üzerine dönemin başkenti Konya’ya gelmiştir. Mevlânâ bu göç esnasında birçok âlim zat ile tanışma ve ders alma fırsatı bulmuştur. Babasının ölümünden sonra çevresinde toplananlarla birlikte Mevlânâ büyük bir ilim ve din bilgini haline gelmiş, vaazları kendisini dinlemeye gelenlerle dolup taşmıştır.
1244 yılında Mevlânâ’nın hayatında büyük değişiklikler meydana getirecek olan Şems-i Tebrizî ile tanışmıştır. Şems, Mevlânâ’ya ayna olmuş, Mevlânâ, Şems’in aynasında gördüğü kendi eşsiz güzelliğine âşık olmuş, diğer bir ifadeyle Mevlânâ, gönlündeki Allah aşkını Şems’te yaşatmıştır. Mevlânâ, Şems’in ölümünden sonra uzun yıllar inzivaya çekilmiştir.
Yaşamını “Hamdım, piştim, yandım” sözleriyle özetleyen Mevlânâ 1273 yılında vefat etmiştir. Yeşil Türbesi Konya’dadır. Mevlânâ ölüm gününü yeniden doğuş günü olarak kabul ediyordu. O öldüğü zaman sevdiğine yani Allah'ına kavuşacaktı. Onun için ölüm gününe düğün günü veya gelin gecesi mânâsına gelen "Şeb-i Arûs" diyordu ve dostlarına ölümünün ardından ağlamayın diyerek vasiyet ediyordu. Yine Hazreti Mevlânâ vasiyetinde;
“Ben Size, gizli ve alenî,
Allah’dan korkmanızı,
az yemenizi,
az uyumanızı,
az söylemenizi,
günahlardan çekinmenizi,
oruç tutmaya ve namaz kılmaya devam etmenizi,
dâima şehvetten kaçınmanızı,
halkın eziyet ve cefâsına dayanmanızı
avam ve sefihlerle düşüp kalkmaktan uzak bulunmanızı,
kerem sahibi olan sâlih kimselerle beraber olmanızı vasiyet ederim.
İnsanların hayırlısı, insanlara faydası dokunandır. Sözün hayırlısı da az ve öz olanıdır. Hamd, yalnız tek olan Allah’a mahsustur. Tevhîd ehline selâm olsun.”
Demiştir. Mevlânâ, eserlerinde tasavvuf ile ilgili konulara değinerek daha çok ilâhî aşk üzerinde durmuştur. En önemli eseri Mesnevi’dir. Onun tasavvufu, irfan, tahakkuk, aşk ve cezbe âleminde olgunlaşmadır. Mevlâna, Mesnevî'yi Çelebi Hüsameddin'in isteği üzerine yazmıştır. Kâtibi Hüsameddin Çelebi'nin söylediğine göre Mevlânâ, Mesnevî beyitlerini Meram'da gezerken, otururken, yürürken hattâ semâ ederken söylermiş, Çelebi Hüsameddin de yazarmış.
Üstad Necip Fazıl’ın dediği gibi bu cemiyetin derinlik ve olgunluğunu ifade eden Hazreti Mevlânâ, Anadolu’da barış ve kardeşlik ortamı kurulmasında önemli rol oynarken aynı zamanda bugün dahi hoşgörüsü, fikirleri ve dünya görüşü ile insanları etkilemeyi başarmıştır.
|