Ön söz, öz söz, s(öz)-II Mehmet izzet Gülenler Sayı:
99 -
Yıllar önce bir büyüğüm bana “büyüyünce ne olmak istediğimi” sormuştu… O zaman hayalimde, bir hal ve tavır vardı; tam da anlayıp, ifade edemiyordum belki, ama o hayalimdeki hal ve tavırda biri olmak istiyordum ve onu “adam olmak istiyorum” diye ifade edebilmiştim safça…
Evet, “adam olmak” istiyordum… Ve hâlâ da en büyük arzum… Aradan geçen yıllarda, “adam olma”nın ne kadar zor bir şey olduğunu görmeye başladığımı söyleyebilirim…
“Adam olmak”, kendine has, özüne güvenen, güzel bir insan olabilmek ve insanların ruhlarına, gönüllerine dokunabilmek… Herkese ve her şeye –kendim de dâhil-; o kucaklayıcılıkla ve anlayışla yaklaşıp, oradan, o derinlikte dokunarak bir bağlantı kurabilmeyi arzu etti gönlüm her zaman…
Önce “insan olmak” gerekiyormuş tabii bunlar için… Hepsinin yolu da, önce dinlemeyi, duymayı, görmeyi öğrenmekten geçiyormuş…
(Rainer Maria RILKE), “Malte Lourids Brigge’nin Notları” adlı romanında, bir yerde:
“Görmeyi öğreniyorum. Bilmiyorum neden, her şey içimde daha derinlere işliyor, her zamankinden daha derinlere… Bir iç dünyam varmış da bilmezmişim… Her şey şimdi oraya gidiyor… Orada neler olup bittiğini bilmiyorum… Bilmem söyledim mi?.. Görmeyi öğreniyorum. Evet, başlıyorum… Henüz beceremiyorum… Ama elden geldiğince, zamandan yararlanmak istiyorum…” der…
Hepimiz keşif yolculuğundayız bu dünyada… ve öğrenmeye, anlamaya, olmaya çalışıyoruz… Hiç kimsenin bir başkasını yargılamaya hakkı yok… Ve başkalarının hataları üzerinden kendimizi temize çekmeye çalışmak da, bir kandırmacadan başka bir şeye hizmet edemez… Başkasını eleştirmekle gizli bir kendini temize çekiş hali vardır ya çünkü hani…
Peki biz kim oluyoruz da, başkalarını eleştiriyoruz? Biz mükemmel miyiz ki… Günahsız mıyız ki… Başkasını eleştirmekteki tehlikeye bakar mısınız? İçindeki “benliğe” bakar mısınız?
Gıybetin şöyle bir tanımını okumuştum:
“Gıybet, insanın dikkatinin, bakışının kendinden bir başkasına yönelmesidir…” diyordu.
Sen kendini bırakıp, başkasındaki hatalara bakmaya başladığında, sendeki hatalar ne olacak; böylece hasıraltı mı edilmiş olacak…
Hepimiz kendimizden mesulüz; kendimizi düzeltmekten mesulüz… Biz bu dünyaya, “adam olma”ya geldik… Kendini düzeltmeden başkalarını düzeltmeye girişmek de ne demek..? Başkalarını o kadar düzeltmek istiyorsan, önce kendini düzelteceksin…
Kendini gerçekten düzeltebilirsen; ancak o zaman başkalarına da, “gerçekten!” dokunabilirsin… Hepsinin “gerçek” olmasının yolu işte zaten, en başta söylediğimiz gibi “sözünün öz, özünün söz” olmasından geçiyor… Ve değişmesi gerekenleri değiştirip, iyileştirilmesi gerekenleri iyileştirip, hepsini hayata geçirebildikçe, senin parçan yapabildikçe “gerçek”leşmeye başlıyorsun sen de…
Bu kadar şeyi, aslında şunu söylemek için anlattım; hayatını dinlemek üzerine kurmaya çalışmış biri olarak “söz söylemek” haddime değil… Burada söylediklerim, kendime söylediklerim… Büyüklerimin, güzel insanların bana, bize söyledikleri, yaşattıkları, hissettirdikleri, aktardıkları, gösterdikleri ile beraber içimde uyandırdıkları, düşündürdükleri…
|