Dubalı dünya düzeni -I- Mehmet izzet Gülenler Sayı:
104 -
'Dünya bir öküzün boynuzları üzerinde duruyor'… Ahıra girdiğinde gece; dışarı çıktığında gündüz oluyor… Bu düşünce 'bilim(?)' 'adam(?)'larınca çürütüleli, uzaydan görüntüler çekilip 'her şey açığa kavuşturulalı?' çok oldu…
Ben de 'gerçekten' 'yaşamaya' ve 'adam' olmaya çalışan biri olarak iddia ediyorum ki: 'Dünya dubaların üstünde duruyor'…
Nasıl mı?
Uzun yıllardır kendi 'GözlemEvim'den çektiğim görüntülerden, yeterli olacağını düşündüğüm birkaçını aktaracağım şimdi ben de size...
Dubacının Dubası
Bir sokak… Arabasına park yeri arayan birisi 'dubalarla' ayrılmış olan yere doğru yanaşıyor… Onu gören duba sorumlusu hemen dubaları büyük bir şevk ve içtenlikle çekmeye davranıyor… Yanaşan kişi yakın bir yerde bir işi olduğunu, nereye park edebileceğini… Hatta mümkünse oraya park edip edemeyeceğini soruyor…
Bunu duyan, biraz önce şevkle ve ilgiyle seyirten duba sorumlusu, bu sefer tam tersi bir tavırla, dubaları tekrar eski yerlerine dudak bükerek koyarken, neredeyse o kişinin yüzüne bile bakmadan, kerhen; yok kardeşim, burası “şu restoranının” yeri, bilemem, ilerilere bakacaksın artık; deyip gönderiyor adamı ve duba sorumlusu makamına geri dönüyor…
–Konuyu şuradan ele alarak anlatmaya ve anlamaya çalışalım:
Büyük Şirketler başta satış/pazarlama olmak üzere bilimum eğitimler verirler çalışanlarına… Tabii ki en büyük amaç kârı arttırmaktır… Müşteri odaklı yaklaşım vurgulanır sürekli… Müşteri memnuniyeti en ön plândadır… Çünkü 'para' onun cebindedir… Her firmanın kendine göre bir hedef kitlesi vardır… Ve herkes de bir şekilde irili ufaklı belli firmaların hedef kitlesi dâhilindedir…
Büyük ve imaj(!) olarak da daha kaliteli! görünen firmaların farkı, zaten oradan alışveriş yap(a)mayacak(!) olanları yanlarına yaklaştırmayacak şekilde bir düzen kurmuş olmaları… Onlar da işte zaten muhatap bile olmayarak koymuş oluyor o 'dubayı'… Zaten muhatap bile olmayarak 'buraya park edemezsin kardeşim, ilerilere bakıcaksın..' demiş ve o dubayı yerine koymuş oluyorlar… Yani aslında birbirinden hiç bir farkı yok… Görüntüde: Müşterilerine(!?) iyi(!?) davrananlar makbul ve iyi firmalar… Müşterilerine iyi davranma ortalaması düşük olanlar, kötü firmalar… (Ürün kalitelerinden falan burada bahsetmiyorum… Çünkü 'Asıl Ürünün Kalitesiyle' ilgilenmekteyiz şu anda.)
İşte tam da size anlatmak istediğim şey bu zaten:
'Dubalı Dünya Düzeni' ve jargonları… Her şey o çerçevede iyi veya kötü… Tüm değerlendirmeler burada yapılıyor… Müşteri ve müşteriye yaklaşım… Sonra da sonuçlar: İyi satıcılar(!) tarafından egoları şişirilmiş, ego tatmini yaşayan ve çok mutlu! olan müşteriler veya yeterince profesyonel(!!?) olamayan satıcılar… Müşteri temsilcileri(!) tarafından egolarına dokunulduğunu hissedip 'paramızla rezil mi oluyoruz' diye isyan eden müşteriler…
Peki Müşteri ne demek? Cebinden alınabildiği kadar çok parasının alınmak istendiği kişi demek… İyi satıcı… İyi müşteri... İyi satıcı: Müşteriden olabildiğince çok para alabilen, koparabilen kişi. İyi müşteri, çok para veren, harcayan, çok alışveriş yapan kişi. Ve artık herkes satıcı, herkes müşteri… İyi satıcı veya kötü satıcı.. İyi müşteri veya kötü müşteri… İyi ve kötü kavramları da artık sadece bu çerçevede ve bu anlamda varlar.. Ve müşteri değilsen... Nesin? Hiçbir şeysin.. Tüm değer onun üzerinden belirleniyor. Peki ya gerçek!!!?
Allah'ı ve Allah rızasını... Allah'ın memnuniyetini düşünenler... O dubaları koyabilirler mi..ydi? Belki bir dua, tüm işlerini rast getirecek... Tüm işlerine... Tüm kazançlarına bereket verecekti... Kim bilir...
Bereket diye hiç bir rakamla ölçülemeyen bir şey vardı ve VAR!!!... O dubaları koyanların yabancılaştığı ve unuttuğu… Sen o dubayı koyarak ve o kişiyi kovalayarak, belki de bütün bereketi; asıl 'kazancı' kaçırdın.. Biz bu dünyada NEYİ kazanmanın peşindeyiz? Asıl kazanmamız gereken... Ve asıl gerçekten kazanabileceğimiz şey ne? En başta bu soruları sorup, bu soruların en doğru yanıtlarını içimizin en derinlerine bir tabelâ gibi astıktan sonra başlıyor asıl gerçek 'alış veriş'... Ve o zaman ancak anlıyor insan, konulan her dubanın aslında Allah ile o dubayı koyan kişi arasına konulmuş olduğunu... Ve buradan da yola çıkarak, bakmalıyız hepimiz de, içimizdeki konmuş olan kendi 'dubalarımıza' ve onları kaldırmalıyız bir an önce tek tek... ‘Cânıgönülden’... Bir de 'iyi insan olabilmek' ile satış pazarlama eğitimlerini yan yana bir koyun ve bir daha bir bakın...
Gerçekten iyi bir insanın... Herkesi eşi dostu yakını olarak gören ve Allah rızası için iyi olmaya, herkese ve her şeye en iyi ve en doğru şekilde yaklaşmaya çalışan birinin yaklaşımını ve her ânına ve yaptığı her şeye sirayet eden o yaşayışını düşünün... Sonra da kârı artırmak için kendilerine satış teknikleri öğretilmiş olan 'profesyonelleri'…
‘Hayatta asıl ustalık hep acemi kalabilmekmiş meğer’ diyordu Turgut Uyar... O aklıma geliverdi birden... Ve diyorum ki artık; tüm DUbAlardan 'b' yi çıkarmanın vaktidir ki kalsın geriye “aslolan”... İnşallah... (Devam edecek...)
|