ZORUN MEYVESY Mücahit Koca Sayı:
46 - Ekim / Aralık 2004
Çağımız kolaylıklar çağı olup çıktı. Kolaylaştırma o boyutlara ulaştı ki; şimdi zorluklardan çekilen sıkıntıları insanımız kolaylıklardan çeker duruma geldi. Bugün bilim adamlarının, sanatçı ve yazarların insanı mı, yoksa sermaye çevrelerini mi temsil ettiği tartışılır hale geldi! "ilim bir Ali Efendimizi haklı çıkarırcasına insanın hayatını kolaylaştırmak –bazılarının ısrarla savunduğuna bakılırsa- için icat edilmiş birçok eşya vb. hayatımızı ne kadar kolaylaştırıyor dersiniz? Acaba 1980'li yıllarda çıkmaya başlayan göze hitap eden cicili bicili yüksek tirajlı dergi ve gazetelerde telif ücretleri verilerek yazdırılan illüzyonist yazılar mı daha çok insana yönelik yahut samimi ve idealistti; baskı tekniği ilkel, tirajı sınırlı dergi ve gazetelerde yazılan gerçekçi yazılar mı? Burada eleştirilen; hizmetin eşya gibi satın alınan eğlencelik bir meta haline gelmesidir. Bu menfaatin öne çıkarılmasıyla övülesi ihlâsın kaybolması değil de nedir? Bazıları benim bu yaklaşımımı teknoloji düşmanlığı olarak bile yorumlamaya kalkışabilir. Hayır! Ben, yükü azaltmak adına icat edilen ama masrafı adamakıllı dünyaya ve paraya daha çok bağımlı kılan rahattan söz ediyorum. Bu eşyanın saygınlığını arttıracak manevî hiçbir şeyi yoktur! Ben, haram olan israfı, yani tüketimi körükleyen bu Batı kaynaklı ideolojik anlayışı reddediyorum! Bu sayısız aletlerin üretimini yapan firmaların yegane amacının insanlara yararlı olmak yerine; daha çok mal satarak ve daha çok kazanmak olduğu müddetçe benim bu bakışım değişmeyecek, Eğer İslâm medeniyeti referans alınsaydı ne bu israf olan tüketime fırsat verilir ne de insanı kandırmak için Yahudi bakışıyla kârının yüzde doksanının reklâma yatırarak reklâm yoluyla gayr-ı ahlâki bir hayatın oluşmasına meydan verilirdi.
İnsanımız bugün kaybettiği medeniyetini bilse belki arayacak ama bilmeyince kolay yolu seçmeyip de ne yapacak? Sömürülecek duracak tabii! Kapitalist ve liberal ideolojiler insanları öylesine cenderesine almışlar ki; inek sağar gibi insan sağıyorlar! Doğu ile batı Almanya birleştikten sonra; daha önce Doğu Almanya'nın komünist rejimine muhalif olan aydınları, Batıdaki yeni hayatı görünce şaşırmışlar; "Kapitalizm, komünizmden de vahşiymiş," demişlerdir. Oysa kapitalizmin, liberalizmin, komünizmin ve faşizmin bir çözüm olmadığını; onların özellikle son yüzyılda doğurduğu insanlık sorunlarına bakanlar bunu kolaylıkla göremez miydi?
İnsanımız geçen yüzyılda eğitimin batılılaşmasıyla İslâmî düşünme ve yaşama yeteneğini adamakıllı kaybetti. Daha acısını söyleyeyim; yaşadığı hayatı İslâmî sanma gibi bir yanlışı da yaşamaya başladı! Bazımızda –bunu İslâmcı parti ve cemaat önderlerine kadar taşıyabilirsiniz- sorunun büyüklüğünü görüce; her sıkıntı ve çileyi göze alarak altından kalkmak varken; kolaycılığa sapıp günü kurtarma bencilliğine düşmüştür. Nedense onların çoğu, büyük icatlara ve güçlere ererek güçlü düşmanın karşısına çıkmak varken; bir takım takiyyelerle hayatlarını sefil bir halde devam ettirme yolunu seçmektedirler. Dahası bazıları da ya ulusal veya uluslar arası güç odaklarında icâzet alma yoluna giderek yahut elindeki potansiyeli rüzgârın esintisine göre sağa sola eğip bükerek; dostlar alışverişte görsünler kabilinden günü kurtarma yolunu tercih etmektedirler. İşin acı yanı ise, Allah'ın bildiği bu acizliği kuldan saklama yolunu seçmeleridir. Hâlâ bir türlü hükümet olup; iktidar olamayışımız sürüyorsa sebebi budur! Oysa Kur'an bize, insana hizmet olacak yol olarak zor ama sonu kurtuluş olan yolu seçmemizi salık vermekte değimlidir? Enfal Suresi'nde bildirdiğine göre Allah, Bedir Savaşı'nda Müslümanları iki taifeden birini seçmeleri ve o seçtikleri birin onların olacağını müjdelemişti. Bu taifeden birisi Ebu Cehil'in kumandası altındaki bin savaşçıdan oluşan çok güçlü bir düşmanın kuvvetiyken, öbürüsü Ebu Süfyan komutasında Şam'dan geri dönmekte olan kırk süvariden ibaret Mekke'nin ticaret kervanıydı. Tabii ilk anda Müslümanlara kırk süvarisi olan ticaret kervanının yolunu kesmek daha menfaatli görünmüştü. Oysa Allah, Müslümanlardan Ebu Cehil komutasındaki güçlü ordunun karşısına çıkıp; irade-i ilâhiye ile küfrü kökünden koparıp darmadağın etmeyi ve arkalarını koparıp darmadağın etmeyi ve arkalarını sağlama almalarını bekliyordu. Yani ticaret kervanı gibi basit bir kuvvet yerine; din düşmanlarının büsbütün kahrolmalarına sebep olabilecek bin kişilik orduyu seçmelerini murat ediyordu. Ancak böyle bir azimet ile Müslümanların üzerindeki küfür tehdidi ortadan kalkabilirdi. Nitekim sonunda Müslümanların tercihi zor ama zaferi kalıcı olacak olan bin kişilik ordu olmuş olup; zafer sayesinde zorun meyvesi yenmiş ve hâlâ da yenmekteydi.
İşte bugün de İslâm böyle kuvvetli bir düşman ile karşı karşıyadır. Afganistan'da, Çeçenistan'da, Irak'ta, Filistin'de vb. bütün güçleri ile milletimize saldırıyor! Irak'ı diktatöründen kurtarıp demokrasi getireceğim diye işgal edenlerin katliâm ve işkenceleri Filistin'i bile sollayacak boyutlara ulaştı. O halde Bedir'deki anlayışla yeniden donanıp; Allah'ın yardımını arkamızda bilerek kendi kardeşlerimizle dayanışma içinde yeniden yola çıkmalı değimliyiz? Aksi halde Batı'nın ne silâhı,. Ne teknolojisi ne de yenilikleri bize rahat ve huzur vermeyecek; bizi belki daha da çok insanlıktan çıkaracaktır.
|