"MONEY BACK" Sinan Ayhan Sayı:
46 - Ekim / Aralık 2004
Bayanlar baylar, işte kökeni belirsiz, havada kumaşıyla uçan bir kelebek... Şair ılgımı görmemiş, eklemlerinde sera etkisi yaşayanlar sadece, buna güve kelebeği der... oysa hava gergefte bir bez parçasıdır yırtık... Ve kelebek hangi odaya girse, hangi çekimden çıksa oranın ışığını ezberlemiş gibi hareket eder...
Konuşan biri mi var?.. Ben yaptım. Kendimi bir kukla gibi hissediyordum; o yüzden ben yaptım, ben öldürdüm... Canını şeytana satmış bir kukla gibi başka bir suretim vardı, onu yok ettim... Bu oldukça hoşuma gitti, onu bir böcek gibi ezmek hoşuma gitti, ne yalan söyleyeyim... Ben yaptım; elinde hiçbir şeyi olmayanın, düşüncesi olur; düşüncemi önce bir gölge, sonra bir eşya yaptım... Bunu odaya doluşan ışıkları kıra kıra yaptım... İlk başta her şey bir vahşetti, sonra bütün katliamlarıma alıştım. Eşyanın duyulmayan bağrışlarına, görülmeyen bakışlarına, akmayan kanına, hepsine... Konuşan biri mi var...
Sanki bir pencere camından yansıyan kollarını iki yana açmış bir siluet, bir esintinin etiyle beslenen vahşi, ama göz alıcı bir yaratık... Ellerini ve yüzlerini yıkarken tenlerinde ikon taşımayı sevenler, bilhassa onlar, bu yaratığı "kılavuz-motif" olarak girilmeyen yerlerde kullanmayı marifet sayar... Anahtarınız yoksa kapı açacak, bir sol anahtarı alın lütfen, böyle iyi... Az daha sağa doğru... Tamam, durun... obsesif misiniz, yani icat ettiğiniz bir hastalık var mı diyorum... Etkin bir saman çöpü olabilmek için çok çalışmak: Çocuklar çok çalışın!..
Bana bir şey önermeyin, önerilerden tiksinirim... Bir "sanki-oda"da dolaşmak kimin işine gelir. Odanın içinde bir kelebek olsun, tiksinirim; çünkü o oda bir oda değildir artık, uçmak konusunda bir öneridir, ben böyle bir önermeden de tiksinirim...
Sizi üzmekten sakınırım baylar ve bayanlar, bir armonikanız var mı, bana Piruz derler, armut ağacı gibi, tanıştırayım, kelebek bir motifse, o da limelerinden evrilmek istenen bir kumaş parçası... Meyvesi kelebek olan ağaçların mevsimi hangi sayfada çıkacaksa, onu bulmak gerek... Kenarlarındaki püsküller bile bir peri kımıltısı olmaya arzulu... Körüklü bir kilise orgunun ciğerlerine kaçmış hıçkırık gibi... Tabirleri ışık oyunlarının diline dolanmış akışkan bir kabartma... Bazen bir kelebek, bazen de bir kelebek iğnesi o örneğin... oturduğu ev, kasaba, coğrafya veya fasit nokta bellidir; yani kelebeğin en iyi görüntü verdiği yerdedir... En çok bana sorulmalı, nasıl bir gerçeğe katlanamazsınız diye... Örneğin yüzümü konuşmalarını, diktelerimi, jestlerimi, hareketlerimi, karakterimi başkasından almış olduğum gerçeğine katlanamam.
Hastalıklı akranlarım, sizler "sisife"nin taşları, gözünüzün de içtiği şeylerden olan devingen kartpostal içleri ve onların boyalar, yanılsamalar arasında kapana sıkışmış kaç eğilme-bükülme görülür bakışta, işte size sahibinden kullanılmamış kelebeklik bir im... Söz veriyorum hepinize... "Money Back"... Kartpostal veya bir manzara değil bu, daha çok "kâğıdına dokundukça kirlenen bir ruh"...Bir sesin kanatları açılınca görünen onun şeytani taklidi de benim...
Bu metne konu olan olağan gerçek durum ise şöyle: Bir eşya...(bazı fısıltılar duyuluyor, etrafta eşyanın elektronik bir aygıt olabileceği konusunda bazı iddialar işitiliyor, bu iddialara kulak asmayanların sayısının oldukça fazla olduğu görülüyor, söylenenler ciddiye alınsa herkes bu tuhaf hükmün evcil yabancılığından kurtulacak ve tuhaf hükmün evcil yabancılığından kurtulacak ve her şey olağanlaşacakmış gibi geliyor, o yüzden kimse bildik gerçeği itiraf etmeye cesaret edemiyor...) İşte o bahsedilen eşya, bir oda dizisinin içinde duruyor... Odanın büyük-küçük, konforlu konforsuz gibi dizilere ayrışıp ayrışmadığı bilinmiyor; yalnız üzerinde bir ibare okunuyor..."Money Back"...Ve yolunu kaybetmiş bir kelebek, odayı dolaşıyor... Havayı arşınlıyor, duvarlara, tavana sürtünerek gelip "sözde-eşyanın" üzerine konuyor...
Kelebeğin yaptığı hareketlerden, konuştuğu dilden kimse anlamadığı gibi ben de anlamıyorum... Sadece bir "her şeyi değiştirmekten hoşlanan göz", birbiriyle uyuşmaz imgeleri etrafa saçıyor... Tohum gibi... Belki aynaya bakıyorum da, herkesi kandırıyorum... Aynaya bakınca kendimi tanıyamadım; o yüzden üstüne, ne odamı, ne odamdaki eşyayı, ne eşyanın üzerine konmuş kelebeği tanıyabiliyorum... Ben bir şeyi geri istiyorum, ama bu istediğim şeyin neye benzediğini bilmiyorum...
"Money Back"(burada mümkünse flaşlar çakacak)... Özür dilerim, kulaklarım biraz kıssa kalmış, biri kumaş kelebekler nerde mi dedi? Duymadım, özür dilerim... Belki yanımdaydılar, belki kem gözlerden uzaktılar; ama ben belki son bir karardım, o yüzden hepsini harflerin kıvrımlarına sakladım... Bayanlar baylar, son bir kez gösteriyorum; buyurun, bunlar ışıklar, bunlar çizgiler, bunlar da mürekkep soluyan kelebekler...
|