Gün ola, devran döne Sinan Ayhan Sayı:
109 -
Meydan yerinde olağan bir kesme şekerin üzerine konan olağan sinekler misali, akılları ve ruhları pisliğe çekilen bir hal… İnsanlık bugün, bu tür basit bir avcılığın ortaya düşmüş avı…
Kesme şeker gözenekleri arasından parıldar, ama elmas değildir. Yine de sinek gözüne ve duyusuna cazip gelir. Şehvet gözüyle boyanan eşya, burada bizim için kesme şeker mesabesinde. İnsanlık ise şişirilmiş şehvetiyle sinek duyulu.
Zamanın değirmeni yavaştır, lakin zaman geçer ve her şeyi öğütür. O değirmenden öğütülmeden geçecek hiçbir ölümlü yok. “Pandemi” denen hadisenin keyfiyeti de öğütülmeye dönük bir hadise. Bu öğütülmeden ya un olarak çıkarsınız, ya tuzla buz bir eşya. Unsanız, mesele yok, ekmeklik nişan üzerinizde; ama paramparçaysanız, çöplüğü boylayacaksınız.
Fransız şair Valery, “Deniz Mezarlığı” şiirinde, suyu çekilmiş bir denizin hazinesini Avrupa Toplumu için bir sonuçsuzluk tablosu olarak tasvir ediyor sanki. Birbirine iliştirilmiş halklardan oluşan Avrupa, bütün düşük doğmuş verimleriyle adeta bir mezarlık. Her şeye rağmen İtalyan düşünür Eco ise, Avrupa’nın yıkılmaz bir birlik olduğunda ısrarcıdır. Bir dil ve kültür birliğinin getirdiği aynı yöne bakma hadisesi. Lakin bunlar aynı yöne bakıyor olsa bile, mevcut bakış iflah olmayacak bir şekilde hasta.
Bazen şöyle düşünüyorum; Avrupa Birliği Türk Birliği oluşmasın diye mi kuruldu acaba… Sebep ve sonuçlar, sorduğum sorunun güzergâhında. Küfür, bir şekilde imanın yolunu kesmek isteyecek…
İstanbul’un fethine giden yol, kütle kütle doğunun daha batıya bütün unsurlarıyla taşınması sayesinde oldu. Her taşınan blok, bir tohum gibi toprağa tutundu ve kökleşti. Türkistan, bloklar halinde batıya doğru yurtlar edindi ve oralarda zemine bir şekilde daha sağlam bastı. Doğunun batı üzerine bu yıkılışına karşı “kendini tanrı ilan edenler” çeşitli kisveler altında bu huruca dur demek istedi. Bunun için kendini sakladı, kendileri sahneye çıkamayacaklarından ileri Hıristiyanlığı sürdü; Katolikliği, Protestanlığı ve en son Ortodoksluğu… Üstüne bozkır halklarını imandan uzak tutarak da, kesme şekere tav halklar haline getirmeye yeltendi… Küfür, odaklandığı yeri ve niyetini bu tür kisveler üzerinden hep saklı tuttu.
Bizce “pandemi” saklı niyetin bir parçası. Kendini korkakça nice perdeler arkasına saklayan “tanrılık taslayıcı”ların “kesme şeker” oyunu. Bütün insanlığı kendi lanetlerine bağlama planı.
Kıyafet değiştirerek, milletinin ruhuna bakmaya çıkan sultanlar acaba neyi ölçüyordu. Adımla, karışla fethedilecek yerleri mi; yoksa sineklik şehvetinden uzak bir ahlâkla kurulacak bir nizamın zeminini mi, keyfiyetini mi… Ahlâkı üstün olmayan bir millet İstanbul’u, dünyanın başkentini fethedebilir miydi?
Bugün bir deniz mezarlığı üstünde sinek olmayı reddediyoruz. Temsili Korona’nın kolları gibi hareket eden, üzerimize ahtapot kollarından maddi, manevi hastalık kolları salan küfrün bütün tekliflerini reddediyoruz. Dünya siyasetinin posasını çıkaran ve böylece kendilerine yenilmez güç süsü veren bu kuduzlara kölelik yapmayı reddediyoruz. Karşılarında kedinin kuyruğuyla oynama misali bir nasipsiz manzara çizmeyi reddediyoruz. Kurdukları tuzakların sebep ve sonuçlarını topyekûn reddediyoruz. Ekonomik zenginliklerinin onları galip gibi gösteriyor olmasını reddediyoruz. Gün ola, devran döne… Zaman işleyecek ve öğütülmesi gereken her şeyi meydan yerine dökecek. Saflar belli olacak. Ekmek nişanlı alınlarla sinek kanatlı gözler belli olacak…
İnsanlığın ruhu, bir deruni hal olarak, bloklar halinde küfür maktalarından sökülüyor ve onların tasavvur ettiği köle insan yerine yepyeni, halis bir imana erişecek bir insanlık kapıda bekliyor.
Kesme şeker tuzağı, şekere sinekleri çekecek, ortalığı temizleyecek ve yalnız kendilerini çeken bir anafor hükmünde olacak, sinekliği reddeden kol, imanına sarılıp kurtulacak… Tuzakları, kendi kendini yiyen sinek misali muhakkak bozulacak… Allah tuzak kuranlara cevap verenlerin en hayırlısıdır. “Onları, ummadıkları bir yenilgi bekliyor…” Ne yaparsalar yapsınlar. Her şeyden öte Allah’ın vaadi var. Bu devran, kesme şeker sineklerinin vızıltılarıyla değil; imanın cevher haliyle parıldayıp dönecek.
|