Son kalemiz ?anakkale!.. Ayşe Sena Ünsal Sayı:
56 - Nisan / Haziran 2007
Yüz yılımızın en önemli savaşlarından birisi olan Çanakkale Savaşları... Deniz, kara ve hava muharebeleri... Yakın tarihimizin yüz akı... İsmini duyduğumuzda tüylerimizi diken diken eden bir destan... Çanakkale... Anlatmak için binlerce şiirin ve makalenin yazıldığı, destanların ve şarkıların düzüldüğü, uğruna adı bilinen 300.000 şehit verildiği şanlı bir tarih... Konu içeriğini öğrendiğimde birden duraksadım. Şanlı bir tarihi bir tek mısraya sığdıran onca başarılı şairin ve yazarın kelimelerinin yanında; Çanakkale'yi dahi görmemiş birisi olarak ben ne yazabilirim korkusu sardı benliğimi. Bu güne kadar öyle şeyler yazılmış, öyle kelimeler seçilmişti ki; yazılan her cümle yüreğimizi kanatmıştı. Büyük yazar ve şairlerimiz konuya öyle güzel yaklaşmışlardı ki sanki geriye yazılacak kelime kalmamıştı. Yakın tarih okumanın ve ufak araştırmaların dışında çok büyük bilgilere sahip olamamak beni ürküttü. Ben de elbette tüm mezunlar gibi birçok bilgiye sahibim fakat bunun ötesine geçecek, olayları farklı mecralara çekecek tarihçi bir kimliğe sahip olamamanın verdiği tedirginlik günlerce elime kâğıt kalem almamı engelledi. Yazacak olan kişinin her konuda söyleyecek bir şeyi olması gerekmez miydi? İşte bu soru benim ilk cümleyi kurmamı sağladı. Öncelikle hepimizin bildiği yüz yılımızın en şanlı savaşlarından biri olan Çanakkale destanı hakkında kısa bir gezinti yapalım. Dünyayı parçalamanın yolunun Osmanlı'yı parçalamak olduğunu düşünen İngilizler Osmanlı Devleti'ni yok etmenin yolunun ise boğazları ele geçirmek olduğunu iyi biliyorlardı. Uzun dönemden beri faaliyet göstermeyen hattâ kızağa çekilmiş donanmamız, onların gözünde yok denecek kadar kötüydü. Bu durum hâkim iken İngilizlerden gemi almak için çalışmalara başlanmış ve parası o günün şartlarıyla halktan toplanmıştı. Devlet onlarca savaşın ardından bitap düşmüştü. Türk halkı yememiş içmemiş ve tüm malını mülkünü son ekmek parçasına kadar devlete hibe etmişti. Gemilerin son taksiti de ödendiğinde İngilizler gerçek yüzünü gösterdi ve gemilere el koydu. Onlar için bu bulunmaz bir fırsattı. Zaten saldıracakları bir millete neden gemi versinlerdi. Bunun sonucunda Türk donanması fakir ve biçare hattâ yok görünümündeydi. Onların gözünde zafer kaçınılmazdı. Fakat beklenmedik bozgun çok acı oldu. Belki ülke maddî açıdan fakirdi. Onların ise son sistemlerle donatılmış gemileri her şeye hâkim durumdaydı. Yalnız unuttukları çok şey vardı. Çok modern araçlarla saldıran bu milletler görünenin dışında zenginlikler olabileceğinin farkında değildi. Gönüller zengindi, yürekler genişti... İngiliz, Fransız ve Rusların büyük bir güçle saldırdığını görenler büyük bir çağrı yapmışlardı. Eli silâh tutan kim varsa gelsin. Genç, yaşlı, kadın, erkek tüm millet cephelerde yer almıştı. Öyle acele olmuştu ki bu çağrılar Halil Çavuş'ta çağrılanlar arasındaydı. Oğlunun torunu tarafından kaleme alınan anıyı sizlerle paylaşmak isterim. Okuduğumda gözyaşlarımı tutamadığım bu hatıra bir devrin insanının yaşadığı hasretin, acının yalnızca bir cüzüdür. "Dedemin babası Halil Çavuş... Çanakkale Savaşları başladığında 47-48 yaşlarındadır. Oğlu Ali 19-20 yaşlarındadır. Çanakkale'ye gider. Halil Çavuş'un Hanımı bir gün dükkâna gelir: –Bey eve iki asker geldi. Seni sordular. Hemen askerlik şubesine gidecekmişsin. Acaba Ali'me bir şey mi oldu? Yüreğime bir kor düştü. –Tamam Hanım. Ben şimdi gider, öğrenir gelirim. Sen ocağa bir kuru fasulye koy da akşama yiyelim. Der. Halil Çavuş dükkânı toplar askerlik şubesine gider. Kendini tanıtır. Komutan ayağa kalkar: –Sen nerede kaldın, yürü! Edremitliler Çanakkale'ye gidiyor. Koş, yetiş! –Aman Bey varıp haber vereyim, helâlleşeyim. –Mümkün değil kafileden kopma! Koş! Eve biz haber veririz. Gerçekten de eve koşup, "Kocanızı Çanakkale'ye yolladık" diye haber verirler. Aradan hayli zaman geçer. Halil Çavuş'un oğlu Ali, ta İstiklâl Harbinden sonra geri döner. Halil Çavuş'tan bir daha haber alınamaz. Ben Çanakkale'den dönmeyen Halil Çavuş'un oğlu Ali'nin torunuyum. Ninem hayatının sonuna kadar her akşam kuru fasulye pişirdi. Kendisi o yemekten ağzına bir lokma koymadı. Hep bize yedirirdi. Ölene dek her akşam o boş tabağı sofraya koydu. Kaşığı yanında hazır bu boş tabak dedemizin tabağıydı. –Gelirse hemen koyuvereyim yemeğini, acıkmıştır, özlemiştir, hemen koyuvereyim... Derdi. Ninem o boş tabağı sofraya koydu kaldırdı. Ölüm döşeğinde bile: –Dedenizin tabağı, dedenizin tabağını koyun!.. Diyordu. Bir şey daha söyleyeyim. Belki inanmazsınız. Bizim evde halâ her akşam kuru fasulye pişiyor. Çocuklar bıktık diye mırın kırın ediyorlar ama halâ pişiyor..." Kaçınızın evinde halâ bu yangın sürüyor bilemem. Kaç kişi halâ ilk günkü gibi bu acıyı yaşıyor. Ufacık bir parçası gözlerimizi yaşartan bu destan bir milletin dişiyle tırnağıyla vatan toprağına sahip çıkmasının yegâne öyküsüdür. Bu şanlı tarih, aradan yıllar geçmesine rağmen ilk günkü gibi yüreğimizi acıtır. İçimizi ürpertir. Üzerine bastığımız bu vatan toprağı kim bilir kimlerin kanlarıyla sulandı? Birbirinden genç, birbirinden azimli, yüreği vatan aşkıyla yanan kaç Türk evlâdı bu toprağın bağrına aktı? Kim bilir kaç çocuk babasız, kaç kadın kocasız, kaç ana evlâtsız kaldı? Bu soruları uzatmak mümkün... Fakat ne acıdır ki; tüm bu yazılıp çizilenler kanayan yüreklere merhem olmuyor, gidenler geri gelmiyor. En önemlisi ateş düştüğü yeri yakıyor... Bizler ne söylersek söyleyelim o acıyı yaşayan insanların tek bakışına dahi tercüman olamayız. Acıyı tarif etmek ancak onu gerçekten yaşayanların hakkıdır diye düşünüyorum. Bizlerse sadece aklımıza geldiğinde, böyle bir konu geçtiğinde hatırlarız acımızı. Oysa gerçekten bu yangınla yanan yürekler her bakışlarında onları görürler. Her sözü o konuya bağlarlar. Her daim acılarıyla yaşamayı şükür vesilesi bilirler. Bizlerin hayatı ise farklı yönlere akmış durumda. Eğer bu vatan uğruna dökülen kanlar unutulmuş olmasaydı sokaklar kendinden bihaber insanlarla dolu olmaz, çevremiz eğlenceyle işkenceyi karıştıran biçare kişilerle dolup taşmazdı. Üniformaları birbirinden farklı, kimi çarıksız, kimi başlıksız, kimi çorapsız, kimi takunyalı, kimi yalınayak, kimi aç, kimi susuzdu. Kiminin söküğünü dikecek ipliği yoktu. Ceketlerinin ve pantolonlarının renkleri dahi farklıydı. Fakat bir olan tek şeyleri vardı. Yüreklerini yakan vatan aşkı... Onlar asla sömürge olmaya razı değillerdi. Kanlarının son damlasına dek feda edecekler ve kıyafetlerinin, görüntülerinin farklılıklarına karşılık dimdik can verecekler, şehit olarak ailelerinin yüz akı olacaklardı. Şu anki tablo ise bambaşka... İnsanlar her gün farklı kıyafetler giyiyor, birbirinden şık renkli görüntülerin içinde aşağılık komplekslerini gizleyemiyorlar. Bu kişiler neyin yarışında bazen kestiremiyorum. Açlık ve susuzluk diz boyu iken, fakirlik almış başını giderken biz neyin savaşını veriyoruz. Filistin, Irak ve daha birçok yerde suçsuz siviller, masum çocuklar yok yere can verirken, Müslümanlar kan ağlarken biz neyin yarışını yapıyoruz? Dedelerimiz balkan hezimetinin yaralarını bir nebze olsun sarabilmek için dört bir yandan Çanakkale'ye koşarken biz mermilerin altındaki masum yavrular için evimizde dua etmekten dahi aciziz. Bir zaferin 92. yılını kutlarken biliyoruz ki bu ateşler kıyamete kadar Müslümanları yakmaya devam edecek. Küfür milleti son ana kadar işkencelerine ve rezilliğine yine bir kılıf uyduracak ve bu kısır döngü devam edecek. Çanakkale'de bir imam, atılan top mermisiyle devrilen İngiliz gemisinin içindeki askerler için dua ediyor. "Ya Rabbi ne olur bu facia bitsin," diye. Sonra kendisi bir top mermisi ile hayata veda ediyor. Yine iki Türk askeri boğulmakta olan düşman askerlerini kurtarmak için hayatlarını tehlikeye atıyorlar. Bunlardan bir tanesi boğularak vefat ediyor. Onlar da insan evlâdı diye düşünen askerlerimiz düşmanları için ölümü göze alıyorlar. Böylesi sevgiyle dolu yüce yürekler ile kazanıldı bu savaşlar. Oysa karşı tarafta zulüm var, işkence var. Daha da kötüsü sıcak savaşlar şimdilerde psikolojik savaşlara yerini bıraktı. Amaçlar aynı, fakat planlar farklı. Artık düşmanlarımız bizleri içten içe yıkmakta. Bizler ise kendi isteğimizle alet olmaktayız. Her şeyimiz onlara endeksli. Artık çocuklarımızı nasıl yetiştireceğimize bile karar veriyorlar. Ellerinde sinsi fakat çok güçlü silahları var. Bu gidişat devam ederse ve biz uyanmaz, bazı şeylere dur demezsek o gizli savaşların görünen esirleri olacağız. Ağzımıza çalınan balın tadının etkisi henüz geçmedi ama sonsuza dek de sürmeyecek. O günlerde analar; -Ezan dinecek, bayrak inecekse git ve gelme yavrum!, diyecek kadar asildi. Oysa şimdi kaçımız aynı cesareti gösterebiliriz? Kaç ana kendi can parçasını eliyle yollayabilir? Önce Allah ve peygamber, sonra vatan sevgisini her şeyin üzerinde tutan annelerin şanına yakışır bir tutum. Acaba kaç kişiye nasip olur şehit anası olabilmek? Bir pazar öğleden sonrası gezi programımıza bir şehit ailesini ziyaret ve yardım çalışması da eklenmişti. Yıkık dökük evlerin olduğu bir mahalleye doğru girdi arabalar sessizce. İçimize daha sonraki planlarımızın olduğu heyecan hâkimdi. Daha dün toprağa verilen bir askerimizin evine gidiyor olmamız bizi hüzünlendiriyordu. Fakat o eve girene kadar nasıl bir acıyla karşılaştığımızın bilincine varamamıştık. Arabamız eski, bir yanı çökmüş iki katlı bir binanın önünde durdu. Yıkık merdivenler dahi sanki bu ailenin yaşadığı drama ağlıyordu. Merdivenlerin bitiminde kırık bir ayakkabılık ve içine gelişi güzel dizilmiş ayakkabılar evin oldukça kalabalık olduğunu anlatıyordu. Sessizce girdik içeriye. Bizim girişimizle herkes diğer odalara dağıldı. Üç kişinin dışında kimse kalmamıştı. Bembeyaz dantelli örtülerle kaplanmış sedirin bir köşesine oturduk. Mahallenin girişinde bizi karşılayan amcanın şehit babası olduğunu öğrendiğimde oldukça şaşırdım. Adam dimdik ayaktaydı. Başı dik, bakışları mağrur... Cam kenarındaki sedirin kıyısında devamlı dışarıya bakan dilsiz teyzenin de şehit anası olduğunu anlamak zor değildi. Terör belâsına feda gitmişti evlatları. Amcanın yanındaki babaanne konuşmaya başladı. –Ben büyük oğlumu da şehit verdim. Bu yavrum da yüreğimizi yaktı geçti. Daha geçen gün konuştuk. Bana hakkını helâl et dedi. Ben de ne diyon oğul, haftaya tezkereni alacan ya niye böyle konuşup beni üzüyon? dedim. Meğer yavruma malûm olmuş. Evi tertemiz yaptık, baklavadan mantıya, sarmadan çöreğe ne seviyorsa hazırladık. Ama kendine değil de cenazesine gelenlere nasip oldu. Bu nasıl acıdır, nasıl hasrettir ey oğul bir bilsen... Hiç birimiz göz yaşlarımızı tutamadık. Şehit anası hiç ağzını açmadı. Sanırım halâ oğlunu bekliyor. Veya kendi gitme vaktini. Bilinmez... Beyaz başörtülü genç bir kız bize baklava ikram etti. Herkesin yüreğinin burkulduğunu yüzlerinden hissedebiliyordum. Bir çoğumuzun boğazından geçmedi o baklava... Acılı baba yine gururla: –Bin oğlum daha olsa bu vatana feda olsun. Gözümden bir damla yaş akmaz! Sessizce girdiğimiz o evden yine sessizce fakat gönüllerimiz bambaşka çıktık. Bildiğim tek şey var oradan çıkanların hiç biri aynı kişi değildi. Ve bu yaşanan olaylar sadece bir yıl önce gerçekleşti. Acı aynı acı... Kafkaslarda, Yemende, Balkanlarda, Çanakkale'de, İstiklâl Harbinde yaşananlar, bugün Irak'ta Filistin'de en acısı ülkemizin doğusunda halâ yaşanmakta. Eskiden açılan yaralar halen kanamakta. Fakat sessizce ve derinden... Umarım bu acılar bir daha asla yaşanmaz. Gençlerimiz asla ölmez. Halen var olan umutlarımız asla sönmez...
|
Eklenen Yorumlar
Ekleyen : halil ?eflek 01.04.2008 Yorum : bence bır efsane
Ekleyen : RETHTR 19.03.2008 Yorum : ÇOK GÜZELDİ TEŞEKKÜR EDERİM
Ekleyen : Nevzat ?EFLEK 10.01.2008 Yorum : YAZINIZ GERÇEKTEN BİR HARİKA.BAMBAŞKA BİR RUH KATMIŞSINIZ. ÇANAKKALE DESTANI SİZ VE SİZİN GİBİ İNSANLARIN GÖNÜLLERİNE HİTAP EDEBİLENLER SAYESİNDE İNŞAALLAH HİÇ BİR ZAMAN UNUTULMAYACAK VE HER ZAMAN İLK GÜNKÜ GİBİ TAPTAZE KALACAK.TEBRİKLER,ALLAH YARDIMCINIZ OLSUN
Ekleyen : mehmet emin karaba? 10.08.2007 Yorum : güzel olmuş ama birtek yazıyla olmaz resim koyarsanız çok iyi olur
Ekleyen : Fatmanur Aslan 07.07.2007 Yorum : Epeydir nete girmiyordum.Girince dergiye bakayım dedim.Bu sayı harika konuçok güzel ve anlamlı.Çok haklısınız.Çanakkalede yaşananlar hala yaşanıyor.Dedelerimizin hakkını nasıl öderiz derken Filistindek,,ırakdaki ve en önemlisi doğuda ölen kardeşlerimizin haklarını nasıl ödeyeceğiz.Doğudan hergün gelen şehit haberleri yürekleri burkuyor. Yazınız mükemmel..Devam etmeniz ve çalışmalarınızda başarılar dileğiyle.......
Ekleyen : Z.?elikay 20.06.2007 Yorum :
Sevgili Sena
Daha minicik bir kız çocuğuydun. Dört yada beş yaşında var yoktun. Bir gün ufak bir yaramazlığında “Bak neler yapıyorsun, artık seni sevmeyeceğim” demiştim. Bana olan yanıtını hiç unutmam. Bir süre düşünüp sonra gözlerime bakarak “ Olsun sen beni sevmesen de ben seni yinede seveceğim” deyişin hala dün gibi aklımda. Canım yeğenim o zamandan beri ne kadar duygusal, ne kadar ince olduğunu bilirim. Ama Kardelen dergisindeki son yazını okuyunca daha da emin oldum. Sen ve senin gibi nice Türk Kadını var bu ülkede. İyi ki varsınız ve sizler bu kutsal Ülkeye evlatlar yetiştiriyorsunuz. Gelecekten umutluyuz. Çalışmalarının devam etmesini dileğiyle.
Ekleyen : 20.06.2007 Yorum : kelimelerin diliyle şehit olmaktır anlatmak çanakkaleyi görmeyen bir yürek işçisinin yaptıgı. 284 bin kere tebrikler
Ekleyen : ayten g??l? 19.06.2007 Yorum : sevgili ayşe sena hanım.. çanakkale denince herkes duygulanır ama sizin duygularınız şair duyguları.. Doğrusu lirizm yüklü güçlü duyarlılığınız beni ağlattı. Şiirleriniz var mı bilmiyorum ama okumak isterdim.
Ekleyen : ay?eg?l ?ahin 13.06.2007 Yorum : Yazınızı okurken gerilere çok gerilere gittim.Kendi gençliğime..Çanakkale şehitlerini ezberlediğim günlere...Şimdi torunlarım yanıma gelip anlatmamı istiyorlar. Büyükanne acaba bizler o zamanda yaşasaydık ne yapardık diye de soruyorlar.Sanırım o fedakarlıklar onları çok ama çok etkiliyor.Birde günümüz insanına bakıyor ve karşılaştırıyor.Ben yinede şükrediyorum ki hiç olmazsa çanakkale şuurunu biliyor ve atalarını anarken göğsü kabarıyor.
Ekleyen : SELVER SOLAK 01.06.2007 Yorum : ÇOK HAYAL EDERDİM.ÇOCUĞUMA İLK ÖĞRETECEĞİM TÜRKÜ ÇANAKKALE TÜRKÜSÜ OLACAK DİYE.BUNU BAŞARDIM.
ÖYLE TATLI SÖYLÜYORKİ
,AKAÇALE İÇİNDE DİYE BAŞLIYR SÖYLEMEYE,ÖĞRETECEĞİMZ BAŞKA NE VARKİ,YAZINIZ HARİKA,DEĞİŞİK BİR BAKIŞ AÇISIYLA YAZILMIŞ.RABBİM YARDIMCINIZ OLSUN.
Ekleyen : A.KIRGIZ 23.05.2007 Yorum : GEÇMİŞİMİZ,BUGÜNÜMÜZ VE GELECEĞİMİZ...KAYGIYLA,ENDİŞEYLE BAKMAK ZORUNDA KALDIĞIMIZ GELECEĞİMİZ...ARTIK YAŞANAN GERÇEKLERİN FARKINDA OLMAMIZ,İRKİLİP,SİLKİNİP İÇİNDE BULUNDUĞUMUZ GAFLET UYKUSUNDAN UYANMAMIZ GEREKGEREKTİĞİNİN BİLİNCİNE VARMAMIZ ADINA...NE DE GÜZEL İLİŞİKLENDİRMİŞSİNİZ TÜRK MİLLETİ OLARAK YAŞADIĞIMIZ,YAŞANILAN VE MAALESEF YAŞAYACAKLARIMIZI...
GÖNÜL VE DÜŞÜNCE BİRLİKLİ GÜZEL GÜNLERE İNŞALLAH...
Ekleyen : hatice akyn 14.05.2007 Yorum : canım arkadaşım sena güzel ve düşündürücü bir yazı yazmışsın.gerçekten biz müslümanlar bizi bu güzel vatana erdirenleri unuttuk..!dünya işlerine daldıkçada korkarım hatırlayamıyacağız.hele o kanla sulanmış çanakkale topraklarını gördükten sonra..da unutuyoruz ya..bilmiyorum ejdadımıza nasıl bir cevap veririz.inş.herzaman çanakkale ve vatan ruhumuzun kalplerimize yansıması ile...teşekkürler
Ekleyen : mehmet koca 07.05.2007 Yorum : Sayın Ayşe Sena hanım çanakkale destanını değişik açıdan ele almış ve bugünkü şehit ailesinden de çok güzel bir örnek vererek acılar tazelenmiştir.
Fakat yazında belittiğin gibi ne bu unutkanlık. ne bu vurdum duymazlık biz müslümanlarda. yine düşmanın kayığına binip bu sefer birbirimizle psikolojik savaş yapıp ayrılıklara sapıyoruz. Tebrik eder yine böyle güzel konulara değinmeni bekleriz.
Ekleyen : Zeynep ?ZT?RK 07.05.2007 Yorum : Çanakkale.....Yazınız bir harika; okudukça düşündüren, düşündürdükçe hüzünlendiren, hüzünlendirdikçe ağlatan, ağladıkça gururlandıran bir çanakkale yazısı. Biz de birşeyler yapmalıyız. Dünyanın dört bir yanında sıcak ya da soğuk savaşlar devam etmekte. Bizi sokmayan yılan bin yaşasın dersek o yılan gelir bir gün bizide sokar. En azından dualarımızı eksik etmeyelim. Ne vatanımız üzerinden ne de askerlerimiz üzerinden. ŞEHİTLER ÖLMEZ VATAN BÖLÜNMEZ
Ekleyen : merve 07.05.2007 Yorum : yazınız gercekten cok hosuma gıttı kendımı tarıhın eskı tozlu sayfalarında gıbı hıssettım gercekten ınsana vatan askını yenıden asılıyan bır yazı olmus canakkale'de bır devletın gelecegı olan genclık yok olmus ama kımse bunun farkında degıl bunu yılın bır gunu degıl yılın her gunu her anı hatırlamalıyız bence onların bızım dualarımıza ıhtıyacı var onlar bızım bu ulkede rahat rahat uyuyabılmemız ıcın ozgur olabılmemız ıcın canlarını feda etmısler pekı bız onlar ıcın ne yapıyoruz acaba bu ulke onların ıstedıgı gıbı bır ulkemı bız onların ıstedıgı gıbı bır genclık yetıstırebılıyormuyuz acaba bunu bılemeyız bence genclıge sız bunu anlattınız Allah sızın gıbı boyle guzel yazı yazanlardan razı olsun saygılarımla... Allah'a emanet olun...
Ekleyen : MUSTAFA TURAN 05.05.2007 Yorum : Ayşe hanım,tebrik ederim yazınız harika.Benim Destanlaşan Çanakkale kitabımı okumalısınız. selamlar (Papatya yayınları)
Ekleyen : Handan ?elikay 04.05.2007 Yorum : Evet Çanakkale Destanı....Daha çocukluğumuzda duyduğumuz,hem gururlanıp,hemde içimizi sızlatan destan.Ne zaman Çanakkale ile ilgili birşey duysam yüreğim burkulur.Halil Çavuş'u okurken ken de yüreğim sızladı.Aman Yarabbi dedim bizler Halil Çavuşların hakkını nasıl öderiz.Onların yüzüne nasıl bakarız oraya gidince...Sonra kendi kendime düşündüm...Bizlerde sizleri yetiştirmiştik.Halil Çavuşları anlatan .Onineleri anlamaya çalışan...Evet Senacım,sen ve senin gibiler inşaallah bu toprakların nasıl alındığını ve nasıl korunduğunu çocuklarınıza anlatacak gerektiğinde hepsinin bir Halil Çavuş gibi vatanı va milleti için seve seve her türlü fedakarlığı yapması gerektiğini öğreteceksiniz.Ben bunaa bütün kalbimle inanıyorum.Çalışmalarında başarılar....
Ekleyen : yusuf zengin 04.05.2007 Yorum : bir hanım tarafından bu duyarlıkta bir yaklaşım insana ister istemez Mehmet Akif\'in Çanakkale Arslanlarını ashaba benzeten dizelerini hatırlatıyor.
Ekleyen : fatma zeynep engin 22.04.2007 Yorum : Sevgili dostum Sena
makalen çok düşündürücü,bir okadar da sürükleyici olmuş.İçimi sık aralıklarla kemiren bir kurt gibi canımı acıtan "nereye bu gidiş,nereye kadar " konusunu birilrine duyurabilme çabanı takdir ediyor bu konu için herkesin taşın altına elini koymasını bekliyorum.Çanakkale ruhunun suretlerimize yansıması dileği ile.
|