Kardelenden Haberler Kardelen Dergisi Sayı:
112 -
33.TOPLANTI
Derginin yayın periyoduna uygun olarak üç ayda bir gerçekleştirilen Kardelen toplantısının 33.sü 15 Ocak günü gerçekleştirildi. Derginin son çıkan ve yeni çıkacak olan sayılarının değerlendirildiği toplantıda başkanlık yapan Av. Mustafa Büyükgüner’in selâmlama konuşması ile dergi sahibi Ali Erdal’ın konuşmasını sunuyoruz.
33. TOPLANTI BAŞKANI MUSTAFA BÜYÜKGÜNER'İN KONUŞMASI
Allah’ın selâmı, rahmeti, bereketi, Sevgililer Sevgilisi Resulünün şefaati başta Kardelen camiası olmak üzere bütün ümmetin üzerine olsun.
Kur’ân-ı Kerîm’de şöyle buyuruluyor: “Asra yemin ederim ki insan gerçekten ziyan içindedir. Bundan ancak iman edip iyi ameller işleyenler, birbirlerine hakkı tavsiye edenler ve sabrı tavsiye edenler müstesnadır.”
Allah’ın Resulü Sevgililer Sevgilisi de bir hadisinde “Beş şey gelmeden önce, beş şeyin kıymetini bilin: Ölüm gelmeden önce hayatın, hastalık gelmeden önce sağlığın, meşguliyet gelmeden önce boş vaktin, ihtiyarlık gelmeden önce gençliğin, fakirlik gelmeden önce zenginliğin.”
Yaratan elbette bizi bizden daha iyi bilecek…
Demek ki insanoğlu; biraz da varlığa sahip iken kıymetini bilmemek karakteri ile yaratılmış. Yine Kur’ân’da “İnsanoğlu nankördür.” denmiyor mu? Yaratılış tür tür; çeşit çeşit… Bu yaratılışlardan tercihi yapan ve kendimize bir yol çizen biziz. İşte imtihan…
2019’un son ayında başlayan; 2020 yılının Mart ayında da ülkemize gelen salgın hastalık hâlâ etkisini gösteriyor. Bu süreç içerisinde gerek ümmet gerek millet gerekse Kardelen camiası olarak pek çok yakınımızı kaybettik, yakınlarımızın sağlığından endişe ettik, kendimiz hastalandık… Sağlığın kıymetini belki de ilk defa bu kadar güçlü bir şekilde anladık.
Toplamanın sağlamasının çıkarma olması gibi, demek ki hayatımızda var olan şeylerin bizim için ne kadar kıymetli olduğunu anlamak için onu kaybetmeden önce kaybetmiş olduğumuzu tefekkür etmemiz gerekecek.
O halde şunu söylemek fert fert hepimizin birbirimize karşı bir sorumluğu değil mi? Kardelen Dergisi bizim hayatımızın ne kadarını kaplıyor? Üç ayda bir neşredilen bir dergi… Üç ayda bir yapılan büyük toplantı… Haftalık kitap okumaları… Yeni sayıya yazı yetiştirme çabası… Kapaklarla ilgili fikir beyan etme… Gelen yazıları okuma, inceleme ve fikir beyan etme… Taslak üzerinde tefekkür etme… Sosyal medya hesaplarına katkıda bulunma… Whatsap gruplarındaki paylaşımlar hakkında düşünme…
Kardelenin bizim gönül dünyamızda, tefekkür dünyamızda kapladığı yer bunlardan mı ibaret…
Kardelen ile tanışmadığımız bir paralel evrende hayatımız nasıl olurdu? Şimdikinden farkı ne olurdu… Bunu tefekkür ediyor muyuz? Birkaç örnek verelim:
Allah’ın Resulü tebliğ ve irşad görevini hayatının her anı içinde öyle bir yerine getirmiş ki; varlık sebebinin bu görevi yerine getirmek olduğunu âdeta söylemeden yaptıklarıyla ortaya koymuştur.
Karadeniz gibi zorlu bir coğrafyada Trabzon’u fethetmek için hareket eden Fatih Sultan Mehmet’e Uzun Hasan’ın annesi Sâre Hatun; “Bu Trabzon’a bunca zahmet nedendir?” diye sorduğunda Fatih’in “Hey ana, bu zahmet din yolundadır. Zira bizim elimizde İslâm kılıcı vardır. Eğer bu zahmeti çekmezsek bize gazi demek yalan olur. Bugün yahut yarın huzuru ilâhiye çıkınca mahcup olurum.” dediği tarihî kaynaklarda yazmaktadır.
İlim tahsili için ailesinden, yaşadığı şehirden yüzlerce kilometre uzaklara gidenler… Gecelerini ilim tahsili ile geçiren âlimler…
Üstad; “Tam otuz yıl saatim işlemiş ben durmuşum, Gökyüzünden habersiz uçurtma uçurmuşum” diyor…
Bir davaya sahip olmak, insanı konfor alanından çıkartır, çıkartmalıdır…
Bu düşünceler ile Kardelen’in bizim hayatımızda kapladığı yeri ve Kardelen için konfor alanımızı ne kadar terk ettiğimiz hususunda bütün gönüldaşları tefekküre davet ediyor ve toplantımızın hayırlara vesile olmasını temenni ediyorum.
ALİ ERDAL'IN KONUŞMASI
Sevgili gönüldaşlar…
Büyüklerin öyle sözleri var ki, dilimizde, gönlümüzde, idrakimizde, Yunus’un ifadesiyle “her dem yeniden doğuyor” defalarca söylenebiliyor... Kayboldu, unutuldu sanıyorsunuz; bir bakmışsınız, bir büyüğümüzün sözü gündemin konusu oluveriyor.
İmam-ı Rabbanî... Kâinatın her an helâk edildiğini, sonra tekrar yaratıldığını söylüyor...
Her an!.. Her varlık!.. Her an, sadece yeniler, değişiklikler yaratılıyor değil; her şeyi helâk ediyor, sonra her şeyi yeniden yaratıyor… Her an, her şeyi sanki ilk defa yaratıyor. Her an YOKTAN VAR EDİYOR.
Kopyalayıp yapıştırmayı marifet zanneden insan; bu kudrete hayran olmalı... Allah’ın yaratmasında tekrar yok, kopya yok, her an, her şey orijinal...
Her an yaratılan sadece şekil değil ses, renk... Radyasyon, kızıl ötesi, mor ötesi... Frekans, dalga... Hisler, dostluklar, aşk, düşmanlıklar, kin, haset… Hayal, rüya… Bizim bildiklerimiz... Sübhanallah!...
Neredeyse tek işi film, vidyo, klip seyretmek olan yani arka arkaya geçen resimleri hareket olarak algılamak olan insan; dibinde durduğumuz minarenin görülemediği, kavranılamadığı gibi bu müthiş kudretin farkında değil…
Bir şeyi bir şeye yapıştırıyoruz, ek yeri belli oluyor. Sanki kâinatta, her an yenilenme yok. Kesiksiz bir bütün. Bu da müthiş yaratıcılıktan ayrı olarak bir mucize... Nevton çarkını herkes bilir. 7 renk bulunan çark döndürüldüğünde sadece beyaz görülür. Allah, kudretinin anlaşılabilmesi için misaller yaratıyor, düşünenler için. Onun için Kardelen, “fikrin değerini bilenlere” diyor.
Allah düşünmez misiniz diyor. Meselâ seyrettiğimiz filimleri, sabit resim karelerini hareket olarak algılamamızdan ders alabiliriz. Tabiî ki her an helâk edip yaratma ile aynı değil... Birisi olmayan hareketi var sanma, diğeri hakikat... Ama kapasitemizin dışında gerçekler olabileceğine ve gerçekleşmeler olabileceğine misal.
İmam-ı Rabbanî’den bunu öğrenince, “Bu kuru kemikler mi yeniden diriltilecek” itirazının ne kadar komik, seviyesiz, cahilce ve ahmakça olduğu da anlaşılıyor.
Bu arada ruh ne oluyor, o da helâk edilip yaratılıyor mu?
Ayrıca ölüm de olduğuna göre ve bir gün bütün kâinatın kıyameti kopacağına göre, her an helâk ile ölüm ve kıyamet arasındaki fark ne?
Sorular, sorular…
Madem sorular var... Soruları soran da olduğuna göre... Yaratılan bu düşünen varlığa merhamet de edilecek, bu kadar her şeyin değiştiği bir dünyada, bize değişmeyen mutlak hakikati, ebedî kurtuluşu anlatacak ve elimizden tutup bizi felâha çıkaracak rehberler ihsan edilecektir.
Hamdolsun, O Kâmil Kudret’e… (cenne şanehu) ve O’nun SEÇTİĞİ “itaat edin” diye emrettiği, Elçisine (O’na selâm olsun) iman ediyoruz… Şükürler olsun…
Efendimiz buyuruyorlar: “Allah ü Tealâ’nın ilk yarattığı şey kalemdir” Bugün kalemin yerini başka araçlar aldığına göre, kalem bir maddenin ifadesi değil, kalem faaliyetlerinin mecazıdır.
Hamdolsun Kardelen, 31 yıldır, kalem faaliyetleri üzerinde.
Bir un tanesi, savrulup heba olduğu bile fark edilmeyecek bir hiçtir… Bir yağ damlası fayda olmak bir yana bir lekedir… Bir toz şeker kaybolup gider… Ama bunlar belli miktar ve dozlarda bir araya gelirse helva olur. Ya cevherler bir araya gelirse ne olur?
Bir un tanesi, bir yağ damlası, bir toz şeker değil; her biri bir hazine değerinde fikirleriniz, tefekkürleriniz, reyleriniz; eserleriniz, icatlarınız; gayretleriniz, paralarınız, imkânlarınız, kabiliyetleriniz, enerjileriniz; dualarınız, ümitleriniz, hayalleriniz; sadece Allah’ın bildiği infaklarınızla kalem faaliyeti olarak, bunların toplamının bilmem kaç misli bereketlenmiş halde meydan yerine çıkıyor Kardelen her sayı... Her sayı birbirinden değerli olarak; her fikir teatisi, öncekilerden semereli olarak… “Yarım hurmalık infakı bile, hattâ kulunun kendine yapılan küçümsemeleri helâl etmesini bile infak olarak kabul ediyor Allah! Böyle kalem faaliyetlerinin semeresi ne olur acaba? Rehberimiz, Peygamberimiz buyuruyorlar: “Allah işini güzel yapanı, dikkat ve titizlikle iş göreni sever.” Hele bir de dikkat ve titizlikle en güzeli ortaya koymaya çalışılıyorsa… Değeri ne olur?
Bize bu nimetleri lütfeden Yüce Yaratıcı’ya hamdolsun…
|