Kardelen'i DergiKapinda.com sitesinden satın alabilirsiniz.        Ali Erdal'ın yeni kitabı TÜRK KİMLİĞİ çıktı        Kardelen Twitter'da...        Kardelen 32 Yaşında!..       
    Yorum Ekle     553 kez okundu.     Henüz yorum bırakılmadı.     Yazara Mesaj

Bursa Bağlamında Şehir Olgusu
İlkay Coşkun

  Sayı: 115 -

Medeniyetlerin üst seviyelerini işaret eden şehir olgusu; yazarların, sanatçıların muhayyilesinde hep yerini almaktadır. "İnsanın en büyük erdemi şehir kurmaktır" diyen Platon'a kadar bu anlayışı götürebiliriz. Metin Önal Mengüşoglu da "Bursa Çarşısında Kervan Eğledim" kitabında, şehir olgusuna etraflıca değinmektedir. Kitapta yer alan Bursa şehrimiz üzerine yazılmış yirmi beş yazıda da şehir olgusu, şehirlilik, duyumsanan, yaşanılan şehri içselleştirme, şehirleri anlama gibi birçok kavrama cevaplar aranmaya çalışılmaktadır. Bu çerçevede yazar ile şehir arasında ruhsal bir akrabalık kurulmaktadır. Özellikle Bursa gibi çok kültürlü bir şehri yerli, yerleşik, muhacir gibi olgular üzerinden ele almıştır. Şehirlerin inşası, tarihi, bayındırlık ve sosyal hayatı gibi diğer konular da irdelenmektedir.

Şehirlerin maddî inşasının yanında ruhun inşası da paralel görülmektedir. “Bu bakımdan insanın şehirlinin hayat anlayışını, dünya görüşünü, öte dünya inanışıyla birlikte şehrin inşa ve imarını bu ince hesapla tevhid etmekle ancak saadetin yakalanabileceği” (s 165) olarak görülür. Şehirler tek başına sahip oldukları kimliklerinin yanında şehirler arasında ülkü, kültür birlikteliğinde etkileşim ve benzeşimler olmaktadır. Şehirler arasındaki karşılaştırmalar, şehir olgusunu tamamlar ve bütünler bir taraftan. Yazarın doğduğu yer olan Harput ile Bursa kıyaslamasını buna örnek olarak verebiliriz. Yaşamını sürdürdüğü Bursa ile doğduğu Harput arasında böylelikle bir köprü kurulmaktadır. Bu karşılaştırma daha çok Selçuklu, Artuklu şehir karakteri ile Osmanlı şehir karakteri özelinden konu ele alınmaktadır.

Bütün şehirlerin bir kimliğinin, bir kişiliğinin ve bir karakterinin olması gerektiğine işaret edilir eserde. Şehirleri imar eden mimarlarla beraber, şehir siluetlerinin baş mimarı yine de doğa görülür. "Şehri kucaklamak, şehir tarafından kucaklanmak isteniyorsa bugün de yapılacak iş, şehrin ana mekânı olan tabiatına merhametle yaklaşmaktır. Sularını sürekli akar tutmaktır. Vadilerini değiştirmemektir. Tepelerini toparlamamaktır. Yemişlerinin, ürünlerinin kimyasını bozmamaktır" (s 118) şeklinde fikir beyanları ve olması gerekenler bir bir sıralanmaktadır.

Yaşanılan şehri tarihiyle, kültürüyle içselleştirip şehirli kimliğine sahip olmak gerekmektedir. Bu bağlamda yaşanılan şehre aidiyet ve mensubiyet önem arz etmektedir. Birbirine her bakımdan muhtaç olan insanın bu mensubiyet his sini taşıması elzem olacaktır. Hattâ bir şehri iyi tanımak için onun sokaklarında kaybolmayı dahi göze almak gerekecektir. Başka bir cihetten yazar, şehir-şehirli olgusunu şu şekilde ele alır: "Bir şehir; semtleri, sokakları, yapıları, iklimi, yemişleri ve insan dokusuyla rüya ve hülyalarınıza girmişse, sizin şehrimiz olmuş demektir" (s 103)

Şehirlerin inşasının, şehirlinin üzerindeki etkisini etraflıca ele alır yazar. Meselâ bu duruma bir örnek verelim. Şehirlerdeki dikey mimarinin, komşuluğu yok ettiğine vurgu yapılır. Ama aynı apartman müdavimlerinin, yazlıklarında komşular edindikleri belirtilir. Apartmanın yan duvarındaki komşusuyla görüşmek istemeyen insana ne olmuştur da yazlığında komşu edinmek istemektedir. Yaşama mekânı olarak yazlığın, apartmana nazaran daha insanî olmasını bir etken olarak görebiliriz. "Mekânın insanı yönlendirmesi, bazen yönetmesi, insanın kişiliğine katkıda bulunması işte böyle bir şey olsa gerek" (s 160) tespitleriyle konunun açılımı yapılmaktadır. Şehirlerin inşası, ihyası ve şehirli olgusu birdenbire gerçekleşmez elbette. Süreç ister. Günümüzün yavaş şehir (Cittaslow) anlayışı da buna dâhildir. Başka bir taraftan şehirlinin ahvali, şehrin mekânlarının mahâliyle de ilintilidir. Özellikle şehirlerin inşasında hassasiyetler göz ardı edildiği vakit tabiattan daha vahşi olunabilmektedir. Başka bir değişle yazar şöyle seslenir: "Şehirleri inşa eden mimarlar tabiata estetik bir dokunuşla vahşi ve bakir olanı ehlileştirmişlerdir" (s 167)

Bursa özelinde, özellikle metropol şehirlerin olumsuz gidişatlarına da dikkat çekilir. Bu çok kültürlülük ve çok etnisiteli durum, zenginliğin yanında sıkıntıları da beraber gelmektedir. Bursa ve birçok büyük şehrimiz yerlisini kaybetmiştir. Burada şehirlerin çoğunluğunu oluşturan göçmen/muhacir olgusuna da dikkat çekilmektedir. İbn-i Haldun’un “Bütün büyük medeniyetler, büyük göçler sonrası doğmuştur” sözünü de burada hatırlamak elzem olacaktır. Daha çok şehirlilik bilincinin tam oturmamasına ve yetersizliğinedir itiraz... Göç/hicret sosyolojisi, şehir olgunun tali bir ciheti olarak konunun içeriğine dâhil edilebilir. Ama bütün bunlara rağmen bazı şehirlerin denizler gibi, yabancı unsurları bünyesinde barındırmadığına vurgu yapılır. Bununla birlikte şehir olgusunun özünü oluşturan kavramlar üzerinde çokça durulur. Bunlardan birisi şehir ve kent karşılaştırmasıdır. Ahmet Hamdi Tanpınar "Şehir inşa eder, kent imha" bakışının bir açılımı gibidir adeta. Meselâ bu kentler hava kirliliği denen çağdaş mikropları üretirler. Şehirlerimizin bellek yitimine uğratıldığı başka diğer bir hoyratlık… Yine Tanpınar’a kulak verirsek; “biz şehir mefhumunu kaybettik. İçimizde fukaralığın nizamı kuruldu” demesi, yaşadığımız ve yaşamakta olduğumuz hoyratlıkları özetlemekte adeta.

Şehre dair başka orijinal tespitler ve alıntıları sizlerle paylaşmak istiyorum.  "Baba evi kavramı üzerinde düşününce kimin hatırına apartman dairesi gelir? Apartman dairesinden asla iyi bir baba evi imajı doğmaz. Baba evi olmayanın kendi evi de olmaz" (sayfa 161) Yahya Kemal, Üsküp üzerine şunları söylemiş; "Üsküp'te o çarşılar, camiler, küçük medrese ve tekkeler, kabristanlar, köprüler yaşadığı müddetçe Şar Dağı’nda kaç İskender heykeli yükselirse yükselsin…" (sayfa 90) Başka bir yerde ülkemizde; yer, mekân isimlerine gösterilen özensizliğe dikkat çekilir."... Ne bu acele, kim kovalıyor arkalarından ki insanlar, yerleştikleri mekâna bir isim takmaya vakit bulamadan yahut isim takma zahmetine bile katlanmadan buralara yerleşip, yaşadıklarını sanmaktalar" (s 141)

Bizim şehirlerimizi oluşturan kültürün öncü değerinden biri olan türkülerimize özel bir yer vermektedir yazar. "Halkın yaktığı türküler, tarih boyunca bütün yıkıcıları tarihin tozlu yapraklarında unutulur kılmıştır" der. Başka bir taraftan "Bir halk bir toprağa türkü yakmışsa, o toprağı mülkiyet olarak halkın elinden alsanız bile toprağın ruhu o halk ile beraber yaşamayı sürdürecektir" (sayfa 91) Tam burada bir Harput türküsüne yer verelim izninizle. “Dağlar, dağımdır benim/gam, ortağımdır benim/söyletmen çok ağlarım/yaman çağımdır benim//Dağlar taşıma felek/döner başıma felek/akıbet kuş kondurur/mezar taşıma felek//Şu dağlar kömürdendir/geçen gün ömürdendir/feleğin bir kuşu var/pençesi demirdendir” (sayfa 139)

Ecdat; şehirleri inşa ederken, çınar, köknar, çam, servi ve çiçeklere verdiği kıymetin özünde insanın, canlının özüne uygun doğallık yatmaktadır. Tanpınar’ın Bursa tanımlamasında bu doğallığa vurgu yapılır. “Duvar, kubbe, kemer, mihrap, çini, hepsi Yeşil’de dua eder. Muradiye’de düşünür. Yıldırım’da harekete hazır göklerin derinliğine susamış bir kartal hamlesiyle ovanın üstünde bekler” (sayfa 167) Bu bağlamda su, özellikle akarsuyun ve içerisinden dereler geçen şehirlerin değeri yadsınamaz. Evliya Çelebi’nin “Velhasıl Bursa sudan ibarettir” tespitindeki bu güzellikten anlıyoruz. Bu durumu, “Allah her canlıyı sudan yarattı” ilâhî öğretisinden almaktayız. Su murattır. Murat, sonsuz şifanın, sonsuz huzur ve muhabbetin karşılığı değil midir?

Gün gelecek, insanlar yaşadığı yerlere benzeyeceklerdir. Atalarımızın dediği gibi bal küpünden bal, sirke küpünden sirke sızacaktır bir taraftan. Bursa gibi kadim şehirler, soylu yükselişleri temsil eden dağlar gibi hayatiyetlerini sürdüreceklerdir. Bursa cezaevinde on bir seneye yakın hapis yatmış olan Nazım Hikmet; şehre bakışını şöyle ele almaktadır: "İki şey var ancak ölünce unutulur, anamızın yüzüyle, şehrimizin yüzü" Mamafih, Metin Önal Mengüşoğlu’nun bu güzel anı, hikâye arasındaki ele aldığı şehir yazılarıyla, erdemli şehir arayışının nişanelerini görüyoruz. Göz, zihin ve yaşama zevkini kamçılayan şehirler aranmaktadır. Bursa şehrimiz hakkındaki anlatımlardan daha çok şehre dair derinlikli mülâhazaları buraya taşımaya çalıştım. Yazarın şehre dair yaşanmışlıkları, yaşanılası şehir tasavvuru, hayalleri ve tekliflerini içeren bu güzel eseri okumaya buyurunuz. *Yıldırım Bel, Kültür Yyı, Mayıs 2022


Bu yazıya yorum ekleyin

Adınız
E-posta Adresiniz
Yorumunuz
 

CAPTCHA


Resimdeki rakamları bu alana yazınız


Eklenen Yorumlar


Henız yorum bırakılmadı...
 
Filistin... - Sayı 119
”Ateş Bandosu” Mustafa Ce... - Sayı 118
"SALKIM SÖĞÜT SUYA KÜSMÜŞ... - Sayı 117
Türk Kimliği... - Sayı 116
Tüm Yazıları

ASKIDA ABONELİK: Siz de "askıda abonelik kampanyası"na destek olmak ister misiniz?

Gelecek sayının konusu (120):
Doğumunun 120. yılında Üstat Necip Fazıl Kısakürek...

Son Eklenen Yorumlardan
 bosch professional gop 185-liBeylikler dönemini hatırlayalım, birbirlerine karşı üstünlük mücadelesi... Feyzi

 "Yürü kardeşim,Ayaklarına bir Kudüs gücü gelsin."Sen ve senin gibi şuurlu insanların sayıları bereke... Nilüfer Mihailoğlu

 Yüreğinize kaleminize sağlık kıymetli hocam. Allah hayırlı sağlıklı uzun ömürler versin.... Faruk AKTI

 kantarın topu olacak efendim ... Esra

  Gönlü klabi temiz abim kalemine sağlık başarılarının devamını diliyorum sevgiler saygılar ... Serkan yakar


Batılı düşünürler-Tolstoy ve niceleri gibi-mutlak olan bir şeyin olması gerektiğini gayet tabi bir şekilde fark edebiliyorlar. Ama bizim aydınımız (bulundukları yere nasıl geldikleri malum); bırakınız ülkenin dünya üzerindeki sorumluluğunu fark etmeyi, düşünmesi gereken bir beyinlerinin olduğunun bile farkında değiller. Ülkemizde, he sahada yaşanan boşluğu daha başka nasıl açıklayabiliriz?
Kardelen: Sayı 3, Aralık 1993
Kasem olsun!
Bir tufanın ardından: Filistin
Soykırım, Antisemitizm ve Filistin Üçgen
Deniz kabarıyor
Gazze günlüğü
Deniz kabarıyor
Kudüs... Ey Kudüs
Zeytin dalları altından meydan okuyuş
Fatih Sultan Mehmet (4)


Yavuz Sert - Bir tufanın ardından...
Yavuz Sert - Gazze biz ne öğretti...
Ali Erdal - Deniz kabarıyor
Kadir Bayrak - Vah benim halime!
Necip Fazıl Kısakürek - İç ve dış düşman – Y...
Bedran Yoldaş - Elinde taş küçük çoc...
Bedran Yoldaş - Zevâli yakındır zulm...
Ekrem Yılmaz - Kazandım vallahi!
Ekrem Yılmaz - Bitti kelimelerim
Ekrem Yılmaz - Mektup
Dergi Editörü - Üstün fikir
Site Editörü - Sosyal medyanın gücü
Necdet Uçak - Dünya malı
Necdet Uçak - Geldi geçti ömrüm be...
Kardelen Dergisi - Kardelenden haberler
M. Nihat Malkoç - Soykırım, Antisemiti...
M. Nihat Malkoç - Gazze günlüğü
Hızır İrfan Önder - Kasem olsun!
Zaimoğlu - Batı muradına erebil...
Mehmet Balcı - Köyüme gömün
Mehmet Balcı - Sevdam
Muhsin Hamdi Alkış - İsrail-SAMİRİ-oğulla...
İbrahim Şaşma - Kudüs Mektubu
Halis Arlıoğlu - Merhum Mehmet Akif i...
Murat Yaramaz - Hiç
İlkay Coşkun - Filistin
Zafer Nefer - Tas tarak
Özkan Aydoğan - Çocuk
İlknur Eskioğlu - Şehitlik oyunu
Yusuf Çelikler - Bu gidiş nereye?
Ayşe Yaz - Yağmur (Gazzenin çoc...
Bedir Acar - ‘İsrail bizi yenemez...
Hüma Sunguroğlu - Çınarın gölgesinde o...
Hüma Sunguroğlu - Zeytin dalları altın...
Abdullah Doğulu - Filistinde anne-çocu...
 
 
23 Mart 2005 tarihinden beri
 Ziyaretçi Sayısı Toplam : 13168124
 Bugün : 2132
 Tekil Ziyaretçi Sayısı Toplam : 605134
 Bugün : 176
 Tekil Ziyaretçi Sayısı (dün) Toplam : 398
 119. Sayıya Bırakılan Yorum Sayısı Toplam : 4
 Önceki Sayıya Bırakılan Yorum Sayısı Toplam : 6
Son Güncelleme: 21 Şubat 2024
Künye | Abonelik | İletişim