Merhum Mehmet Akif in ruhaniyetine Halis Arlıoğlu Sayı:
119 -
Okuyup yazmaya başladığımdan beri merhum Mehmet Akif’in şiir ve yazıları hayatıma yön vermiştir. Kıymetli şairimizin eserlerinden coşan duyguların gönlümde ve kalbimde hissettiklerimle aynı olması; yazılarımda, mütalaalarımda O’nun mısralarına sıklıkla atıfta bulunmamın başlıca sebebidir.
Bütün millî ve manevî duygularımızı dile getiren, bu uğurda çok acılar ve çileler çeken merhum Serdengeçti, Necip Fazıl, Yahya Kemal gibi yazar ve edebiyatçılarımızın yazılarında, eserlerinde yer alan konular kaynak olarak hep merhum Akif’i gösteriyordu. Bu nedenle Akif’e olan ilgi ve hayranlığım gittikçe artmış, meşhur Safahat isimli kitabını almama vesile olmuştu. Safahat’ı okuduktan sonra O’nun bir derya olduğunu, içine dalan her şuurlu insanın o deryanın derinliklerinde dolaşırken millî ruh köklerimizden gelen ve benliğimizi besleyen nice incileri, mercanları keşfedeceğini gördüm.
Özellikle toplumdaki bazı aksak ve çarpık durumları vurgulu bir şekilde dile getirdiği Hasta, Küfe, Kahvehane, Köse İmam, Seyfi Baba gibi bölümlerde ortaya koyduğu toplumsal çelişkileri, garipliği, çaresizliği en yalın bir şekilde anlatışlarını çoğu zaman gözyaşları içinde okudum.
Şairin mısraları arasında zaman zaman İstanbul’u, ecdadın eserlerini hayalen gezdim. Selatin camilerimizin resimlerde gördüğüm suretlerini şairin mısralarıyla gönlümde birleştirerek İslâm Medeniyetinin büyük kubbesinde olmanın heyecanını yaşadım… Ama ömrümün son zamanlarında seksen beş yaşımda Akif merhumun kabrinde Fâtiha ve Mülk surelerini okuyacağım, asırlık mabedlerimizi bizzat ziyaret edeceğim aklımdan bile geçmezdi… Bana bu mutluluğu yaşatan Rabbime sonsuz hamd ediyorum, vesile olanlara şükranlarımı sunuyorum.
Asırlık mabedlerimizde özellikle Süleymaniye’de dua ederken Akif şu mısralarıyla manen hep yanımdaydı:
“Ecdadını zannetme ki asırlarca uyurdu
Nerden bulacaktın o zaman eldeki yurdu
Üç kıt’ada kanayan yer yer izleri şahit
Dinlenmedi bir gün o büyük nesli mücahit
Dünyada tevekkül demek olsaydı atalet
Miras-ı diyanetle yaşar mıydı bu millet?
Çoktan kürenin tevhid-i meş’ali sönerdi
Kur’an durmaz nezd-i ilahiye dönerdi”
Süleymaniye, Fatih, Sultanahmet, Yavuz Sultan Selim, Eyüp Sultan camileri ve ecdadımızın sayamadığım nice mâbedinin verdiği ulviyet, ruha yaşattığı safa ve huzur, sade iman sahiplerini değil bu eserlerimizi akın akın ziyaret eden yerli yabancı herkesi kuşatmaktadır. Şunu büyük bir acı ve hüzünle belirtmek isterim ki ecdadımızın bıraktığı bu ölümsüz eserlerin adını duyan, sadece resimde veya ekranda gören ziyaret edebilme arzusu içinde milyonlarca insanımız var. Bu eserlerimizi korumak, imar etmek, yeni eserler kazandırmak gönlü ve kalbi burada atanlar için olduğu kadar gelecek nesillerimize de bir borçtur. Materyalizmin inkâr ve isyana sürüklediği güruh yok saymaya devam etse de bu abidevî eserlerimize sahip çıkan, koruyan kollayan imar ve ihyasına çalışan herkese
müteşekkirim. Hoyrat bir zihniyetin,
yakarak, satarak yok etmeye çalıştığı İstanbul’un hâlâ eski ihtişamını mehabetini koruması ve adım başı cami, medrese, külliye hazîre ve türbelerinin ziyaretçilerle dolup taşması küfrün ve inkârcı zihniyetin kahrolmasına yetip artıyor…
Gözlerim görseydi İstanbul’un manevî iklimini, bu iklimi bize kana kana teneffüs ettiren aziz ecdadımızın muhteşem eserlerini sahifelerce yazardım.
Umarım İstanbul gibi sultan bir şehirde yaşayan insanlar bu nimetin kadrini ve kıymetini bilir, ecdadımıza rahmet okurlar…
Şunu özellikle belirtmek isterim ki merhumun Safahat’ında sade Türkiye’de yaşayan müslümanların değil iki milyarlık mazlum ve mağdur İslâm âleminin acıları, elem ve kederleri, maruz kaldığı zulümler ve onu yüreğinden yaralayan Müslümanlar arası tefrikalar vardır.
Safahat’ı büyük bir ibret ve dikkatle okuyan O’nun bu acılarını, içine akıttığı göz yaşlarını muhakkak görecektir.
Nitekim;
“Ağlarım ağlatamam hissederim söyleyemem
Dili yok kalbimin ondan ne kadar bî-zârım.”
Mısralarındaki feryadı O’nun içinin yangınını, volkana benzeyen iç âlemini göstermektedir.
Merhum Akif’e ve Asım’ın nesline asırlık kini olan bir zihniyete rağmen müslümanların Asım’ın nesline sahip çıkmaları; aynı ideal ve imânâ sahip bir neslin devamı için çalışmaları dinî, millî, insanî ve vicdanî bir borçtur.
Ülkemizin bekası ve kurtuluşu için Asım’ın nesline şiddetle ihtiyacımız vardır.
|