Kardelen'i DergiKapinda.com sitesinden satın alabilirsiniz.        Ali Erdal'ın yeni kitabı TÜRK KİMLİĞİ çıktı        Kardelen Twitter'da...        Kardelen 34 Yaşında!..       
    Yorum Ekle     649 kez okundu.     2 yorum bırakıldı.     Yazara Mesaj

Bizim olmayan gemide kaptan olmak
Yaşar Akyay

  Sayı: 121 -

İnsanın hak ve hakikate ulaşabilmesi için cevabını bulması gereken sorular ve bilmesi gereken konular vardır. Bunların en önemlilerinden bir tanesi de: “İnsanın, vücudunun yaratılması, yaşatılması, yönetilmesi ve yenilenmesi konusunda yetkisi ve etkisi nedir? İnsan vücudunun gerçek mânâda sahibi ve maliki midir? Yoksa vücut, yaratma, yaşatma ve yenilenmesi yaratıcıya ait olup, sadece yönetme yetkisi insana bırakılan bir emanet midir?” sorusudur.

Bizim inancımıza göre insan kendi vücudunun, evlâdının ve uhdesinde olan malın gerçek mânâda sahibi ve maliki değildir; bunlar ona imtihan için ve emanet olarak verilmiştir. Bu konuda Yunus EMRE; “Mal sahibi, mülk sahibi. Hani bunun ilk sahibi. Mal da yalan, mülk de yalan. Var biraz da sen oyalan.” diyerek bu hakikate parmak basmıştır.

İnsan, kendisini kendi vücuduna malik ve vücudunun işleyişine hâkim sanma gafletine düşmemelidir; çünkü kendi vücudumuzu ve vücudumuzdaki organlarımızı biz yapmadık. Vücudumuzdaki organların çalışma talimatını biz hazırlamadık. Onların yenilenmesini ve gelişmesini biz sağlayamıyoruz. Bunlar bizim irademizin dışında ve gücümüzün üzerindedir. Bizim bilgimiz dışında organlarımız programlanmış ve bizim haberimiz olmadan hücreler yenileniyor, biz uyurken bile organlarımız çalışmaya devam ediyor.

Bu hakikati anlayabilmek için hayatımızdan birkaç örneği inceleyelim. Teneffüs ettiğimiz hava vücudumuza girerek canlılığımızı devam ettirir; vücut ısımızın normal seviyede kalmasını sağlar; kirlenen kanın ciğerlerde temizlenmesini temin eder ve ağzımızdan kelimelere dönüşerek çıkar gider.

Bir portakal veya mandalinada, rengiyle gözümüzün, kokusuyla burnumuzun, tadıyla dilimizin, lezzetiyle vücudumuzun hazzı ve yararı vardır. Öyleyse bizim bedenimiz ve azalarımızla bunların lezzet ve gıda alacağı meyveleri yaratan güç aynıdır. Bunların yaratılması ile ilgili olarak bizim ne plân ve projemiz, ne de karar ve gücümüz vardır. Demek ki bizim vücudumuzu kim inşa etti ise o meyveleri de O yaratıp ikram etmiştir.

Vücudumuzu, yaklaşık olarak dünyayı altı defa dolaşacak kadar damar ve sinirlerle donatan Rabbimiz: Kan damarlarımızın içinde bulunup, ayaklarımızdaki tırnaklarımızdan başımızdaki saçlarımıza kadar vücudumuzun her tarafına gıda dağıtan ve kana kırmızı rengini veren alyuvarların yanında, akyuvarlara da bir asker gibi mikroplara karşı mücadele görevi vermiştir. Demek ki dışardan vücudumuza giren mikropları kim yarattı ise onları tanıyıp onlara karşı mücadele eden akyuvarları da O yaratmıştır.

Yani vücudumuzu yaratan da, yaşatan da, idare eden de başkasıdır. Bilgimiz, yetkimiz ve gücümüz dışında olan şeylerle beyhude yorulup ıstırap çekmeye gerek yoktur. O’nun yaptıklarının ve yarattıklarının hikmetini anlamadan veya beğenmeyerek itham etme (suçlama) yoluna gitmemeliyiz. Bizim görevimiz: Her şeye gücü yeten (Kadîr), çok merhametli (Rahîm) olan O Malikin varlığına ve birliğine inanıp, kudretine dayanıp, sorumluluğumuz dâhilinde olan konularda O’nun rızasını kazandıracak bir hayat tarzı seçmeye gayret etmektir.

Bir arkadaşının bahçesine ziyarete giden bir adam, yerdeki kabak fidanının meyvesi olan kabağı ve ilerideki ceviz ağacının meyvesi olan cevizi görünce şaşırır ve “Küçücük fidanda kocaman kabak, kocaman ceviz ağacında küçücük ceviz” diyerek şaşkınlığını ifade eder. Gölgelenmek için ceviz ağacının altına oturunca, başına yukarıdan bir ceviz düşer ve başını acıtır. Acı ile kıvranırken, eğer ceviz ağacının meyvesi kabak kadar olsaydı o zaman benim halim nice olurdu? Bundan sonra yaratanın işine karışmam, bunda da bir hikmet varmış, diyerek hem merakını gidermiş olur, hem de yaratıcının tasarrufuna rıza göstermek gerektiğini anlamış olur.

Ayrıca sadece bizim vücudumuz değil, kâinattaki bütün varlıklar da O’nun mülküdür ve O’nun tasarrufu altındadır. Köydeki tarlayı, şehirdeki bahçeyi, deniz kenarındaki yazlığı da gerçek mânâda bizim zannetmeyelim. Bizden önce niceleri oraları ekip-biçip kullanıp, mesken yapmasına rağmen giderken götüremedi. Bizden sonra yine niceleri oralarda mekân tutacak, ekip-biçecek ve kullanacak, fakat beraberinde götüremeyecek. O zaman gerçek mânâda bizim olmayan şeylere gönül bağlamaya ve ayrılıp giderken hicran acısı çekmeye değmez.

Unutmayalım ki, biz vücudumuzun da çocuklarımızın da, mal ve mülkün de gerçek sahibi olmayıp, biz onların sadece birer emanetçisiyiz. Bizim görevimiz: Bu bilinçle hareket edip, emanette emin olmak; gerek mal-mülk olsun gerekse bedenimiz ve azalarımız olsun, gerek çoluk çocuğumuz olsun, emaneti doğru kullanarak sorumluluğumuzu yerine getirmektir.

Sahabeden Ebu Talha’nın (r.a) uzun süreden beri hasta olan ve iyileşmeyen bir çocuğu vardı. Bir gün eve geç saatte geldiğinde hanımına çocuğunun durumunun nasıl olduğunu sordu. O da şu anda sakin yatıyor cevabını verdi. Ebu Talha çocuğa bakmak isteyince hanımı: Şu anda sakin yatıyor rahatsız etme diyerek çocuğun yanına girmesini engelledi. Sabah olunca da eşine, Ebu Talha: Komşudan bir araç-gereç alsan, işini gördükten sonra da sahibi geri istese ne yaparsın diye sordu. Ebu Talha: Tabii ki işimizi görmek için emanet olarak aldığımız malzemeyi işimiz bittikten sonra itiraz etmeden iade ederim, diye cevap verdi. Hanımı da: Allah (c.c) da sana çocuğunu emanet olarak vermişti, şimdi de geri aldı, diyerek çocuğun vefatını haber verdi. Olayı haber alan Peygamber Efendimiz tebessüm ederek: Allah (c.c) size emanet olarak verdiği çocuğu geri aldı, ancak sizin yine bir erkek çocuğunuz olacak diyerek, aileyi hem teselli etti, hem de onları yeni bir çocukla müjdeledi. Bu olay da İslâm tarihinde yaşanan emanet inancı ile ilgili en dikkat çekici örneklerden biridir.

Allah (c.c) mülkünde istediği gibi tasarruf eder. O bizleri bazen sağlıklı bazen hasta, bazen güçlü bazen zayıf, bazen zengin bazen fakir, bazen güzel bazen çirkin yapabilir. Bunlar Allah’ın kullarını imtihan etmesinin birer tezahürüdür. Olayların iç yüzüne vakıf olamadığımız zaman da, isyan ve itiraz etmek yerine teslimiyet göstererek, İbrahim HAKKI gibi “Mevlâm görelim neyler, neylerse güzel eyler” diyebilmeliyiz. Zira itiraz ve isyan da sonucu değiştirmeyecektir.

Kendi vücudumuz, yaşamımızı sürdürmek için gerekli olan gıdalar, bize ihsan edilen mal-mülk ve evlâtlar vs. açısından Yaratan, yaşatan, ihtiyaçlarımızı temin eden, gıdaların oluşması için toprağı, havayı, rüzgârı, yağmuru, ısı ve ışık kaynağı olan güneşi hizmet ettiren, vücudumuzdaki hücrelerin yenilenmesini sağlayan biz değilsek o zaman bizim hayattaki rolümüz nedir?

Bizim rolümüz, ücret karşılığında çalıştığımız otobüste şoför, gemide kaptan, trende makinist, uçakta pilotluk yapmak gibi olup, kullandığımız vasıtaya uygun yakıtı koyarak, kendine mahsus kurallar çerçevesinde hareket edip, sağa sola çarparak hasar vermeden aracı kullanmak ve ücretimizi almaktır. Eğer yanlış yakıt koymak ve trafik kurallarına uymamak nedeniyle araca zarar verir, yaralanmalara ve ölümlere neden olursak, bizim için bunun mutlaka malî ve adli sonuçları olacaktır.

Aynen bunun gibi, sadece komuta etme yetkimiz olan bedenimizle ilgili olarak; sağlığa zararlı ve haram kılınmış olan yiyecek ve içeceklerle ve yanlış güzergâh tercihiyle kendimize zarar verirsek, karşılığı cennet olan bir ücret almak yerine, uhrevi cezaevi olan cehennemle muhatap oluruz. Rabbim aklımızı doğru kullanıp, hak ve hakikate ulaşmayı ve ebedî mutluluğu hak etmeyi nasip ve ihsan eylesin.


Bu yazıya yorum ekleyin

Adınız
E-posta Adresiniz
Yorumunuz
 

CAPTCHA


Resimdeki rakamları bu alana yazınız


Eklenen Yorumlar


Ekleyen : Ömer Faruk Erkoyun    19.09.2024
Yorum : Ne mutlu takva üzere yaşayabilene... Tebrik ederim, sade, anlaşılır ve sıkılmadan okunacak şekilde kaleme alınmış. Ancak küçük bir düzeltme; 11. paragraf 5. satırda "Ebu Talha" fazla yazılmış. Başarılarınızın devamını dilerim.




Ekleyen : Ömer Faruk Erkoyun    19.09.2024
Yorum : Ne mutlu takva üzere yaşayabilene... Tebrik ederim, sade, anlaşılır ve sıkılmadan okunacak şekilde kaleme alınmış. Ancak küçük bir düzeltme; 11. paragraf 5. satırda "Ebu Talha" fazla yazılmış. Başarılarınızın devamını dilerim.





 
Çocuk, sevginin ürünü...... - Sayı 125
Ana baş tacı olmalıdır... - Sayı 124
Yaşanan pişmanlık... - Sayı 123
Hayatın Kaynağından Hayat... - Sayı 122
Tüm Yazıları

ASKIDA ABONELİK: Siz de "askıda abonelik kampanyası"na destek olmak ister misiniz?

Gelecek sayının konusu (126):
Vekâlet Savaşları...

Son Eklenen Yorumlardan
 Elinize sağlık.Okuyup anlayanı, ibret alanı çok olsun, inşallah.Çok selâm ve hürmetlerimle...Sağlık ... Naci Eroğlu

 Elinize sağlık. Okuyup anlayanı çok olsun inşallah.Allah, milletimizi bu ve benzeri belalardan ebed... Naci Eroğlu

 Gülizar annenin mekanı cennet olsun inşaallah. Ufukta kavuşmak ta var. Metanet ve sabır dilerim. Ka... AYHAN ASLAN

 Amin.... Ömer Faruk Erkoyun

 Amin.... Ömer Faruk Erkoyun


Nüfuz plânlaması diye bir şey tutturmuş gidiyorlar.
Ülkedeki kazalar, ihmaller ve terör sebebiyle ölenler hiç hesaba katılmıyor.
İnsanımızda bu ibret almamak, hükümetlerimizde bu beceriksizlik olduğu sürece bırakın planlamayı, nüfusu teşvik etmeleri gerekmez mi?
Yoksa bunca ölüme karşı bu tedbirsizlik, nüfuz planlamacılarının işi mi?
Kardelen: Sayı 3, Aralık 1993
Temmuzda yaşamak zemheriyi
Çocuk, sevginin ürünü...
Filistindeki çocuklar
Çocuk olmak
Zaman diriyken kıymetli
CHP’nin bu millete yaptığı zulümler Cell


Ali Erdal - Büyük depremin öncül...
Ali Erdal - Yolculuk
Kadir Bayrak - Çocuk toprak gibidir
Necip Fazıl Kısakürek - Necip Fazıl’dan çocu...
Ekrem Yılmaz - İçimizdeki çocuk ölm...
Ekrem Yılmaz - Çocuk
Ekrem Yılmaz - Sınırlar ötesinde
Dergi Editörü - Annesi gül koklasa a...
Site Editörü - Çocuklar bizim gelec...
Necdet Uçak - Ahlâk bozuldu
Necdet Uçak - Ali ile Barbaros
Kardelen Dergisi - Kardelen’den haberle...
Kardelen Dergisi - Hâlâ ve her şeye rağ...
M. Nihat Malkoç - Filistindeki çocukla...
M. Nihat Malkoç - Çocuk olmak
Hızır İrfan Önder - Gurbetin ocağı harlı...
Zaimoğlu - Vasıtasız erdirici
Halit Özdüzen - Yozlaşan toplumlar
Mehmet Balcı - Yardımseverlik
Mehmet Balcı - Sitem
Ahmet Çelebi - Anladım
Kubilay Ertekin - Senirkent Faciası ha...
Halis Arlıoğlu - CHP’nin bu millete y...
Ahmet Değirmenci - Yangından artakalan
Ahmet Değirmenci - Özür
Ahmet Değirmenci - Otuz yıl
Murat Yaramaz - Özür
Murat Yaramaz - Kirli
Gözlemci - Hadiselere bakış
Cahit Ay - Muhasebe
Cahit Ay - Anlaşma teklifi
Cemal Karsavan - Ve çamaşır ipinde sa...
Heybet Akdoğan - Sekülerizm ve İslâm
Osman Akçay - Çocuklar oynasın
Bekir Oğuzbaşaran - Nev gazel
Yaşar Akyay - Çocuk, sevginin ürün...
İbrahim Durmaz - Çocuk ve kuş
İbrahim Durmaz - Çocuğum
Saltuk Buğra Bıçak - Temmuzda yaşamak zem...
Mustafa Kozlu - Gül kokusu
Esra Çakan - Zaman diriyken kıyme...
Uğur Utkan - Satuk Buğra Han efsa...
 
 
23 Mart 2005 tarihinden beri
 Ziyaretçi Sayısı Toplam : 15890767
 Bugün : 785
 Tekil Ziyaretçi Sayısı Toplam : 669062
 Bugün : 8
 Tekil Ziyaretçi Sayısı (dün) Toplam : 74
 125. Sayıya Bırakılan Yorum Sayısı Toplam : 2
 Önceki Sayıya Bırakılan Yorum Sayısı Toplam : 1
Son Güncelleme: 9 Mart 2025
Künye | Abonelik | İletişim