Kardelen'i DergiKapinda.com sitesinden satın alabilirsiniz.        Ali Erdal'ın yeni kitabı TÜRK KİMLİĞİ çıktı        Kardelen Twitter'da...        Kardelen 32 Yaşında!..       
    Yorum Ekle     417 kez okundu.     2 yorum bırakıldı.     Yazara Mesaj

Bizim olmayan gemide kaptan olmak
Yaşar Akyay

  Sayı: 121 -

İnsanın hak ve hakikate ulaşabilmesi için cevabını bulması gereken sorular ve bilmesi gereken konular vardır. Bunların en önemlilerinden bir tanesi de: “İnsanın, vücudunun yaratılması, yaşatılması, yönetilmesi ve yenilenmesi konusunda yetkisi ve etkisi nedir? İnsan vücudunun gerçek mânâda sahibi ve maliki midir? Yoksa vücut, yaratma, yaşatma ve yenilenmesi yaratıcıya ait olup, sadece yönetme yetkisi insana bırakılan bir emanet midir?” sorusudur.

Bizim inancımıza göre insan kendi vücudunun, evlâdının ve uhdesinde olan malın gerçek mânâda sahibi ve maliki değildir; bunlar ona imtihan için ve emanet olarak verilmiştir. Bu konuda Yunus EMRE; “Mal sahibi, mülk sahibi. Hani bunun ilk sahibi. Mal da yalan, mülk de yalan. Var biraz da sen oyalan.” diyerek bu hakikate parmak basmıştır.

İnsan, kendisini kendi vücuduna malik ve vücudunun işleyişine hâkim sanma gafletine düşmemelidir; çünkü kendi vücudumuzu ve vücudumuzdaki organlarımızı biz yapmadık. Vücudumuzdaki organların çalışma talimatını biz hazırlamadık. Onların yenilenmesini ve gelişmesini biz sağlayamıyoruz. Bunlar bizim irademizin dışında ve gücümüzün üzerindedir. Bizim bilgimiz dışında organlarımız programlanmış ve bizim haberimiz olmadan hücreler yenileniyor, biz uyurken bile organlarımız çalışmaya devam ediyor.

Bu hakikati anlayabilmek için hayatımızdan birkaç örneği inceleyelim. Teneffüs ettiğimiz hava vücudumuza girerek canlılığımızı devam ettirir; vücut ısımızın normal seviyede kalmasını sağlar; kirlenen kanın ciğerlerde temizlenmesini temin eder ve ağzımızdan kelimelere dönüşerek çıkar gider.

Bir portakal veya mandalinada, rengiyle gözümüzün, kokusuyla burnumuzun, tadıyla dilimizin, lezzetiyle vücudumuzun hazzı ve yararı vardır. Öyleyse bizim bedenimiz ve azalarımızla bunların lezzet ve gıda alacağı meyveleri yaratan güç aynıdır. Bunların yaratılması ile ilgili olarak bizim ne plân ve projemiz, ne de karar ve gücümüz vardır. Demek ki bizim vücudumuzu kim inşa etti ise o meyveleri de O yaratıp ikram etmiştir.

Vücudumuzu, yaklaşık olarak dünyayı altı defa dolaşacak kadar damar ve sinirlerle donatan Rabbimiz: Kan damarlarımızın içinde bulunup, ayaklarımızdaki tırnaklarımızdan başımızdaki saçlarımıza kadar vücudumuzun her tarafına gıda dağıtan ve kana kırmızı rengini veren alyuvarların yanında, akyuvarlara da bir asker gibi mikroplara karşı mücadele görevi vermiştir. Demek ki dışardan vücudumuza giren mikropları kim yarattı ise onları tanıyıp onlara karşı mücadele eden akyuvarları da O yaratmıştır.

Yani vücudumuzu yaratan da, yaşatan da, idare eden de başkasıdır. Bilgimiz, yetkimiz ve gücümüz dışında olan şeylerle beyhude yorulup ıstırap çekmeye gerek yoktur. O’nun yaptıklarının ve yarattıklarının hikmetini anlamadan veya beğenmeyerek itham etme (suçlama) yoluna gitmemeliyiz. Bizim görevimiz: Her şeye gücü yeten (Kadîr), çok merhametli (Rahîm) olan O Malikin varlığına ve birliğine inanıp, kudretine dayanıp, sorumluluğumuz dâhilinde olan konularda O’nun rızasını kazandıracak bir hayat tarzı seçmeye gayret etmektir.

Bir arkadaşının bahçesine ziyarete giden bir adam, yerdeki kabak fidanının meyvesi olan kabağı ve ilerideki ceviz ağacının meyvesi olan cevizi görünce şaşırır ve “Küçücük fidanda kocaman kabak, kocaman ceviz ağacında küçücük ceviz” diyerek şaşkınlığını ifade eder. Gölgelenmek için ceviz ağacının altına oturunca, başına yukarıdan bir ceviz düşer ve başını acıtır. Acı ile kıvranırken, eğer ceviz ağacının meyvesi kabak kadar olsaydı o zaman benim halim nice olurdu? Bundan sonra yaratanın işine karışmam, bunda da bir hikmet varmış, diyerek hem merakını gidermiş olur, hem de yaratıcının tasarrufuna rıza göstermek gerektiğini anlamış olur.

Ayrıca sadece bizim vücudumuz değil, kâinattaki bütün varlıklar da O’nun mülküdür ve O’nun tasarrufu altındadır. Köydeki tarlayı, şehirdeki bahçeyi, deniz kenarındaki yazlığı da gerçek mânâda bizim zannetmeyelim. Bizden önce niceleri oraları ekip-biçip kullanıp, mesken yapmasına rağmen giderken götüremedi. Bizden sonra yine niceleri oralarda mekân tutacak, ekip-biçecek ve kullanacak, fakat beraberinde götüremeyecek. O zaman gerçek mânâda bizim olmayan şeylere gönül bağlamaya ve ayrılıp giderken hicran acısı çekmeye değmez.

Unutmayalım ki, biz vücudumuzun da çocuklarımızın da, mal ve mülkün de gerçek sahibi olmayıp, biz onların sadece birer emanetçisiyiz. Bizim görevimiz: Bu bilinçle hareket edip, emanette emin olmak; gerek mal-mülk olsun gerekse bedenimiz ve azalarımız olsun, gerek çoluk çocuğumuz olsun, emaneti doğru kullanarak sorumluluğumuzu yerine getirmektir.

Sahabeden Ebu Talha’nın (r.a) uzun süreden beri hasta olan ve iyileşmeyen bir çocuğu vardı. Bir gün eve geç saatte geldiğinde hanımına çocuğunun durumunun nasıl olduğunu sordu. O da şu anda sakin yatıyor cevabını verdi. Ebu Talha çocuğa bakmak isteyince hanımı: Şu anda sakin yatıyor rahatsız etme diyerek çocuğun yanına girmesini engelledi. Sabah olunca da eşine, Ebu Talha: Komşudan bir araç-gereç alsan, işini gördükten sonra da sahibi geri istese ne yaparsın diye sordu. Ebu Talha: Tabii ki işimizi görmek için emanet olarak aldığımız malzemeyi işimiz bittikten sonra itiraz etmeden iade ederim, diye cevap verdi. Hanımı da: Allah (c.c) da sana çocuğunu emanet olarak vermişti, şimdi de geri aldı, diyerek çocuğun vefatını haber verdi. Olayı haber alan Peygamber Efendimiz tebessüm ederek: Allah (c.c) size emanet olarak verdiği çocuğu geri aldı, ancak sizin yine bir erkek çocuğunuz olacak diyerek, aileyi hem teselli etti, hem de onları yeni bir çocukla müjdeledi. Bu olay da İslâm tarihinde yaşanan emanet inancı ile ilgili en dikkat çekici örneklerden biridir.

Allah (c.c) mülkünde istediği gibi tasarruf eder. O bizleri bazen sağlıklı bazen hasta, bazen güçlü bazen zayıf, bazen zengin bazen fakir, bazen güzel bazen çirkin yapabilir. Bunlar Allah’ın kullarını imtihan etmesinin birer tezahürüdür. Olayların iç yüzüne vakıf olamadığımız zaman da, isyan ve itiraz etmek yerine teslimiyet göstererek, İbrahim HAKKI gibi “Mevlâm görelim neyler, neylerse güzel eyler” diyebilmeliyiz. Zira itiraz ve isyan da sonucu değiştirmeyecektir.

Kendi vücudumuz, yaşamımızı sürdürmek için gerekli olan gıdalar, bize ihsan edilen mal-mülk ve evlâtlar vs. açısından Yaratan, yaşatan, ihtiyaçlarımızı temin eden, gıdaların oluşması için toprağı, havayı, rüzgârı, yağmuru, ısı ve ışık kaynağı olan güneşi hizmet ettiren, vücudumuzdaki hücrelerin yenilenmesini sağlayan biz değilsek o zaman bizim hayattaki rolümüz nedir?

Bizim rolümüz, ücret karşılığında çalıştığımız otobüste şoför, gemide kaptan, trende makinist, uçakta pilotluk yapmak gibi olup, kullandığımız vasıtaya uygun yakıtı koyarak, kendine mahsus kurallar çerçevesinde hareket edip, sağa sola çarparak hasar vermeden aracı kullanmak ve ücretimizi almaktır. Eğer yanlış yakıt koymak ve trafik kurallarına uymamak nedeniyle araca zarar verir, yaralanmalara ve ölümlere neden olursak, bizim için bunun mutlaka malî ve adli sonuçları olacaktır.

Aynen bunun gibi, sadece komuta etme yetkimiz olan bedenimizle ilgili olarak; sağlığa zararlı ve haram kılınmış olan yiyecek ve içeceklerle ve yanlış güzergâh tercihiyle kendimize zarar verirsek, karşılığı cennet olan bir ücret almak yerine, uhrevi cezaevi olan cehennemle muhatap oluruz. Rabbim aklımızı doğru kullanıp, hak ve hakikate ulaşmayı ve ebedî mutluluğu hak etmeyi nasip ve ihsan eylesin.


Bu yazıya yorum ekleyin

Adınız
E-posta Adresiniz
Yorumunuz
 

CAPTCHA


Resimdeki rakamları bu alana yazınız


Eklenen Yorumlar


Ekleyen : Ömer Faruk Erkoyun    19.09.2024
Yorum : Ne mutlu takva üzere yaşayabilene... Tebrik ederim, sade, anlaşılır ve sıkılmadan okunacak şekilde kaleme alınmış. Ancak küçük bir düzeltme; 11. paragraf 5. satırda "Ebu Talha" fazla yazılmış. Başarılarınızın devamını dilerim.




Ekleyen : Ömer Faruk Erkoyun    19.09.2024
Yorum : Ne mutlu takva üzere yaşayabilene... Tebrik ederim, sade, anlaşılır ve sıkılmadan okunacak şekilde kaleme alınmış. Ancak küçük bir düzeltme; 11. paragraf 5. satırda "Ebu Talha" fazla yazılmış. Başarılarınızın devamını dilerim.





 
Hayatın Kaynağından Hayat... - Sayı 122
Yalnız ve başıboş değiliz... - Sayı 122
Bizim olmayan gemide kapt... - Sayı 121
Tüm Yazıları

ASKIDA ABONELİK: Siz de "askıda abonelik kampanyası"na destek olmak ister misiniz?

Gelecek sayının konusu (123):
"Mülteci" meselesine bakış...

Son Eklenen Yorumlardan
 Çok teşekkür ederim Amin hepimize🤲🤲... Ayşenur

 Çok beğendim.Buna benzer yazılar çokça işlenmeli.... mahir

 mükemmel anlatım; af etmiş olsan da gönül kırıklığı çok acı veriyor. buna öneriniz , makaleniz olur ... dr. Elvira

 Ne mutlu takva üzere yaşayabilene...Tebrik ederim, sade, anlaşılır ve sıkılmadan okunacak şekilde ka... Ömer Faruk Erkoyun

 Ne mutlu takva üzere yaşayabilene...Tebrik ederim, sade, anlaşılır ve sıkılmadan okunacak şekilde ka... Ömer Faruk Erkoyun


Kim demiş okumuyoruz diye?
*Sevmediklerimizin, televizyon ekranlarında ve gazete sayfalarında canına okuyoruz!
*Trafik kazalarında ölenler ve PKK canilerinin katlettikleri için rahmet okuyoruz!
*Törenlerde nutuk okuyoruz!
*Kim ne derse desin, bildiğimizi okuyoruz.
Kardelen: Sayı 3, Aralık 1993
Yalnız ve başıboş değiliz
İranın neye ihtiyacı var?
Öz musikimizin piri: Mustafa Itrî Efendi
Tevhid yoksa huzur da yok
Gülerek günah işleyen ağlayarak cehennem


Ali Erdal - İranın neye ihtiyacı...
Kadir Bayrak - Fars irfanı var mıdı...
Necip Fazıl Kısakürek - Devletleşen şiilik
Ekrem Yılmaz - Bizden gibi görünen
Ekrem Yılmaz - Al beni
Dergi Editörü - Kaleme yemin
Site Editörü - Tevhid yoksa huzur d...
Necdet Uçak - Ömür
Kardelen Dergisi - Kardelenden Haberler
M. Nihat Malkoç - Öz musikimizin piri:...
M. Nihat Malkoç - Filistin için ne yap...
Hızır İrfan Önder - Dermansız dertlere s...
Nihat Kaçoğlu - Serçelerin sesi
Mehmet Balcı - Almanya
Ahmet Çelebi - Bilemem
İktibas - İşte Budur Humeynî D...
Muhsin Hamdi Alkış - Fars palavrası
Kubilay Ertekin - Eşek ve deve
Halis Arlıoğlu - Gülerek günah işleye...
Erdem Özçelik - Geçmişten Geleceğe
Remzi Kokargül - Çoban çeşmesi
Murat Yaramaz - Çapraz sorgu
Gözlemci - Olayların düşündürdü...
Mahmut Topbaşlı - Sırt döndüğüm şiirle...
Mevlüt Yavuz - Umutsuz
Cemal Karsavan - Aşk uyanır sabaha
Bekir Oğuzbaşaran - Âhir zaman ümmetiyiz
Yaşar Akyay - Yalnız ve başıboş de...
Yaşar Akyay - Hayatın Kaynağından ...
Yaşar Erim - Camiler boşaldı
Cahit Can - Türk farkı
İbrahim Durmaz - Yunusca
 
 
23 Mart 2005 tarihinden beri
 Ziyaretçi Sayısı Toplam : 14552247
 Bugün : 98
 Tekil Ziyaretçi Sayısı Toplam : 629798
 Bugün : 8
 Tekil Ziyaretçi Sayısı (dün) Toplam : 63
 122. Sayıya Bırakılan Yorum Sayısı Toplam : 0
 Önceki Sayıya Bırakılan Yorum Sayısı Toplam : 5
Son Güncelleme: 13 Eylül 2024
Künye | Abonelik | İletişim