T?rk'?n Kaderi Turgay Ertem Sayı:
44 - Nisan / Haziran 2005
Türkiye, coğrafî konumu gereği Asya ile Avrupa arasında, yani doğu ile batı arasında bulunmaktadır. Dünya üzerindeki yerimiz ve tarihte milletimizin görevi çok önemli sonuçlar doğurmuştur, gelecekte de Türk milletine büyük görevler yükleyecektir. Malazgirt sonrasında Anadolu’yu “vatan” edinen Oğuz boyları Selçuklu Devleti’nin uzantısını Anadolu’ya taşıdılar. Anadolu Selçuklu döneminde, Haçlı saldırılarına karşı İslâm dünyasına “göğsünü siper etme” görevini üstlendik. Osmanlı Devleti, üç kıtaya yayılan hakimiyetini İ’lây-ı kelimetullah yani “Allah’ın isminin yer yüzüne yayılması” maksadına yönelik olarak sürdürdü. Bu yüce gayeye samimiyetle bağlı olduğu dönemler, yükseliş ve kahramanlık dönemidir. O dönemde Osmanlı Devleti, bütün dünyada saygınlığı olan, kurduğu müesseseleri ile dünyaya hakimiyet ve insanlık öğreten bir devlettir. Hakk’ın rızası yerine başka endişeler, hedefler ön plâna geçince, devlet adamları kendi ikballeri için bütün faziletlerden vaz geçince çöküş ve üzüntü başladı. II. Viyana bozgunundan sonra Haçlı orduları birleşerek yeniden gelmeye, fethettiğimiz ülkeler birer birer elimizden çıkmaya başlayınca daha da hüsrana uğrayan insanımız, bu durumdan kurtuluşun “Avrupalı” gibi olmakla sağlanacağını zannetti... Oysa ki Türk Milleti’nin yüzü batıya, Avrupa’ya dönük olsa da kökü doğuya (İslâm’a) bağlıydı. Devlet adamlarımız bu hakikati Avusturya prensi Meternik kadar idrak edemediler; “Siz Türkler müslümansınız, dininize sıkı sıkıya sarılın. Garbın efkârı umumiyesine ehemmiyet vermeyin. Şarkın âdet ve hükümlerine uymayan hükümleri taklit, İslâm memleketlerinde zarardan başka bir şey getirmez.” diyordu Meternik. Bu tavsiye mektubunu sadrazam Âlî Paşa’ya göndermişti. Ama devlet adamlarımız batı hayranıydı. Neye mal olursa olsun “garplılaşmalıydık”. Tanzimat, Meşrutiyet derken Türk milletine giydirilmeye çalışılan elbise Osmanlı Devleti’nin yıkılışına, milyonlarca kilometre kare toprak kaybına ve cephede şehit olan, katledilen veya yurdundan kaçmak zorunda kalan milyonlarca masum insana mal olmuştur. Meşrutiyet döneminde yetişmiş devlet adamlarımız “Muasır medeniyetler seviyesinin üstüne çıkmak” hedefini gerçekleştirmek üzere cumhuriyeti kurdu. Saltanatı ve hilâfeti kaldırdı. Harf inkılâbı, batı kıyafetlerini, kültürünü ve ölçülerini... benimsedi. Böylece 20. yüzyıl sonuna gelindi... Osmanlı Devleti yıkılırken dünyanın üçüncü büyük devletiydi. Bugün Türkiye Cumhuriyeti muasır medeniyetler seviyesinin en altında ve millî geliri, borçlarını karşılayamaz durumda... Türkiye’yi bu hale getirenler bütün kabahati millette görmeğe, onun değerlerini, inançlarını, sabrını küçümsemeğe ve tehlike saymaya devam ediyorlar. Taklit ettikleri Batı ise Türkiye’ye maymun görmüş gibi bakıyor... Öte yandan Türk Milleti’nin, din, namus, şeref, dil, tarih, edebiyat gibi kültürel değerlerine saygılı olduğunu, bu değerlerle yaşadığını gördüğü insanlara teveccühü ve sevgisi halen devam etmektedir. Ancak bu teveccühe mazhar olanlar milletimizin beklentilerini yerine getirmek, ümitlerini boşa çıkarmamak zorundadır. Aksi halde milletimizin hüsranı hepimize pahalıya mal olur.
|