YA BYR DE ERMESEYDY?.. Fatma Pekşen Sayı:
58 - Ekim / Aralık 2007
Yaşlı adam ikindiden epey sonra eve geldiğinde, gelinini geniş avluda bir aşağı, bir yukarı volta atıp, "ya bir de ermeseydi?" diye dolanırken buldu. Bu işte bir gariplik vardı. Yirmi beş senelik munis gelinini ilk defa bu halde görüyordu. Bastonuna dayanıp bir müddet izledikten sonra, "Kızım iyi misin?" diye seslendi. Yazması kayıp, saçı-başı dağılmış, her zamanki sevecen gözleri dehşetli bir şey görmüşçesine irileşmiş, suratı kırmızımtrak bir hal almış gelin, söyleneni duymamış, mırıltı halinde, "ya bir de ermeseydi?" deyip dolanmaya devam ediyordu. İlk defa karşılaştığı bu duruma bir mânâ veremeyen ihtiyar adam, birkaç adım daha yaklaştı; "Kızım n'oldu, kötü bir şey mi var?" dedi, alçak bir sesle. Hiçbir tepki alamayınca, gidip koluna yapıştı, sarstı. "Zeynep, yavrum neyin var?" Silkelenen vücut, bir müddet daha boş boş baktıktan sonra, yavaş yavaş normal haline dönmeye, acayip duran uzuvlar yerine oturmaya başladı. Bir- iki titreme nöbetinden ve yutkunmadan sonra, "az daha dursalardı delirteceklerdi beni Hacıbaba" dedi, ağlamaklı bir sesle gelin. "Kimler?" dedi, karşısındaki titrek ses. Kanı çekilmiş genç parmak, "onlar" dedi, avlunun öbür ucunu gösterirken. İşaret ettiği yerde, yorucu bir iş gününün ardından, hanımının ikram ettiği kahveyi höpürdeten bir işçi rehavetinde, akşam güneşinin son ışıklarıyla nazlı nazlı sallanan, kahverengi gövdeli, eğri büğrü bir asma ağacından başka bir şey yoktu!..
Gelini, -Allah korusun- deliriyor muydu ne?... Yaşlı adamın yüreği hopladı. Allah çoluk çocuğunun, kocasının yüzüne baksaydı; ya kendi n'olurdu, bu yaştan sonra kimlere muhtaç olurdu?..
"Bugün İsmet, çocukları aldı, dereye balığa gitti. Sen de öğlen namazına çarşı camiine gittin. Ben de evde sıkıldım. Mahalleye yeni taşınan şu kiracıları eve çağırdım... Sıçancık günü, ev işi, el işi yapılmaz, onlar da garip, bahçe güneşlik, çiçekler açmış, güzel güzel oturalım, sohbet edelim dedim. Çağırmaz olaydım..." Yaşlı adam "Niye ki?" dedi soran ses tonuyla. Kâh yumruklarını sıkan, kâh dişlerini gıcırdatan gelin devam etti:" Ben bir gelin, bir görümce dediydim amma, yüz kişiyi ikramlasam böyle yorulmazdım."... Gelininin aklının yerinde olduğunu, sadece sinirlendiğini anlayan dede, biraz da kızgın bir sesle, "sen de az ikram yapaydın, bir sürü şeyi yapıp yorulana kadar" dedi. Başındaki yazmayı düzeltip, avludaki bir tabureye çöken gelin; "yok baba, ondan değil, sen de bilirsin ki; misafiri çok severim. On gün üst üste misafir gelse yorulmam. Beni yoran, sinir eden, beş-altı yaşlarında bir oğulları var, o.". "Yemek mi beğenmedi, oyuncak mı istedi?" Ağır bir harpten çıkmışçasına yorgun duran kadındaki bezgin gözler, bir yumulup bir açıldı; "yemeğe de can kurban, oyuncağa da, bizimkilerden kalma bir koli oyuncağı getirip boşalttım önüne. Şöyle bir karıştırdı, bitti, yüzüne bakmadı. Gelin-görümce soluklanana kadar hemen bir kek çırpayım, salata filan yapayım, Allah ne verdiyse çardağın altında yiyelim dediydim... Ben mutfaktayken oğlan da girip çıkıyor ardım sıra, bir baktım kavanozuyla çayı lavaboya boşaltmış. Bulaşık deterjanını, o gözüm gibi baktığım, kauçuk ağacına sıkmış, bir damla kalmamış. La havle, deterjan neyse, ağaç kuruyacak... Aman neyse, misafir dedim göz yumdum. Akvaryumla oynamış. Az daha gitmeseydim zavallı balıklar pişecekti. Bir sağa, bir sola yalpalayıp duruyorlardı. Beş dakika dışarıda, yanlarında otururken, ocağın bütün düğmelerini açmış, fark etmesem yangın çıkacaktı."...
Hayretle anlatılanları dinleyen adam; "Anasıgil bir şey demediler mi ki?.." dedi. Başını umutsuzca sallayan kadın, "dediler, dediler, yapma Erdi, dediler bir kere tamam. Bekliyorum bekliyorum kek pişmiyor. Neyse ki sandalyeyi vestiyerin yanına çekmiş, vestiyerin üstüne çıkmış, sigortaları gevşetmiş. Söylediğimde, anası güldü, evde de böyle, dedi umursamazca. Eline oyalansın diye, çikolata, kraker ne bulduysam verdim. Kaş ile göz arasında nasıl beceriyor bilemiyorum. Yatak odasına gidip, yatağa banyodan tas tas su taşıyıp boşaltmış... Çay dökmesi, bardak kırması neyse, anneannemden kalma antika fincanı bulmuş getirmiş. Onunla bahçede, kürek yapıp kamyonculuk oynayacakmış... Ben kırmadan elinden nasıl alırım diye düşünürken, anası ile halası, bizde de böyle bir tek fincan var, getiririz merak etme dediler. Sinirime hâkim olmaya çalıştım, kendimi sıktım amma mahvoldum. Hepsi neyse de, tuvaletteki pompayı, vitrinde gümüşlerin yanında görünce, az daha kafayı oynatacaktım. Dışarı gelip söylediğimde, halası çocuğu yanına çekip, ilk defa görüyormuş gibi öptü, bayılıyorum bu çocuğun ilginç fikirlerine, nerden buluyorsun dedi."
Kadın perişan bir vaziyette eve doğru yollanırken, dede, bastonuna dayanmış, az önce gelininin söylediği sözleri tekrarlıyordu; "Erdi'ymiş, ya bir de ermeseydi?"
|