Kirlilik zulm?n sonucudur Turgay Ertem Sayı:
55 - Ocak / Mart 2007
Zulüm, bir şeyin hakkını vermemektir. Eğer biz, yapılması gerekeni yapmazsak, yapılmaması gerekeni de yaparsak zulmetmiş oluruz. Bugün yaşadığımız sıkıntılar bu kurala uymamaktan ileri geliyor.
Kâinatı yaratan yüce Allah, insanoğluna, dünyada huzurlu ve sonraki hayatta da huzurlu olması için, uyması gereken kuralları, çeşitli zamanlarda gönderdiği elçileri vasıtası ile bildirmiştir. Bunun yanı sıra, kâinatın yaratıcısı, yarattıklarına bakmamızı ve ibret almamızı da emrediyor. İyi bir gözlemci, tabiattaki o müthiş âhengi, o muhteşem dengeyi, o her an yenilenen, temizlenen varlıklar âlemini görerek, inceleyerek pek çok şey öğrenebilir. Bütün bunları gördüğü halde bu düzen ve âhengi bozacak şekilde hareket eden insan, tek kelimeyle "zâlim"dir. Kâinat kitabını iyi okuyan insanlar çevresine bakarken çok daha merhametli, çok daha sevecen, çok daha hassas olacaklardır.
Gün geçmiyor ki denizleri, akarsuları veya atmosferi kirleten zâlimlerin sebep oldukları bir olaya şahit olmayalım. Ya balıklar zehirleniyor, ya insanlar nefes alamamaktan boğuluyor, ya da asit yağmurları insanların üstünü başını parçalıyor...
Bencillik arttıkça, devletler, sadece kendi toplumlarının menfaatini korumaya önem verdikçe, diğer toplumların gördükleri zararlar da artmaktadır. Bugün dünyada en çok zarar gören insanlar, fakir, güçsüz ve geri kalmış toplumlar içindedir. Acımasızca tabiatın dengesini bozan, Amazon ve Sibirya ormanlarını katleden, denizleri, atmosferi kirletenler hep gelişmiş ülkelerdendir... Dünyadaki kirliliğin % 60'dan fazlası ABD'nin eseridir. Üstelik Birleşmiş Milletler'in Dünya Çevre Korunması programına da katılmamaktadır. 170 ülkenin imzaladığı antlaşmayı işine gelmediği için imzalamadı. ABD'nin sadece Irak'ta kullandığı onbinlerce ton bomba ve çevreye yayılan milyonlarca varil petrol, atmosferin ve çevrenin büyük ölçüde kirlenmesine yol açmıştır.
Elbette çevreye karşı işlenen bu zulümlerde asıl rolü insan üslenmektedir. İnsanın yetişme tarzı, başkalarına bakışı, inancı, eşyayı kullanmadaki tavrını da belirlemektedir. Her şeye menfaat açısından bakan maddeci dünya, atıklarını atmosferin dışına atmaya veya fakir ülkelerde depolamaya çalışmaktadır. Yani kendisi zarar görmesin de kime ne olursa olsun!
Çevreye verilen zararın yanı sıra, bir ailenin korunması, bir babanın evlâdını ve eşini çevresindeki zararlardan koruması da çok zorlaştı. Evlerimizin ne masuniyeti kaldı ne mahremiyeti... Hiçbir ahlâki kaygı taşımadan, Allah korkusu olmadan yapılan televizyon yayınları ve boyalı basın, aile içinde de kirlenmeye yol açmaktadır. Ailelerin son yıllarda nasıl yaralar aldığını, hemen her kanala düşen, ayrılmış eşlerin hıçkırıklarından seyirci kazanmaya çalışan televizyon programcılarına sormak gerekir. Gençler, o kadar basit sebeplerle yuvalarını yıkıyorlar ki, sonradan yaşadıkları acılar, üzüntüler binlerce defa pişman olmalarına sebep oluyor. Ama ne var ki inatlarından dönmek istemiyorlar...
Dünyanın da ömrü sona erecek elbet... Tıpkı diğer canlılar gibi... Bu sonda, dünyanın ölümünde, insanoğlunun payı ne olacak diye değerlendirme yapmak için insan denilen zalimin, dünyanın tabiî kaynaklarına, güzelliklerine neler yaptığını görmek yeterlidir. Bütün mesele sevgisizliktir. O zalimler, çevresine sevgiyle bakan insanların yetiştirdikleri çiçeklerin bile neden daha farklı büyüdüğünü, neden daha güzel koktuğunu anlayamayacaklardır...
|