Kadynlarda TESETT?R (SETR-Y AVRET) İbrahim Buğalı Sayı:
60 - Nisan / Haziran 2008
Avret: Örtülmesi vacip olan bedenin kısımlarıdır. Bu yerlerin açık tutulması haram olur. Ayrıca kadınlara ve hanımlara da avret denir. Müslüman hanımların başlarını ve diğer avret sayılan bedenlerini örtmeleri farzdır.
Mükellef olan, yani buluğ çağına ermiş erkek ve hanımın namazda örtmesi, başkasına göstermesi ve başkasının bakması haram olan yerlerine de avret denir. Hanefi ve Şâfi mezheblerinde erkeklerin, namaz için avret mahalli, göbekten diz altına kadardır. Şâfiî'de göbek, Hanefi’de diz avrettir. Buraları açık olanların namazı sahih değildir. Namaz kılarken diğer yerlerini örtmek sünnettir. Açık kalmaları ise mekruhtur. Erkeğin başı açık namaz kılması mekruh olursa, her yeri avret olan kadınların başı açık namaz kılması nasıl olur?
Kadınların ellerinden ve yüzlerinden başka her yerleri, bilekleri, sarkan saçları ve ayaklarının altı, namaz içinde ve namaz dışında da Hanefi de avrettir. Erkeğin veya kadının avret uzuvlarından herhangi birinin dörtte biri, bir rükn açık kalırsa, namazı bozulur. Azı açılırsa bozulmaz. Namazı mekruh olur. Meselâ, ayağının dörtte biri açık olan kadının namazı sahih olmaz. Keza ayağının topuk kemiği veya bileği veya boynu ve saçı açık olursa namazı sahih değildir.
Erkeğin ve kadının avret mahallini örtmesi, hicretin üçüncü senesinde nazil olan (Ahzâb) ve beşinci senesinde gelen (Nur) surelerinde emir olundu.
Sure-i Nur, Ayet 30-31: "Habibim! Mü'min erkeklere söyle, gözlerini harama bakmaktan sakınsınlar ve ırzlarını korusunlar. Bu kendileri için daha temiz bir harekettir. Muhakkak ki Allah onların bütün yaptıklarından haberdardır." "Mü'min kadınlara da söyle, gözlerini haramdan saklasınlar. Zinetlerini (süs eşyalarının takılı olduğu baş, kulak, boyun, göğüs, kol, bacak gibi yerlerini) açmasınlar. Ancak bunlardan görünmesi zaruri olan (yüz, el ve ayaklar) müstesnadır. Baş örtülerini (göğüs ve boyunları görünmeyecek şekilde) yakalarının üstüne koysunlar..." Devamla, Ayet-i Celilede kimlere haram olmadığı beyan buyurulmaktadır.
Sure-i Nur Ayet 60: "Hayız ve çocuktan kesilmiş, artık nikâha ümitleri kalmayan yaşlı kadınların süslenip açılmamaları, (haram olan yerleri erkeklere göstermemeleri) şartıyla dış elbiselerini bırakmalarında kendileri için bir günah yoktur. Bununla beraber bundan da sakınmaları ve örtünmeleri, kendileri için daha hayırlıdır. Allah her şeyi işitir, her şeyi bilir."
Bu Ayet-i Celilede Cenab-ı Hakk, hayızdan, nifastan kesilmiş, evlenme ümitleri de kalmamış acûze ve sabi hükmünde bulunan yaşlı nineler, namaz kıldıkları kıyafetleri ile dışarı çıkmaları, onlar için bir günah teşkil etmemekle beraber, bundan da sakınmaları ve örtünmeleri, yani cilbablarını (manto, çarşaf veya setr-i avret için giyilmesi gereken herhangi bir libası) üzerlerine almaları daha hayırlıdır.
Müslüman hanımların nineleri bile bu şekilde giyinmekle mükellef ise, hiç genç yaşta bulunan ve her erkeğin şehvetini tahrik eden, sesi bile mahrem olan hanımların sokaklarda arz-ı endam etmelerine nasıl müsaade edilir.
Yukarıda mezheb imamlarının beyanını gördük. Bu açıklamalar, Allah'ın emirlerine ve Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in tatbikatına kıl ucu kadar, zerre miktarı muhalif değildir. Eğer zerre miktarı çelişki bulunsa, imandan bir eser kalır mı? Bin dört yüz küsur senedir bütün müslümanlar, Kur'ân-ı Kerîm'in hükümlerini aynen koruyup bu şekilde tatbik etmişlerdir. Sayıları belli olmayan velilerin, salih kimselerin ve bütün müslümanların inanç ve i'tikat husussunda zerre miktarı muhalefet etmeden bu yolda yürümeleri ve yetişmeleri açık bir delil teşkil etmektedir. Çünkü Şer-i Şerîf'e, fer'i mes'elelerde bile muhalif olmak, ne velâyet ve ne de keramet bırakır. Bütün müslümanların göz bebeği mesabesinde olan mezheb imamlarını, hizmet ve içtihatlarında hata ile itham etmek, büyük bir cinayettir. Kur’ân-ı Kerîm’i yüzünden okumasını bilmeyen ve İman'ın şartlarını dahi öğrenmemiş kimselerin, müslüman hanımların başını örtmeleri hususunda konuşmaları ve Kur’ân-ı Kerîm'de böyle bir emir yoktur demeleri, bu zamanın garip hadiselerindendir. Fakat bütün müslümanlar, setr-i avret nedir, nasıl yapılır kesin olarak bilirler ve tatbik ederler. Çünkü her mü'min namaz kılar ve namazın farzlarını da kesin olarak bilir. Namazın farzlarını bilmeyen kimsenin namazı sahih değildir. İşte setr-i avret namazın dışından olan şartlarındandır. Farz olan bir şart terk edilirse, o namaz sahih değildir. Her Müslüman'ın bilmesi gereken (32) farzdan birisi de setr-i avrettir. Bunu bilmeyen hiçbir Müslüman tasavvur edilemez.
Biz buraya hanımlarla ilgili birkaç hadis-i şerif meallerini alacağız. Hanımların önemini ve onların satılık bir eşya gibi teşhir edilmesinin bir iyilik değil, onlara en büyük hakaret olduğu anlaşılsın. İslâm dini gelmezden önce, Roma'da ve Ceziretü'l- Arap'ın bazı yerlerinde, kadınlar pazarlarda satılırdı. İslâm dini, kadınların hanımefendi olduğunu ve Cennet'in annelerin ayakları altında olduğunu, yani Cennet, annenin babanın rızasına bağlı olduğunu hükme bağlamıştır. Şimdi ise, kapalı yeri açık yerinden az olarak teşhir edilmektedir. İşin garip tarafı bu cinayetin, bir fazilet ve özgürlük diye takdim edilmesidir. İmanlı olan bir hanımefendi, dinî bilgilerini, onun hayâ duygusunu yok etmeye çalışanlardan değil, dininden öğrenmesi gerekir. Aynı zamanda kendisini hiç yoktan yaratan Rabbisinin emirlerine uymak mecburiyetindedir.
Hadis-i Şerif: "Üç kimse vardır ki, Cennet'e giremez." Anne ve babasına âsî olan, deyyûs (bile bile karısını başkasına teslim eden), ve kendisini erkeğe benzeten kadın."
Hadis-i Şerif: "Deyyûs Cennet'e giremez. Deyyûs kimdir Yâ Resûlallah diye sorulunca, ırzını yabancı erkeklerden kıskanmayanlar, buyurmuştur." (Diyanet İşleri Başkanlığı "Seçme Hadisler)
Hadis-i Şerif: "Âdemoğluna zinadan nasibi takdir olunmuştur. Hiç şüphesiz âdemoğlu mukadder olan bu âkıbete erişecektir. Gözlerin zinâsı; (mahremi olmayan kadınlara şehvetle) bakmaktır. Kulakların zinâsı; (dinlenmesi haram olan sözleri) dinlemektir. Dil zinâsı da; (söylenmesi haram olan şeyleri) söylemektir. El zinâsı da; (ecnebi bir kadının uzvunu şehvetle) kavramaktır. Ayak zinâsı; (gidilmesi haram olan yere) adımlarını atmaktır. Kalbin de (zinâ) temennisi ve iştihası vardır. Tenâsül uzvu ise, bu a'zanın arzularını ya gerçekleştirir yâhut (sarf-ı nazar ederek) yalanlar. (Buhari ve Müslim) (Riyazüs-salihin, cilt 3, sahife: 192.) Kurtuluş hidayet üzere olanlara....
|