Kardelen'i DergiKapinda.com sitesinden satın alabilirsiniz.        Ali Erdal'ın yeni kitabı TÜRK KİMLİĞİ çıktı        Kardelen Twitter'da...        Kardelen 32 Yaşında!..       
    Yorum Ekle     5479 kez okundu.     Henüz yorum bırakılmadı.     Yazara Mesaj

İslâm Dini (Tüm peygamberlerin dini)
İbrahim Buğalı

  Sayı: 70 - Ekim / Aralık 2011

Din denilince, insanların hatırına sayısız inanç gurupları çıkar. Çünkü Şeytan ve nefis, Hak'dan ayrılan kimselerin arzu ve istekleri kadar kendilerine ma'bud ihdas eder. Biz burada sadece Hak din olan “İslâm dininden” yani Cenâb-ı Hakk'ın peygamberler vesilesiyle vasıtasıyla İnsanlara ve Cinlere gönderdiği dinden kısa ve öz olarak bahsedeceğiz. Bu dinin ismi “İslâm'dır” ve her peygamberin dini de “İslâm dinidir.” Allahü Teâlâ'nın razı olduğu, peygamberleri vasıtasıyla gönderdiği din de budur. Fakat zaman ve mekân itibariyle bu dini, yüz yirmi dört bin veya iki yüz yirmi dört bin peygamber tebliğ ve tatbik etmişlerdir. Her peygamberin bir vazife zamanı vardır, o zamanın haricinde, O peygambere bir vazife izafe etmek tamamen indi ve haksızlıktır. Çünkü O peygamberin görev süresi bitmiştir. Bunda ısrar etmek tamamen ilim ve gerçek dışıdır. Mesela: “Bir ülkenin hükümdarı ölür veya oraya başkası geldiği vakit, ben bunu tanımam ve benim devlet reisim evvelki idi diye dayatan bir kimsenin aklından ve ilminden şüphe edilir. Elbette herkes bilir ve inanır ki, O hükümdar, o memleketin hükümdarı idi, bir zamanlar görev yaptı, inkâr edilemez, ancak şu anda hükümdar başkasıdır.

İşte imanın altı şartından olan peygamberlere ve kitaplara iman da bu şekildedir. Bir Müslüman, hiçbir peygamberi ve hiçbir kitabı inkâr edemez, çünkü hepside Allahü Teâlâ'nın gönderdiği peygamber ve kitaptır aralarında asla çelişki olamaz, sadece O yüce şeriatı tebliğ eden peygamber değişiktir. Zaman zemin icabı bazı fürûat denilen mes'eleler de bazı değişmeler olur, onu da hakkın emri ile bir peygamber bildirir. Çünkü ilâhî olan hükümlerin vâzıı Allahü Teâlâ'dır. “Kanunları kim yaparsa, yine onu yapan değiştirir.”

Son olarak, Peygamber ve İlâhî kitap “Kur'ân-ı Kerimdir. Bütün peygamberlerin, Şeriatlarını nesh etmiştir, yani hükümlerini kaldırmıştır. Bütün dünyadaki İnsanlar ve Cinler, Âhir zaman Nebisi Muhammed Sallallahü Aleyhi ve Sellem'e ve Onun getirdiği dine tabi olmak mecburiyetindedir. Bu gerçekleri Kur'ân-ı Kerim haber vermektedir.

Sûre-i Âl-i İmran ayet 19: “Allah katında hak din İslâm'dır. Kendilerine kitap verilen (bilhassa Yahudi ve Hıristiyanlar) gerçeği bildikten sonra, aralarındaki ihtirastan dolayı İslâm dini hakkında ayrılığa düştüler. Allah ayetlerini inkâr edenlerin cezasını çok çabuk hesap edendir.”

Âdem Aleyhisselam'dan Peygamberimiz Muhammed Mustafa Sallallahü Aleyhi ve Sellem'e gelinceye kadar hiçbir peygamber zamanında bu hususta ihtilaf olmamıştır. Ancak, Musa Aleyhisselam'a ve Tevrat-ı Şerife muhalefet eden Yahudiler ve İsâ Aleyhisselam'a ve İncil-i Şerif'e muhalefet eden Hıristiyanlar tarafından görülmüştür. Hatta bunlar kendi aralarında birbirlerine amansız düşmandırlar, fakat şu anda İslâm'a karşı dost gibi görünüyorlar, bu yapmacıktır. Yahudiler, Hıristiyanlığ'a, Hıristiyanlar da Yahudiliğ'e hiç nazarı ile bakarlar.

Sûre-i Bakara ayet: 113 Mealen: “Yahudiler dediler ki: Hıristiyanların hiçbir dayanağı yoktur.” Sonra Hıristiyanlar dediler ki: “ Yahudilerin hiçbir dayanakları yoktur.” Hâlbuki her iki cemaat ta kendilerine inen kitapları okuyorlar. Kitap ehli olmayan ve okuma bilmeyenler de böyle konuşuyorlar. Ama Allahü Teâlâ kıyamet günü araların da hükmünü verecektir.”

Aynı zamanda her peygamberin iki vazifesi vardır. Birincisi, kendisine verilen şeriatı, ümmeti arasında tatbik etmektir. İkincisi, âhir zaman peygamberi Muhammed Sallallahü Aleyhi ve Sellem'in geleceğini müjdelemek ve O'na kavuştukları zaman, Onun dinine tabi olup yardımcı olmalarıdır. İşte şu ayet-i celile bu gerçeği bildirmektedir.

Sûre-i Âl-i İmran ayet 81. “«(Yâdet o zamanı ki, Âllahü Teâlâ Peygamberlere hitaben,) size kitap ve hikmet verdim, sonra sizin nezdinizdekini tasdik ederek bir Resûl gelecektir. (Yani Muhammed Sallallahü Aleyhi ve Sellem), O'na elbette iman ve yardım edeceksiniz» diye peygamberlerden bir müekked ahd aldıkta buyurdu ki; ikrar ettiniz mi? ve bunun üzerine benim o ahdimi alıp kabul eylediniz mi? onlarda ikrar ettik dediler. Cenâbı Hakk da buyurdu ki; öyleyse şahit olunuz, ben de sizinle beraber şahitlerdenim. Artık bundan sonra kimler yüz çevirirse işte fâsık olanlardır.»)

Sûre-i Enbiya ayet 107: “Ey Nebiyyi zişan! Seni bütün âlemlere bir rahmet olarak gönderdik.”

Sûre-i Sebe' ayet 28: “Ya Habibim! Seni ancak insanları Cennet ile müjdelemek ve Cehennem azabı ile korkutmak için bütün insanlara, peygamber olarak gönderdik. Fakat insanların çoğu bunu bilmezler.”

Hadis-i Kudsî: “Seni yaratmasaydım, seni yaratmasaydım, bütün âlemleri yaratmazdım.”

Hadis-i Şerif; “Ben devirden devire ve aileden aileye, intikal eden Âdemoğullarının en soylusu ve en hayırlısından nakil olunarak geldim. Nihayet zamanın en soylu ve hayırlısı olan ailesinden (Haşimi) den geldim.”

Âdem Aleyhisselâm, Cennet'de yasak olan ağaç'dan yedikten sonra pişman olduğu vakit, şöyle duâ buyurdu: "Yarabbi şu Evlât (Muhammed Sallallahü Aleyhi ve Sellem) hürmetine, bu Babaya merhamet et, onu bağışla." Duâsı ile Âdem Aleyhisselâm tevessül edince, Cenâb-ı Hakk, "Yâ Âdem! Sen benden Muhammed'i (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) vesile ederek af talep ettin. Eğer, yerde gökte bulunanlar için de O'nu vesile eyleseydin, seni onlara da şefaatçi kılardım.”

Âdem Aleyhisselam Cennette iken, Cennet'in her yerinde ve Arş-ı A'la'nın üstünde (Lâ ilâhe illallah Muhammedün Resûlüllah) yazılı olduğunu gördü ve bildi ki Cenâb-ı Hakk'ın en sevgili kulu ve Peygamberi Muhammed Aleyhisselam'dır. Bu sebepten vesile yaptı. Süleyman Çelebî Merhum, ne güzel ifade buyurmuştur: “Mustafa nurunu alnında kodı-Bil habibim nurudur bu nur dedi.”

“Hiç Yahudi ve Hıristiyan keferesinin isteği ile, Arş-ı A'lada, Cennetlerde ve bütün minarelerde okunan Ezanlardan, Mü'minlerin kalbinde ve lisanında “Lâ ilâhe illallah Muhammedün  Resûlüllah”, diye yazılan, okunan, söylenen ve imanın esasını teşkil eden peygamber inancını yıkmaya teşebbüs etmek, Arş-ı A'la'ya saldırmaktan başka bir şey değildir. Hiç imanın nişanesi olan, Kelime-i Şehâdete müdahale edilir mi? Bir peygamberi kabul etmek ve onun getirdiği şeriata tabi olmak imanın esasını teşkil etmektedir. Nemrut İbrahim Aleyhisselam'a, Firavun da Musa Aleyhisselam'a ve getirdikleri şeriata tabi olmadıkları için azılı müşrik olmuşlardır.

 Yahudi ve Hıristiyanlar, bütün peygamberlerin, başta Musa Aleyhisselam'ın ve İsâ Aleyhisselam'ın geleceğini haber verdikleri Muhammed Aleyhisselam, Risâlet vazifesini tebliğ etmeye başladığı vakit, kabul etmeyip, biz “Hanîfiz”, yani İbrahim Aleyhisselam'ın dini üzereyiz diye, kendi peygamberlerine inanmayıp iftira ettikleri gibi, İbrahim Aleyhisselam'a dahi aynı şekilde, inanmadıkları halde inanıyoruz dediler. Bunlara Sûre-i Âl-i İmran'da cevap verildi ve iki yüzlü münafık oldukları bütün âleme ilân edildi.

Sûre-i Âl-i İmran ayet 67-68: “İbrahim (Aleyhisselam) ne Yahudi ve ne de Hıristiyan idi. Ama Allahü Teâlâ'yı tanıyan gerçek bir Müslüman idi ve Allah'a eş koşanlardan değildi.” “Doğrusu İbrahim'e (Aleyhisselam) en yakın olanlar, ona uyanlar ve bu peygamber ile mü'minlerdir. Allah inananların dostu ve yardımcısıdır.”

Hanîf, dosdoğru hak yolunda olanlardır. Kur’ân-ı Kerim'in hükmüne göre bütün peygamberler ve onların gösterdiği yolda giden bütün mü'minlerdir. Gayri Müslimlerle, diyalog kurup onlara hisse çıkarmaya çalışanlar, önce Musa Aleyhisselam'a, İsâ Aleyhisselam'a ve Tevrat-ı Şerif, İncil-i Şerif'e de muhalefet yaptıklarının ve bu tutumları ile de imandan ayrıldıklarının farkında bile değillerdir. Çünkü peygamberlerin arasında en küçük bir mes'elede dahi ihtilaf olmamış, aksi iddia edilirse küfür olur.

Sûre-i Bakara ayet 89: “İsrâil oğulları, bir muharebede zora düştükleri vakit, “Tevrat'ta bize geleceği müjdelenen peygamber (Muhammed Aleyhisselam) gelseydi de bize yardım edeydi” diye duâ ederlerdi. O peygamber gelince de “Bu İsrâiloğullarından değil, İsmail (Aleyhisselam'ın) soyundandır” diye inkâr ettiler. Artık Allah'ın laneti o kâfirler üzerinedir.”

Sûre-i Saf, Ayet; 6: “Bir vakit ki, Meryem'in oğlu İsâ, dedi ki: Ey İsrailoğulları! Şüphe yok ki: ben, benden önce olan Tevratı tasdik edici ve benden sonra Ahmed isminde gelecek bir peygamber ile müjdeleyici olarak sizlere gönderilen Allah'ın Resulüyüm. Vakta ki onlara açık mucizeler ile geldi, dediler ki: Bu bir apaçık sihirdir”

Sûre-i Bakara ayet 146: “Ehl-i kitap (kendilerine kitap verilen bütün peygamberler) Muhammed (aleyhisselamı), bir babanın evladını tanıdığı gibi yakinen tanıyorlardı.)”

Âhir zaman Nebisi, Muhammed Sallallahü Aleyhi ve Sellem'e gelinceye kadar, bütün peygamberler, Allah'ın emirlerine aynı şekilde itaat ede gelmişlerdir. Her peygamber, kendinden evvel gelmiş olan peygamberleri ve onların dinlerinin hak olduğunu tasdik etmiş ve aralarında asla ihtilaf olmadığını bildirmiştir.

Sûre-i Bakara ayet 120: “Yahudiler ve Hıristiyanlar, onların dinlerine tabi olmadıkça, senden razı olmazlar. De ki: “Allah'ın hidayet yolu (İslam), doğru yoldur. Bilgi sahibi (İslam) olduktan sonra onların heva ve heveslerine uyarsan, Allah'ın azabından seni koruyacak bir dost ve yardımcı yoktur.”

Ehl-i Kitap'ın, yani Yahudi ve Hıristiyanların küfründe şüphe edenlerin küfründe asla şüphe yoktur. Çünkü Kur'ân-ı Kerim, bütün dinleri nesh etmiş ve semavi dinlerin birçok ahkâmını havi olduğu halde bütün dünyadaki İnsanlara ve Cinlere gönderilmiştir. Kabul etmemek Allah'ı inkâr etmektir.

 Yahudilerin, “Üzeyir Allah'ın oğludur” sözleri, Hıristiyanların da “Mesih Allah'ın oğludur” ve “Allah üçün üçüncüsü” sözleri şirktir. Bu itikat'ta olan Yahudi ve Hıristiyanlar Allah'a ortaklık isnat ettikleri için müşriktirler. (Fahruddin Râzî, Tefsir-i Kebir, Mefâtihu'l-Gayb.)

Allah'a ve Resûlün'e nasıl iman edileceğini Cenâb-ı Hakk, meâlen şöyle beyan buyurmuştur. Sûre-i Nisâ, Ayet 150-151: “İmdi onlar sizin iman ettiğiniz gibi iman ederlerse muhakkak hidayete ermiş olurlar…” Sûre-i Bakara, Ayet 137: “Muhakkak o kimseler ki, Allah'ı ve onun Peygamberlerini inkâr ederler ve Allahü Teâlâ ile Peygamberlerinin arasını ayırmak isterler ve bazısına iman eder ve bazısını inkâr ederler ve bunun arasında bir yol tutmak isterler. İşte gerçekten kâfir olanlar onlardır. Biz de kâfirler için alçaltıcı olan bir azap hazırlamışızdır.”

Malûm olduğu üzere Yahudiler; İsâ Aleyhisselam'a ve Muhammed Aleyhisselâm'a iman etmedikleri gibi,  Hıristiyanlar'’da Mûsâ Aleyhisselam'a ve Muhammed Aleyhisselâm'a iman etmemektedirler. “Velev bir Resûl'ü olsun diğerlerinden ayırıp inkâr etmek, mahiyet-i risâleti inkâr etmektir. Mahiyet-i risâleti inkâr etmek bütün peygamberleriyle beraber Hakk Teâlâ'yı inkâr etmektir.” İşte Ehl-i Sünnet inancı budur.

Ehl-i Sünnet'in “İcmâ ve İttifâkın”a göre, hem kâfirler, hem de müşrikler “muhalled fin-nâr” dırlar, yani cehennemde ebedi kalacaklardır. Cehennem ebedi olduğu gibi, cennet ehli de ebedidir. (Merahu'l-Meâli fi Şerhi'l Emâlî. 7980) bunun aksini iddia edenin dinden çıkacağına icmâ vardır. (Mevzûat'ül- İcmâ fi'l fıkhi'l İslâm. 2865)

Sûre-i Nisa, ayet, 47: “Ey kendilerine kitap verilmiş olanlar! Sizin elinizde bulunan Tevrat-ı Şerifi tasdik edici olarak indirmiş olduğumuza (Kur'ân-ı Kerim'e) iman ediniz. Biz, bir takım yüzleri yok edipte enselerine çevirmemizden veya Eshab-ı Sebte la'net ettiğimiz gibi onlara la'net etmemizden evvel. Ve Allahü Teâlânın emri vaki olacaktır. O'nun emrini red edecek bir güç yoktur.”

İşte görüldüğü gibi, hakkı kabul etmeyenlerin sonu, ne hale gelmiştir. Sonunda, Kur'ân-ı Kerim'i kabul etmeyip yüz çevirenlerin akıbeti, dünyanın sonuna yakın bir zamanda aynı şekilde olacaktır.

Gaye, Müslüman Türkü Yahudi ve Hıristiyan yapmaktır. Tanzimat'a kadar bu millet hemen hiçbir hususta, başka milletlere muhtaç olmamış, fakat Tanzimat'la Müslüman Türk'ü içten yıkmak için medreselerden fen dersleri kaldırılıp, gerçek din adamlarının yetiştirilmesi önlendi, memlekette mektepli ve alaylı diye iki sistem tatbik edilmeye başladı ve böylece fen bilgilerine yabancı hatta düşman bir zümre ortaya çıkarmaya çalışıldı. Hâlbuki dünyada mevcut bütün ilimler, Kur'ân-ı Kerîm’de mevcuttur ve mucidi de Müslümanlardır. Hıristiyanlar ve Yahudiler, yüz elli-iki yüz sene evveline kadar, tuvalet ve yıkanmak nedir bundan dahi haberleri yoktu. Bizde yazının değişmesi, Ecdat düşmanlığı bize her şeyi unutturdu, ustalıkla çalışan Avrupalılar, bizim olan her şeyi, biz yaptık diye yutturdular, Genç Osmanlılar,  Jön Türkler ve İttihat Terakki mensupları da, bunların sinsi oyununa aldanarak onlarla beraber çalıştıkları için, Osmanlıya ve İslam'a ait ne varsa hepsinin üzerine bir sünger çekildi. Büyük Fransız mütefekkiri “Garudi”, Rönesans İslam'ın eseridir, fakat yüzsüz Avrupalı büyük bir sahtekârlıkla bunu kendine mal etmeye çalıştı diye bu gerçeği ortaya koymuştur.

Batı bu işlere daha fazla, Sultan Aziz'i Şehid etmekle başladı. Çünkü Sultan Aziz, Yavuz Selim Han devrine özenti içinde olup, dünyada mevcut olan her türlü sanatı, yüzde yüz yerli olarak tatbik etmeye başlamıştı. Aynı guruplar, davaya Sultan İkinci Abdülhamit Han'ın sahip çıkacağını bildikleri için, O'nu beşinci Murat’la oyaladılar, fakat Cennet mekân devletin ömrünü büyük bir gayretle uzatmasını bildi. Netice tahtan indirip, memleketi yağma ettirdiler. Memleketin başına Çanakkale gibi büyük gaileler açıldı, bu da yine Halife Sultan Reşad'ın büyük gayreti ile zaferle bitti. Sonun da Halife Sultan Vahdettin'e hemen bütün toprakları pay edilmiş bir memleket bırakıldı. Cennet Mekân 1918’de tahta çıkıp, 1923’e kadar, memleketin kurtulmasına büyük gayretler sarf etti ve vatan kurtuldu. Sonunda Avrupalı 1400 senedir beklediği arzusuna kavuştu, yani Halife ve Hilafet Türkiye ve dünyadan ayrıldı.

 

HİLAFETİN BÜYÜKLÜĞÜ VE BEREKETİ

Sultan Reşâd Han'ın, Arnavut isyanını bastırması ve hadiseyi bir gövde gösterisiyle halletmesi, hilafet makamının bereketidir. Mahmud Şevket Paşa, 82 taburla muvaffak olamadı, netice Sultan Reşâd hasta olmasına rağmen Kosova'da toplanan yüz binlerce Müslüman'a bir konuşma ile davayı halletti. Fakat çok geçmeden ittihat terakki buraları da az zaman içerisinde elden çıkardı. (İşte bu başarı, hilafetin gücüyle olmuştur.)

İkinci Sultan Abdülhamid Han'ın ayakta tuttuğu kuvvetli ordu ve Hilafet makamı, İngilizleri tedirgin ettiği için, İngilizler Sultan Abdülhamid'i tahttan indirmeyi planlamışlardır. 31 Mart uydurma isyanını bahane ederek, İstanbul üzerine yürüyen hareket ordusunun başında Mahmud Şevket Paşa vardı. Bu paşa Sultan Abdülaziz'in katline iştirak eden, Yıldız mahkemesince idama mahkûm olan Bağdatlı Cemal'in oğludur. Hürriyet ordusu ki %60 Balkan komitecilerinden teşekkül etmiştir. Yeşilköy’e kadar gelip babasının intikamını alır ve Abdülhamid Hanı tahttan indirmiştir.

Rıza Tevfik Bölükbaşı'nın da, 31 Mart vak'asında büyük rolü olur. Sultan Abdülhamid Han tahttan indirilince, Talat Paşa ile birlikte İngiliz sefirine ziyarete gidiyorlar, yani emrinizi yerine getirdik demeye. Fakat sefir bunları kabul etmez-görüşmez. Aradan epeyce zaman geçtikten sonra, Rıza Tevfik 150’likler'den olup Londra'ya gidince, sefiri evinde ziyaret ediyor, sohbet sırasında o zaman bizi niye kabul etmedin diye sorar. Sefir'in verdiği cevap çok enteresandır. “Niye kabul edecektim. Biz sizden Abdülhamid'in tahttan indirilmesini değil, hilafetin kaldırılmasını istemiştik, cevabını vermiştir. Riza Tevfik niye diyor. Seferin cevabı, İmparatorluğumuzda milyonlarca Müslüman var, onları bize bağlamak için milyonlarca Sterlin sarf ediyoruz. Fakat onlara halifeden bir Selam'ı şahane gelince, bütün Müslümanlar Sultan'a içten tab i' olup bizim emeklerimiz boşa çıkıyor deyince, merhum Rıza Tevfik'in aklı başına gelip beyninden vurulmuşa dönüyor ve içinden vah biz ne yaptık diyebiliyor, amma iş işten geçmiştir. Fakat Sultan Hamid'e saltanatında amansız mücadele vermesine rağmen hatasını anlayıp pişman olmuş ve pişmanlığının belgesi olarak Sultan Abdülhamid'in ruhaniyetinden istimdat isimli şiirini, şu mısra' ile başlayarak yazmıştır. “Nerdesin Şevketli Sultan Abdülhamid Han”

 

SULTAN REŞÂD'IN ÇANAKKALE GAZELİ

Savlet etmişti Çanakkale'ye bahrü berden

Ehl-i İslam'ın iki hasmı kavisi birden

Lakin imdadı ilahi yetişip ordumuza

Oldu her bir neferi kal'ay-ı pulad-beden

Asker evlatlarımın piş-gehi-azminde

Aczini eyledi idrak nihayet düşman

Kadrü haysiyeti pâ-mâl olarak etti firaz

Kalb-i İslam'a nüfuz eylemede gelmişken

Kapanıp secde-i şükrâna Reşâd eyle duâ

Mülk-i İslâm'ı Hüda eyleye daim me'men (em

Açıklamaı:

“İslâmiyet'in kuvvetli iki düşmanı Çanakkale'ye karadan ve denizden saldırmıştı.”

“Fakat ordumuza ilâhî yardım yetişdi ve her bir askerimiz çelikten birer kale oldu.”

“Asker evlatlarımızın azmi karşısında düşman aczini anladı nihayet,”

“Düşman İslam'ın kalbi olan İstanbul'u zapt etmeye gelmişken, itibari haysiyeti ayaklar altında olarak firar etti.

“Ey Reşâd, şükür secdesine kapanarak, Cenâb-ı Hakk'ın İslâm mülkünü muhafaza etmesi için daima dua et.” (Milletin duymadığı ve bilmediği tarihi vesika.)

Görüldüğü gibi, bu gazelde, iman aşkı, vatan, millet sevgisi ve Müslümanların ebedi ve ezeli düşmanlarının, tarih boyunca niyetlerinin aynı olduğu, Cennet Mekân Sultan Reşâd tarafından açık olarak ta'rif edilmiştir. (İşte Osmanlı Sultanı)

Yukarıda açıklandığı gibi, memleket bu hale gelirken, bu gün ön saflarda İslâm mücahidi geçinenler, Allah Resûlü'nün halifesi (İkinci Abdülhamid Han'a) “Öyle mel'unsun ki Fatihalar okuttun ruhu İblise” diyerek, büyük düşmanlık yapmışlardır. Bazıları, yirminci asrın tefsiri diye ortaya çıkıp, Âdem Aleyhisselam'dan beri herhangi bir asırda görülmemiş bir inançla yirminci asır diye peygamberlere verilen vazifeye talip olmalarını izah etmek mümkün değildir. İslâm dinine, en kötü zamanda asır iftirasını yakıştırmaya çalışıyorlar, hem de Hicri tarihi unutarak, tamamen sun'i olarak yapılmış tarihle örnek vererek. Bunlar, diyalog diye küfrün başka bir türlüsünü ihdas ederek, haclıların 1400 sene yapamadıklarını bir çırpıda yapmaya çalışıyorlar. İslam kıyamete kadar bakıdır, gerçekten inananlara müjdeler olsun.

Not: Ermenekli Merhum Saffet Aysu Hoca Efendi şöyle demiştir:

“Tanzimat fermanı ile Müslümanlar dininden oldu, gayri müslimler ise özerklik elde etmişlerdir.”

Cevdet Paşa: “Tanzimat fermanı, fakirin eseridir, demiştir.”

Son Osmanlı Şeyhülislamı Mustafa Sabri Efendi: “Hürriyetçi Cevdet Paşa demiştir.”

Bu yazıya yorum ekleyin

Adınız
E-posta Adresiniz
Yorumunuz
 

CAPTCHA


Resimdeki rakamları bu alana yazınız


Eklenen Yorumlar


Henız yorum bırakılmadı...
 
Kur'ân-ı Kerim bütün düny... - Sayı 71
İslâm Dini (Tüm peygamber... - Sayı 70
Mevlid-i şerif... - Sayı 69
KERBEL? FACYASI ve Hz. H?... - Sayı 67
Tüm Yazıları

ASKIDA ABONELİK: Siz de "askıda abonelik kampanyası"na destek olmak ister misiniz?

Gelecek sayının konusu (120):
Doğumunun 120. yılında Üstat Necip Fazıl Kısakürek...

Son Eklenen Yorumlardan
 bosch professional gop 185-liBeylikler dönemini hatırlayalım, birbirlerine karşı üstünlük mücadelesi... Feyzi

 "Yürü kardeşim,Ayaklarına bir Kudüs gücü gelsin."Sen ve senin gibi şuurlu insanların sayıları bereke... Nilüfer Mihailoğlu

 Yüreğinize kaleminize sağlık kıymetli hocam. Allah hayırlı sağlıklı uzun ömürler versin.... Faruk AKTI

 kantarın topu olacak efendim ... Esra

  Gönlü klabi temiz abim kalemine sağlık başarılarının devamını diliyorum sevgiler saygılar ... Serkan yakar


Batılı düşünürler-Tolstoy ve niceleri gibi-mutlak olan bir şeyin olması gerektiğini gayet tabi bir şekilde fark edebiliyorlar. Ama bizim aydınımız (bulundukları yere nasıl geldikleri malum); bırakınız ülkenin dünya üzerindeki sorumluluğunu fark etmeyi, düşünmesi gereken bir beyinlerinin olduğunun bile farkında değiller. Ülkemizde, he sahada yaşanan boşluğu daha başka nasıl açıklayabiliriz?
Kardelen: Sayı 3, Aralık 1993
Kasem olsun!
Tas tarak
Üstün fikir
Çocuk
Bu gidiş nereye?
Kudüs... Ey Kudüs
Zeytin dalları altından meydan okuyuş
Fatih Sultan Mehmet (4)
Deniz kabarıyor


Yavuz Sert - Bir tufanın ardından...
Yavuz Sert - Gazze biz ne öğretti...
Ali Erdal - Deniz kabarıyor
Kadir Bayrak - Vah benim halime!
Necip Fazıl Kısakürek - İç ve dış düşman – Y...
Bedran Yoldaş - Elinde taş küçük çoc...
Bedran Yoldaş - Zevâli yakındır zulm...
Ekrem Yılmaz - Kazandım vallahi!
Ekrem Yılmaz - Bitti kelimelerim
Ekrem Yılmaz - Mektup
Dergi Editörü - Üstün fikir
Site Editörü - Sosyal medyanın gücü
Necdet Uçak - Dünya malı
Necdet Uçak - Geldi geçti ömrüm be...
Kardelen Dergisi - Kardelenden haberler
M. Nihat Malkoç - Soykırım, Antisemiti...
M. Nihat Malkoç - Gazze günlüğü
Hızır İrfan Önder - Kasem olsun!
Zaimoğlu - Batı muradına erebil...
Mehmet Balcı - Köyüme gömün
Mehmet Balcı - Sevdam
Muhsin Hamdi Alkış - İsrail-SAMİRİ-oğulla...
İbrahim Şaşma - Kudüs Mektubu
Halis Arlıoğlu - Merhum Mehmet Akif i...
Murat Yaramaz - Hiç
İlkay Coşkun - Filistin
Zafer Nefer - Tas tarak
Özkan Aydoğan - Çocuk
İlknur Eskioğlu - Şehitlik oyunu
Yusuf Çelikler - Bu gidiş nereye?
Ayşe Yaz - Yağmur (Gazzenin çoc...
Bedir Acar - ‘İsrail bizi yenemez...
Hüma Sunguroğlu - Çınarın gölgesinde o...
Hüma Sunguroğlu - Zeytin dalları altın...
Abdullah Doğulu - Filistinde anne-çocu...
 
 
23 Mart 2005 tarihinden beri
 Ziyaretçi Sayısı Toplam : 13247483
 Bugün : 393
 Tekil Ziyaretçi Sayısı Toplam : 608007
 Bugün : 10
 Tekil Ziyaretçi Sayısı (dün) Toplam : 123
 119. Sayıya Bırakılan Yorum Sayısı Toplam : 4
 Önceki Sayıya Bırakılan Yorum Sayısı Toplam : 6
Son Güncelleme: 21 Şubat 2024
Künye | Abonelik | İletişim