Kardelen'i DergiKapinda.com sitesinden satın alabilirsiniz.        Ali Erdal'ın yeni kitabı TÜRK KİMLİĞİ çıktı        Kardelen Twitter'da...        Kardelen 32 Yaşında!..       
    Yorum Ekle     4440 kez okundu.     1 yorum bırakıldı.     Yazara Mesaj

Bir Yki ?? ?yng
Fatma Pekşen

  Sayı: 60 - Nisan / Haziran 2008

Yaşlı kadının uykuya dalarken, uzuvları daha mı bir hassaslaşıyordu ne? Sanki kulaklarıyla değil, tüm bedeniyle duyuyor, hissediyordu etrafındakileri... Yastık-yorgan, duvar saati, yerdeki gül kurusu yıllanmış halı, köşedeki yuvarlak masa, üzerindeki telefon, kolonya şişesi, gazeteler...

Her biri kendine has hışırtısıyla canlanıyor, günün yorgunluğunu omuzlayan yaşlı vücudun yatakla buluşmasıyla harekete geçiyordu. Uykuyla uyanıklık arası bir rehavetle, kâh o günkü hadiseleri, kâh göreceği rüyaları harmanlarken, nereden geldiğini kestiremediği çıtırtılar, hışırtılar, somyayla birlikte havaya kalktığını hissetme gibi duygular oluyordu bazen.

Öylesi anlarda korkudan gözlerini açmaya cesaret edemiyor, içinden dili diline dolaşa dolaşa dualar ediyordu. Elini bile yorganın dışına çıkarmaya cesaret edemeyip, uzun tırnaklı bir cadının elini tırnaklayacağını zannediyordu. Kalbindeki gümbürtülerin çoğalıp, neredeyse sekteye dönüşeceği anda, haddinden fazla büyümüş gözlerini birdenbire açıp etrafını tarıyor, her şeyin yerli yerinde olduğunu görüp sakinleştikten sonra da gönül rahatlığıyla uykuya dalıyordu.

İster yorgunluğa, ister yaşlılığa, isterse tek başına yaşamaya bağlasın, ara sıra buna benzer korkulara denk geliyordu. Ama bu korkulara, evhamlara son birkaç haftadır  ayrıca, bir de ince ses eklenmeye başlamıştı.

Yaşlı kadın epey bir cebelleşmeden sonra, diğer seferlerde olduğu gibi, gözlerini aniden açıp, soluk gece lambasının mat boyalarla fırça vurduğu tavana, yere bakıp her şeyin az önceki gibi durduğunu fark edince bir parça rahatladı ama o ses neydi ? Çan gibi, çıngırak gibi, sanki bir madenin diğer madene sürtülmesi gibi, ani bir ses oluyor sonra kesiliyordu.

Evet, bugün de aynıydı. Nefesini tutup iyice dinledi: bir iki üç, çıng, dört beş altı çıng, yedi sekiz dokuz çıng... Elliiki elliüç ellidört çıng, ellibeş ellialtı elliyedi çong, ellisekiz ellidokuz altmış çong...

Tam hesaplayamasa da yüzyirmi, yüzotuz civarında, çıng'la başlayıp çong'la biten, o garip ses kayboluyordu. Son birkaç haftadır, haftanın belli bir günü, evet evet galiba Cuma akşamları böyle oluyordu.

Bahçe içindeki evinin yıllanmış güvenliğinden, yüksek duvarlarından emin olmasa, haine hırsıza, uğrun uğrun yanaşan bir edepsize yoracaktı ama ... Yüreği ağzına geldi birden! Neden olmasındı ki? O duyduğu ses kapıyı zorlayan bir anahtar, maymuncuk da olabilirdi! Ya da kesici bir alet olup, pencere demirlerini zorlayan...

Aman Allah'ım! Yatağın içinde korkuyla büzülüp, tostoparlak oldu. Romatizmalı bacaklarını tam boy uzatacak olsa, yorgan ucundan, hain bir elin kötülük yapacağı vahametine kapılıyordu.

Cesaretini toplasa, hatta evde birisi varmış da sohbet ediyormuş gibi konuşa konuşa misafir odasına gitse, acaba sonuç ne olurdu? Ama ses mutfak ya da tuvalet tarafından geliyordu. Gözleriyle, cılız ışıkta, odayı kolaçan etti. Kendine kuvvet verecek sopa, baston gibi bir şeyler arandı. Tıknaz bir kolonya şişesi, birkaç yumuşak yastık, tablolar ve duvar saatinden de silâh olmazdı ki!

Tekrar kulak kabarttı. Gene diğer seferlerdeki gibi olmuş, kaç kez olduğunu sayamadığı, çınglar, çonglar aniden kesilivermişti. La havle, buralarda bir yerlerde evliya kabri, bilinmeyen bir mezar vardı da bir hatası mı olmuştu ki, bu acayip şeyler meydana geliyordu.

İyi ama, kocasını kaybedeli, evlâtlarını gurbete yollayalı on yılı geçmişti; bunca senedir ortaya çıkmayan evliya kabri, bu sene mi peydahlanmıştı?
Buhranlarla dolu birkaç günün ardından, gene o seslerin geleceği Cuma günü, telefonla kızkardeşini birkaç günlüğüne yatıya çağırdı. Epeydir görüşemiyorlardı, göreceği gelmişti, hasret giderirlerdi (!)

O gece, odadaki somyalara iki yatak hazırlanmıştı. Evde bir can yoldaşının olması, yaşlı kadına bir parça cesaret veriyorsa da zaman zaman ihtiyar kalbi, duyacağı o sesin korkusuyla hoplayıp duruyordu. Birbirlerine hayırlı geceler dileyip, yorganlarına büründüklerinde, misafir kızkardeş, fazla oyalanmadan uykuya niyetlenmişti bile... Kardeşlerden küçük olanın soluğu tekdüzeleşince, büyük olan gene kulak kesilmişti.

O da ne! Gene o çıng sesi! Bir iki üç çıng, dört beş altı çıng ... Nasıl olsa bugünlük evde adam da var, bir parça cesaret oluşmuştu yüreğinde... Şöyle kolonya şişesini kavrayıp, karanlıkta, sesin olduğu yöne doğru gitse... Gündüzden oklavayı niye içeri almamıştı ki sanki? Sessizce içeri gitse, kıpırdayan bir karaltı gördüğünde, olanca kuvvetiyle kafasına indirse, günlerdir canını burnuna getiren hırsızı yere serse...

Kolonya şişesi tuz buz, ortalıkta limon kokusu... Işığı yakıp baksa ki, kızarmış burma kadayıf gibi sarı-kızıl bıyıklı, sarı-kızıl saçlı, gözleri belermiş, yüzü bakır renkli bir ızbandut, yerde sere serpe. Burma kadayıf bıyıklarının üstüne salya sümük kan sızsa, acımazdı, billahi acımazdı.

Yirmisekiz yirmidokuz otuz çıng, otuzbir otuziki otuzüç çıng derken, plânını uygulamak için kızkardeşine duyurmamaya çalışarak, uzun geceliğine dolaşmamaya gayret edip, kolonya şişesini aldı, yavaşça oda kapısını açtı. Kapının kolundaki münasebetsiz bir çivi, kolonya şişesine dokununca, çıkan çıtırtıdan küçük kızkardeş, tam dalmadığı uykudan uyandı. Yarı kapalı gözleriyle:

-Abla nereye? Elindeki de ne?

-Şeeey... Bir ses geliyor da... Ona bakacağım.

-Ne sesi bu saatte?

-Vallahi, sen korkmayasın diye söylemedim ama, kaç haftadır Cuma geceleri tuhaf tuhaf sesler geliyor, sonrasında da kesiliyor. Kapıyı mı zorlayan var,  pencere demirini mi kesen var bilemiyorum? Anlayacağın, seni de korkumdan çağırdım.
Ablasına göre daha sakin olan yaşlı diğer kardeş, bir süre kulak kabarttı içeriye. Evet doğruydu. İçerden ince bir ses geliyordu.
Abla devam etti:

-Çıng çıng, çong çong deyip duruyor, sonra da birden kesiliyor. Ecinni mi var, hain hırsız mı tebelleş oldu anlayamıyorum? Eğer sebebini bu gece de bulamazsam, ya sizin eve taşınacağım Ya  da Kerem'inkine...

Küçük kızkardeş duvardan çıkardığı bir tabloyla önde, büyük olanı elinde kolonya şişesiyle arkada, kamburlaşmış belleriyle, karanlıkta el yordamıyla yumuşak yolluk döşeli sofayı tin tin geçtiler ve mutfak kapısına yöneldiler.

Buzlu camın önünde bir müddet nefeslerini tutup beklediler. Ses daha net geliyordu ama, canlı hiçbir belirti, hiçbir kıpırdanma yoktu.
Polis filmlerindeki gibi, ikisi birden, buruşuk tenlerinden zor çıkan titrek sesleriyle, "Kıpırdama ölürsün!" diye bağırsalar, adamı suçüstü yakalasalar, kıskıvrak bağlasalar, karakolu arasalar, hem korkuları bitmiş olur, hem de kahraman yaşlılar olarak gazetelere, televizyonlara konu olurlardı.

Neredeyse on dakikalık bir bekleyişin ardından, küçük kızkardeş bilmiş bir yüz ifadesiyle, ablasının yüreğini ağzına getirerek, elektrik düğmesine buruşuk parmağıyla dokundu ki ortalıkta hiç kimse yok! Kaç gecesini heba ettiğini bilemediği sesin merkezini bulduklarında, abla pembe-kırmızı bir renk almıştı.

Yataklarına çekildiklerinde yaşlı abla, kızkardeşinin gizli gizli gülmesinden çok, yalnızca Cuma akşamları kullandığı, haftalık hapının başına getirdiklerini düşünüyordu. Haftalık hapını sıcak ıhlamurla içtikten sonra, bardağı lavaboya koyuyor, laçkalaşmış contanın azizliğiyle, damla, bardak ve kaşığın hain işbirliğiyle o acayip, sesler oluşuyor,  günlerdir hayatını boşa zehir ediyordu işte....

Burma kadayıf bıyıklar, evliya kabri, maymuncuklar, testereler yoktu artık. Ellerini yorganın üzerine çıkardı, ayaklarını olabildiğince, olabildiğince uzattı. Sarı ampullü gece lâmbasının ışığı daha mı parlaklaşmıştı ne? Ne somyasıyla ayağa kalkıyordu, ne de çıtırtılar hışırtılar duyuyordu. Artık rahatça uyuyabilirdi , hem de bir masal prensesi huzuruyla aylarca, yıllarca... Beyaz atlı prensi gelmese bile...


Bu yazıya yorum ekleyin

Adınız
E-posta Adresiniz
Yorumunuz
 

CAPTCHA


Resimdeki rakamları bu alana yazınız


Eklenen Yorumlar


Ekleyen : damla    21.01.2009
Yorum : çok güzel ve etkileyici





 
Armudun Son Çiçeği... - Sayı 115
Cılga... - Sayı 112
Gönül hanım... - Sayı 110
Hastalığın adı ne?... - Sayı 108
Tüm Yazıları

ASKIDA ABONELİK: Siz de "askıda abonelik kampanyası"na destek olmak ister misiniz?

Gelecek sayının konusu (120):
Doğumunun 120. yılında Üstat Necip Fazıl Kısakürek...

Son Eklenen Yorumlardan
 bosch professional gop 185-liBeylikler dönemini hatırlayalım, birbirlerine karşı üstünlük mücadelesi... Feyzi

 "Yürü kardeşim,Ayaklarına bir Kudüs gücü gelsin."Sen ve senin gibi şuurlu insanların sayıları bereke... Nilüfer Mihailoğlu

 Yüreğinize kaleminize sağlık kıymetli hocam. Allah hayırlı sağlıklı uzun ömürler versin.... Faruk AKTI

 kantarın topu olacak efendim ... Esra

  Gönlü klabi temiz abim kalemine sağlık başarılarının devamını diliyorum sevgiler saygılar ... Serkan yakar


Kalem, İlahi Kelam’ın yazılmasına ve yayılmasına, yani insanın iki dünyasının da saadetle olmasına vasıta oluyor.
Kalem, insanın iki dünyasını da mahveden bâtıl fikirlerin yazılmasına ve yayılmasına alet edilebiliyor…
Kalemle kazığın şekil olarak birbirine benzemesini bir inceliğe işaret olarak göremez misiniz?
Kardelen: Sayı 3, Aralık 1993
Kasem olsun!
Bir tufanın ardından: Filistin
Soykırım, Antisemitizm ve Filistin Üçgen
Deniz kabarıyor
Gazze günlüğü
Deniz kabarıyor
Kudüs... Ey Kudüs
Zeytin dalları altından meydan okuyuş
Fatih Sultan Mehmet (4)


Yavuz Sert - Bir tufanın ardından...
Yavuz Sert - Gazze biz ne öğretti...
Ali Erdal - Deniz kabarıyor
Kadir Bayrak - Vah benim halime!
Necip Fazıl Kısakürek - İç ve dış düşman – Y...
Bedran Yoldaş - Elinde taş küçük çoc...
Bedran Yoldaş - Zevâli yakındır zulm...
Ekrem Yılmaz - Kazandım vallahi!
Ekrem Yılmaz - Bitti kelimelerim
Ekrem Yılmaz - Mektup
Dergi Editörü - Üstün fikir
Site Editörü - Sosyal medyanın gücü
Necdet Uçak - Dünya malı
Necdet Uçak - Geldi geçti ömrüm be...
Kardelen Dergisi - Kardelenden haberler
M. Nihat Malkoç - Soykırım, Antisemiti...
M. Nihat Malkoç - Gazze günlüğü
Hızır İrfan Önder - Kasem olsun!
Zaimoğlu - Batı muradına erebil...
Mehmet Balcı - Köyüme gömün
Mehmet Balcı - Sevdam
Muhsin Hamdi Alkış - İsrail-SAMİRİ-oğulla...
İbrahim Şaşma - Kudüs Mektubu
Halis Arlıoğlu - Merhum Mehmet Akif i...
Murat Yaramaz - Hiç
İlkay Coşkun - Filistin
Zafer Nefer - Tas tarak
Özkan Aydoğan - Çocuk
İlknur Eskioğlu - Şehitlik oyunu
Yusuf Çelikler - Bu gidiş nereye?
Ayşe Yaz - Yağmur (Gazzenin çoc...
Bedir Acar - ‘İsrail bizi yenemez...
Hüma Sunguroğlu - Çınarın gölgesinde o...
Hüma Sunguroğlu - Zeytin dalları altın...
Abdullah Doğulu - Filistinde anne-çocu...
 
 
23 Mart 2005 tarihinden beri
 Ziyaretçi Sayısı Toplam : 13169230
 Bugün : 3238
 Tekil Ziyaretçi Sayısı Toplam : 605222
 Bugün : 263
 Tekil Ziyaretçi Sayısı (dün) Toplam : 398
 119. Sayıya Bırakılan Yorum Sayısı Toplam : 4
 Önceki Sayıya Bırakılan Yorum Sayısı Toplam : 6
Son Güncelleme: 21 Şubat 2024
Künye | Abonelik | İletişim