Kardelen'i DergiKapinda.com sitesinden satın alabilirsiniz.        Ali Erdal'ın yeni kitabı TÜRK KİMLİĞİ çıktı        Kardelen Twitter'da...        Kardelen 35 Yaşında!..       
    Yorum Ekle     4769 kez okundu.     1 yorum bırakıldı.     Yazara Mesaj

Bir Yki ?? ?yng
Fatma Pekşen

  Sayı: 60 - Nisan / Haziran 2008

Yaşlı kadının uykuya dalarken, uzuvları daha mı bir hassaslaşıyordu ne? Sanki kulaklarıyla değil, tüm bedeniyle duyuyor, hissediyordu etrafındakileri... Yastık-yorgan, duvar saati, yerdeki gül kurusu yıllanmış halı, köşedeki yuvarlak masa, üzerindeki telefon, kolonya şişesi, gazeteler...

Her biri kendine has hışırtısıyla canlanıyor, günün yorgunluğunu omuzlayan yaşlı vücudun yatakla buluşmasıyla harekete geçiyordu. Uykuyla uyanıklık arası bir rehavetle, kâh o günkü hadiseleri, kâh göreceği rüyaları harmanlarken, nereden geldiğini kestiremediği çıtırtılar, hışırtılar, somyayla birlikte havaya kalktığını hissetme gibi duygular oluyordu bazen.

Öylesi anlarda korkudan gözlerini açmaya cesaret edemiyor, içinden dili diline dolaşa dolaşa dualar ediyordu. Elini bile yorganın dışına çıkarmaya cesaret edemeyip, uzun tırnaklı bir cadının elini tırnaklayacağını zannediyordu. Kalbindeki gümbürtülerin çoğalıp, neredeyse sekteye dönüşeceği anda, haddinden fazla büyümüş gözlerini birdenbire açıp etrafını tarıyor, her şeyin yerli yerinde olduğunu görüp sakinleştikten sonra da gönül rahatlığıyla uykuya dalıyordu.

İster yorgunluğa, ister yaşlılığa, isterse tek başına yaşamaya bağlasın, ara sıra buna benzer korkulara denk geliyordu. Ama bu korkulara, evhamlara son birkaç haftadır  ayrıca, bir de ince ses eklenmeye başlamıştı.

Yaşlı kadın epey bir cebelleşmeden sonra, diğer seferlerde olduğu gibi, gözlerini aniden açıp, soluk gece lambasının mat boyalarla fırça vurduğu tavana, yere bakıp her şeyin az önceki gibi durduğunu fark edince bir parça rahatladı ama o ses neydi ? Çan gibi, çıngırak gibi, sanki bir madenin diğer madene sürtülmesi gibi, ani bir ses oluyor sonra kesiliyordu.

Evet, bugün de aynıydı. Nefesini tutup iyice dinledi: bir iki üç, çıng, dört beş altı çıng, yedi sekiz dokuz çıng... Elliiki elliüç ellidört çıng, ellibeş ellialtı elliyedi çong, ellisekiz ellidokuz altmış çong...

Tam hesaplayamasa da yüzyirmi, yüzotuz civarında, çıng'la başlayıp çong'la biten, o garip ses kayboluyordu. Son birkaç haftadır, haftanın belli bir günü, evet evet galiba Cuma akşamları böyle oluyordu.

Bahçe içindeki evinin yıllanmış güvenliğinden, yüksek duvarlarından emin olmasa, haine hırsıza, uğrun uğrun yanaşan bir edepsize yoracaktı ama ... Yüreği ağzına geldi birden! Neden olmasındı ki? O duyduğu ses kapıyı zorlayan bir anahtar, maymuncuk da olabilirdi! Ya da kesici bir alet olup, pencere demirlerini zorlayan...

Aman Allah'ım! Yatağın içinde korkuyla büzülüp, tostoparlak oldu. Romatizmalı bacaklarını tam boy uzatacak olsa, yorgan ucundan, hain bir elin kötülük yapacağı vahametine kapılıyordu.

Cesaretini toplasa, hatta evde birisi varmış da sohbet ediyormuş gibi konuşa konuşa misafir odasına gitse, acaba sonuç ne olurdu? Ama ses mutfak ya da tuvalet tarafından geliyordu. Gözleriyle, cılız ışıkta, odayı kolaçan etti. Kendine kuvvet verecek sopa, baston gibi bir şeyler arandı. Tıknaz bir kolonya şişesi, birkaç yumuşak yastık, tablolar ve duvar saatinden de silâh olmazdı ki!

Tekrar kulak kabarttı. Gene diğer seferlerdeki gibi olmuş, kaç kez olduğunu sayamadığı, çınglar, çonglar aniden kesilivermişti. La havle, buralarda bir yerlerde evliya kabri, bilinmeyen bir mezar vardı da bir hatası mı olmuştu ki, bu acayip şeyler meydana geliyordu.

İyi ama, kocasını kaybedeli, evlâtlarını gurbete yollayalı on yılı geçmişti; bunca senedir ortaya çıkmayan evliya kabri, bu sene mi peydahlanmıştı?
Buhranlarla dolu birkaç günün ardından, gene o seslerin geleceği Cuma günü, telefonla kızkardeşini birkaç günlüğüne yatıya çağırdı. Epeydir görüşemiyorlardı, göreceği gelmişti, hasret giderirlerdi (!)

O gece, odadaki somyalara iki yatak hazırlanmıştı. Evde bir can yoldaşının olması, yaşlı kadına bir parça cesaret veriyorsa da zaman zaman ihtiyar kalbi, duyacağı o sesin korkusuyla hoplayıp duruyordu. Birbirlerine hayırlı geceler dileyip, yorganlarına büründüklerinde, misafir kızkardeş, fazla oyalanmadan uykuya niyetlenmişti bile... Kardeşlerden küçük olanın soluğu tekdüzeleşince, büyük olan gene kulak kesilmişti.

O da ne! Gene o çıng sesi! Bir iki üç çıng, dört beş altı çıng ... Nasıl olsa bugünlük evde adam da var, bir parça cesaret oluşmuştu yüreğinde... Şöyle kolonya şişesini kavrayıp, karanlıkta, sesin olduğu yöne doğru gitse... Gündüzden oklavayı niye içeri almamıştı ki sanki? Sessizce içeri gitse, kıpırdayan bir karaltı gördüğünde, olanca kuvvetiyle kafasına indirse, günlerdir canını burnuna getiren hırsızı yere serse...

Kolonya şişesi tuz buz, ortalıkta limon kokusu... Işığı yakıp baksa ki, kızarmış burma kadayıf gibi sarı-kızıl bıyıklı, sarı-kızıl saçlı, gözleri belermiş, yüzü bakır renkli bir ızbandut, yerde sere serpe. Burma kadayıf bıyıklarının üstüne salya sümük kan sızsa, acımazdı, billahi acımazdı.

Yirmisekiz yirmidokuz otuz çıng, otuzbir otuziki otuzüç çıng derken, plânını uygulamak için kızkardeşine duyurmamaya çalışarak, uzun geceliğine dolaşmamaya gayret edip, kolonya şişesini aldı, yavaşça oda kapısını açtı. Kapının kolundaki münasebetsiz bir çivi, kolonya şişesine dokununca, çıkan çıtırtıdan küçük kızkardeş, tam dalmadığı uykudan uyandı. Yarı kapalı gözleriyle:

-Abla nereye? Elindeki de ne?

-Şeeey... Bir ses geliyor da... Ona bakacağım.

-Ne sesi bu saatte?

-Vallahi, sen korkmayasın diye söylemedim ama, kaç haftadır Cuma geceleri tuhaf tuhaf sesler geliyor, sonrasında da kesiliyor. Kapıyı mı zorlayan var,  pencere demirini mi kesen var bilemiyorum? Anlayacağın, seni de korkumdan çağırdım.
Ablasına göre daha sakin olan yaşlı diğer kardeş, bir süre kulak kabarttı içeriye. Evet doğruydu. İçerden ince bir ses geliyordu.
Abla devam etti:

-Çıng çıng, çong çong deyip duruyor, sonra da birden kesiliyor. Ecinni mi var, hain hırsız mı tebelleş oldu anlayamıyorum? Eğer sebebini bu gece de bulamazsam, ya sizin eve taşınacağım Ya  da Kerem'inkine...

Küçük kızkardeş duvardan çıkardığı bir tabloyla önde, büyük olanı elinde kolonya şişesiyle arkada, kamburlaşmış belleriyle, karanlıkta el yordamıyla yumuşak yolluk döşeli sofayı tin tin geçtiler ve mutfak kapısına yöneldiler.

Buzlu camın önünde bir müddet nefeslerini tutup beklediler. Ses daha net geliyordu ama, canlı hiçbir belirti, hiçbir kıpırdanma yoktu.
Polis filmlerindeki gibi, ikisi birden, buruşuk tenlerinden zor çıkan titrek sesleriyle, "Kıpırdama ölürsün!" diye bağırsalar, adamı suçüstü yakalasalar, kıskıvrak bağlasalar, karakolu arasalar, hem korkuları bitmiş olur, hem de kahraman yaşlılar olarak gazetelere, televizyonlara konu olurlardı.

Neredeyse on dakikalık bir bekleyişin ardından, küçük kızkardeş bilmiş bir yüz ifadesiyle, ablasının yüreğini ağzına getirerek, elektrik düğmesine buruşuk parmağıyla dokundu ki ortalıkta hiç kimse yok! Kaç gecesini heba ettiğini bilemediği sesin merkezini bulduklarında, abla pembe-kırmızı bir renk almıştı.

Yataklarına çekildiklerinde yaşlı abla, kızkardeşinin gizli gizli gülmesinden çok, yalnızca Cuma akşamları kullandığı, haftalık hapının başına getirdiklerini düşünüyordu. Haftalık hapını sıcak ıhlamurla içtikten sonra, bardağı lavaboya koyuyor, laçkalaşmış contanın azizliğiyle, damla, bardak ve kaşığın hain işbirliğiyle o acayip, sesler oluşuyor,  günlerdir hayatını boşa zehir ediyordu işte....

Burma kadayıf bıyıklar, evliya kabri, maymuncuklar, testereler yoktu artık. Ellerini yorganın üzerine çıkardı, ayaklarını olabildiğince, olabildiğince uzattı. Sarı ampullü gece lâmbasının ışığı daha mı parlaklaşmıştı ne? Ne somyasıyla ayağa kalkıyordu, ne de çıtırtılar hışırtılar duyuyordu. Artık rahatça uyuyabilirdi , hem de bir masal prensesi huzuruyla aylarca, yıllarca... Beyaz atlı prensi gelmese bile...


Bu yazıya yorum ekleyin

Adınız
E-posta Adresiniz
Yorumunuz
 

CAPTCHA


Resimdeki rakamları bu alana yazınız


Eklenen Yorumlar


Ekleyen : damla    21.01.2009
Yorum : çok güzel ve etkileyici





 
Dağlara çen düşende... - Sayı 126
Mustafa... - Sayı 123
Pehlivan dayının elmaları... - Sayı 120
Armudun Son Çiçeği... - Sayı 115
Tüm Yazıları

ASKIDA ABONELİK: Siz de "askıda abonelik kampanyası"na destek olmak ister misiniz?

Gelecek sayının konusu (127):
Sünnete uygun beslenme...

Son Eklenen Yorumlardan
 Bugün 18.11.2025Konu nedir? ...

 Deprem kuşağında yer alan ülkemizde: çok katlı yapılar yerine, tek katlı bahçeli evlerde yaşamak asl... yusuf

 Muazzam bir çalışma olmuş,tebrik ediyorum.... Ahmet Durmuş

 yukarıdaki hikayeyi ve eklemeleri yazan kişi biraz zorlamayla günün modasına uymuş işi dış güçlere a... HALİL KÖSE

 test"... test


Batı; kaybettiği noktanın idrâkinde ve kazanacağı noktanın gafili olduğunu -yalnız kendine- ihtar ederek bugünkü buhranını yaşıyor. Biz; tüm taklitçiliğimize rağmen hem birincisinin, hem ikincisinin gafletindeyiz.
Eğer batı gibi kaybettiğimiz noktanın idrakinde olabilseydik, elimizden kaçırdığımız bunca zamandan ötürü eyvahlar eder; kazanacağımız noktanın gafletinden de sıyrılabilirdik…
Kardelen: Sayı 3, Aralık 1993
Büyük camgözlerle yüzen karahindiba
Hakkın hâdimleri ve bâtılın vekâlet sava
Ehl-i gönül
Nesl-i muazzez
Nereye kadar?
Gelecek sayı (127) konusu


Ali Erdal - Nereye kadar?
Kadir Bayrak - Mukaddes beldelere-2
Ekrem Yılmaz - Korkaklar
Ekrem Yılmaz - Nerdeyiz
Fatma Pekşen - Dağlara çen düşende
Dergi Editörü - Ben kazandım, biz ka...
Site Editörü - Vekâlet savaşları
Necip Fazıl - Yahudi (Terkip ve Te...
Necdet Uçak - Annem var güzel anne...
Necdet Uçak - Bu vatan bizim
Kardelen Dergisi - Gelecek sayı (127) k...
Kardelen Dergisi - Kardelenden haberler
Kardelen Dergisi - Gazze ateşkes görüşm...
M. Nihat Malkoç - Gördüm seni, gördüm ...
M. Nihat Malkoç - Gazze, ümmetin imtih...
Zaimoğlu - Gündüz, geceye muhta...
Zaimoğlu - Sağlam kulp
Halis Arlıoğlu - Hâramiler
Halis Arlıoğlu - Meçhule hitap
Ahmet Değirmenci - Geri verin
Ahmet Değirmenci - Kurban
Ahmet Değirmenci - İki ara bir dere
Büşra Duru - İslâmın meşalesi ile...
Remzi Kokargül - Malatya suskun, durg...
Murat Yaramaz - Şüphe
Murat Yaramaz - Amnezi
Gözlemci - Hadiselere bakış
Mahmut Topbaşlı - Duruldum
Mahmut Topbaşlı - Cemre sancıları
Cahit Ay - Kimdendir
Cahit Ay - Ondördünde
Cahit Ay - Sana geliyor
Rıdvan Yıldız - Kaş ve bulut
Vahid Aslan - Adam olmaq derdi
Vahid Aslan - Günəbaxanlar
Emine Öztürk - Yolun sonu
Osman Akçay - Büyük camgözlerle yü...
Mustafa Makas - Vesâyet savaşları
Yaşar Akyay - Hakkın hâdimleri ve ...
İbrahim Durmaz - Kızılelma
Mehmet Emin Armağan - Nesl-i muazzez
Mehmet Emin Armağan - Ehl-i gönül
Mustafa Kozlu - Mutluluk
Uğur Utkan - Hz. Ebubekir Sıddık
Kemal Çerçibaşı - Bir yıldırım çarptı ...
 
 
23 Mart 2005 tarihinden beri
 Ziyaretçi Sayısı Toplam : 16389771
 Bugün : 2291
 Tekil Ziyaretçi Sayısı Toplam : 704324
 Bugün : 162
 Tekil Ziyaretçi Sayısı (dün) Toplam : 316
 126. Sayıya Bırakılan Yorum Sayısı Toplam : 1
 Önceki Sayıya Bırakılan Yorum Sayısı Toplam : 6
Son Güncelleme: 9 Mart 2025
Künye | Abonelik | İletişim