Kardelen'i DergiKapinda.com sitesinden satın alabilirsiniz.        Ali Erdal'ın yeni kitabı TÜRK KİMLİĞİ çıktı        Kardelen Twitter'da...        Kardelen 32 Yaşında!..       
    Yorum Ekle     4595 kez okundu.     1 yorum bırakıldı.     Yazara Mesaj

Bir Yki ?? ?yng
Fatma Pekşen

  Sayı: 60 - Nisan / Haziran 2008

Yaşlı kadının uykuya dalarken, uzuvları daha mı bir hassaslaşıyordu ne? Sanki kulaklarıyla değil, tüm bedeniyle duyuyor, hissediyordu etrafındakileri... Yastık-yorgan, duvar saati, yerdeki gül kurusu yıllanmış halı, köşedeki yuvarlak masa, üzerindeki telefon, kolonya şişesi, gazeteler...

Her biri kendine has hışırtısıyla canlanıyor, günün yorgunluğunu omuzlayan yaşlı vücudun yatakla buluşmasıyla harekete geçiyordu. Uykuyla uyanıklık arası bir rehavetle, kâh o günkü hadiseleri, kâh göreceği rüyaları harmanlarken, nereden geldiğini kestiremediği çıtırtılar, hışırtılar, somyayla birlikte havaya kalktığını hissetme gibi duygular oluyordu bazen.

Öylesi anlarda korkudan gözlerini açmaya cesaret edemiyor, içinden dili diline dolaşa dolaşa dualar ediyordu. Elini bile yorganın dışına çıkarmaya cesaret edemeyip, uzun tırnaklı bir cadının elini tırnaklayacağını zannediyordu. Kalbindeki gümbürtülerin çoğalıp, neredeyse sekteye dönüşeceği anda, haddinden fazla büyümüş gözlerini birdenbire açıp etrafını tarıyor, her şeyin yerli yerinde olduğunu görüp sakinleştikten sonra da gönül rahatlığıyla uykuya dalıyordu.

İster yorgunluğa, ister yaşlılığa, isterse tek başına yaşamaya bağlasın, ara sıra buna benzer korkulara denk geliyordu. Ama bu korkulara, evhamlara son birkaç haftadır  ayrıca, bir de ince ses eklenmeye başlamıştı.

Yaşlı kadın epey bir cebelleşmeden sonra, diğer seferlerde olduğu gibi, gözlerini aniden açıp, soluk gece lambasının mat boyalarla fırça vurduğu tavana, yere bakıp her şeyin az önceki gibi durduğunu fark edince bir parça rahatladı ama o ses neydi ? Çan gibi, çıngırak gibi, sanki bir madenin diğer madene sürtülmesi gibi, ani bir ses oluyor sonra kesiliyordu.

Evet, bugün de aynıydı. Nefesini tutup iyice dinledi: bir iki üç, çıng, dört beş altı çıng, yedi sekiz dokuz çıng... Elliiki elliüç ellidört çıng, ellibeş ellialtı elliyedi çong, ellisekiz ellidokuz altmış çong...

Tam hesaplayamasa da yüzyirmi, yüzotuz civarında, çıng'la başlayıp çong'la biten, o garip ses kayboluyordu. Son birkaç haftadır, haftanın belli bir günü, evet evet galiba Cuma akşamları böyle oluyordu.

Bahçe içindeki evinin yıllanmış güvenliğinden, yüksek duvarlarından emin olmasa, haine hırsıza, uğrun uğrun yanaşan bir edepsize yoracaktı ama ... Yüreği ağzına geldi birden! Neden olmasındı ki? O duyduğu ses kapıyı zorlayan bir anahtar, maymuncuk da olabilirdi! Ya da kesici bir alet olup, pencere demirlerini zorlayan...

Aman Allah'ım! Yatağın içinde korkuyla büzülüp, tostoparlak oldu. Romatizmalı bacaklarını tam boy uzatacak olsa, yorgan ucundan, hain bir elin kötülük yapacağı vahametine kapılıyordu.

Cesaretini toplasa, hatta evde birisi varmış da sohbet ediyormuş gibi konuşa konuşa misafir odasına gitse, acaba sonuç ne olurdu? Ama ses mutfak ya da tuvalet tarafından geliyordu. Gözleriyle, cılız ışıkta, odayı kolaçan etti. Kendine kuvvet verecek sopa, baston gibi bir şeyler arandı. Tıknaz bir kolonya şişesi, birkaç yumuşak yastık, tablolar ve duvar saatinden de silâh olmazdı ki!

Tekrar kulak kabarttı. Gene diğer seferlerdeki gibi olmuş, kaç kez olduğunu sayamadığı, çınglar, çonglar aniden kesilivermişti. La havle, buralarda bir yerlerde evliya kabri, bilinmeyen bir mezar vardı da bir hatası mı olmuştu ki, bu acayip şeyler meydana geliyordu.

İyi ama, kocasını kaybedeli, evlâtlarını gurbete yollayalı on yılı geçmişti; bunca senedir ortaya çıkmayan evliya kabri, bu sene mi peydahlanmıştı?
Buhranlarla dolu birkaç günün ardından, gene o seslerin geleceği Cuma günü, telefonla kızkardeşini birkaç günlüğüne yatıya çağırdı. Epeydir görüşemiyorlardı, göreceği gelmişti, hasret giderirlerdi (!)

O gece, odadaki somyalara iki yatak hazırlanmıştı. Evde bir can yoldaşının olması, yaşlı kadına bir parça cesaret veriyorsa da zaman zaman ihtiyar kalbi, duyacağı o sesin korkusuyla hoplayıp duruyordu. Birbirlerine hayırlı geceler dileyip, yorganlarına büründüklerinde, misafir kızkardeş, fazla oyalanmadan uykuya niyetlenmişti bile... Kardeşlerden küçük olanın soluğu tekdüzeleşince, büyük olan gene kulak kesilmişti.

O da ne! Gene o çıng sesi! Bir iki üç çıng, dört beş altı çıng ... Nasıl olsa bugünlük evde adam da var, bir parça cesaret oluşmuştu yüreğinde... Şöyle kolonya şişesini kavrayıp, karanlıkta, sesin olduğu yöne doğru gitse... Gündüzden oklavayı niye içeri almamıştı ki sanki? Sessizce içeri gitse, kıpırdayan bir karaltı gördüğünde, olanca kuvvetiyle kafasına indirse, günlerdir canını burnuna getiren hırsızı yere serse...

Kolonya şişesi tuz buz, ortalıkta limon kokusu... Işığı yakıp baksa ki, kızarmış burma kadayıf gibi sarı-kızıl bıyıklı, sarı-kızıl saçlı, gözleri belermiş, yüzü bakır renkli bir ızbandut, yerde sere serpe. Burma kadayıf bıyıklarının üstüne salya sümük kan sızsa, acımazdı, billahi acımazdı.

Yirmisekiz yirmidokuz otuz çıng, otuzbir otuziki otuzüç çıng derken, plânını uygulamak için kızkardeşine duyurmamaya çalışarak, uzun geceliğine dolaşmamaya gayret edip, kolonya şişesini aldı, yavaşça oda kapısını açtı. Kapının kolundaki münasebetsiz bir çivi, kolonya şişesine dokununca, çıkan çıtırtıdan küçük kızkardeş, tam dalmadığı uykudan uyandı. Yarı kapalı gözleriyle:

-Abla nereye? Elindeki de ne?

-Şeeey... Bir ses geliyor da... Ona bakacağım.

-Ne sesi bu saatte?

-Vallahi, sen korkmayasın diye söylemedim ama, kaç haftadır Cuma geceleri tuhaf tuhaf sesler geliyor, sonrasında da kesiliyor. Kapıyı mı zorlayan var,  pencere demirini mi kesen var bilemiyorum? Anlayacağın, seni de korkumdan çağırdım.
Ablasına göre daha sakin olan yaşlı diğer kardeş, bir süre kulak kabarttı içeriye. Evet doğruydu. İçerden ince bir ses geliyordu.
Abla devam etti:

-Çıng çıng, çong çong deyip duruyor, sonra da birden kesiliyor. Ecinni mi var, hain hırsız mı tebelleş oldu anlayamıyorum? Eğer sebebini bu gece de bulamazsam, ya sizin eve taşınacağım Ya  da Kerem'inkine...

Küçük kızkardeş duvardan çıkardığı bir tabloyla önde, büyük olanı elinde kolonya şişesiyle arkada, kamburlaşmış belleriyle, karanlıkta el yordamıyla yumuşak yolluk döşeli sofayı tin tin geçtiler ve mutfak kapısına yöneldiler.

Buzlu camın önünde bir müddet nefeslerini tutup beklediler. Ses daha net geliyordu ama, canlı hiçbir belirti, hiçbir kıpırdanma yoktu.
Polis filmlerindeki gibi, ikisi birden, buruşuk tenlerinden zor çıkan titrek sesleriyle, "Kıpırdama ölürsün!" diye bağırsalar, adamı suçüstü yakalasalar, kıskıvrak bağlasalar, karakolu arasalar, hem korkuları bitmiş olur, hem de kahraman yaşlılar olarak gazetelere, televizyonlara konu olurlardı.

Neredeyse on dakikalık bir bekleyişin ardından, küçük kızkardeş bilmiş bir yüz ifadesiyle, ablasının yüreğini ağzına getirerek, elektrik düğmesine buruşuk parmağıyla dokundu ki ortalıkta hiç kimse yok! Kaç gecesini heba ettiğini bilemediği sesin merkezini bulduklarında, abla pembe-kırmızı bir renk almıştı.

Yataklarına çekildiklerinde yaşlı abla, kızkardeşinin gizli gizli gülmesinden çok, yalnızca Cuma akşamları kullandığı, haftalık hapının başına getirdiklerini düşünüyordu. Haftalık hapını sıcak ıhlamurla içtikten sonra, bardağı lavaboya koyuyor, laçkalaşmış contanın azizliğiyle, damla, bardak ve kaşığın hain işbirliğiyle o acayip, sesler oluşuyor,  günlerdir hayatını boşa zehir ediyordu işte....

Burma kadayıf bıyıklar, evliya kabri, maymuncuklar, testereler yoktu artık. Ellerini yorganın üzerine çıkardı, ayaklarını olabildiğince, olabildiğince uzattı. Sarı ampullü gece lâmbasının ışığı daha mı parlaklaşmıştı ne? Ne somyasıyla ayağa kalkıyordu, ne de çıtırtılar hışırtılar duyuyordu. Artık rahatça uyuyabilirdi , hem de bir masal prensesi huzuruyla aylarca, yıllarca... Beyaz atlı prensi gelmese bile...


Bu yazıya yorum ekleyin

Adınız
E-posta Adresiniz
Yorumunuz
 

CAPTCHA


Resimdeki rakamları bu alana yazınız


Eklenen Yorumlar


Ekleyen : damla    21.01.2009
Yorum : çok güzel ve etkileyici





 
Pehlivan dayının elmaları... - Sayı 120
Armudun Son Çiçeği... - Sayı 115
Cılga... - Sayı 112
Gönül hanım... - Sayı 110
Tüm Yazıları

ASKIDA ABONELİK: Siz de "askıda abonelik kampanyası"na destek olmak ister misiniz?

Gelecek sayının konusu (123):
"Mülteci" meselesine bakış...

Son Eklenen Yorumlardan
 Çok teşekkür ederim Amin hepimize🤲🤲... Ayşenur

 Çok beğendim.Buna benzer yazılar çokça işlenmeli.... mahir

 mükemmel anlatım; af etmiş olsan da gönül kırıklığı çok acı veriyor. buna öneriniz , makaleniz olur ... dr. Elvira

 Ne mutlu takva üzere yaşayabilene...Tebrik ederim, sade, anlaşılır ve sıkılmadan okunacak şekilde ka... Ömer Faruk Erkoyun

 Ne mutlu takva üzere yaşayabilene...Tebrik ederim, sade, anlaşılır ve sıkılmadan okunacak şekilde ka... Ömer Faruk Erkoyun


Cinayet, hırsızlık, fuhuş, içki, kumar ve uyuşturucu karışımından ibaret düzeni ambalajlayıp medeniyetin ta kendisi diye yutturmak isteyen “tek dişi kalmış canavar”a karşı hani, “iman dolu göğsümüz” vardı?
Kardelen: Sayı 1, Temmuz 1993
Yalnız ve başıboş değiliz
İranın neye ihtiyacı var?
Tevhid yoksa huzur da yok
Kaleme yemin
Kardelenden Haberler


Ali Erdal - İranın neye ihtiyacı...
Kadir Bayrak - Fars irfanı var mıdı...
Necip Fazıl Kısakürek - Devletleşen şiilik
Ekrem Yılmaz - Bizden gibi görünen
Ekrem Yılmaz - Al beni
Dergi Editörü - Kaleme yemin
Site Editörü - Tevhid yoksa huzur d...
Necdet Uçak - Ömür
Kardelen Dergisi - Kardelenden Haberler
M. Nihat Malkoç - Öz musikimizin piri:...
M. Nihat Malkoç - Filistin için ne yap...
Hızır İrfan Önder - Dermansız dertlere s...
Nihat Kaçoğlu - Serçelerin sesi
Mehmet Balcı - Almanya
Ahmet Çelebi - Bilemem
İktibas - İşte Budur Humeynî D...
Muhsin Hamdi Alkış - Fars palavrası
Kubilay Ertekin - Eşek ve deve
Halis Arlıoğlu - Gülerek günah işleye...
Erdem Özçelik - Geçmişten Geleceğe
Remzi Kokargül - Çoban çeşmesi
Murat Yaramaz - Çapraz sorgu
Gözlemci - Olayların düşündürdü...
Mahmut Topbaşlı - Sırt döndüğüm şiirle...
Mevlüt Yavuz - Umutsuz
Cemal Karsavan - Aşk uyanır sabaha
Bekir Oğuzbaşaran - Âhir zaman ümmetiyiz
Yaşar Akyay - Yalnız ve başıboş de...
Yaşar Akyay - Hayatın Kaynağından ...
Yaşar Erim - Camiler boşaldı
Cahit Can - Türk farkı
İbrahim Durmaz - Yunusca
 
 
23 Mart 2005 tarihinden beri
 Ziyaretçi Sayısı Toplam : 14592077
 Bugün : 2618
 Tekil Ziyaretçi Sayısı Toplam : 630937
 Bugün : 583
 Tekil Ziyaretçi Sayısı (dün) Toplam : 88
 122. Sayıya Bırakılan Yorum Sayısı Toplam : 0
 Önceki Sayıya Bırakılan Yorum Sayısı Toplam : 5
Son Güncelleme: 13 Eylül 2024
Künye | Abonelik | İletişim