Hayaty HIZLI ya?amak Bedran Yoldaş Sayı:
61 - Temmuz / Eylül 2008
Hayatın gerçeklerini görüp değerlendiriyor muyuz, yoksa acı gerçekler arasından hızla geçip gidiyor muyuz?
Arkamıza bile bakmadan. Acının ucu bize dokunduğunda mı uyanıyoruz gaflet uykusundan. Boş ve anlamsız gözlerle etrafı seyretmek. Hep kendi eksenimizde, çıkar hesapları yaparak mı odaklanıyoruz hayat denen şeye. Odaklanmak, yoğunlaşmak. Bir açıp bir kapanmak. Neden ve bilmezlikleri kafamızı kurcalıyor mu yaşadığımız veya yaşama ihtimalimizin olduğu olaylar. Az veya çok başkasının dertleri ile dertleniyor muyuz? Yoksa.. Yoksa bana ne deyip yüzümüzü çeviriyoruz? Hayatın içinden hızlı geçerken bütün bunları elbette düşünmüyoruz. Kendimize tek yön ve tek hedef belirlemişiz. Hani eskilerin deyimiyle “at gözü” ile bakıyoruz. Baktırılıyoruz. Aldığımız eğitim, yaşadığımız toplum, çevremiz… Hep aynı şeyi fısıldıyor kulağımıza. Akşam karanlığının sabah aydınlığına çıkacağı her kesin malumu. Ancak hiç kimsenin akşam karanlığından sabah aydınlığına kadar geçen sürede(ki bu sure sınırlı ve sürelidir) tekrar aydınlık buluşması için garantisi yoktur. Ya da gündüz aydınlığından gece karanlığına geçme garantisi. Kimse de garanti veremez. İşte hayatın hızlı trendine yakalanıp anaforda boğulan bizler bu gerçeğin bile farkında değiliz. O kadar aciz bir durumdayız ki, bir saat sonra ne olacağını bilemiyoruz. Kestiremiyoruz. Bu konuda “elimiz kollumuz” bağlı. Ne çok güvendiğimiz bilim, ne mal, ne de mülk hiç ama hiçbir şey bu konuda bize fayda sağlayamaz. Geldiğimiz gibi gidiyoruz. Ancak “bilenler ve idrak” edenler; nereden geldiğini ve nereye gideceklerini bilenler hariç. Onların da sayıları o kadar azaldı ki! Onların sayılarının azalması sonucudur ki, hayat içinden hızla geçip gidiyoruz. Gerçeklerden uzak, umursamaz ve bilmez bir şekilde.
Kurgumuz hep daha ileriye. Hep daha yükseğe... Ama hiçbir zaman bu arzumuzu tatmin edemiyoruz. Hep daha fazlasını istiyoruz. Acılar içinde kıvransak da daha fazlasını istiyoruz. Acıların en katmerlisini yaşarız. Tadını unutamayız ancak yine de tatmin olmak bilmeyen bir iştahla bekleyen ihtirasımızın peşinde sürükleniriz. İşte bu hengâmede biz bizi unuturuz.
Yanı başımızda yükselen alevleri görmeyiz. Görmezden geliriz. Karınca kadar bile olamıyoruz. Bir damla su bile yüklenemiyoruz. Yetiştiremezsek de bu yolda ölürüz diyemiyoruz. En önemlisi de bunu aklımızın en ufak bir köşesinden bile geçirmiyoruz. Yarınlar için plan ve programlar yapıp dururuz. Yarınlar için…
|