Kardelen'i DergiKapinda.com sitesinden satın alabilirsiniz.        Ali Erdal'ın yeni kitabı TÜRK KİMLİĞİ çıktı        Kardelen Twitter'da...        Kardelen 32 Yaşında!..       
    Yorum Ekle     5496 kez okundu.     4 yorum bırakıldı.     Yazara Mesaj

K E L E P Y R M A L
Fatma Pekşen

  Sayı: 44 - Nisan / Haziran 2005

Ne iyi etmişti şu köylü güzeli diriliğindeki kelepir malı satın almakla... Öteki öleli neredeyse iki ayı bulacaktı. İhtiyarlığı kapıya koymayıp “Yaza kadar canımı dişime takar idare ederim” dediyse de, çarşıya yayan gide gele perişanlamıştı. Bir iki haftaya kadar gelin üçüncüyü doğuracaktı. Hem ona, hem çağaya höllük lazımdı. Ele ağız eğip “Bir yolunuz düşerse eyisinden bir yük öllük getiresiniz” mi diyecekti?... Farz et ki; “He” dediler. Bakalım doğuma yetişecek miydi? İşin yoksa Vesi Hatun’un asıldıkça daha da esmerleşen suratını seyret.
İyi etmişti iyi; o zaman kızmıştı ama iyi ki dükkân komşusu Hamdi Ağa, kaynanasının kuluncunun nasıl kalktığını anlatmak için ayak üstü lafa tutmuştu da Allah önüne o çingeneyi çıkarıp bu eşeği nasip etmişti.
Kaç gündür haber gönderip duran Hıdır Ağa’nın köyüne gidip, konağındaki güzden beri birikmiş olan bakırları kalaylayıp arta kalan zamanda da diğer köylülerinkini elden geçirip, yağın, balın, kaymağın yanı sıra, “Yüklü bir miktar parayla doğuma yetişirim” diye hesaplar yaparak eve doğru ilerlerken eşeğe yetişmekte zorlanıyordu.
“Amma bakmış çingenoğlu eşşeğe”dedi içinden. Güvercin topuklu taze kızlar gibi kırıta kırata, arnavut kaldırımları şıkırdata şıkırdata, belini cilveyle büke büke öylesine yürüyordu ki, yavuklusu askerden gelmiş gelinin acelesini yaşıyor zannederdi seyredenler... Hele bir de rahmetlinin doğru dürüst kullanmadığı semerini vurursa...
Araplık yolu bitip kendi bahçesi görününce daha bir keyiflendi. Akşamın bu saatında, ahır inek işlerini bitiren gelin-kaynana bahçeye inip, yerden fışkırmış gibi duran gümrah otların döşenmiş yerine minderleri atıp, bir yandan çorap örüp bir yandan da baba-oğulun işten gelmesini beklerken, kızlar mutfakta sofrayı kurmakla meşgul olurlardı.
Ablak yüzüne göre ufak duran gözlerini kısıp, bahçenin çitime gibi ağaçlarının arasından Vesi Hatun’u seçmeye çalıştıysa da başaramadı. Ola ki ark kenarına yeni dikilen kavaklar tutmuş mu diye bahçenin ucuna kadar gelirdi de kendisini önünde eşekle yele yele gelirken tesadüf eseri görür, “Aferin bizim herife, lafımı tuttu, doğumdan evvel eşşeği yetiştirdi” diye neşelenir, neşelenmekle de kalmaz, karanlık basmasına aldırmadan tava sapı tutar, Vazıldan yağıyla helva bile pişirirdi.
Eşek –buna eşek denmez aslında ceylân– bu yolları daha önce biliyormuş gibi Tömek Çatı’nı öyle bir döndü ki kaymakamın cipi yanında halt ederdi.
Her akşam bu saatte, böyükanalarının zırzaladığı dış kapının ardında ocik oynarken, gülyağı kokan ceketin iç cebinden çıkan halka şekere sevinen torunlar, zıpır zıpır zıplayan meş’ale bakışlı eşeği görünce ne kadar sevinecek, kendisinden, sırtına bindirmesini isteyeceklerdi akşam akşam.

* * *

İnekle yaşara çaktırmadan, otun, samanın en iyisini taze misafirin önüne koyup, Semerci Halil ustaya önceki için yaptırttığı, şıkır şıkır şıkırdayan mavi boncukları, bembeyaz bezi, simsiyah sahtiyanı, üstüne türlü nakış vurulmuş kilim çektirttiği semeri sakladığı yerinden çıkartıp sabaha hazır eden kalaycı Veysel usta, gece boyunca yatağında dönüp durmuştu.
Sabah namazını kıldıktan sonra, körüğünü, kalayını, nışadırını, cümle edavatını yükleyip, kara kızının sırtına binip, gırnatacı Hacı’nın düğünlerde, sahrelerde söylediği türküleri çığıra çığıra köye doğru yollanacaktı. Çok değil, bir hafta on güne kadar koynu para, heybesi erzak dolu vaziyette kapıyı çalacak, karısı kendisini karşılarken gelinden haber sorup, yıkanıp, paklanıp istirahat edip, birkaç gün keyf çatacak, sonra da dükkânda biriken işlerin başına geçecekti...
Kolay değildi köy kalaycılığı; senede kaç kez boylardı aşinası olduğu köyleri. Birinde olmazsa diğerinde nalbandıyla, saracıyla, demircisiyle, köşkeriyle bir sürü esnaftan arkadaşına denk gelir, birbirlerinden çarşıyı, gidişatı sorup, laf arasında evden haber almaya çalışırlardı.

* * *

Sabah olup yıldızlar utangaç bir peri kızı gibi, büyülü mekanlarına doğru kaybolurken, Vesi Hatun’un kaynattığı “düğürcek aşı” nı, aceleci adamlara mahsus höpürtülerle içip ahırı boyladığında gözlerine inanamadı.
Dün akşam üstünden beri içini keyfe boğan kara kız tuş olmuş pehlivan gibi, nalları dikmiş, musurun dibinde sırt üstü yatıyor, kuyruğu yaşar dananı ayaklarının altında eziliyor, sırıtkan kalmış dişlerinin üstünde üç beş tane uyuz kara sinek, yeni bir şey keşfetmişçesine ahırın alacalığında inip inip kalkıyordu. Medet umarcasına onca para saydığı eşeğin üzerine eğilip şöyle bir yoklayınca, kesif sidik kokusunu bile bastıran rakı kokusuyla irkildi. Dükkan komşusu Hamdi ağanın akşamki sözleri beyninde şimşek gibi çaktı; “Eyice baktın mı Veysel Usta, bu çingenlere güvenilmez. Uyuz, gözden düşmüş eşşeklere bir şişe rakı dayayıp içiriyor, tesiri geçmeden satıyorlarmış.” Demişti. O anda kaale almadığı şey kendi başına gelmişti işte.
Sıkıntıyla doğruldu. Taa Çaykenarına kadar gidip çadırların arasından o namussuzu bulmak, parasını kurtarmak istediyse de cesaret edemedi. Katmer katmer olmuş ensesini nasırlı parmaklarıyla kaşıdı. Bahçeye ahbun taşıdığı el arabasını, dayadığı köşeden çıkarıp getirdi, kuyruğundan şöyle yoklamasıyla yanının üstüne yıkılan eşeği el arabasına yüklemeye çalıştı. Kımıldatamadı bile. Derin bir of çekti. Yapacak bir şey yoktu. Naçar, güneşin doğmasını bekleyecek, oğlan işe gitmeden evvel, Vesi Hatunun da yardımıyla, leşi yükleyip dün keyifle getirdiği yolları arşınlayarak Çaykenarına götürüp atacak, suyun alıp gitmesini sağlayacaktı.
Bu yaşta saflığına yenilmişti gene. İçi burkuldu.
Dün akşam, iyisini verdiği samanla ota bakan inekle yaşarın gözlerinde dost bakışlarını yakaladı. Gülümsedi.

Bu yazıya yorum ekleyin

Adınız
E-posta Adresiniz
Yorumunuz
 

CAPTCHA


Resimdeki rakamları bu alana yazınız


Eklenen Yorumlar


Ekleyen : ?zuayip    
Yorum : Anlamaya çalıstığım yazının sonunda bi şeyler çıkarttığımı düşünüyorum.laf olsun diye eşek benzetmesine ve öyle güzel saf anlattığınız köy hayatını dahada sadelestirebilirdiniz...Nerden baktığımaza bağlı degil mi sence BİZ OLUŞUMUZ.Nefsi değilmiyiz ? Hırslı değilmiyiz...Eşekten medet umar ve içime soktuğumuz ısrarla eşekleri ve taze otları verdiğimiz eşekleri öldürmemiz mi gerekiyor ?Yoksa ilahı kader deyip ölmesini mi bekleyecegiz...Size belki nacizane tavsiyelerim olur iznin olursa tabi.Özgünlüğün sana ait.Hedefinde sana ait.Ben okuyucu olarak dikkate alacağını düşünürükten eşeksiz ve uzun cümlesiz bir hayat diliyorum size...




Ekleyen : ahmet teker    
Yorum : hikayeleriniz sürükleyici ve sade bir dille çok sıcak ve bizden hikayelerle uzun yıllardır hep okuyorum.yazı ve hikaye hayatınızda kaleminize ve yüreğinize kuvvet...




Ekleyen : fatma peksen    
Yorum : sevgili şuayıp ve ahmet beyler, her ikinize de teşekkür ediyorum. her satırınız benim izin önem taşıyor. saygılar. fatma pekşen




Ekleyen : Hasan Herg?l    
Yorum : Yazınızda "Vazıldan yağıyla helva bile pişirirdi" deyimi geçmektedir.Ben Sivas ili Divriği ilçesi Vazıldan Köyü nüfusuna kayıtlıyım ve bu güne kadar Vazıldan ın kelime anlamını aryıp durdum.Eğer bu konuda bir bilginiz varsa yada yazarla iletişim kurmama yardımcı olursanız sevinirim. Sayılarımla,





 
Pehlivan dayının elmaları... - Sayı 120
Armudun Son Çiçeği... - Sayı 115
Cılga... - Sayı 112
Gönül hanım... - Sayı 110
Tüm Yazıları

ASKIDA ABONELİK: Siz de "askıda abonelik kampanyası"na destek olmak ister misiniz?

Gelecek sayının konusu (123):
"Mülteci" meselesine bakış...

Son Eklenen Yorumlardan
 Çok teşekkür ederim Amin hepimize🤲🤲... Ayşenur

 Çok beğendim.Buna benzer yazılar çokça işlenmeli.... mahir

 mükemmel anlatım; af etmiş olsan da gönül kırıklığı çok acı veriyor. buna öneriniz , makaleniz olur ... dr. Elvira

 Ne mutlu takva üzere yaşayabilene...Tebrik ederim, sade, anlaşılır ve sıkılmadan okunacak şekilde ka... Ömer Faruk Erkoyun

 Ne mutlu takva üzere yaşayabilene...Tebrik ederim, sade, anlaşılır ve sıkılmadan okunacak şekilde ka... Ömer Faruk Erkoyun


Emanet gazete isteyen, “bakabilir miyim?” diyor; “okuyabilir miyim” değil… Demek okunması gereken gazeteler, bakılır duruma düşmüş; yani albüm olmuş… Hem de (görmeyen gözlere yazıklar olsun) “fuhş albümü”…
Ortada bir basın olmadığına göre, neyin krizinden söz ediyorlar?..
Kardelen: Sayı 1, Temmuz 1993
Yalnız ve başıboş değiliz
İranın neye ihtiyacı var?
Tevhid yoksa huzur da yok
Kaleme yemin
Kardelenden Haberler


Ali Erdal - İranın neye ihtiyacı...
Kadir Bayrak - Fars irfanı var mıdı...
Necip Fazıl Kısakürek - Devletleşen şiilik
Ekrem Yılmaz - Bizden gibi görünen
Ekrem Yılmaz - Al beni
Dergi Editörü - Kaleme yemin
Site Editörü - Tevhid yoksa huzur d...
Necdet Uçak - Ömür
Kardelen Dergisi - Kardelenden Haberler
M. Nihat Malkoç - Öz musikimizin piri:...
M. Nihat Malkoç - Filistin için ne yap...
Hızır İrfan Önder - Dermansız dertlere s...
Nihat Kaçoğlu - Serçelerin sesi
Mehmet Balcı - Almanya
Ahmet Çelebi - Bilemem
İktibas - İşte Budur Humeynî D...
Muhsin Hamdi Alkış - Fars palavrası
Kubilay Ertekin - Eşek ve deve
Halis Arlıoğlu - Gülerek günah işleye...
Erdem Özçelik - Geçmişten Geleceğe
Remzi Kokargül - Çoban çeşmesi
Murat Yaramaz - Çapraz sorgu
Gözlemci - Olayların düşündürdü...
Mahmut Topbaşlı - Sırt döndüğüm şiirle...
Mevlüt Yavuz - Umutsuz
Cemal Karsavan - Aşk uyanır sabaha
Bekir Oğuzbaşaran - Âhir zaman ümmetiyiz
Yaşar Akyay - Yalnız ve başıboş de...
Yaşar Akyay - Hayatın Kaynağından ...
Yaşar Erim - Camiler boşaldı
Cahit Can - Türk farkı
İbrahim Durmaz - Yunusca
 
 
23 Mart 2005 tarihinden beri
 Ziyaretçi Sayısı Toplam : 14592368
 Bugün : 2909
 Tekil Ziyaretçi Sayısı Toplam : 630987
 Bugün : 633
 Tekil Ziyaretçi Sayısı (dün) Toplam : 88
 122. Sayıya Bırakılan Yorum Sayısı Toplam : 0
 Önceki Sayıya Bırakılan Yorum Sayısı Toplam : 5
Son Güncelleme: 13 Eylül 2024
Künye | Abonelik | İletişim