Ayasofya Necip Fazıl Kısakürek Sayı:
44 - Nisan / Haziran 2005
O bir remzdir. Türk’ün ruhî ve millî remzi... O, kendisini (Yunan + Roma + Hıristiyanlık) bilen Garbın, maddede ve mânâda Şarkî Roma İmparatorluğu’na alem... Alem, yani sancak... Bu alem ve sancağı, maddesi ve mânâsı, ruhu ve kılıcıyla deviren Türk, tepesindeki salibi söküp yerine hilâli diktiği gün, o, bizim için de mekân olmaktan çıkmış, ruh olmuştur. Dünyanın kilit noktası İstanbul’da pırıldayıcı bu ruh, kendisini dünya çapında bir aksiyona yönelten ezeli ve ebedi imanın senedidir.
Taarruz devrimizin kapanıp ric’at çığırımızın açıldığı Kara Mustafa bozgunundan bugüne kadar, Garplı, adım adım bütün imparatorluğumuzu geri almış, sermayemizi mangır mangır olanca nemasıyla yutmuş, fakat ana sermayeye ait bu senedi bir türlü koparamamıştır.
Ne Moskof Harbi bozgunu, ne Balkan Muharebesi hezimeti, ne de Birinci Dünya Savaşı felâketi, bu remzin tepesinde ışıldıyan hilâle el uzatabildi. İstanbul bizde kaldıkça o da beraber kaldı; ve İstanbul bizden alınamadıkça, ancak ruhumuzu karartıp ve anne ırzına geçercesine bize öz imanımızı çiğnetip onu elimizde koparmak gibi bir hayale mevzu bulamadı.
Birdenbire bu mevzuun açılıverdiğini ve İstanbul bizde, hem de şevket ve hâkimiyetle avucumuzun içindeyken, millî remzimizin ayaklar altına alındığını görüyoruz.
Halk Partisi devresi, işte Garplıya bu ikinci tatbik şeklini bütün bir bünye haliyle vâdeden çığır... Bu devre içinde Garplı, bize, anne ırzına geçercesine öz mukaddesatımızı çiğnetme yolunu denemiş ve bu yolda büyük avanslar kaydetmiştir.
Bütün tarihimizi nurla dolduran ve bize gerçek hayatı tekeffül eden bu ruh ile ilgimiz kesildi; bu defa da bu kesilişin remzi olarak, CHP’nin Vekiller Heyeti kararıyla, Ayasofya müzeye döndürüldü.
Garp ailesine girmek için şahsiyetini feda eden kapıda kalır. Garp ailesine, onu dışından kopya ederek ve onda olmayanı feda ederek değil, onun fikir bünyesini benimseyerek ve onda olmayanı ona ihtar ederek girilir. Bu aileye girmek için ruhunu peşkeş çekenler, milletlerinin mukaddesatını, tarihini, özünü telleyip, pullayıp, duvaklayıp Garplının yatağına göndermiş olurlar. Bu işi yapanı, Garplı, kendi ailesinden saymaz; zira bu işi Garplı yapmaz. Bu işi yapanı, Garplı ebediyen şerefsiz kölesi ve haysiyetsiz mahkûmu bilir. Çalış dur, ondan sonra kendini Garplı saydırmak için...
Bugün başımızdaki hükümet, bütün bu kanlı ukdelerin, kendisine arzedilebileceği bir millî vicdan ve idrâk belirtiyor.
Ona gözyaşı ve çığlıklarla arzediyoruz:
Halk Partisi’ni fikirde ve ruhta kökünden iptal etmedikçe; ona muhalefet hakkını değil, yaşamaya devam cüretini bile görmedikçe, Demokrat Parti iktidarının hiçbir eseri göze görünmeyecek ve âr-ü-hayâ düşkünü meccanî muhalefet, her yüzsüzlüğe başvuracaktır.
Halk Partisi ruhunun karşısına yepyeni bir ruhla çıkıldığının en parlak misali, Ayasofya minarelerine Fatih’in sesiyle haykıracak müezzinleri çıkarmaktır.
İktidarının ilk gününde ezanı aslî lisaniyla, Allah kelâmının diliyle okutan Demokrat Parti, bu dil Ayasofya minarelerinden semalara yükselmedikçe, bu işi de tam yapmış sayılamaz.
Allah ve Resulü şahidimiz olsun; tek gayemiz, Türk’ün ruhunu, Demokrat Parti iktidarının mihrakında ışıldar görmektir.
Bugün olmazsa yarın; yarın olmazsa öbür gün...
Bugün Bayram; bayramın bayramlaşacağı günde o gün...
|