Kardelen'i DergiKapinda.com sitesinden satın alabilirsiniz.        Ali Erdal'ın yeni kitabı TÜRK KİMLİĞİ çıktı        Kardelen Twitter'da...        Kardelen 32 Yaşında!..       
    Yorum Ekle     7826 kez okundu.     1 yorum bırakıldı.     Yazara Mesaj

Prolegomena: Denetim veya ?st-?a? Postulaty
Sinan Ayhan

  Sayı: 49 - Temmuz / Eylül 2005

Prolegomenon(2): Üst Mantık Örgüsüne Giriş

Karıncanın ayaklarına takılan tozu ve ağzındaki glikoz çözeltiyi bir soran mı var diyebilirsiniz. Güneşi atmosfer kabuğunda ozon kemirici bir leke diye görebilirsiniz. Akide şekerinden etleşmiş beyniniz kanınızda eriyip gittiğinde ve onu ağzınızdan kustuğunuz vakit gülüp eğlenebilirsiniz.

Üzerinizde kötümser ve kuruntulu sanılan, ama gerçekte kurcalayıcı ve hayalci olan bir karakter beslemektense, toplumun gevşek teninde iyimser bir sülük gibi gezmeyi yeğleyebilirsiniz… Düşünmek, eşyaların derisini soymak, onlara yeni bir düzen vermek hoşunuza gitmeyebilir… Aklınızda sadece bir satıh ve burnunuzun ucunda yükselen dünyanın tavanı olabilir; güpegündüz aynanızı ters çevirmeyi unutmuş olabilirsiniz.

Örneğin sizler, biz dediklerimize bir ten gömleği uzak olanlar, kapı açmayı veya bir kapı kapamayı sevemeyebilirsiniz. “Akademia” da neymiş diyebilirsiniz; gölgenizi kaybetseniz şaşırır, aklınızı kaybetseniz şaşırmazsınız… Size kapı açsalar da girmezsiniz. Ne çıkar, biz bir kendi başına konuşmayı(3) bile bir “kolokyum”daymış edasında yapıyorsak?..

Prolegomenon… yani güneşin doğuşu gibi; bir bilgiye çene, göz, kulak, beyin, akıl vermek gibi, “aydınlığa giriş”… Kant gerekçesi olan akla hükmetmiş; biz gerekçelerini aşmış kendi oluş gerekçelerini kuran akla hükmedelim. Ondan ve onun taşıdığı arka seslerden dayanak taşlar bulup bir üst çağın eşiğine doğru ilerleyelim. Laerteli Diogenes veya Heredot hangi tarihi yazdı, başka mesele; biz onların bıraktığı yerden devam edelim…

Üstel sayılar, kendini sayıklayan, ama her defasında üzerinden ezip de geçtiği gölgesini büyüten sayılar… Üstel çağ olsaydı; kendini o çağ içinde ezen ve çağlar çoğaldıkça kopyalarını çıkaran, görünürde niceliksel bir farklılık olsa bile bir mutasyona uğrayıp değişmeyen, aynı çağları heceleyen çağ olurdu. Oysa biz, sentetik yöntemler kullanılmışsa bile belli bir rafinelikle elde edilmiş ve her çağın toplamı ve toplamların dışında bir çağı arıyoruz. O çağın prensiplerini...

Kendimize, daha cenin halinde bir akıl, kıkırdak dokulu bir duygu arıyoruz. Ruhunda “mutan”(4)ların gezdiği harç püskürtüsünden bulamaç teneke artığı kentlerdense, kendi kentimizi kendimiz kurmak istiyoruz. İşte o çağın kentine bir düşünceyi, o düşüncedeki kavramları kurcalayarak girmek istiyoruz. O düşüncenin nesnelerini keşfetmek istiyoruz. Keşfettiğimiz nesneleri daha derinleştirecek ve onlara yeni nesne türetmeleri getirecek-beton ve dijital dışkılar değil- armonik “düşünce-yapılar” icat etmek istiyoruz. İstediğimizin bir istem olarak ne anlam taşıdığını yazarak fark etmek istiyoruz.

Çevremizi fonksiyonlarını bilmediğimiz bir sürü hesap denklemleri halinde görsek, o fonksiyonların çalıştığı, en azından bizim algımızda görüntü verdiğini söyleyebiliriz. Yani tarif etmeye çalıştığımız şey, görünür kadar olan nesne ışık veya gölge fonksiyonlarıyla veya başka parametreleri de birbirine eklemleyerek çevremizdekilerin şemalini bizim algımıza iletiyor. O halde, bu işlerlik denklemin doğru kurulduğunu, doğru kurulan denklemin belki her defasında kendi varlığını denetleyerek tekrar benzer fonksiyonlara bütünleştiğini, bütünleşilenlerin arasında bir hareket alanı oluştuğunu ve onunda önceki fonksiyon düzenlerine aykırı olmadığını gösterir. Sistem kendi kendini denetlemektedir. Panteist gözüyle değil ama biz bu anlattığımız anlaşılsın diye kendi kendini denetleyen şeye “doğa” diyelim…

İnsan ise yapıp bozmakta maharetli, işlenmiş, kotarılmış olandan haz duyuyor. Anti bir doğaya sahip… Lakin bir model kurduğunda, o kurduğu şeyin kendini içten denetleyecek mekanizmalarını kurmakta bazı eksikler bırakabiliyor. Hatta bazen kurduğu şeyin hızına yetişemeyip, artık işi sezgisinin kuvvetine bırakıyor… Bir diyalektik yapıyor, ama ona hakim değil; “eğimli bir yüzeyin üstünden kayan bir nesne” gibi olanın bitenin önünü alamıyor. Ama hep onun hesabını görmek istiyor, olanı biteni kontrol altında tutmak istiyor, onun hokkabazlığını yapmak için değil tabi, görünür-görünmez “doğa”nın yapabildiğine gıpta ediyor çünkü, o yetkinliğin sarhoşluğuna işlenmiş bir doğayla, kendi doğasıyla kavuşmak istiyor… Onun vuslatı da bu… Bütün dokuları lif lif ayrılmış, bütün denklerimi farklı bir matematik evreninde çözümlenmiş, uyarılmış bir zekâyla kendini yöneten bir insanlık…

Yine de, “bu Prolegomena, çıraklar için değil, geleceğin öğretmenleri için yazılmıştır; bu öğretmenlere de, zaten ortada olan bir bilimin sunduğunu düzenlemeleri için değil, ilk önce bu bilimin kendisini kurmaları için yardımcı olmalı.”(5)

Prolegomenon: Kendine Özgü Olan Bilginin Kaynakları

“Eğer bir bilginin bilim olarak serimlenmesi isteniyorsa, her şeyden önce onu diğer bilgilerden ayıranın, yani ona özgü olanın kesinlikle belirlenebilmesi gerekir; aksi halde bütün bilimlerin sınırları birbirine karışır ve hiç biri kendi yapısına göre, esaslı bir biçimde ele alınamaz”(6)dı. Hatta bilim olmayan bilgiler bile birbirine karışırdı. Ama burada artık sınırı çizilmiş olanın değişimden kaçabilecek, sınırlar içinde yeni sınırlar çizerek başka zihinsel kabuk bağlamalara yol açılmamasını sağlamak diye bir şey söz konusu olamaz, eşyanın doğası böyle diyeceğiz, ama insanın zihni o doğayı da bozuyor, ona rağmen yine eşyanın doğasında gizli kalmış şeyi buluyor. Sınırlar değişiyor, yeni şeyler bulunuyor, kendine özgü olmaksa asla değişmiyor…

“Bir bilgiye özgü olan, ister nesnede ya da(veya) bilginin kaynaklarında veya bilginin türündeki farkta olsun, ister bunların hepsindeki ya da(7)(veya) bazılarındaki farklılıkta bulunsun; olanaklı bilimin ve onun alanının idesi, bu bilgiye özgü olanda yatar.”(8)

“Ne var ki, bir bilim uzun süre geliştirildikten sonra, onda ne kadar ilerleme yapıldığı hayranlıkla düşünülürken, birisinin aklına sonunda “acaba böyle bir bilim gerçekten olanaklı mı ve olanaklıysa nasıl?” sorusunun gelmesi, hiç de duyulmamış bir şey değildir. Çünkü insan aklı kurmaya öyle heveslidir ki, kulenin katlarını çıktıktan sonra temelin nasıl atıldığını görmek için onu yeniden yıktığı çok olmuştur. Akıllı ve bilge olmak için hiçbir zaman geç kalınmış değildir…”(9)

Bu bağlamda bize özgü olan soruyu tartışmaya açalım: Acaba denetim diye bir kavram var mıdır, varsa kendine özgülüğü nedir, kendine özgüyse kendinden daha kendine özgülükler, yani meslekler doğabilir mi?

Prolegomenon: Kendine Özgü Bir Bilgi Olarak Muhasebe Denetimi Kavramı

Denetim konusunda denetimin kendine özgülüğünü tarif edecek birilerine kulak verelim:

“Muhasebe denetimi kamu hizmeti gören bir meslektir. Bu itibarla, mali işlemlerin yönetilmesinde ve mali raporların hazırlanmasında, muhasebe mesleğinin, ekonomik faaliyet raporlarıyla ilgili bütün diğer meslek dallarından daha etkili bir yeri vardır. Ticari kuruluşlar hissedarlarına, alacaklılarına, işçi kuruluşlarına, bazı devlet kurumlarına, basına, maliye uzmanlarına vb. ilgili mali tabloları içeren ayrı denetim raporları aracılığıyla bilgi verirler. Bir kuruluş için, kendi hakkında, başka birinin desteklemeyeceği bir yargıda bulunması, hem davacı hem de(10) yargıç gibi hareket etmiş olacağından anlamsızdır. Denetim raporlarında, mali hesapların tutarlılığıyla ilgili görüş, bağımsız bir muhasebeci, çoğunlukla, yeminli bir muhasip tarafından belirtilir.”(11)

Eğer kendine özgülüğünü daha çok vurgulamak istersek denetim kavramının, aşağıdaki dağınık olarak verilmiş kavramları da bu tanımın içine dahil etmemiz gerekir. Bizce aşağıdaki terimler, mesleki denetim olgusunun iç fonksiyonlarını belirler:

“İç kontrol

Otomatik olarak toplanan mali kayıtlar

Elektronik veri işlemi

Nicelik ve nitelik analizi

Yönetim bilimi

İstatistik analiz tekniklerinin iş hayatında uygulanması

İncelenecek denetim örneklerinin seçimi

Analiz teknikleri

Yönetimde danışmanlık

Araştırma

Mali ve aktif hizmetler”(12)

Hem mesleki anlamda, hem genel anlamda fonksiyon ve kendine özgü olma tezimizde devam edelim, birbirine yakın kavramların sınırlarının nasıl belirlendiğini gözleyelim:

“Muhasebe denetimi muhasebenin bir dalı değildir; muhasebe ve diğer işlemlerin sonuçlarına ve verilere dayanan bağımsız bir disiplindir. Muhasebe denetimi ticari ve mali verilerle ilgilenmez, zira bu, muhasebenin konusuna girer. Denetim, yönetimin mali işlemleri değerlendirmesinde ve yorumlamasındaki olumlu ve olumsuz yönleri belirler. Geleneksel olarak muhasebe denetimi, yönetim tarafından hazırlanan mali tabloların objektif incelenmesi anlamına gelen bir tür onay fonksiyonudur.”(13

Devamında fonksiyonlara dayalı bir sürecin tafsilatlı açıklamaları gelir:

“Bir müşterinin hesaplarını inceleyen bir denetmen; iç denetim kayıtlar, işlemler ve bunların yetki ve geçerliliğini belirleyen kanıtlar, diğer mali ve yasal kayıt ve belgeler ve dış kaynaklardan elde edilen delillere dayanarak incelemesini yapar. Böylelikle her muhasebe denetiminin temelinin “kanıt”a dayanması gerektiği görülmektedir. Bir denetim yönetiminin mali tabloların bütünlük, sağlık ve doğruluk yönlerinden araştırılması amacıyla yapılır. Bir denetim, mali tabloların doğruluğu hakkında bir görüş belirtmek için uygulanır. Mali tablolar dönemden döneme uyumlu olarak uygulanan genel muhasebe ilkeleri doğrultusunda hazırlanmalıdır.”(14)

Prolegomenon: Kendine Özgü Bir Bilgi Olarak Profesyonel Muhasip veya Denetim Uzmanı

Meslek sahipleri profesyonel muhasiplikten veya muhasebe uzmanlığından denetim uzmanlığına doğru ilerlemektedir. Ama temelde şu fonksiyona ihtiyaç duyarlar:

“Gelecekteki profesyonel muhasipler, yönetimin bilgi alma sisteminin tamamını iyi anlayacak ve kavrayacak yeteneğe sahip olmalıdır.”(15)

“İnceleme yöntemleri bir denetimden diğerine farklılık gösterir. Bir denetmen, her durumun kendine özgü gereklerini kendine rehber almalıdır. Her türlü denetime uygulanabilir biçimde formüle edilmiş kesin kurallar bulunmamaktadır. Bu nedenle, bir denetimin yapısı o özel durumun gereklerine göre değişir. Uygulamanın, mesleğin standartlarına göre saptanan ve anlaşmanın gereklerine uyan yalnız bir tür muhasebe denetimi mevcuttur. Her halde, mesleğinde başarılı bir muhasibin nitelikleri; ilkeler ve yöntemler konusunda geniş bilgi, sağlam muhakeme, yeterli öğrenim, tam bir mesleki eğitim ve açık fikirlilik olmalıdır.”

Denetim uzmanının teorik olarak nasıl bir yetiye sahip olması gerektiğini söyleyen yukarıdaki deyişler, adeta bugünün standartlarının temelini oluşturmuş gibi… Standartların, düzenlemelerin bu tür kuralların “ortak, etkin bir davranışın geliştirilmesi için var olduğunu”(16), o yüzden bütün meşru toplum algısı yolarına aktarıldığını böyle kuramsal deyişleri gördükçe daha çok anlıyoruz sanki.

Prolegomenon: Kendine Özgülükten Sonra Kullanılabilir Yargının Peşinde

Her ne kadar Kant “Prolegomena”sında “metafiziği” konu edinse de, biz oaradan konumuza dair değişik ipuçlarını bulabiliyoruz; kitabın en azından bazı mecazlar yapabilmemiz için bize ender fırsatlar sağlayacağını düşünüyoruz. Saf aklın eleştiricisi şöyle diyor, hangi disiplin mensubu olursa olsun düşünen adamlara:

“Yargılar hangi kaynaktan gelirse gelsinler ya da(veya) nasıl olursa olsunlar, içerik bakımından aralarında fark vardır; bu içerik sayesinde ya sırf açıklayıcıdırlar ve bilginin içeriğine hiçbir şey eklemezler, ya da(veya) genişleticidirler ve eldeki bilgiyi artırırlar; birincilerine analitik, ikincilerineyse sintetik yargılar adı verilebilir.

Analitik yargılar yüklemde, öznenin kavramında zaten var olan, ama pek o kadar açık ve bilinçli düşünülmemiş olandan başka hiçbir şey söylemezler. “bütün nesneler yer kaplar” dediğimde, nesne kavramımı hiçbir şekilde genişletmiş olmam. Sadece çözmüş olurum; çünkü yer kaplama o yargıdan önce, açıkça söylenemese bile, gerçekte o kavramda zaten düşünülmüştü; o halde bu yargı analitiktir. Buna karşılık “bazı nesneler ağırdır” önermesi, genel olarak cisim kavramında gerçekten düşünülmeyen bir şeyi yükleminde içerir; dolaysıyla benim kavramıma bir şey ekleyerek bilgimi artırır; o halde sintetik(17) yargı olarak adlandırılmalıdır.”(18)

Büyük ihtimalle çoğu kimse denetimdeki yargının analitik olduğu söylenecektir; bizce “denetim” kavramı, her ikisini ihtiva etmektedir veya etmelidir. Yoksa bir şeyi ortak davranışa götürmek ve ardından genel kabul görmüş hale getirmek için(19) standartları kullanmaktansa daha zorlayıcı yapılar kullanılabilirdi; ama iktisadi süreçle birlikte gelişen mesleki yapı, bir eşzamanlılık arz etmekte, dolayısıyla denetim kavramında kesin yargı verilmesi gereken yerde analitik ve durumların kesin olmadığı ve öznel yargıya dayalı kararlar vermek gerektiğinde sentetik davranışlar geliştirilmektedir.

Örneğin denetim standartları ve yöntemleri açısından analitik ve sentetik yargıların nerede bulunduğunu araştıralım.

Analitik yargı: “Muhasebede dönemsel net gelirin doğru saptanması büyük önem taşır.”(20) “büyük” denerek, önemlinin büyüklük derecesi belli olmadığı için sanki sentetik bir yargı gibi duran bu deyiş, ağırlıklı olarak analitiktir. Sentetik yargı: “Net gelirin bir çok tanımı vardır.”(21) “vardır.” kesinliğiyle sanki analitik duran bu yargı veya önermeyse aksine ağırlıklı olarak sentetiktir çünkü “bir çok” taki vurgu daha fazladır. Aslında hangi disiplin olursa olsun, tonlamalar dışından iki yargı türü de iç içe geçmiş ve kavramlar arası örgüler de böyle oluşmuştur. Hele yüzyılımızda bu tür akışkan önerme, yargı, bilgi nesneleri çok daha fazla etkilidir.

Yukarıdaki iki cümlenin kurucularının değindikleri konuya devam etmelerini sağlarsak bu analitik ve sentetik örgülerin bir örneğini daha gömüş olacağız: “Dönemsel net geliri doğru tanımlamak için gelirle bu gelirleri elde etmek için yapılan harcamaları doğru olarak karşılaştırmak gerekir. Bu nedenle, bir muhasebe denetimi yapılırken, belli bir dönemin sonuçlarını doğru olarak yansıtan bir mali raporun hazırlanmasında dönemsel net gelirin doğru hesaplanması birinci derecede önem taşımaktadır ve net gelirin hesaplanması için de denetimin bir uzman tarafından yapılması gerekir.”(22) Eğer doğruyu yansıtan mali rapor hazırlanacaksa birinci ön kabul ortaya çıkıyor(23), o zaman dönemsel net gelirin doğru hesaplanması şart… Dönemsel gelir doğru hesaplanacaksa, ikinci ön kabul çıkıyor, o halde net gelirin hesaplanması için denetim uzmanına ihtiyaç var. Bir genel kabul görmüşlüğe veya felsefe tabiriyle bir önkabule ulaştığımızda verdiğimiz bütün yargılar o ölçülerin muhasebe alanında kapladığı yer kadar analitik, ancak devreye belirsizlikler girdiğinde artık sentetik yargılara başvurmamız gerekiyor, yani her şeye yeniden başlamamız muhasebe problemini o şartlar altında çözecek yeni bir standart oluşturma sürecine girmemiz şart oluyor. Aslında ilişkisiz görülen denetim ve metafizik kavramları işte bu tür düşünce ve mantık evrilmelerinde bu şekilde, bu tarzda ve bu etkide böylece buluşuyor...

Başta sorduğumuz soruya burada cevap verelim, denetim bir kavram olarak vardır, çünkü kendine özgüdür, ondan yeni meslekler veya disiplinler doğup doğmayacağını zaman gösterecektir; ama şimdi görünen eğilim, mesleki açıdan uzmanlaşmanın kendine özgünlük noktasında daha etkin olduğu, denetim uzmanlarının değişik kollara ayrılacağıdır.

-----------------------------------------------------------

(1) Bu metin İstanbul Ticaret Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Muhasebe ve Denetim Anabilim Dalı Yüksek Lisans Yaz Dönemi 2005 tarihinde Denetim Dersi için yukarıda adı geçen başlıkla hazırlanmış ödevin giriş bölümüdür. Yazarı metni kendi malı olduğu için malını istediği gibi tasarruf etme hakkını kullanarak içinde geçen çözümlemeleri muhataplarına sunma gereğini uygun görmüştür. O yüzden derginin içeriğini bozarmış gibi kaygılardan uzak kalarak pür tefekkürün her alana nasıl nüfuz ettirilebileceğini göstermek amacıyla metnin orijinaline de dokunmaya gerek duymamış –ki dipnotları da aynen durmaktadır.-, sadece bu dipnot kısmını ek olarak meseleye “nereden icap etti” gözüyle bakılmasın diye kaleme almıştır.

(2) Yunanca “giriş” anlamında; “prolegomena” ise “prolegomeno”nun çoğulu, “prolegein” ve “prologue” kelimelerinden türemiş… “Prolegomena”, ayrıca Kant’ın metafiziğe giriş kitabıdır…

(3) “Kendi başına konuşmak” ifadesiyle “yazı yazmak, bir şey üzerinde düşünmek”, belki uzaktan uzağa “monolog” kavramı kast edilmiştir.

(4) Yarı insan, yarı robot veya mutasyona uğramış yaratık” anlamında kullanılmıştır…

(5) Immanuel Kant, Prolegomena:Zu Einer Jeden Künftigen Metaphysik Die Als Wissenschaft Wird Auftreten Können, çev. İonna Kuçuradi-Yusuf Örnek, 3. Bası, Ankara: Türkiye Felsefe Kurumu Yayınları,1992, s.3

(6) Ibid., s.13

(7) Özgün metinde “oder-veya” ifadesi geçiyor… Türkçede tek başına “ya da” ifadesi Türkçe dilbilgisi kurallarına aykırıdır. “ya da” nın kullanımı “ya…, ya…, ya da…” şeklindedir. Biz burada orijinal metinde geçen kelimenin Türkçedeki karşılığını öneriyoruz. Çevirenler kendi alanlarında ne kadar yetkin olursa olsun, burada bir Türkçe dilbilgisi yanlışı yapmışlardır. Aslında bu onların suçu değil, toplumun her katmanında gazete ve dergilerde, her yerde bu yanlışın yapıldığı görülmektedir. Biz de inatla karşılaştığımız her yerde bunu belirtiyoruz. Çünkü birilerinin bu yanlışı düzeltmesi gerekir. Türkçeyi yabancı kelimelerden ziyade bu tür dilbilgisi hatalarından korumak lazımdır. Bu tıpkı divan edebiyatında Arapça tamlama kullanmaya benzer, üstelik kendi tamlama yapma kuralımız ortada duruyorken…

(8) Ibid.

(9)Ibid., s.4

(10) Buradaki “de” gereksiz. Çeviren, “…hem davacı, hem yargıç gibi…” diyebilirdi.

(11)Arthur W. Holmes, Wayne S. Overmyer, Muhasebe Denetimi“Auditing” Standartları ve Yöntemleri, Ed. By Sadık Baklacıoğlu et al., 8. Bası, Bilimsel Yayınlar Derneği Yayınları, 1975, s.1

(12) Ibid.

(13) Ibid., s.2

(14) Ibid.

(15) Ibid.

(16) Fikrin dile getireni Masum Türker’dir.

(17) Orijinal metinde “ein synthetisches Urteil” geçmekte; biz bunun “sentetik yargı” diye söylenmesi gerektiğini düşünüyoruz.

(18) Kant, Ibid., s.15

(19) Cümlenin bu kısmı Masum Türker’in derslerinde geçen ifadelerinden esindir.

(20) Holmes-Overmyer, Ibid., s.17

(21) Ibid.

(22) Ibid., s.18

(23) Aslında birinci ön kabulün nerde olduğu belli değil, “doğruyu yansıtan mali tablo” nerden çıktı? O da bir ön kabul… “Finansal tablo kullanıcıları ihtiyaç duydukları için çıktı” desek, bu hepsinden önceki ön kabul; ama bundan da önceleri olacağı için sonun nerde olduğu bulunamaz. O yüzden muhasebe alanının neresinde olduğumuzu düşünüp yargımızı o şartlar altında sentetik veya analitik olarak veririz… Biz burada sürecin hangi aşamasında nasıl karar verildiğinin kuramsal yönü, kavramsal temeli anlaşılabilsin diye böyle bir örnek vermeyi denedik, yoksa ne denetim konusunda, ne felsefe konusunda bir küstahlığımız olur; ama her şeye rağmen bazı konularda rahat kafa yorabilen insanlar olduğumuzu düşünüyoruz…

Kaynakça:

Holmes,ArthurW.– Overmyer,WayneS.: Muhasebe Denetimi “Auditing” Standartlari ve Yöntemleri, Ed. By Sadik Baklacioğlu et al., 8. Basi, Bilimsel Yayinlar Derneği Yayinlari, 1975.

Kant, Immanuel.: Prolegomena:Zu Einer Jeden Künftigen Metaphysik Die Als Wissenschaft Wird Auftreten Können, çev. İonna Kuçuradi-Yusuf Örnek, 3. Basi, Ankara: Türkiye Felsefe Kurumu Yayinlari,1992.


Bu yazıya yorum ekleyin

Adınız
E-posta Adresiniz
Yorumunuz
 

CAPTCHA


Resimdeki rakamları bu alana yazınız


Eklenen Yorumlar


Ekleyen : isa ?en    
Yorum : kardeşim niye söylemedin böyle bir çalışmanın olduğunu.... çok hoş olmuş, tebrikler





 
Kalem, O Kalemdir... - Sayı 114
Oluşmuş ve Oluşmamış Âzâl... - Sayı 114
Hakikatin Önsezisinden Ye... - Sayı 113
Liyakatin Kökleri ve Köke... - Sayı 112
Tüm Yazıları

ASKIDA ABONELİK: Siz de "askıda abonelik kampanyası"na destek olmak ister misiniz?

Gelecek sayının konusu (123):
"Mülteci" meselesine bakış...

Son Eklenen Yorumlardan
 Çok teşekkür ederim Amin hepimize🤲🤲... Ayşenur

 Çok beğendim.Buna benzer yazılar çokça işlenmeli.... mahir

 mükemmel anlatım; af etmiş olsan da gönül kırıklığı çok acı veriyor. buna öneriniz , makaleniz olur ... dr. Elvira

 Ne mutlu takva üzere yaşayabilene...Tebrik ederim, sade, anlaşılır ve sıkılmadan okunacak şekilde ka... Ömer Faruk Erkoyun

 Ne mutlu takva üzere yaşayabilene...Tebrik ederim, sade, anlaşılır ve sıkılmadan okunacak şekilde ka... Ömer Faruk Erkoyun


Batı’nın Pompei’sinin günlerini andırmasının sebepleri Osmanlı Devleti’ni çökerten “metal yorgunluğu”nun ilk safhası değil midir?
Kardelen: Sayı 1, Temmuz 1992
Yalnız ve başıboş değiliz
İranın neye ihtiyacı var?
Tevhid yoksa huzur da yok
Kaleme yemin
Kardelenden Haberler


Ali Erdal - İranın neye ihtiyacı...
Kadir Bayrak - Fars irfanı var mıdı...
Necip Fazıl Kısakürek - Devletleşen şiilik
Ekrem Yılmaz - Bizden gibi görünen
Ekrem Yılmaz - Al beni
Dergi Editörü - Kaleme yemin
Site Editörü - Tevhid yoksa huzur d...
Necdet Uçak - Ömür
Kardelen Dergisi - Kardelenden Haberler
M. Nihat Malkoç - Öz musikimizin piri:...
M. Nihat Malkoç - Filistin için ne yap...
Hızır İrfan Önder - Dermansız dertlere s...
Nihat Kaçoğlu - Serçelerin sesi
Mehmet Balcı - Almanya
Ahmet Çelebi - Bilemem
İktibas - İşte Budur Humeynî D...
Muhsin Hamdi Alkış - Fars palavrası
Kubilay Ertekin - Eşek ve deve
Halis Arlıoğlu - Gülerek günah işleye...
Erdem Özçelik - Geçmişten Geleceğe
Remzi Kokargül - Çoban çeşmesi
Murat Yaramaz - Çapraz sorgu
Gözlemci - Olayların düşündürdü...
Mahmut Topbaşlı - Sırt döndüğüm şiirle...
Mevlüt Yavuz - Umutsuz
Cemal Karsavan - Aşk uyanır sabaha
Bekir Oğuzbaşaran - Âhir zaman ümmetiyiz
Yaşar Akyay - Yalnız ve başıboş de...
Yaşar Akyay - Hayatın Kaynağından ...
Yaşar Erim - Camiler boşaldı
Cahit Can - Türk farkı
İbrahim Durmaz - Yunusca
 
 
23 Mart 2005 tarihinden beri
 Ziyaretçi Sayısı Toplam : 14593198
 Bugün : 3739
 Tekil Ziyaretçi Sayısı Toplam : 631092
 Bugün : 738
 Tekil Ziyaretçi Sayısı (dün) Toplam : 88
 122. Sayıya Bırakılan Yorum Sayısı Toplam : 0
 Önceki Sayıya Bırakılan Yorum Sayısı Toplam : 5
Son Güncelleme: 13 Eylül 2024
Künye | Abonelik | İletişim