Batılılaşmak ve AB Turgay Ertem Sayı:
43 -
Türkiye, 17 Aralık’ta Avrupa kapısındaki bekleyişine bir tarih alabilmeyi sevinçle karşıladı. Daha doğrusu AK Parti iktidarı bu olayı büyük bir gelişme olarak nitelendirdi. Oysa Türkiye 03 Ekim 2005 tarihinden sonra müzakere masasına ancak oturacak. Peki sonra?.. AB üyesi ne zaman olacağız?.. Belki de hiçbir zaman... Çünkü müzakereler 10 yıl sürebilirmiş. Sonrasında 25 (şimdilik) ülkenin hepsinin onay vermesi gerekiyormuş... Yani Türkiye’nin AB’ne resmen üye olması neredeyse imkânsız... Peki bu bayram havası niye Başbakanımız bu sonucu almak için ne kadar zaman harcadı, kaç kilometre yol kat edildi?.. Devletimizi yönetenler AB’nin istekleri doğrultusunda yaptıkları yeni kanun düzenlemelerini; “milletimiz buna zaten lâyıktı” “AB istemese de bu düzenlemeleri yapmamız gerekirdi” şeklinde açıklıyorlar. Peki ama bugüne kadar bu uygulamalar niye yanlış yapıldı? Bundan önce milletimiz daha iyisine lâyık değil miydi? Avrupa ve AB’nin beslendiği değerleri tek tek incelersek; eski Yunan ve Roma kültürünü, Hıristiyanlığı temel aldığını ve menfaati her şeyden önde tutuğunu görürüz. Başlangıçta AET (Avrupa Ekonomik Topluluğu) AOP (Avrupa Ortak Pazarı) oluşturma düşüncesi gelişti ve bugün sınırların, farklı hukukî düzenlemelerin ortadan kalktığı, ortak paranın (Euro) kullanıldığı, ortak parlamento ve adalet mekanizmalarının yer aldığı bir oluşum ortaya çıktı. Birlik sadece ekonomik amaçlı kalsa idi, Türkiye’nin üyeliği çok problem olmazdı belki. Ama Avrupa tek milletmiş gibi yapılan düzenlemeler Türkiye’ye uymamaktadır. Avrupa’daki birçok ülkede birçok yetkili bu birlik ve oluşumun içinde Türkiye’yi görmek istemiyor. Tamamen ret edemiyorlar, oyalama yoluna gidiyorlar. Türk Milletine Tanzimat’tan beri Avrupa hayranlığı (devletin başındakiler, aydınlar tarafından) aşılanmıştır. Avrupa gelişmişliğin, zenginliğin, zerafetin tek kelimeyle “çağdaşlığın” merkezi kabul edilmiştir. Avrupalı ne yapmışsa Türk’ün onu taklit etmesi istenmiştir. Nihayet Cumhuriyet’in kurulmasıyla birçok hukukî, sosyal, siyasî, kültürel düzenleme yapılarak, ekonomik kararlar alınarak “Avrupalı gibi olmak” devletin politikası haline getirilmiştir Avrupalı gibi giyinmek, dansetmek, oradan gelen eşyaları kullanmak, Avrupa’da okumak onların dilini konuşmak vb. şeyler övünme meselesi olmuştur. Böyle olunca da Türk Milletinin değerlerine bağlı insanlarımız bile itiraz edemez hale gelmişlerdir. Bugün AB’ne karşı olmak ne haddimize(!). Önceleri, Batı medeniyetinin yalnızca ilmini, fen’ini almamız gerektiği söylenirdi şimdi ise almadığın hiçbir şey kalmadı. Buna rağmen AB bizi kabul etmek istemiyor! Yeni Medenî Kanun’da evli olmayan kimselerin birlikte olması zina sayılmıyor artık. Çıplak bir kadının tahrik etmesi hali “Çağdaşlık” olarak kabul ediliyor. Buna karşılık başını örten genç kızlarımıza yapılan haksız muameleler, Avrupa Adalet Anayasasına uygun düşüyor. Mecliste büyük bir çoğunluğa sahip muhafazakar insanların da bu yasağı kaldırmak için AB’nin talimatını bekliyor! Yabancılara mülkiyet edinme hakkı sebebiyle yakın gelecekte kendi tarlalarımızda ırgat, kendi fabrikalarımızda işçi olacağımız anlaşılıyor. Parası bol yabancı iş adamları, hiç zorlanmadan. Türkiye’den istediklerini olabiliyor, yeni yatırımlar yapabiliyor “Yabancı sermaye sağladı” diye yöneticilerimiz övünüyor. İktidardaki AK Parti mensupları, genelde muhafazakâr, dindar, Türk Milleti’nin tarihi kültürel, dini değerlerine sahip çıkan insanlardır. Baştan beri Türkiye’nin AB’ne girmesi için büyük gayret sarf ediyorlar. Demek ki Türk Milletinin güçlenmesini AB ölçülerine sahip olmasında görüşüyorlar. Peki ama AB’nin ölçüleri ile Türk Milletinin ölçüleri ne kadar uyuşuyor?
|