BEYAZ CEHALET Bedran Yoldaş Sayı:
49 - Temmuz / Eylül 2005
Kafası çok karışıktı... Bulanık hayaller görüyordu... Yorgundu... Özlemleri burnunda tütüyordu... Ne yapmalıydı?... Bilmezlikler kafasını bir karınca sürüsü gibi karıştırıyordu... Uğultu... Kafasındaki uğultu düşünmesini engelliyordu... Başındaki uğultu; arı kovanından ayrılmak üzere olan, oğul veren arı kümesini andırıyordu... Binlerce arı bir an da kafasının içine girmiş ve ayrılmak bilmez bir durumda, ama her anda ayrılacak imişler gibi ses çıkarıyorlardı...
Televizyonun sesini sonuna kadar açmıştı... Koltuğa âdeta gömülmüştü... Acı damarlarında do- laşıyordu, teskin etmek mümkün görünmüyordu... Televizyonun sesini kısmak istiyor ancak, parma- ğını kıpırdatamıyordu. Yüksek sesten rahatsız olmasına rağmen bir türlü beceremiyordu... Ellerini uzatıyor, ulaşamıyordu uzaktan kumandaya... Sanki kumanda ondan kaçıyordu... Darmadağınık saçları, titreyen elleri, gözlerindeki çapaklar ve çöken ruh haliyle bir hayaleti andırıyordu...
Durdu... Dinginleşti... Veya o öyle sandı... Etrafını sözdü. Yok... Yok değişik bir şey yok... Rüyadan uyanmış gibi... İrileşen gözlerini göremediği için korkmasına gerek yoktu... Ya aynada kendi gözlerini görseydi?.. Birileri de bu halini görüp haber vermediği için şanslıydı... Ellerini kontrol etti, titremesi geçmişti... Yorgundu... Bezgin bir şekilde rengi solmuş uçuk dudaklarında hiç ses çıkmıyordu...
Anne ve babasının ilgisizliğini hatırladıkça buhranlar geçiriyordu... Hafakanlar basarken; kin ve nefret duyguları kabararak beynine bir balyoz gibi tesir bırakıyordu.... Sinirlerine hakim olmaya çalışıyordu ama nafile... Depresyon mu geçiriyordu ne? Bir anne baba, bu kadar duyarsız olabilir mi, vurdum duymaz olabilir mi?... Demek ki olabiliyorlar diye iç geçirdi. Kendisini yani çocuklarını bir ayak bağı olarak görüyordular hayatlarında... Bir kara lekeydi sanki... Yine gizli kalan acıları depreşmişti... Ne yapmalıydı?.. Sakinleşmek için neler yapmalıydı... Birden hatırladı; arkadaşı bir paket bırakmıştı kendisine.
"Bunu kullanınca pembe dünyalara uçacaksın" demişti. "Tüm sıkıntılardan ve acılardan kurtulacaksın..." diye de eklemişti...
Sahi öyle miydi?...
Arkadaşı "uzun zamandır kullandığını" da üstüne basa basa söylemişti...
Uzun zamandır sakinleşmek ve başka dünyalara uçmak için damarlarına bilerek zehir şırınga ediyordu... Sona doğru yaklaştığını bile bile sonunu hazırlıyordu... Yalnızlığını paylaştığı arkadaşının ikramıydı ilkin... Önceleri acı duymuştu kolunda sonra toz pembe bir dünyaya konuk olarak buluvermişti kendisini... Sıkıldıkça bu yalancı hayata postu seriyordu... Her şeyle irtibatı kesiyordu bu meret... Düşüncelerden, sıkıntılardan ve en önemlisi de hayattan... Aslında başına büyük bir belâ aldığının farkında bile değildi... Ismarlama bir hayat yaşıyordu... Çabukça sünen bir hayat... Hani dokunsan yıkılacak... Pamuk ipliğine bağlı kocaman bir balon gibi... Dünyevi bir yaşam, uçurucu bir nesne ve kurtuluşu olmayan bir boşluk... Uzunca bir boşluk... Ve bu nesne; bulunmadığı zamanlar çok daha kötü acılara maruz bırakan... Bıraktıran... Kriz ge- çirtten.... Başını duvardan duvara vurarak çıkış yolu aratan nesne....
|