?iirin Ger?ek Sultanlary Ayşe Sena Ünsal Sayı:
61 - Ekim / Aralık 2009
Müzik ve ritmini şairlerin düzenlediği sözcüklerin dansıdır şiir. Duygu ve düşüncelerin ifade gücü ve kalem yardımıyla kâğıda izdüşümüdür. Şairin mânâsına gelince o da; sözcükleri duygu ile yoğurup, kalemiyle açıp, yüreğinde pişirerek şiiri olgunlaştıran kişi olarak yer bulur benim lügatimde. Yani oldukça zor bir iştir şair olmak.
Zihnine ekilmiş tohumları kalbinin sesiyle sulayıp, duasıyla harmanlayıp dile getirebilen ve hatta kâğıda döken kişi olmak. Hele bir de erkek egemenliğinin hâkim olduğu bir dönemde; bundan yüzyıllarca öncesinde kadın kimliği ile şair olmak...
Şiir yazmak incelik ve sevgi ister, duygu ister, yürek ister. Gönülden kaleme, kalemden kâğıda yol ister.
Şairliği neden duygu yüklü kadınlardan çok erkekler sahiplenmiştir bilinmez fakat o dönemlerde kadınların büyük çabalar göstererek verdikleri varolma mücadelesi izlenmeye değer.
Amacım sizlere dünden bu güne kadın şairlerin profili çıkarmak değil elbette. Çünkü yerimiz buna müsaade etmiyor. M. Uraz, Prof. Nazan Bekiroğlu, Serhan Aklan İspirli kadın şairlerimizi araştıran üç beş kişiden birileri. Bir elin parmaklarını dahi geçmeyecek bu kişilerin çalışmalarından da ya da Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi'nden de aradığınız bilgilere sınırlı olsa dahi ulaşabilirsiniz.
Benim amacım; Zeynep Hatun ve Mihri ile başlayan kadın şairlerin o günün Türkiye'sinde nasıl yetiştirildiğinin eğitimciler tarafından araştırılması.
Zeynep Hatun ve Mihri'nin kendilerini kabul ettirmelerinde elbette ki zamanın padişahı Fatih Sultan Mehmet'in sanata ve sanatçıya verdiği değerin de unutulmaması gerek. Hep kapalı kapılar ardında kaldığı ifade edilen bu kadınlar kendilerini nasıl ifade etmişler? Ne zorluklarla karşılaşmışlar? Hangi amaçlarla bu şiirleri kaleme almışlar?
Yüzyıllar öncesinde bazı kendini bilmezlerin "Kadının Adı Yok" dediği bir çağda; fikirlerini dile getirme çabası içerisinde olan; divanları ve hattâ adları tozlu raflara sıkışmış olan; birkaç kişi dışında hatırlanmayan bu kadınların varlığını bilmek gurur veriyor insana.
O dönemlerde kız çocuklarının nasıl eğitildiğini ve yetiştirildiğini görmek insanın ufkunu açıyor. Bir kız çocuğu nasıl yetiştirilir, hiç okula gitmeden 3 dil ana dili gibi nasıl öğretilir onlardan öğrenmek ve kendi evlâtlarınıza uygulamak istiyorsunuz. Bu şiirlerin hiç birisi de asla basit şiirler değil. Tüm edebiyat kurallarını bilerek kaidelerine uygun yazıyorlar şiirlerini. Aruz vezni dâhil olmak kaydıyla hiçbir ayrıntıdan kaçmadan tam anlamıyla dile getiriyorlar düşüncelerini.
Elbette ki zoru seçmişler. Evde kitapların tozunu almak yerine divanlar oluşturmayı ve biz de varız demeyi seçmişler. Her ne kadar hak ettikleri yerlere gelemeseler de; Baki'yi hepimiz bildiği halde eşini Tuti'nin de şair olduğunu bilmesek de; Baki'den sayfalarca bahseden Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi Tuti'den bir satır bile bahsetmese de; bizlere o günün eğitim anlayışını göstermeleri bakımından yaptıkları oldukça büyük bir adım atmak olmuş. Fuzuli gibi bir kadın şair de yetişmemiş dediğinizi duyar gibi oluyorum. Ve soruyorum sizlere yurtdışında Shakspeare gibi bir kadın şair var mı? Her ne olursa olsun bence şiirin gerçek sultanları kadın şairler ve tabiî ki onları yetiştiren aileler.
Gördüğümüz kadarıyla ya sultan kızı bunlar, ya saraya mensup bir vezir kızı, ya şair, ya şeyh kızı veya eşleri. Yani sanatkâr ya sanata değer veren bir aileye mensuplar.
O dönemde kadının sesinin çıktığını görmemiz açısından; yüreğinin söylediği yere kalemleriyle giden bu kadın şairleri bir kez daha anmak istedim. İnşallah önümüzdeki zaman içerisinde de isimleri ve hayat hikâyeleriyle birer birer en ince ayrıntılarıyla araştırma, irdeleme ve paylaşma fırsatımız olur.
|