TEMBELLİK ÜZERİNE BİR DENEME Mücahit Koca Sayı:
64 - Nisan / Haziran 2010
I.
İnsanız, tembeliz!
İnsanız, tembeliz, deyişime birilerinin karşı çıkması için; bu kavramın nerede, nasıl kullanıldığının iyi bilinmesi gerekmez mi? İyi nedir, kötü nedir bilmeden geçmesin ömür, misali insandan modelini karşısına koyup; ruhen ve bedenen kâr ya da zararının hesap ve kitabını yapması istenmez mi?
İnsanız, tembeliz!
Çalışmak: Nimete şükür.
Tembellik: Nimeti kaçırmak.
Tembellik ile çalışkanlığın savaşı var.
İnsanız, tembeliz!
Geriye şöyle bir baktığımızda -daha ciddi olsun- geriye doğru yürümeye başladığımızda; bütün modernliğimize rağmen tarih olmuşlarla karşılaştıklarımızda; onlardan ne çok ayrıldığımızı görürüz. Bu öyle bir geriliktir ki eski; yani geriye bakarken karşılaştığımız tarih ne kadar çalışkansa; biz, yani bugün o kadar tembel. Tarih, ne kadar yetenekli ise bugün o kadar yeteneksiz. Tarih, ne kadar büyük eserlerin sahibi ise bugün o kadar küçük eserlerin sahibi...
İnsanız, tembeliz!
Şimdi gelin klâsiklerimiz olmuş olan; sanat-edebiyat, şiir, hat, resim, musiki ve mimarî eserlerine bir bakalım. Bir de gelin bu eserleri bugünün modern denen eserleriyle bir karşılaştıralım. Eğer aptal değilsek, tembellik yüzünden tarihtekiler gibi göremediğimiz, öğrenemediğimiz ve kotaramadığımız ne güzel görülecektir. Oysa -imkânlarımız düşünülünce- onlardan ileri olmamız gerekmez miydi? Geride bıraktıklarımızın, daktilosu mu vardı; bilgisayarı, interneti, elinin altında böylesi zengin arşiv ve kütüphaneleri mi vardı? Yoktu ama onlar ulaşılması gereken esere Fizan'da olsun ulaşırlardı.
Bu yüzdendir, Arap âlimlerinin, İran şairlerinin ve Yunan feylesoflarının tarih olanları etkilemeleri..
İnsanız, tembeliz!
Çalışkanın yüzü döner meyvelere güllere...
Tembelin nasibine zakkum düşer.
Tembellik, bu kadarla kalsa iyi... Eğer söz konusu olan sıradan insan değil de yetenekli ve modeli olan biriyse; onun sınıfta kalması da, sınıfı geçmesi de kendinden...
Tembelliğin başına toprak saç müslüman!
II.
Müslümanız,tembel değiliz!
Eğer müslümanlığımızın pratiğini tam yapıyorsak; bize açılan kapılardan giriyor, kapanan kapılara ise yaklaşmıyoruz demektir. Yani ne zaman kaybediyoruz, ne para! Ne yeteneğimizin keskin bıçağını köreltiyoruz ne de insanlığın maskarası oluyoruz. Ancak özlemle andığımız üstatlarımızın ve ustalarımızın yolunda hacca gitmeye niyetlenen karınca gibi “yolunda olsun ölürüm,” misali yürüyenlerden oluyoruz.
Müslümanız, tembel değiliz!
Hayrı, güzel yüzlü çalışkanlardan beklediğimiz içindir ki:
Mevlâna, Yunus ve Fuzuli gibi olmasa da yine büyük şairlerimiz yetişiyor.
Itri ve İsmail Dede Efendi gibi olmasa da yine büyük bestekârlarımız yetişiyor.
Şeyh Hamdullah ve Hafız Osman gibi olmasa da yine büyük hattatlarımız yetişiyor.
Mimar Sinan ve İvaz Paşa gibi olmasa da yine büyük mimarlarımız yetişiyor.
Müslümanız, tembel değiliz!
O yüzdendir; sonucu “hayır,” olmayan tüm çalışkanlıklara tembellik, diye bakışımız.
O yüzdendir, çok ama çok çalışmaya mahkûmluğumuz.
O yüzdendir, -ömrünü tüketmiş bir hiç olmamak için- yeteneği son kertesine dek kullanmak sorumluluğumuz.
O yüzdendir, “her haine yüz kahraman,” diye dişimizi tırnağımıza takıp direnmemiz.
Müslümanız, tembel değiliz!
Tembelliğin ruhunu ve bedenini ininden çek çıkar, kalesini yık; yerine yüzlerce burçlu çalışkanlık surunu dik.
Tembelliğin tedavisini insanlığınızda değil, İslâm'ınızda arayın.
Çalışkanlığın ateşini İslâm'dan alın, fişeğini ateşleyin!
|