Gönlümün Sonbaharı Rukiye Kököz Sayı:
65 - Temmuz / Eylül 2010
Üniversiteden dönüyordum soğuk bir sonbahar akşamında. Otobüs durağında bekliyordum. İnsanlar telâş içinde yürüyorlardı. Kimisi evine, kimisi hastaneye, kimisi düğüne, kimisi de... Acaba annesine giden var mıydı içlerinde? Derin buruk bir hüzün kapladı içimi. Baba ocağını hatırladım. Ben de anneme gitmek isterdim, sıcak çayını içip tatlı sözleriyle avunmak. Aniden bir ıslaklığın sızlatarak yanağımdan süzüldüğünü hissettim. Belki bir gözyaşıydı, belki de bir yağmur damlası, anlayamadım... Erken mi sarardı sonbahar bu sene? Erken mi büründü altın kırmızı elbisesine? Omuzlarıma oturan sonbahar bulutu kalbimi aniden umutsuzluğun buzu ile parçalamıştı sanki. Soğuk rüzgar o belirsiz acıyı söndürmeye çalışsa da ben onu bastıramadım, dindiremedim. Zira yağmur bulutundan daha ağır bir yük çökmüştü üzerime; gurbetin ağır yükü. Onu üzerimden atmak için insanlardan medet ummadım. Çareyi canımı bana emanet verende aradım. Hep ona sığındım. Ağlıyordu gönlümün sonbaharı. Yağmur yağıyordu, döküyordu boz rengini sönük toprağa. Birden gözüme yerde duran bir yaprak ilişti. Eğildim avucuma aldım. Rüzgârlarda savrulmuş, soğuklarda ezilmiş, yağmurlarda ıslanmış kendi ağacından, budağından ayrı düşmüş; tazeliğinden, ilkbaharından eser kalmamış, bitkin bir yaprak tanesiydi bu.
"Sen de mi?" diye sordum.
"Ben de" dedi. Nekadar da benziyorduk birbirimize. O ağacından ben de vatanımdan uzaktaydım. Aslında, ben de özlemlerde solmuş, ayrılıklarlarda kurumuş ve gurbet gözyaşlarıyla ıslanmış bir yaprak değil miydim?...
Binbir soruyla diktim gözlerimi âleme. Nasıl oldu anlayamadım ama bu sözcükler döküldü dudağımdan.
Seni gördüm son bahar akşamında
Öyle hüzünlü öyle kederli
Ellerimi uzattım sana, ulaşamadım
Garip yavrunun sesini duymaz mısın annem.
Islak yaprağı yaklaştırdım dudaklarıma
Öyle ıslak öyle bitkin
Nefes verdim ısıttım, ısınamadı
Bana sıcaklığını yollar mısın annem.
Açtım ellerimi aldım yağmuru kucağıma
Öyle soğuk öyle sessiz
Sığdırmak istedim süzüldü, tutamadım
Garip yavrunun elinden tutmaz mısın annem.
Bak sonbahar bitti beyaz taneler örttü gözlerimi
Öyle ani öyle tuhaf
Kaçmak istedim ağından, kurtulamadım
Garibine bir kefen almaz mısın annem.
Bakakalmıştım yaratanın eserine, doğanın solmuş güzelliğine, temiz nefesine, dalgalı bulutun sisle gökyüzünü örtmesine, yaprakların tek tek ağacından dökülmesine, rüzgârın onları uzaklara savuruşuna. Allah'ım, ayrılığın sesi on yılın arasından yeniden süzülüp gönlüme akmış, avucumdaki yaprak ise yıllarca içime gömdüğüm özlemi yeniden canlandırdı.
|