HİCRAN Ayşe Sena Ünsal Sayı:
44 - Nisan / Haziran 2004
Dağın üzerinden siyah bulutlar toplanmıştı. Anneannesine söylemişti fakat bir türlü hatırlayamıyordu. Bulutlar dağ tarafında mı yoksa deniz tarafında mı toplanırsa yağmur yağardı.
Dışarıya çıkacaktı. Fakat eskilerin gökyüzüne bakarak hava durumunu nasıl anladıkların bir türlü kavrayamamıştı.
O gün akşama kadar evde bekledi. Fakat yağmur yağmamıştı. İşyerinin bir çoğunu ertesi güne devretmişti. Fakat baktı ki dağ yağmur bulutlarını topluyordu. Demek ki bulutlar deniz tarafından gelirse yağmur yağacaktı.
Boş ver dedi kendi kendine bir gün daha böyle geçti işte. Kendisi eve mahkûmdu. Liseyi birinciliklerle bitirmiş. Tıp fakültesini kazanmış fakat tam beşinci sınıfta terk etmek zorunda kalmıştı. Kimsenin anlam veremediği bir karardı bu. Ama onun için inançları çok daha önemliydi. Fakat verdiği kararın doğru olduğuna emin olsa da içinde büyük bir burukluk vardı. Bu sene mezun olmuş ve hastalarını tedavi ediyor. Bu ne kadar adildi? Ne derece doğruydu. Evet belki bir çok vakıfta, hayır kurumlarında görevler olabilirdi. Fakat kaybettiği senelerini, hayallerini ona kim verebilecekti? Tek amacı çocuk doktoru olmaktı. Çocukları çok seviyordu. Onların hasta olup acı çekmelerine çok üzülüyordu. Sırf o küçük çocukları iyileştirmek için seçmişti bu mesleği. Öğrenimi boyunca da derslerdeki başarısı amacına sımsıkı bağlı olduğunu gösteriyordu.
Tus’u kazanma umuduyla derslerine hırsla sarılırken bu acımasız kararlar sonucunda pratisyen hekim bile olamayacağını bilmek onu yıkmıştı. Ama inançlarından taviz vermez yapısı ona bir kez daha kazanma hakkı veriyordu. Elbette ki Ahirette hakkını Allah katında isteyecek ve mükâfatını fazlasıyla alacaktı.
Zaman onun için okuma zamanı değildi. O anne olmak ve kendi çocuğuna bakmak istiyordu. Acısını, burukluğunu ancak bu şekilde hafifletebilirdi. Ve birçok çalışan kadının yapamadığını kendi yapacak başka insanlara ayıracağı vaktini ve bilgilerini bire bir çocuğuna verecekti. Mükemmel bir doktor olamadı belki ama mükemmel anne olmak için artık daha çok vakit vardı. Bu güne kadar öğrendikleri çocuğunun eğitiminde ve bakımında çok kolaylık sağlanacaktı. Hayat eksileri ve artılarıyla onun gözlerinin önündeydi. Hem kim bilir belki bir zaman sonra kurumlar örtüsüyle, inancıyla okumak isteyenlere de açık kapı bırakırdı. Neden mini eteğiyle dar pantolonuyla bir kız, kulağında küpesiyle erkekler okuma hakkına sahipken inancını simgeleyen örtüsüyle okuyamıyordu. Buna belki de hiç cevap veremeyeceklerdi. Çünkü sadece egoist bir düşünce tarzıydı. Açıklama yapmaya bile gerek duymayan.
“Çok düşündüm” dedi kendi kendine bak işte bu günde bulutlar dağın üzerine toplanmıştı. Artık çıkabilirim diye düşündü. Hicran adını koyduğu kızının paltosunu giydirip çocuk parkına doğru koyuldu… Hayat artık onun için bir tek kızından ibaretti…
|