Sünnet kulluktaki ısrarın adıdır Ziya Paşa Akyürek Sayı:
66 - Ekim / Aralık 2010
İnsanın öyle bir gönlü var ki, her dem bilinmek sevilmek ve bir sevgi ile çepeçevre sarılmak ister. Yalnızlığı başından atmak diler. Kovmak ister türlü belayı ve her an en uygun davranışı sergilemek ister. Alkış almak ister en yüce yerlerden. Derdini demek ister, demeden anlaşılmak bekler... Aşkı, o şiddetli muhabbeti, aramaya başlayınca gönlü; artık su arkını bulmuş demektir. Kimisi bilerek kimisi de bilmeden hep o aşkı arar durur.
Kul, kulluğunu bildiği müddetçe mutluluğu yaşar. Durduğu yeri bilenler hedefe nerden nasıl varacağını da bilir. Madem kulluk tacı başa geçirilmiş ve bir kabul olmuş; o zaman atılan adımlar bir gözden geçirilmelidir.
Hayatı en güzel yaşayan gibi yaşamak, O'nu taklit etmek ve Ona benzemeye çalışmakla mümkündür. Günün her anında başımıza gelen bir olayla alâkalı, O acaba bu durumda ne yapmıştı diyerek kul olduğumuzu en mutlu ve en sıkıntılı anımızda da unutmamış oluruz. Aşkın sokaklarında sevdamızı haykırırken gönlümüzde de en güçlü şelalelerin çağladığını duyarız. Aşığın gece Rabbiyle buluşması gibi “Rabbim diyorum daha ne deyim” sözleriyle buluşur ve her hadiseye âşıkların cezbesini dervişanın sadeliğini taşırız. Doktor gibi sağlıklı yaşamanın, psikologlar gibi ruha hâkim olmanın, sevgi adına en yüksek zirveleri tutmanın, insanî ilişkilerde parmakla gösterilen olmanın yolu sünnete ittibadan geçer.
Rabia'yı gece namaza kaldıran Hanuşe der ki: “Kalk Rabia! Erenlerin düğünü başladı gelinlerin süsü geldi.” Biz de aynı coşkuyla “ bakın ey âlem ben Muhammedîyim. Dünyanın bana içirmek istediği zehre değil, alnımdaki âlemlerin gıpta ettiği mühre bakın. Dünyanın kabul ettirmeye çalıştığı uzak hale değil, adım adım izlediğim yola bakın. Bakın da aşkı görün. Ben her hadise karşısında yolların geçit verdiği Zat'a vurgunum. Onun gibi yaşamaya niyetimden beri zorların adı kolay, geçilmez kanlı badirelerin adı, sulardan serin yollara inkılâp eyledi.” deriz.
Efendimiz (sav) gelince nasıl ki Mecusiler’in ateşi söndü bizim zamanımızda da nefsin bize vermek istediği ümitsizlik ateşi söndü. Nasıl ki Kisra’nın sarayları yıkıldı, aynen öyle de şeytanın yıllarca inşa ettiği benlik binaları temelinden çöktü. Nasıl ki Kâbe’deki putlar müşriklerin mahcubiyeti olarak yıkıldı, işte derdimize derman diye inandığımız yalancı hükümranlar hak ile yeksan oldu. Sünnet, Efendimiz’in hayatını büyük bir coşkuyla günümüze taşımak ve o bereketi hayata koymaktır. Hayatı iki dünya selameti kılmaktır. Bunalan ruhlara inşirah olan sünnet, yolunda gidenlere de ne vefalı mürşittir. Sünneti öğrenmeye çalışmaya niyet, o yolda atılan en anlamlı adımdır. Onun sahibini tanımak ne kadar da doğru bir karardır. Sünnet Efendimiz’le yaşamanın adıdır. Sünnet, kulluktaki ısrarımızdır. Sünnet, O'nun zamanını bugün aynı aşk ile yaşamaktır. Sünnet, sonsuzluk besteleriyle ölümü öldürmektir. Sünnet, şairin dediği gibi “Sevgi vefa istermiş vefasız olmaz derler / Aşkını Sevgili'ye varıp varıp sormaktır” kapısı beklenen Sultan'a her dem kabul arayışı içinde olmaktır. Derdinin boyasıyla tüm hadiseleri ve eşyayı boyamaktır. Sabır zamanında sabrı altın bilmek, koşturma zamanında durmayı ar saymaktır. Sünnet, hayatı okumaktır. Efendimiz'in Miraçtaki derdine ortak olmaktır.
|