OLAYLARA BAKIŞ Av. Kadir Bayrak Sayı:
62 - Ocak / Mart 2010
Diplomasinin 11 Eylül'ü…
İtalya Dışişleri Bakanı (Franko Frattini)nin, yayınlanmadan önce yaptığı değerlendirmede, ''Diplomasi samimiyete, gizliliğe ve güvene dayalıdır. Belgelerin yayımlanması sonrasında kimse kimseye güvenmez hale gelecektir. (Vikileks) belgeleri, diplomasinin 11 Eylül'ü olacaktır. Güvenlik açısından 11 Eylül dünya düzeninde nasıl bir değişikliğe yol açtıysa, (Vikileks) aracılığıyla yayımlanan belgeler de ülkeler arasındaki diplomatik ilişkilerde aynı çapta değişikliğe sebep olacaktır'' dediği belgeler yayınlanmaya başladı.
Belgelerin içeriğini, dünya kamuoyunda meydana getirdiği şaşkınlığı, diplomatik merkezlerdeki tahribatı bir kenara bırakalım. Hareketin lideri (Assanj), bilgilerin siteye kimler tarafından ve nasıl ulaştırıldığı, faş edilen ayrıntıların kime fayda sağlayıp kime zarar vereceği de şimdilik meselemiz dışında kalsın.
Bu hadise göstermiştir ki; günümüz dünyasında “bilgi” değerlidir. Emin ellerde çare, çözüm, deva olacak bilgi, kötülerin emrinde silaha dönüşebilir.
Nitelikli bilgi, devletlerarası münasebetlerde özellikle diplomaside gizli kalmak kaydıyla daha da değerlidir.
Yine bu hadise göstermiştir ki; bilgiyi transfer etmenin bugün için en hızlı, kolay ama yaygın, etkili yolu internettir ve kısa vadede ne görsel ne de yazılı medya internet teknolojisinin rakibi değildir.
Buna göre, bilgiye sahip ve başta internet olmak üzere teknolojiye hâkim olanların, hayatın her sahasını olduğu gibi zaten pamuk ipliğine bağlı ve her türlü manipülasyona açık diplomatik ilişkileri de istedikleri gibi yönlendirme imkânına sahip olacağı aşikârdır.
(Vikileks)e bir de bu gözle bakmak gerekir…
Kral çıplak
Yukarıda sözünü alıntıladığımız İtalyan Dışişleri bakanının belgelerin yayınlanması ardından diplomatik ilişkilerin eskisi gibi olmayacağı yönündeki endişesi yerinde olabilir. Ne var ki sırların ortalığa yayılmasının üzerinden kısa sayılmayacak bir süre geçmesine rağmen herkes bildik rolünü oynamaya devam etti, ediyor. Belgelerin yayınlandığı gün Amerika'da bulunan Dışişleri Bakanımız Ahmet Davudoğlu'ndan özür dileyen mevkidaşı Bayan (Klinton) bile… Bakanlığının kirli çamaşırları ortaya dökülen (Klinton)un çok da öyle şaşırmış, hayrete düşmüş bir hali yoktu.
Bu da gösteriyor ki, esasında kamuoyuna sunulan bilgiler, belgeler diplomatik merkezlerce bilinmeyen şeyler değil. Sam Amca'nın kendisi hakkında ne düşündüğünün oyunun diğer aktörleri de farkında. Belgelerin yayınlanması malûmun ilânı oldu bu anlamda. (Assanj) denen adam “kral çıplak!” dedi sizin anlayacağınız…
Niye şimdi?..
(Vikileks) isimli sitenin dünya kamuoyunu meşgul eden ifşaatlarından önce de yayını olduğunu ve bu denli olmasa da benzer mahiyette belgeler, bilgiler yayınladığını medyadan öğrendik. Büyük çapta, ses getirecek açıklamalarının olacağı da önceden biliniyormuş. Bu sebeple belgelerin yayınlanma zamanı dikkat çekiyor. Hemen bütün dünyanın 19-20 Kasım tarihlerinde Lizbon'da yapılan NATO'nun Füze Kalkanı Projesi'nin görüşüldüğü toplantıya kilitlendiği, burada alınan ve pek çok ülkeyi ilgilendiren kararların tartışıldığı bir dönemde (Vikileks) ortaya çıktı ve öncesinde konuşulanları unutturdu. Herşey bir yana füze kalkanı projesinin öngördüğü füzelerin topraklarımız üzerine konuşlandırılacağı dikkate alındığında Nato toplantısının önemi daha iyi anlaşılır.
Başta İran olmak üzere tehdit olarak algılanan ülkelerin isimlerinin resmi belgede yer almaması için Türkiye'nin gösterdiği gayret ve bunda muvaffak olması, füzelere komuta edecek ülkeler arasında bizim de olmamız diplomatik anlamda elde edilen başarılar olarak hanemize yazıldı. Ne var ki Türkiye'nin doğusunda bulunan ülkelerin füze teknolojileri anlamında Batıyı tehdit etmediği, tehdit etmek bir yana Batı ülkeleriyle vazgeçilmez ticari ilişkiler içinde oldukları dikkate alındığında füze kalkanı projesinin aslında tek bir ülkeyi korumak için hazırlandığı anlaşılır; İsrail…
Bugüne kadar yayınlananlar arasında İsrail aleyhinde tek bir belge olmayan (Vikileks)e bu gözle bakmakta da fayda var…
Yumurta
Geçtiğimiz günler üniversite öğrencilerinin yumurtayla sıkça anıldığı zaman dilimi olarak hafızalarda yer etti.
Konuşma yapmak üzere birini okulunuza davet etmişsiniz. O da davete icabet etmiş, gelmiş. Fikri, zikri, kimliği bir yana artık misafiriniz olmuş birini dinlemek yerine ona yumurta atmışsınız.
En rahat şekilde beyan edilmesi gereken yer olan üniversitede fikre tahammül göstermemişsiniz. Konuşmacınınkini alt edecek fikre sahip olmadığınızı baştan kabul ederek, ona yumurta atarak susturmayı tercih etmişsiniz.
Bir de yaptığınız maharetmiş gibi sizin üzerinizden türlü hesaplar peşinde koşan medyada boy gösterip, reklâmınızı yapmışsınız.
Filistinli çocuğun İsrail askerine attığı taş, Irak'lı gazetecinin Bush'a fırlattığı ayakkabı gücünü haklı ve mazlum olmaktan aldığı için atanlarını kahraman yapmaya yetmişti. Yumurtayı atan eller böyle bir hakka dayanmadığı için gülünç olmanın ötesine geçemedi…
İki dil
BDP bilerek ve kasıtla ortamı geriyor. Doğru veya yanlış bulsak da, beğensek de beğenmesek de iktidar partisinin kendisini ateşe atma pahasına başlattığı açılımın devam ettiği, Kürtçe bir devlet televizyonun yayına başladığı, Kürtçe yayın yapacak özel televizyonlara izin verildiği, üniversitelerde Kürtçe üzerine bölümlerin, kürsülerin kurulduğu, doğu ve güneydoğu Anadolu'ya tarihin en büyük yatırımlarının yapıldığı bir dönemde BDP kötü niyetli bir şekilde ortamı geriyor. İki dil, iki bayrak, ayrı silahlı güç talepleri ne demek Allah aşkına. Ergenekon ile PKK terör örgütünün organik bağının her geçen gün daha fazla ortaya çıkması mı BDP'yi bu kadar agresif yapıyor, insan düşünmeden edemiyor…
(Vikileks) depremi
Nihayet (Vikileks), mafya tabiriyle “öttü”… “Öttü” diyorum, çünkü belgeler beklenirken ortalığa, İslâm'ın “gıybet” dediği dedikoduları saçtı. Hangisi doğru, hangisi yanlış, seçilmesi zor yığınla dedikoduyu, sokaktan geçen adamın üstüne dökülen bir kova su gibi insanlığın üzerine boca etti.
Bunların çoğu, elçilerin çeşitli vesilelerle şahit oldukları duyumlar, edindikleri intibalar… İncelendikten, araştırıldıktan, birleştirildikten sonra değerlendirilebilecek, tek başına ispat niteliği taşımayan, yani belge olmayan bilgiler. Ham halde en fazla magazin haberi… İşte elçilerin raporları bu duyumlar, devletlerin arşivlerinden (Vikileks)e sızdırılmış…
Günlerce, hattâ aylarca önceden, birileri korkutuldu, kamuoyu meraklandırıldı… “Savulun belgeler geliyor” propagandasıyla, dünya öyle bir hazırlandı ve şartlandırıldı ki, bu dedikodular internetten yayınlanır yayınlanmaz herkes tarafından “belge” denilerek duyuruldu. Bir kısmı magazin haberi olacak, bir kısmı magazin haberi bile olamayacak bu dedikodulara, kamuoyunun “vay be!” demesi sağlandı. Gerçek ancak, 2 - 3 gün sonra görülür gibi oldu, dağın fare doğurduğu ise ancak bir haftada anlaşılabildi. Meraklandırma, korkutma, tedirgin etme, şaşırtma öyle etkili oldu ki, sitenin kimin marifeti olduğu merakı ikinci plânda kaldı. Birkaç gün geçip de “kim?” merakı ön plâna çıkmaya başlayınca kale gibi bir yeraltı sığınağı, şirket merkezi olarak gösterildi: Güneş görmediği halde yeraltında bahar ortamı sağlanan, kapısı 50 santim kalınlığında içinde neşeli, kapasiteli gençlerin çalıştığı bir kale… Ertesi gün de bunun başka bir şirkete ait olduğu haberi yayınlandı. Ama bütün dünyaya (Vikileks)in kale gibi bir yerden yayın yapacak güçte olduğu telkini yapılmış oldu. İnsanlarla dalga mı geçiyor bunlar…
Böyle, dünyayı aldatan ve şaşkına çeviren bir propaganda; devlet desteği olmadan, hattâ devlet kuruluşu olmadan mümkün olabilir mi? Siteye bilgi aktaran, bir baltaya sap olamadığı için Amerikan ordusuna kapağı atan, daha sonra ordudan kaçan, tecavüz zanlısı biri… Hele böyle birinin, bütün dünyayı aldatacak bir propaganda imkânına sahip olduğuna inananılabilir mi?
Milyonlarca bilgiden bahsediliyor… Yayının ne kadar süreceği de belli değil… Bu kadar bilginin ne kadar sürede toplanabileceğini, okunabileceğini, tasnif edilebileceğini ve değerlendirileceğini bir yana bırakalım; sadece fotokopilerinin çekilmesinin bile ne kadar süreceği düşünülürse, sitenin nasıl bir kadroya sahip olduğu az çok tahmin edilebilir. Böyle bir kadro devlet desteği olmadan, hattâ devlet kuruluşu olmadan istihdam edilebilir mi? Çeyrek yüzyılı aşan sürede elçiliklerden sızdırma işi de cabası… Mekânının, bütün dünyayı parmağında oynatan patronunun ve ekibinin korunması devlet desteği olmadan sağlanabilir mi? Hem de başta “süper güç” ABD olmak üzere bütün dünyaya karşı…
En büyük zararı ABD gördü. Dünya karşısında; dedikoducu, muhbir, güvenilmez, ispiyoncu personelle dışişlerini yürüten bir devlet durumuna düştü. Daha doğrusu öyle olduğu görüldü. Başta Türkiye olmak üzere bazı ülkelerden özür dilemek durumunda kaldı. Küçük düştü. ABD; 11 Eylül'de İkiz Kuleler suikastından sonra, Afganistan'ı işgal etmişti. Suikastı plânladığını iddia ettiği terörist başına yataklık yaptığını iddia ederek, koskoca ülkeyi, dünyanın gözü önünde işgal etmişti. Şimdi, üstelik bir de kendisini küçük düşüren (Vikileks) patronunu barındıran devleti, işgalden öte, yeryüzünden kazıması gerekmez mi?
Suni (Vinilks) depreminin kimin eseri olduğunu bilmek için dedektif olmaya gerek yok. İkiz Kuleler suikastında Yahudiler'in zarar görmediği hatırlanır, bu seferkinde İsrail'in kârlı çıktığına dikkat edilir ve ABD'yi devlet ciddiyetinin değil, lobi şirretliğinin yönettiği bilinirse her şey ayan beyan ortaya çıkar. Bir devlet başkanını budala maymuna çevirip kullanıp, paçavra gibi bir köşeye atanlar bu sefer dünyaya İsrail menfaatleri açısından bakmayan devlet görevlilerini ikaz ediyorlar ve akılları sıra Türkiye'ye de sinyal gönderiyorlar.
Meydan yerine heybetle dikilecek davaları olmadığı için hinliklere bel bağlayanlar, acınacak haldedir. (Ali Erdal, www.edebaliyurdu.com, 07.12.2010)
Kürtçülük Türkçülüğe hizmet ediyor!
“… Türkçe'nin yanında Kürtçe'nin resmî-gayri resmî alanlarda kullanılması yönündeki etnikçi hareketin kıymeti harbiyesi ne olabilir?
Birinci husus: Kürtçüler dışındaki Türkiye halkının Türkçe'ye muhabbetini arttırır!
İkincisi: Bunun bölücülük maksadıyla kullanılması Kürtçülük açısından beklenen sonuçları vermeyebilir.
Manavda “hıyar”a “xiyar”, “patlıcan”a “badılcan” veya “balcan” yazmakla ne yapılmış olunuyor? Türkiye'de hıyarın veya patlıcanın böyle etiketlere ihtiyacı yok! Hıyara xiyar yazmakla hıyarlıktan çıkmıyor!
Mesele şu: Bu etiketlerin Türkçesi mi, Kürtçesi mi okunur?
Bir sebükmağz “Türkler Türkçesini, Kürtler Kürtçesini okur” diyebilir.
Kürtler için Paris'te imal edilmiş Latin asıllı alfabeyi kaç Kürt biliyor?
Kaç Kürt bu alfabe ile okur yazar?
Diyarbakır'ın küfürbaz belediye başkanı, “oğlum anaokuluna gittikten sonra benimle Kürtçe konuşmuyor” diyor!
Hiç merak etmesin, Kürt vatandaşlar da başkanın oğlu gibi, Türkçe tabelaları okumaya devam edecekler.
Peki, Kürtçe ile günlük hayat dışında nasıl bir iletişim hayatı kurulabilir?
Kürtleri Kürtçe'ye mahkûm etmek, onların ufuklarını daraltmaktan başka bir işe yaramaz.
Kürtçe, şifahi (sözlü) kültürü çok zengin, fakat yazılı kültürü zayıf bir dil. Geçmiş yüzyıllarda yazılmış bilinen Kürtçe eserler iki elin parmaklarını pek fazla geçmiyor.
Modern dönemde Kürtçe şiir, hikâye, roman deneyen yazarlar var. Bu çaba da olumlu. Fakat, kısa zamanda binlerce şiir kitabı, hikâyesi, romanı olan bir Kürtçe edebiyat oluşturmak imkansız. Mehmet Uzun'un geçen yıllarda yayınlanan romanından sonra kaç Kürtçe roman yayınlandı? Kürtlerin de çok iyi bildiği bir dille Türkçe ile, bu yıl 500'den fazla roman yayınlandı! Bunun şiiri, hikâyesi, diğer türleri de var. Son yıllarda 30 binden fazla Türkçe kitap basılıyor, bir sene içinde.
Kürtleri Türkçe'den mahrum etmek, Kürtçeyi siyahileştirmek onlara yapılacak en ağır haksızlıklardan bir. Türkçe eserleri ile edebiyatımıza mal olmuş çok sayıda etnik olarak Kürt şahsiyet var. Kürtler onların eserlerini okumaktan bile mahrum olacaklar. …” (Asım YENİHABER, Yeni Akit, 23.12.2010)
|