ESMA'ÜL HÜSNA İLMİ RAHMAN ve RAHİM İSM-İ ŞERİFLERİ Ayşe Sena Ünsal Sayı:
62 - Ocak / Mart 2010
“İlâhınız bir tek Allah’tır. O’ndan başka ilâh yoktur. O Rahman’dır, Rahim’dir.” (Bakara Suresi 163)
Allah(cc) Rahman ve Rahim ism-i şeriflerini besmelede bir araya toplamıştır. Zat-ı Akdes’in sonsuz sıfatlarını bir araya toplayan lâfza-i celal ile başlayan ve başlara taç olan her hayrın başı bismillâh Er-rahman ve Er-rahim isimleri ile devam etmiştir. Lâfza-i celal ile içimizi titreten Halık-ı Rahmanımız ardından rahmet sıfatından türetilmiş Rahman ve Rahim isimleriyle içimize su serpmiştir ve biz kullarını sevindirmiştir. Rabbimizin Kur’ân-ı Kerîm’deki eğitim metodu budur. Önce uyarır daha sonra sevindirir. Hiçbir zaman önce sevindirip sonra korkutmamıştır. Rahmetini gazabına, cemalini celâline her daim üstün kılmıştır. Celâl silsilesinin ardından cemal silsilesinin gelmesi de Yüce Mevlâ’mızın rahmetinin bir nişanı hükmündedir.
“Rahmetim gazabımı geçmiştir.” (Kutsi Hadis)
Kur’ân-ı Mucizül Beyan Fatiha Suresi ile; Fatiha Suresi de Besmele ile başlar. Besmele ise Allah’ın isimleri ile başlamamız gerektiğini bize öğretir. Yani bu demektir ki; Zat-ı Akdes’in Allah, Rahman ve Rahim isimlerini iyi anlarsak besmeleyi daha iyi anlarız. Besmeleyi iyi anlarsak, Fatiha Suresini daha iyi anlarız. Fatiha Suresini iyi anlarsak Kur’an-ı Kerim’i anlamak için bir kapı aralarız. Rabbimizi daha iyi tanırız. Âlimler Kur’ân-ı Kerîm’in anahtarının Fatiha Suresi olduğunu, Fatiha Suresinin anahtarının ise besmele olduğunu dile getirmişlerdir. Besmele ve Fatiha Suresi’nde Allah, Rahman ve Rahîm isimlerinin ard arda geldiği açıkça belirtilmiştir. Fatiha Suresi’nde besmelenin ardından, “Âlemlerin Rabbine hamdolsun” diyerek başlayan Yüce Mevlâ O Rahman ve Rahîmdir diye devam etmiştir. Rahman ve Rahim isimlerinin hamda bağlanmasındaki hikmet de; Rabbimizin rahmetinin karşılığında O’na yapmamız gerekeni bize bildirir. İbadetin en küçük lâhzası hükmünde olan hamd Rahman-ı Rahim’e karşı yapmamız gereken şükrün dillendirilmesidir. İbadetin özüdür. Rahmetinin ve cömertliğinin karşısında Rabbimiz bizden üç şey ister. Nimetleri ve lütufları veren Halık-ı Rahman’ı zikretmek, fikretmek ve şükretmek. Biz de Lâfza-i Celal’in ardından Er-rahman ve Er-rahim isimlerinin rahmet ummanında kulaç atacağız. Nasibimiz kaç kulaç olur bilinmez. Sadece kulaçlarımızın kıyıya ulaşmamız için yeterli olmayacak kadar derin sularda bocaladığımızın farkındayız. Kıyıyı görmeye gücümüz olmasa da yolunda ölürüz. Rahman ve Rahim isimlerinin içerdiği anlamı daha iyi anlayabilmemiz sebebiyle bu iki ismi şerifi birlikte irdeleyeceğiz. O kadar iç içe geçmiş ki, birini anlayabilmemiz için diğerini çok iyi bilmemiz gerekiyor. Eğer Allah’ın sonsuz ve sınırsız rahmetini daha net ve berrak anlamak istiyorsak bu isimleri iyi bilmeliyiz.
Tüm âlem-i cihanda ne varsa insanda cem olunmuş yani toplanmıştır. Kâinatta ne mevcutsa insan vücudunda da mutlaka vardır. Su, toprak, demir, altın, gümüş, nikel ve benzeri maddeler insanda bulunur. Derler ki insan âlemin küçük bir minyatürüdür. İnsan küçük bir âlemdir, âlem ise büyük bir insan. Aynen bunun gibi Allah’ın isimleri de insan ruhunda toplanmıştır. Az veya çok bütün isimlerin tecellisi insanda görünür. Eğer insan bu isimlerin hakkını verir ve kendini geliştirirse o güzel esmalar onun ruhunda Rahman-ı Rahim’e açılan pencereler hükmünü alır. Bu esmalardan Rahman esması insanda eserini en kolay göreceğimiz isimlerden biridir. Allah’ın rahman isminin getirdiği şefkati ve merhameti en güzel anneler gösterirler.
Allah’ın rahmetini anlatırken Efendimiz şöyle buyurmuşlardır; “Allah rahmetini 100 parçaya ayırdı. 99 parçasını kendi yanında tuttu.1 parçasını yeryüzüne indirdi. İşte bu bir parça sebebi ile yaratıklar birbirine merhamet eder. Hatta yavrulu bir hayvan bir tarafını incitir endişesiyle ayağını yavrusundan sakınır.” (Buhari Edep /Müslim Tevbe/17)
Yine bir başka hadis-i şerifte; “Allah’ın 100 rahmeti vardır. Bunların yalnızca bir tanesini dünyadaki herkese vermiş, 99’unu da ahrete bırakmıştır. Kullarına ahrette bunlarla rahmette bulunacaktır.”
Rahmet meleklerinden tutun da, rahmet olarak nitelendirilen yağmura kadar kâinattaki bütün mevcudat ve mahlûkat Rabbimizin rahmetinin bir tecellisidir. Bizleri sırat-ı müstakime ulaştırmak için gönderilen iki cihan güneşi peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa(as) ve O’na gönderilen Kur’an-ı Hâkim Yüce Mevla’nın rahmetinin birer tezahürüdür.
Bu hadis-i şerif bizlere Rahman-ı Rahîm’in tüm merhametinin sadece %1’inin gelmiş geçmiş ve gelecekte dünyadaki tüm mevcudata indiğini anlatırken; anne kalbindeki şefkatin Allah’ın rahmetinin karşılığındaki acizliği içimizi rahatlatır.
Biz bu hadis-i şerif sayesinde; Allah’ın rahmetinin % 99’unu ahrete bırakmasıyla ikinci yaratılışa yani haşre ve ahrete ne kadar ehemmiyet vermemiz gerektiğinin farkına varırız.
Kelime anlamı olarak Rahman ism-i şerifi; gelmiş geçmiş ve gelecek, yarattığı bütün mevcudat ve mahlûkata merhamet eden, onların rızıklarını her daim düşünen ve verendir. Hayata dair lâzım ve lâyık ne varsa bağışlayandır. Rahmaniyyet; tüm yaratılmışlar hakkında hayır ve iyilikler dileyen, iyi kötü ayrımı yapmadan tüm âlemi cihana sonsuz bir merhamet sunan, koruyan gözeten hayır ve rahmetler sunan bir zatı ifade eder. Öyle büyük bir rahmet sahibidir ki; acıları, afetleri, dertleri, sıkıntıları, belâları giderir. Yerine güzellikler sunar. Besleyip büyütür, ödüllendirir, suçluları affeder.
Suresi Rahman adını almıştır. Bu sure ile Halık-ı Rahman’ın bizlere verdiği nimetler anlatılmış ve ardından belirli aralıklarla sorulmuştur; “Öyleyse, Rabbinizin hangi nimet ve kudretini inkâr edebilirsiniz?” (Rahman Suresi 13)
Rahman ismi cemidir. Bütün isimleri kendinde toplar. Meselâ Rahman Rezzak’tır, Naim’dir, Melik’tir, Halik’tır, Musavvir’dir ,Vehhab’dır, Fettah’tır, Semi’dir, Basir’dir, Lâtif’tir, Habir’dir.
Rahim İsm-i Şerifinin kelime anlamı ise şöyledir; çok merhamet eden, büyük nimetler veren, esirgeyip bağışlayan, sonsuz rahmet sahibi olan, verdiği nimetleri iyi kullananlara daha büyük ve ebedî nimetler sunan. Cüz-i iradesini doğru kullanan kullarına hidayet, iman ve ibadet saadetini kazandıran. İkinci yaratılışta; ahret hayatında yalnız mü’min ve bahtiyar kullarına ihsan ve ikramda bulunan zatı ifade eder. İman nurunun verilmesi ise Rahimiyyetin tecellisidir. Risale-i Nur Külliyatı’nda şefkatin Rahîm ismine tecelli ettiği yazılmaktadır.
Rahim ismi Kur’ân-ı Kerim’de 115 defa geçmektedir. Sadece Tevbe Suresi 128. Ayeti kerimesinde Rahîm ism-i Efendimizin sıfatı olarak verilmiştir.
Rahman ve Rahim İsimleri Arasındaki Farklar:
˜Rahman ismi dünyaya bakar, Rahim ismi ise ahrete bakar. Rahman ismi ezele, Rahîm ismi ebede bakar. Dünyadaki bütün güzellikler Rahmaniyyeti, ahirette kavuşacağımız ebedi saadet de Rahimiyyeti ifade eder. Derler ki büyüklerimiz; Allah dünyanın Rahman’ı, ahretin Rahimidir.
˜Rahman ismi birinci yaratılışa, Rahim ismi ise ikinci yaratılışa bakar.
˜Rahman ismi Rezzak’a; Rahim ismi de Kur’an-ı Kerim’de Gaffar ismi ile birlikte geçtiği için Gaffar’a bakar. Böylece diyebiliriz ki en büyük merhamet mağfirettir, bağışlanmaktır. En büyük saadette iman nurudur.
˜Rahman ismi kayıtsız koşulsuz bir rahmeti ifade eder. İrade beklenmez. İyilere de kötülere de tüm yarattığı mahlûkata ayırmadan merhamet eden, Rahim ismi ise koşullu bir rahmetin tecellisidir. İnsanın cüz-i iradesi sonucunda sadece kendisine iman edenleri, hizmet edenleri, ibadet edenleri, hayır ve hasenat işleyenleri kısacası sırat-ı müstakim yolcularını güzel ve doğru davranışların ödülü olarak Cennette sonsuz rahmetle karşılayacağını anlatır. Cennette cemaliyle müjdeler.
“Allah müminlere karşı çok merhametlidir.” (Ahzab Suresi 43)
Rahim ismi bize ahiret için çalışmamız gerektiğini öğretir.
˜Rahman ismi Cenab-ı Hakkın zatî ismidir. Kullarından hiç birisine verilmez. Rahim ismi kullarına verilebilir.
˜Rahman ismi nefislere, Rahim ismi kalplere hitap eder. Rahman ismi insanın nefsanî isteklerini karşılarken, Rahim ismi de kalplerimize iman nurunu ve hidayeti nakşeder. Yani Rahman maddî ve cismanî ihtiyaçlarımıza, Rahim ismi ise manevî, kalbi ve de ruhi ihtiyaçlarımıza cevap veriyor.
˜Rahman ismi sınırsız ve sonsuz bir rahmet kaynağını ifade ederken, Rahim ismi hususi bir rahmete işaret ediyor.
Bütün insanlar çalışmaları karşılığında yeryüzünde bire on, yirmi, otuz kazanırlarken ahirette Allah bir hasenata yüzlerle binlerle sevap vermekte.
Bakara Suresi 249’da bir sadakaya 700 kat sevap vereceğini belirtiyor. Bu Allah’ın Rahim ismindeki rahmetin büyüklüğünün bir nişanıdır.
Sayısız nimetler, rızıklar ve lütuflar veren; imanlı imansız tüm yarattıklarının rızıklarını teker teker düşünen ve hesapsız ileten, şu küre-i arz sofrasında hayvanlar, bitkiler ve insanlar için sayısız güzellikler hazırlayan Rabbimiz her şeyi düşünmüş. Bütün rızıklar mütemadiyen; gün be gün veriliyor. O varlık neredeyse rızkını orada buluyor. Bir gün dahi unutulmuyor. Her daim düşünülüyor. Bununla birlikte beslenmeleri için gerekli organlar ve teçhizat kendilerine verilmiş. Meselâ hayvanları ele alırsak onların bünyeleri için ne gerekliyse ayaklarına gelen rızıklarda onlarla eşdeğer. Sürünerek gezen yılanların rızkını gönderen Mevlâ’m, zürafaları da düşünmüş ve ağaçların tepelerinde yapraklar yaratmış. Ya küçücük böcekler nasıl da rahat besleniyorlar. Minicik kurtçuklar; tüm zayıflıklarına ve acizliklerine rağmen nasıl da kolay rızıklandırılıyor ve meyvelerin en güzel yerlerini yiyiyorlar. Peki ya toprağa bağlı bitkiler? Onlar daha da güçsüz. Fakat her şey ayaklarına gelmiş. Yaşamaları için kıpırdamaları bile gerekmiyor. Güneş onlar için ab-ı hayat sunarken, köklerinin bağlı olduğu toprak içindeki mineralleriyle yaşam saçıyor. Sıcaktan bunaldıklarında ise pamuk misali bulutlar su katreleriyle hayat sunuyorlar. Zahmetsizce besleniyorlar. Hattâ öyle narin ve nazenin yaprakları da var ki; ciğerleri hükmünde nefes alıp vererek havayı teneffüs ediyorlar. Tüm bunlar tek başına olabilir mi, böyle bir düzen kendi başına hüküm sürebilir mi? Elbette ki hayır onları besleyen bir Halık-ı Rahman bir Rezzak-ı Kerîm var.
Denizdeki balıkların rızıkları zahmetsizce ayaklarına gelirken, bitkiler ve ağaçlar tüm yaratılmışlar için ayaklarımıza serilmiştir. Üstadın deyimiyle zemin bir sofra gibi süslenmiştir önümüzde. Karanlık denizlerin dibindeki, toprağın derinliklerindeki gözle görünmez canlıları bile doyuran, onların layık oldukları rızıkları mütemadiyen veren bir Halık-ı Rahman var. Bu açıdan baktığımızda Rahman ismi şerifi Naim ismine bakar. Rahman isminin tecellisi tüm mevcudatı kapsar. Hiçbir nefis bu ismin dışında kalmamıştır. Her bir nefsin ihtiyacı olan ne ise Rahman-ı Naim tarafından mütemadiyen ummadıkları yerlerden karşılanır. Herkese her zaman şefkat gösterendir. Her canlı Rahman isminin rahmetinden tıpkı tüm çiçeklerin aynı anda güneşten faydalanması gibi yararlanır.
“Yeryüzünde rızkı Allah’a ait olmayan hiçbir canlı yoktur. O onların karar kıldıkları yerleri de emaneten durdukları yerleri de bilir. Onların hepsi apaçık bir kitaptır.” (Hud Suresi 6)
Kayanın ortasındaki kurtçuğun ağzına yem koyan Rezzak-ı Rahîm’in yeryüzündeki halifesi, en kıymetli ve şerefli misafiri olan biz insanlara sunduğu lütuf ve nimetler ise saymakla tükenmez. Tabiî ki görebilenler için…
Âlem-i Cihanda iki büyük kitap vardır derler. İlki Kur’ân-ı Mucizul Beyan ikincisi ise Kâinat kitabıdır. Görmesini bilenler için baktığımız her şey Allah’ı hatırlatır. Kâinat kitabı bize Allah’ı anlatan sayısız mesajlarla doludur.
Başımızı yukarıya kaldırıp gökyüzüne baktığımızda ahenkle idare edilen gezegenleri, yıldızları, ayı ve güneşi görürsünüz. Haşir meydanının etrafında 2500 yıllık bir zamanı 1 yıl gibi kısa bir sürede tamamlayan dünya ve uydusu aya baktığımızda öyle bir kemalât görürüz ki¸ milim şaşmadan yollarında ilerlerler ve asla çarpışmazlar. Kendileriyle çarpışmadıkları gibi diğer yıldız ve gezegenlerin hudutlarına da ilişmezler. Her şeyin bir düzeni ve dengesi vardır. Üstad der ki; Âlemde her şeyin bir kemalât noktası ve meyli vardır. Varlık âleminde her şey o kemal noktasına doğru mükemmel bir şekilde hareket etmektedir. Bu terbiyeyi veren ve yetiştirenin de Rabbimiz olduğuna dikkat çekerken Rab ismini de böylece açıklar; yetiştiren terbiye eden.
Öyle mükemmel bir dengedir ki bu; aklı olan herkes bir yaratıcının varlığına şehadet eder. Bilir ki mutlaka kudretli bir yaratıcı tarafından yapılmıştır.
Yeryüzüne doğru indiğimizde dimdik duran dağları görürsünüz. İçlerinde bizler için tatlı şifalı su kaynaklarını, bitkileri, çeşitli mineral, mücevher ve madenleri saklamaktalar. Elbette bunlar tek başlarına orada olamaz.
Okyanus ve denizlere gelince; büyük bir hızla dönen dünyada asla taşmazlar. Acı tatlı sular dahi birbirine karışmaz. Hiçbir deniz diğerinin hakkını gasp etmeden varlığını sürdürmekte. İçindeki tüm canlılar ihtiyaç duydukları rızıkları suyun içinde bulabilmekte. Anlarsınız ki; onlara bu düzeni ve gücü veren, denizlerin üzerinde gemileri yürüten bir Rahman-ı Lâtif olmalı. Gemileri suyun üzerinde tutacak zekâyı insanoğluna verecek bir Halık-ı Rahman olmalı.
Bakarsınız ki tüm yeryüzü bir davet sofrası gibi serpilmiş. Çeşitli güzellikler ve nimetlerle bezenmiş. Hayvanlar ve insanlar için bu rızıkları veren biri olmalı. Bir de tükenmiyor, ağaçlar devamlı meyveler veriyor. Her bahar yeryüzü tekrar şenleniyor. Bir de her mevsim farklı meyve ve sebzelerin bizi beklemesi ise son derece gizemli. Öyle bir lezzet ki tek değil çeşitli, öyle bir cömertlik ki, her daim tazedir. Her bir bitki aynı topraktan, aynı güneşle aydınlanmış, aynı su ile sulanmış fakat her meyvenin lezzeti ayrıdır. Rezzak-ı Rahman her şeyi özenmiş de yaratmış. Bu güzellikler her faniye pay edilmiş. Herkese yetecek miktarda nimet rızık ayrılmış. İkram eden Rahman-ı Kerîm her kulunu düşünmüş ve sofrasında onlara da yer açmış.
Bütün nimetler ikram edeni ispat eder ve zikrederken her nimetin üzerinde ikram edilenin isminin yazılması da bir o kadar düşündürücü.Kullarını sevindiren yüce Allah; verdiği nimetler karşılığında şükredenleri, hamd edenleri, zikredenleri, o nimeti yaratanı fikredenleri Rahimiyetiyle ebediyen tenvir edecek, nurlandıracak.
İnsan bu yolun en kıdemli yolcusudur. Rahman-ı Rahîm’in yeryüzündeki tek halifesi ve isimlerinin küçük bir nüshasıdır. İnsanın ruhundaki iman nuru ise Allah’ın Rahîm isminin tecellisidir. Allah azze ve celle insanoğluna kulluk vazifesini vermiş ve kulluğa nail olabilmeleri için de gözlerinin önüne kâinat kitabını açmıştır. Onu sayısız nimetlerle donatmıştır. Cenab-ı Hak kendini tanıtmak için tüm güzellikleri gözlerimizin önüne sermiş ve sonra da kararı insanın cüzi iradesine bırakmıştır. Bizler aciz biçaresiz değiliz. Akıl ve fikir sahibi kişileriz. O sebeptendir ki bize düşen; Rabbimizin Rahman isminin tecellilerini görmeye ve tanımaya çalışmak, imanımızı hakiki imana çevirmektir. Bütün bu nimetleri bize veren Rabbimizi ibadetin en küçük nüshası hükmünde olan hamd ile anmalıyız. Eğer şükretmez ve fikretmezsek o akılsız hayvanlardan ne farkımız kalır?
Rahmaniyette kula düşen görev; Allah’ın rahmetinin tecellilerini kendi üzerinde göstermektir. Yardım elini tüm yardıma ihtiyacı olanlara, muhtaçlara ve acizlere uzatmaktır. Fakir fukara, güçsüz, yardıma muhtaç kim varsa elinden tutmalı lâyık olduğu yardımı Allah’ın bize verdikleri nispetinde; imkânları dâhilinde yapmalıdır. Kul olmanın bir göstergesi de budur. Allah rızası için Allah’ın kullarına yardım etmektir.
“Ey iman edenler! Size verdiğimiz rızıkların hoş ve temiz olanlarından yiyin ve Allah’a şükredin! Eğer yalnız O’na kulluk ediyorsanız.” (Bakara Suresi 172)
Yerken bizim için onları yaratanı düşünmek, onları yiyebilmemiz için bize dilimizi, dişlerimizi, sindirim sistemini, midemizi var edeni fikretmek gerekir. Yediklerimizi Allah’ın adıyla, Allah’ın izni ile yemek bizi şereflendirecektir. Böylece hem rızkımız bereketlenecek, ahirette huzur gelecektir. Rahman ve Rahim isimlerinin kapıları önümüzde açılacaktır
Allah azze ve celle Subutî Sıfatları; Hayat, İlim, İrade, Kudret, Semi’, Basir, Kelam, Tekvin ile her daim insanların yardımına koşandır. Allah Semi’dir, Basir’dir, Âlim’dir. Görür, işitir ve bilir. Kim aç, kim neye muhtaç bilir.
“Tefekkür gibi ibadet (nafile) yoktur.” (Hadis-i Şerif)
İnsan düşündükçe önündeki kilitli kapılar açılacak yakin gerçekleşecektir. İlimden kalbe, nefisten ruha, ruhtan sıra geçilecektir. Düşünen insan, daha iyi görür, daha iyi gören daha güzel inanır, imanını güçlendiren ise tüm hareketlerini kontrol eder ve Allah rızasının gayrisinden yüzünü çevirir. İşte o andan sonra Rahîm ismi ile hasbıhal başlar.
Er-rahman ve Er-rahîm isimlerini güzel anlayabilmek için çaba sarf eden insan bir hikmet güneşi, saadet aşığı haline gelir. Kâinatta bir tefekkür yolculuğuna çıkar. Dünyaya ve olaylara bakış açısı değişirken, yaptığı her hareketin farkına varır.
Rahimiyyette insana düşen görev şudur ki; doğru yoldan sapan insanları hidayet güneşi ile aydınlatmak, onların sırat-ı müstakime; cennete giden yola ulaşabilmeleri için kalben dua ile desteklerken ilmen bilgilendirmeli, hareketlerimiz ile örnek olmalıyız. Biz hidayet veremeyiz. Hidayeti ancak ve ancak Allah (cc) nasip eder. Bizler sadece destek olup, yaptığımız ibadetin bize verdiği güzellikleri gösterebiliriz. Gerisi kişilerin cüzi iradesine ve Allah’ın rahmetine bağlıdır.
Çevresindekilere maddî ve cismanî yardım eden insan Rahman isminden, sırat-ı müstakime ulaşmaları için uğraşan insan Rahîm isminden feyiz almış demektir.
Feridüddin Attar Mantıku’t-Tayr’ında Hırsızın Ekmeği adıyla bir hikâye anlatır:
Bir eşkıya adamın birini zorla kaçırır ve kafasını uçuracaktır. Sandalyeye bağlar ve kılıcını almak için çıkar. Geldiğinde adam ekmek yemektedir. Sinirle o ekmeği kimin verdiğini sorar. Adam eşkıyaya eşinin verdiğini söyler. Ekmeğin kendi ekmeği olduğunu anlayan eşkıya birden kılıcını bırakır ve der ki;
Artık senin canın bana haram oldu, sana zarar veremem, der.
Rahman-ı Kerîm’im, Gaffar-ı Rahîm’im…. Merhametten yoksun görünen bir eşkıya evindeki ekmeği yediği için adama zarar vermiyor, ilişmiyor. Biz kulların ki dünyaya geldiğimizden beri senin ekmeğini yemekteyiz. Senin havanı teneffüs etmekte, senin suyundan içmekteyiz. Rezzak isminin tecellisi nimetler ile beslenmekteyiz. Kerem et bize ey Rahman! Rahman isminle bizi şenlendirdin, Rahîm isminle şereflendir. Rahmetin öyle büyük ki; düşünsek anlamaktan aciz biçare kullarını haşirde ve ahirette yalnız başına bırakma. Bizlere iman lezzetini tattır ey Rahim! Mağfiret et bizlere ey Gafur! Yokluktan gelen biz kullarını dünyayla nimetlendiren sensin Ya Rabbim… Bizi imanla haşreyle, Cennetinle müjdele, Cennette kavuşanlardan eyle. Sınırsız lütuflarla biz kullarını sevindiren Rabbim; sayılı nefeslerimizi senin rızan doğrultusunda alıp vermeyi nasip eyle. On sekiz bin âleme rahmet olarak gönderdiğin Habibullah’ın yolundan ayrılmamamızı nasip et.
Lütufların, ihsanların, nimetlerin, rızıkların, cömertliğin sonsuz ve sınırsızdır. Sen dünyanın Rahman-ı Gani’si, ahiretin Gaffar-ı Rahîmisin. Bizlerden Rahmaniyyetini ve Rahimiyyetini esirgeme. Bizim de tüm yarattıklarına şefkat ve merhametle bakmamızı nasip eyle. Merhamet sahibi olanların en merhametlisisin. Habibullah’a sınırsız şefaat hakkını vermen de senin Rahîm isminin bir göstergesidir. Habibin Resulü Ekrem’i Makamı Mahmud’a, bizi Habibine ulaştır. Ahirette kapılarını sonuna kadar açacak olan Rahim isminin hazine sandığından bizleri de nasiplendir. Baki bir hayatın ebedi lezzetlerini bize de tattır. Cömert sensin, Malik sen, Fettah sensin, Gaffar sen, Rahman sensin, Rahim sen. Haşrin, ahretin, Cennetin güneşi Rahim isminin sahibi sen.. Zerre kadar hamd ibadet hayır ne varsa yücelten sen, biri milyona eşdeğer kılan yine sen. Cennette sonsuz dereceler bahşeyleyen, Kevser şarabından lütfeyleyen sen. Cenneti altından ırmaklar akan köşklerle süsleyen Rabbim! Biz kullarını mahrum, mahzun, mahcup eyleme. Resulünün yüzü suyu hürmetine bize de Rahîm isminle tecelli et. İki cihan saadeti nasip eyle. Elimizden tut ne olur. Sırat-ı Müstakime ulaştır, düştüysek kaldır, dünyada açtığın maddî ve manevî kapılara ahirette yenilerini de ekle. Lütfeyle seni sevelim, lütfeyle kulluk edelim.
Ezelden ebede, yerden göğe tüm mahlûkatın Rahman’ı Allah’ım!
Alıp verdiğimiz nefeslerden birinin şükrünü ödeyemeyiz Sultanım!
Biz kullarını dünyada sayısız nimetlerle şereflendiren Rahman’ım
Kalplerimizi iman nuruyla nurlandırdın, ruhumuzu aşkınla yaktın
Rahman isminle dünyamızı aydınlattın, Rahim isminle muamele et
Dünyada nuru iman, ahirette Cennet, Cennette Cemalini bahşet…
Rahman da sensin, Rahim de sen, Kerîm de sensin Gafur da sen;
Varlığımızın yegâne sahibi, şahidi sen, veren sensin, alan da sen Varlık içinde yüzdürdüğün bizleri Rahim isminle mağfiret eylesen…
|