Olaylara Bakış Av. Kadir Bayrak Sayı:
73 - Temmuz / Eylül 2012
SATRANÇ
Kamuoyuna yapılan açıklamalara göre, rutin görevini icra eden bir savaş uçağımız Suriye topraklarından ateşlenen silahlarla düşürüldü. Bir devletin diğerinin uçağını düşürmesi devletlerarası ilişkilerde normal bir hadise değil. Dünyanın, devlet idare anlayışı en ilkelinden en gelişmişine bütün ülkelerinde bu bir savaş sebebidir. Nitekim olayın netlik kazanmasının ardından aynıyla mukabele edilmesinden savaş ihtimaline kadar pek çok alternatif dile getirildi.
Devletlerarası ilişkiler karmaşıktır. Satranca benzer. Rakibinizin ileriye dönük hamlelerini öngörmeniz ve buna göre hareket etmeniz gerekir. Çoğu zaman tek bir rakiple de mücadele etmezsiniz, müşahhas olayda menfaati olan pek çok ülke hattâ sizin menfaat sağlamanızı istemeyenler de oyuna müdahil olur.
Düşen uçak bizim, düşüren de Suriye. Suriye'yi böyle bir hamle yapmaya iten saik nedir, bu konu üzerinde uzun uzadıya yorumlar yapılabilir. Ama bu hadise sonrasında yaptıkları açıklamalar ve takındıkları tavırlarıyla pek çok ülke de meseleye dâhil oldu; Rusya, İran, Çin, İsrail, başta Amerika olmak üzere Nato'ya bağlı batılı ülkeler hemen akla geliverenler.
Emin olun, ne bizden ne de Suriye'den yana tavır takınan ülkelerin hiçbiri hakkı ortaya çıkarmak için mücadele etmiyor. Hepsinin bir plânı var ve o plân doğrultusunda hareket ediyorlar. Böylesi bir ortamda bize yakışan, kimsenin dümen suyuna girmeden, kimliğimize, tarihten gelen devlet geleneğimize uygun şahsiyetli tavır sergilemektir.
TAVRIMIZ…
G-20 zirvesi ve BM bünyesinde düzenlenen bir kısım toplantılara katılmak üzere Güney Amerika'da bulunan başbakan Erdoğan, Dağlıca'da yaşanan terör saldırısı sebebiyle yurda plânlanandan bir gün önce dönme kararı almıştı. Başbakan havadayken gelen Türk jetinin düşme haberi üzerine uçağı İstanbul yerine Ankara'ya indi.
Havaalanında basın toplantısı düzenleyen Erdoğan, buradan resmî konuta geçerek güvenlik zirvesini topladı. Toplantı sonrası kısa bir açıklama ile yetinilirken, meselenin esası hakkında da çok renk verilmemesi dikkat çekti.
Geçen süre zarfında savaş beklentisi içinde yazılar yazıp manşetler atanların beklentilerinin aksine iktidar ve muhalefet kanadından gelen soğukkanlı beyanatlar sıcak gündemi bir nebze olsun rahatlattı.
Mecliste grubu bulunan parti liderleriyle yapılan görüşmeler neticesinde de askerî müdahale dışındaki alternatifler değerlendirilerek diplomatik yolların kullanılması yönündeki kanaat öne çıktı.
Bu kararın incinen millî duyguları tam olarak tatmin etmediği muhakkak. Ne var ki her hal ve şartta son ihtimal olarak düşünülmesi gereken savaşın, bir ülke için nasıl bir yıkım meydana getireceğini iyi değerlendirmek ve savaş neticesinde bizim ne kazanıp kaybettiğimizden çok bizleri savaşa sokmakla kimlerin neler kazanacağını da hesaba katmamız gerekir…
TERÖR
Aslında terörü konu edindiğimiz elinizdeki sayıda, Olaylara Bakış'a terörle ilgili bir başlıkla, özellikle de Dağlıca'dan gelen şehit haberleriyle başlamayı uygun görmüştük. Ancak savaş uçağımızın düşürülmesi haberi kamuoyunun olduğu gibi bizim de ilgimizi üzerine çekti.
Zamanlama olarak birbiri ardına gelen iki üzücü olayın ancak birlikte değerlendirildiğinde bir anlam ifade edeceğine inanıyoruz. Tıpkı Mavi Marmara gemisi ile İskenderun'daki bir askerî üssümüze düzenlenen saldırı gibi. Biri sınırlarımız içinde, diğeri dışında vuku bulan iki hadisenin de aynı merkez veya merkezlerden plânlandığında hiç şüphe yok.
Dağlıca'daki karakolumuza düzenlenen saldırı sonrası gazete manşetlerine yansıyan haberler de gösterdi ki Başbakan'ın yurt dışı gezileri esnasında özellikle de ABD Başkanları ile yapacağı görüşmeler öncesinde bir terör saldırısı düzenlenmiş ve neticesinde çok sayıda şehit vermişiz. Millette infial meydana getiren bu tip saldırıların hemen ardından, kamuoyunun ilgisini başka yöne çekecek farklı hadiselerin olması da vaka-ı adiyeden… Bütün bu saldırıların ortak bir dili, vermek istediği bir mesaj olmalı.
Bölgesinde ve dünyada lider olma iddiasındaki Türkiye'nin ve onu idare eden devlet adamlarının verilmek istenen bu mesajlara cevap verme zamanı gelmedi mi!..
HA HASAN'A, HA SANA…
İnsan kaynağımdır, tevhid havuzum
İslâm'ın dışında arama beni
Muhammed'ül Emin tek kılavuzum
Putların peşinde arama beni
Diyen şair ve yazar Abdürrahim Karakoç vefat etti. Allah rahmet eylesin. Rahmetliyle konferans vermek için geldiği Bilecik'in Bozüyük ilçesinde bir röportaj yapma fırsatımız olmuştu. Dergimizin 31. Sayısında yayınladığımız o röportajdan kısa bir bölümü sayfamıza taşımayı uygun gördük:
–Kendinizi Türk edebiyatı içinde,
a)Kime mümasil,
b)Kime en uzak,
c)Kimin yolunda
d)Kime düşman buluyorsunuz?
Burada özellikle kime mümasil şıkkı üzerinde durdu.
–Kimseye mümasil değilim.
Dedikten sonra:
–Gölgede duranın gölgesi olmaz.
Sayın Karakoç şiirleri hakkında şöyle dedi:
–1958 yılına kadar yazdığım şiirler, -ki bunlar toplansa 2 kitap olur- hamlık döneminin şiirleri diye kimseye göstermeden yaktım. O şiirlerle okuyucunun karşısına çıkılamazdı.
Bu hususu ayrıca konferans esnasında da söyledi. Kime en uzak sorusuna da müşahhas bir isim zikretmedi:
–Uzak gibi görünüp şiirini beğendiğim insanlar olabileceği gibi yakın gibi görünüp şiirini beğenmediklerim de vardır.
Kimin yolunda sorusunda da kime mümasil şıkkına benzer cevaplar verdi. Kime düşman sorusuna:
–Şiir yazdığını zannedip, şiiri katledenlere düşmanım!
–Son yüzyıl edebiyatımızda en beğendiğiniz şairimiz kimdir; ne yönden beğeniyorsunuz?
–Son yüzyıl içinde en beğendiğim şair için bir isim vermek gerekirse Necip Fazıl… Bir de Mehmet Akif…
…
–Başta dil olmak üzere bütün kıymetleri âdetâ kasıtla tahrip edilen bir ülkede ne yapılabilir? Bugün bu yönde kimleri takdir ediyorsunuz? Bu yolda yapılanları yeterli buluyor musunuz? Sizin projeleriniz var mı?
–Dil önemlidir. Türk dilini aşiret diline çevirmeye çalışanlar var; bunlar resmî anlayış, basın. Fikirlerimi yazıyorum, şiirlerim projelerimdir.
|