Özal öldürüldü mü? Gönüldaş Sayı:
74 - Ekim / Aralık 2012
Ben rahmetli Turgut Özal’ın şehit olduğu kanaatindeyim. Rahmetlinin ilk meydana çıktığı yıllarda – yakın dostlarım şahittir – onun için “İkinci II. Abdülhamid” demiştim. Sonunda, onun gibi Türklük ve Müslümanlık düşmanları tarafından makamından edildi.
Uzun vadeli düşünen bir insandı. O da Ulu Hakan gibi Türk milletinin bir potansiyel güç olduğunun farkında idi. Takip ettiği ince ve aktif siyasetle “Adriyetik’ten Çin Denizi’ne” geniş saha üzerindeki potansiyel gücü harekete geçirmeye çalıştı. “İngiliz milletler topluluğu” palavrasına hayran olanlar, “Avrupa Birliği”ni mümkün gören, hattâ içinde bulunmamız gerektiğini söyleyenler ve İsrail’in patronluğuna gülümseyenler, Alman birliğini alkışlayanlar, ABD’nin birleşik devletliğini takdir edenler, iş bizim birleşmemize ve liderliğimize gelince kırmızı görmüş boğalar gibi saldırmıyorlar mıydı? Hayalinin bile kurulmasının suç sayıldığı bir atmosferi değiştirdi, bize ve Orta Asya’daki kardeşlerimize, bunun mümkün olduğunu gösterdi. “Uyuyan dev”i harekete geçirebileceğini anlayanlar, onu saf dışı etmekten başka çare bulamadılar.
Doğrudan öldürmek şeklinde olabilir veya olmayabilir… Onu madden ve manen sistemli bir şekilde yıprattılar. Milletin onu bağrına basması, düşüncemin kitleler tarafından da hissedilmesindendir.
Çok kişiden duymuşuzdur: “Öldüğüne inanamıyorum!..” Aslında bu, “Onun takip ettiği uyuyan devi harekete geçirme aksiyonu, onun fani bedeni ile birlikte son bulmuş olamaz.” demekten başka bir şey değildir. Nitekim, bugün; milletin Mesut Yılmaz’ı cezalandırması ve “Onun izinde olduğunu”, “Baba”sına rağmen, yarım ağızla da olsa, söyleyen Çiller’i (ihtiyatlı bir şekilde) mükâfatlandırmasının altında da bu psikoloji yok mudur? Yine, pek çok kişinin “onun devamı” havaları, Yılmaz’ın veliahtlığa özenir gibi tavırları (sayın Yılmaz, hiçbir şeye kendini tam verecek cesarete sahip değildir) onun, millet ruhunun derinleri ile olan bağındandır. “Devamıyım” havalarına girenlerin ciddî şekilde ortaya çıkamayışları da onun takip ettiği yolun çok çileli olmasından ve kendilerinin de enerjiden ve ince siyaset dehasından mahrum oluşlarındandır. Cumhurbaşkanlığını bırakıp tekrar parti kuracak ve milletten tekrar iktidar talep edecek ve cumhurbaşkanı olmak hatasını telâfi edecekti. Millet de büyük ihtimalle buna evet diyecekti. Demek ki Özal; öldürmekten başka diskalifiye yolu olmayan nadir aksiyonculardan biriydi.
Bu enerjiye ve ince siyaset dehasına sahip birini, Müslümanlık ve Türklük düşmanları saf dışı etmek istemezler mi hiç? Tarihte bunun benzerleri yok mu? Fatih Sultan Mehmet’in bile zehirlendiği, aradan kaç yıl geçtikten sonra anlaşılabilmiş değil midir? Rahmetli; - bilerek veya bilmeyerek – yolunu tıkayanlara üzüntüsü ile kriz geçirmiş olabilir. Sağlığının ihmale terk edildiğini bilmeyen mi var? Hele bu krizin Orta Asya’ya yaptığı geziden sonra olması, düşüncemi doğrulamıyor mu? Bunların halk arasında söylenmesi boşuna mı? Düşmanlarının onu, “Tabuları yıkacağım!” dediği için öldürmek istemelerinden tabiî (haklı değil) ne olabilir? (Sakarya, 30 Nisan 1994)
|