Olaylara bakış Av. Kadir Bayrak Sayı:
75 - Ocak / Mart 2013
CAMBAZA BAK…
Projesi Türk mühendislerince hazırlanan ve millî kaynaklarla üretilen Göktürk-2 isimli yer gözlem uydusu, henüz fırlatma teknolojisine sahip olamadığımız için yabancı bir ülke topraklarından, Çin'den uzaya gönderildi. 10 sene içinde fırlatma için gerekli teknolojiye de sahip olacağımız en yetkili ağızlardan dile getiriliyor. Bu haliyle bile Türkiye için muazzam bir hadise. Henüz 24 ülkenin sahip olabildiği bu teknolojiyi canlı olarak takip etmek de ülkeyi idare eden adamların pek tabii hakkı. Bunun için davet edilen başbakan, genelkurmay başkanı, meclis başkanı ve bakanlar ODTÜ'deki merkeze gittiler.
Olabildiğince objektif ve soğukkanlı kalarak hadiselere bakma gayretimize rağmen, ülke için atılan bu büyük adım, bayram sevinciyle kutlansa yadırgamayacağız. Ama gelin görün ki yakın siyasî tarihimizde defalarca denenen ve maalesef hep başarılı olunan “cambaza bak” oyunu bir kez daha sahneleniliyor ve yine amacına ulaşıyor. Elleri sopalı, molotof kokteylli, yüzleri maskeli sayıları ancak yüzlerle ifade edilecek sözde ODTÜ'lü bir grup öğrenci kendi mülkleri kabul ettikleri üniversiteye başbakanı sokmamak için terör estiriyor.
Sonradan öğreniyoruz ki olaylara karışanların bir kısmı o üniversitenin öğrencisi değil bir kısmı da öğrenci bile değil ama nasılsa kampüse girebilmişler. Kurgulanmış bir senaryonun figüranları. Kolayca tahmin edileceği üzere olayların akşamında medyanın malûm kanallarında ve bir gün sonra basının malûm gazetelerinde hadise, Fransız İhtilâli bu kez üniversite kampüsünde gerçekleşmiş havasında kamuoyuna servis ediliyor. Peşi sıra kaleme alınan isyana teşvik edici tarzda romantik, sokakları adres gösteren, genelde hükümeti özelde başbakanı boy hedefine taşıyan köşe yazıları…
Biz bu filmi görmüştük türünden basit bir cümleyi bu satırlara yazmaktan hoşnutsuzluğumuzu belirtelim ama demek ki birileri hâlâ bizi bu tip senaryolarla etki altına alabileceğine, güdebileceğine samimi olarak inanıyor. İşte burada doğru bir kanaate varmak için şu sorulara cevap bulmak gerek;
1.Birilerinin artık başvuracak başka yolları kalmadı da bu yüzden mi aynı filmleri bıkmadan usanmadan sahneye sürüyorlar?
2.Üzerinde psikolojik savaşın her türlüsü denenen insanımızın olup biteni anlamadığını mı zannediyorlar?
Her iki halde de ne kadar komik bir duruma düştüklerini birileri, birilerine söylemeli. Özellikle de hükümet ve başbakan aleyhtarı ne kadar yazı, çizi, aksiyon, görüş varsa hepsine balıklama atlayan ve hepsini sahiplenen anamuhalefet partisi ve onun genel başkanına…
MEDYANIN KIYAMETİ…
Fıkra malûm… Nasreddin Hoca'ya kıyametin ne zaman kopacağını sormuşlar; hanımım ölünce küçük, ben ölünce büyük kıyamet kopacak diye cevap vermiş. Maya takvimi bahanesiyle kopan kızılca kıyamete, Hoca'dan daha güzel cevap verecek olan beri gelsin. Onun fıkralarının insanı gülümseten ilk etkisinin ötesinde, derinlere hitap eden bir yönünün olduğu muhakkak. Dünyanın ömrünün ne zaman sona ereceği bilgisi bize ne kazandırır ki, kıyamete biz ne kadar hazırız, asıl onu düşünün dese gerek Hoca…
Dev bütçelerle çekilen filmler, kamuoyuna pompalanan magazin haberleriyle insanların dikkatini 21 Aralık 2012 tarihine kilitleyen kapitalist medya, kıyamet söylentisini bile paraya tahvil etmeyi ihmal etmedi. Kopsa bile orada bulunanların sağ kalacağına inanılan iki küçük köy bu vesileyle ön plana çıktı. Gecelik konaklama bedellerinin dudak uçuklattığı iki küçük yerleşim yerinden bizim topraklarımızda olanı beklediği ilgiyi göremese de ismini duymayan kalmadığı için kısa zamanda turizm yönünden açığını kapatacağa benziyor. Yerin metrelerce altına yerleştirilen ve ancak birkaç insanın yaşayabileceği kapsül şeklindeki evlerin bu söylenti sayesinde binlerce dolara satıldığı ve alıcı bulduğunu da gördük.
İslâm dünyası dışında kalan özellikle Hıristiyan âleminin kıyamet söylentisine itibar ettiğini, en azından kulak kabarttığını bu vesileyle müşahede ettik. Tahrif edilmiş, batıl dinlerinden öğrenilmiş kırıntı halinde de olsa bir kıyamet bilgisine sahip oldukları anlaşılıyor. Her şeyin ve tabiî ki kıyamet bilgisinin de aslını İslâm'dan öğrenmek mesuliyetleri vardır. Dev dalgaların oradan oraya sürüklediği gemi misali medyalarının elinde oyuncak haline gelmelerine gönlümüz elvermediğinden Allah'ın hidayet nasip etmesi duasıyla birlikte her şeyi çarpıtmada mahir medyalarından da bir an evvel kurtulmalarını temenni edelim…
BİZDEN HABERLER…
Sohbet yazımızda bahsettiğimiz gibi Aralık ayının son günlerinde İstanbul'da düzenlenen 3. Dergi Fuarı'na katıldık. Üsküdar Belediyesi ve Dergi Editörleri Birliği'nin 19–23 Aralık tarihleri arasında düzenlediği fuarın hafta sonuna denk gelen günlerine dergimizin sahibi Ali Erdal, yazarımız Prof. Dr. Mesut Başak, çizerimiz Emre Kaymaz ve bendeniz de iştirak etti. Üst seviyedeki organizasyona rağmen istenilen ziyaretçi sayısına ulaşılamasa da fuarın en az faydası dostları bir araya getirmesi oldu. Bundan sonra yapılacak organizasyonlar için edindiğimiz tecrübe de cabası…
Aralık ayı ortalarında Konya'dan yayın yapan KonTv'de her Pazar günü saat 16.05'te “Kültür Dünyamız” isimli program yapan Yazar Duran Çetin Beyefendiyle irtibatımız oldu. 16 Aralık 2012 tarihinde yayınlanan programında dergimizin tanıtımını yapan Duran Bey'e teşekkürlerimizi sunuyoruz…
Milli Türk Talebe Birliği Bilecik Şubesi'nin düzenlediği ve önceki sayılarda haberini verdiğimiz “Büyük Doğu Dersleri” devam ediyor. İlk ikisi Nisan ve Mayıs aylarında yapılan toplantılara üniversitenin tatile girmesiyle ara verilmişti. Yeni eğitim yılının başlamasıyla derslere de kaldığı yerden devam edildi. Dergimizin sahibi ve yazarı Ali Erdal'ın konuşmacı olarak katıldığı bu sohbetleri Olaylara Bakış içinde yayınlamayı uygun bulduk. Aşağıda toplantılardan ilkinde yapılan konuşmayı okuyabilirsiniz…
|