Mezarı konuşuyor! Av. Kadir Bayrak Sayı:
75 - Ocak / Mart 2013
Üstad’ın devrin başbakanı rahmetli Menderes’e yazdığı mektuplar bir gazetede haber oldu. Görün bakın Üstad bildiğiniz insan aslında nasıl biriymiş tarzında bir haber… Onu tanıyan ve eserlerini okuyanların zaten bildikleri ve asılları Başbakanlık arşivinde bulunan mektupların hiçbiri tamamen yayınlanmadı. Haberin yapılış amacına hizmet edeceği düşünülen kısımlar çekilip aktarıldı sayfalara.
Oysaki;
1.Sırça köşkte oturanın başkasına taş atmayacağını en iyi bilendi Üstad. Küfürden buzdağını tek başına nefesiyle eritmeye çalışırken bütün gözlerin üzerine çevrili olduğunu, eserlerindeki bir harf hatasının bile şahsına değil temsil ettiği davasına mal edileceğini bilendi. Belki de bunun için Efendisi Abdülhakim Arvasî Hazretleri’yle temasından önceki hayatının muhasebesini eserlerinde bizzat yapmış ve böyle çıkmıştı milletin huzuruna. Kafa Kâğıdı, O ve Ben, Bâbıâli, Benim Gözümde Menderes isimli eserleri bu muhasebenin en mükemmel misallerini barındırır.
2.Fikir, sanat, edebiyat dünyamıza yön verici tarzda, şiirden romana, hikâyeden tiyatroya, devlet öngörüsünden ilmihale varıncaya dek hemen her alanda eserler verdi. Eser vermekle kalmadı her birinin poetikasını kaleme aldı. Tez ileri sürdü. Karşınızda yeni tezler ileri süren, iddialar dile getiren bir insan varsa ona karşı nasıl tavır almak gerekir? Ya susarsınız - ki bu ileri sürülen iddiaların doğru olduğunu kabul ettiğiniz anlamına gelir - veya siz de onun tezlerine karşı yeni fikirler, tezler ileri sürersiniz. Hayatı boyunca ve işte şimdi ölümünden sonra da Üstad’ın fikirlerine fikirle karşılık verilmedi, verilemedi.
3.Devletlerimiz içinde toprak büyüklüğü bakımından zirve noktasını teşkil eden Kanunî dönemini heyecanımızın kaybolup aşkımızın pörsümeye, kabuk tutmaya başladığı devir olarak gördü ve gösterdi. Tanzimat’la başlayan, ıslahat, meşrutiyet, reform ve ihtilallerle devam eden kurtarma ve kurtarılma hamlelerimizin, ceketimizin astarında kaybettiğimiz güneşi, başka mecralarda arama gayretkeşliği olduğunu söyledi. Kızıl Sultan dedikleri Abdülhamid Han’a “Ulu Hakan”, vatan haini kabul ettikleri Vahdettin’e “Vatan Dostu” dedi. Kahraman olarak gözümüze sokulanların sahteliğini konferanslarıyla anlattı. Düne kadar “bir mısraı bir millete şeref vermeye yeter” dedikleri adam, bunları söyleyince şiirini heba eden sabık şair oluverdi.
4.Onu yok saymayı, ademe mahkum etmeyi fikirlerine ve davasına karşı tavır göstermek olduğunu zannedenler, bir gazetenin tıpkı basımlarını hediye ettiği Büyük Doğular karşısında dün olduğu gibi bugün de çaresiz kalmış olmamalılar ki mektupları piyasaya sürdüler. Her şeyin kolayca tüketildiği ve ancak magazin haberleri kadar ciddî bugünkü fikir dünyamızda Üstad’ın etkisini azaltmak, en azından ondan etkileneceklerin önünü kesmek, gönüllere şüphe düşürmek niyetinde olabilirler. Belli çevrelere bizim bilemediğimiz mesajlar da veriyor olabilirler. Her neyse.
Hangi vesileyle gündeme getirmiş olursa olsunlar, niyetlerini Allah’a havale ederek söyleyeyim; umduklarını bulamadılar. Hepsi aynı imanın başka cephelerden yansıması, bir kütüphane kurmaya yetecek kadar kitap yazmış bir insandan bahsediyoruz. Aramızdan ayrıldığı tam 30 sene olmuş ama hâlâ meselelere eserleriyle cevap veriyor.
Rahmetlinin zamanında söylediği gibi: “Biz sussak, mezarımız konuşacak!”
Konuşmuyor mu?..
|