Kardelen'i DergiKapinda.com sitesinden satın alabilirsiniz.        Ali Erdal'ın yeni kitabı TÜRK KİMLİĞİ çıktı        Kardelen Twitter'da...        Kardelen 32 Yaşında!..       
    Yorum Ekle     2684 kez okundu.     Henüz yorum bırakılmadı.     Yazara Mesaj

Sapla samanı gelir zamanı
Osman Akyol

  Sayı: 76 - Nisan / Haziran 2013

Sait, Seyit Rıza ve Abdullah; Samatya’da aynı evde kalan Güneydoğulu üç gençti. Sait, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde okuyor, Seyit Rıza ve Abdullah ise aynı fakültenin tarih bölümünde okuyorlardı. Üç arkadaşın yolu ilk kez 2010’da İstanbul Kürt Enstitüsü’nde kesişmişti. Bu sene üniversite son sınıftalar.

Sabahları ilk uyanan hep Sait olur. Gelenek yine bozulmadı. Kahvaltı masasından seslendi:

“Rojbaş gundiler/Günaydın köylüler, hadi kalkın sabah oldu!”

Yastığının altındaki cep telefonuna bakan Seyit Rıza, Abdullah’ı dürttü.

“Kalk lan Apo, derse geç kalıyoruz.”

Uyku sersemi Abdullah yatağın içinde gerindi.

“Saat kaç?”

“Sekiz.”

Söylenen saati inandırıcı bulmayan Abdullah, perdeyi aralayıp buğu yapmış camı pijamasının kol ağzıyla silip dışarıya baktı. Çoktan güneş açmıştı. İki arkadaş sırayla buz gibi suda yüzlerini yıkadılar. Onlar uyanmadan Sait, çayı demleyip yumurtaları haşlamış, masayı donatmıştı. “… Sevgili seyirciler, dün akşam saatlerinde Silopi’de yol inşaatı yapan bir şantiyeyi basan pkk’lı teröristler, dokuz iş makinesini yaktıktan sonra yanlarına dört işçiyi de alıp olay yerinden kaçtılar. Kaçırılan işçilerin kurtarılması için bölgede geniş çaplı operasyon başlatıldı…”

Çayını yudumlarken bir yandan da dikkatle televizyondaki haberleri izleyen Sait, “Akşam, derken geceyi mi kastediyor?” diye bir soru sordu içeri giren Seyit Rıza’ya.

Sait’in sorduğu soruyu yanıtsız bırakan Seyit Rıza, masadaki taze ekmekten büyük bir parça kopardı:

“Abi sabah sabah… Başka kanal yok mu ya!”

Seyit Rıza’ya umursamaz bir bakış fırlatan Sait, sabah haberlerini izlemeye kaldığı yerden devam etti. Sofraya en son gelen Abdullah, içeri girmeden kapının arkasında mevzilendi: “İçerdekiler! Etrafınız sarıldı, teslim olun! Kaçamazsınız!” Yaptığı anonsa arkadaşları tepki vermeyince, birden içeri dalıp elindeki hayali kalaşnikofla “çuf çuf çuf” diyerek onları taramaya başladı. Abdullah’ın kurşunlarına hedef olan Sait ve Seyit Rıza, kendilerini yere atıp, abartılı bir şekilde ölme taklidi yaptılar. “Ahh! Tamam öldük, şimdi sus da haberleri izliyelim.”

“… Van’da şüphe üzerine bir tırı durduran narkotik polisleri, yaptıkları aramada 1984 kilo 69 gram eroin ele geçirdi…”

Kendisi Tuncelili olan Seyit Rıza, Vanlı Sait’e takıldı:

“Bir kilo toz bir otoboz!”

Sait, önündeki zeytin çekirdeklerinden birini alıp Seyit Rıza’ya fırlattı. Daha sonra “normal” moduna girip:

“Altımızdaki faşo uyanmadan bu gün elektrik işini halletsek iyi olur” dedi. “Apo, sen okuldan bu gün erken çıkıyorsun, değil?”

“He abi…”

“O zaman çıkışta bi zamet elektrikçiye uğra.”

“Hangi elektrikçiye?”

“Partide tanıştığımız ‘yurtsever’ bir abi vardı ya…”

“Ha, kel kafalı olan. Emrin başım üstüne agam.”

Bu arada yatak odasından Abdullah’ın cep telefonunun sesi duyuldu. Çalan Kürtçe halay melodisiyle birlikte Seyit Rıza, sofrada oturduğu yerden omuzlarını oynatarak halay çekmeye başladı. Abdullah, yanından geçerken tekme atarak, sessiz olması için kendisini uyardı. Bu sefer inadına bir elini Abdullah’ın omzuna atıp diğer eline de peçete alıp mendil gibi sallayarak zılgıt eşliğinde halay çekmeye başladı. Seyit Rıza’dan yakayı güçlükle kurtaran Abdullah sonunda telefona yetişti.

“Alooo!”

Evde derin bir sessizlik oldu. “… Tamam aşkım, bugün okulda konuşuruz bunu. Hadi öptüm.”

Abdullah’ın düzgün Türkçesi, Seyit Rıza’nın alay konusu oldu.

“Namıssız damatlık nasıl gidiir?”

“Eyi gidiir…”

Kahvaltı sonrası üç arkadaş, evden çıkıp iki yanında eski Ermeni evlerinin yükseldiği Samatya’nın dar sokaklarında yürümeye başladılar. Kocamustafapaşa Durağı’na geldiklerinde Beyazıt otobüsü kalkmaya hazırlanıyordu. Son anda yetişip bindiler.

 

***

 

Akşam olunca eve ilk gelen Abdullah oldu. Yanında bir de elektrik ustası vardı. Takım çantasız usta, sadece kontrol kalemi ve yan keski kullanarak elektrik saatini kısa sürede yerinden söktü. Daha sonra saati içeri taşıdılar. İçerde usta, sökülen saatin içine bir düzenek yerleştirdi. “Köprü attım, istediğiniz ocağı çalıştırın artık.”

Ustanın çalışmasını ilgiyle izleyen Abdullah:

“Saol Baran Abi” dedi. “Ne yapsak hakkını ödeyemeyiz.”

“Ne hakkı yav, tece’ye bir de mermi parası vereceksiniz?” Güldüler. “Bunun başka yöntemi yoktur?”

“Şu mandalı düşürdüğünüz zaman da sayaç çalışmaz. Yalnız denemeyin, tek’çiler bu numarayı bilirler. Nasıl, okumak zordur?”

“Öğrenim kredisi alıyorum abi, baba da gönderiyor, idare ediyoruz.”

Usta, saati tekrar yerine takarken Abdullah da, merdivenin başında durmuş aşağıyı kolaçan ediyordu.

“Hayırdır Apo, kimden korkisen?”

“Altımızda oturan köpek…”

“Çöpçü Osman Abi? Yok yav garibanın tekidir.”

Son olarak sahte mührü de takan usta, portatif merdivenden inip elinin tersiyle üstünün tozunu silkeledi:

“Apo kardeş bana müsaade.”

 “Müsaade senin abi, eline sağlık.” Abdullah cebinden bir ellilik çıkarıp ustaya uzattı.

“Şurdan al abi.”

“Koy onu cebine, siz yabancısınız?”

Abdullah, koluna girip ustayı çıkış kapısına kadar uğurladı. Çıkarken de gazeteye sarılı bir kitap uzattı.

“Son kongre kararları var içinde abi, okuyunca geri verirsin.”

Usta, kitabı alıp özenle montunun iç cebine koydu.

“Gelek spas, bi xatira we-Teşekkür ederim, görüşmek üzere.”

“Bi xatira we/Görüşmek üzere.”

Ustayı gönderen Abdullah, “Tu bedew î, tu nazik î Leyla Leyla/Sen güzelsin, nazlısın Leylâ Leylâ” türküsünü mırıldanarak merdivenlerden hızla çıktı. Evin açık kalmış kapısını itip içeri girdi, ortalığı topladı. Ardından mutfağa geçip ekmekliği kontrol etti, boştu. Biriken çöpleri bir poşete koyup evden çıktı.

Apartmanın önünden geçerken sandalyesine kurulmuş tütün saran yaşlı bakkala selam verdi.

“ Ap Azad, cawa yî, baş î?/Azad Amca, nasılsın, iyi misin?”

“Spas, ez baş im. Oxir be/Teşekkür ederim, iyiyim. Uğurlar olsun.”

Caddeye çıkan Abdullah, elindeki poşeti uzaktan çöp konteynırına basket yapar gibi fırlattı. Çöplükte karnını doyuran kediler bir anda ürküp kaçıştılar. Ellerini birbirine çırparak yapışan pislikleri temizleyen Abdullah, markete doğru yürümeye başladı.

Yol üzerindeki midyeci, “Uğurlar olsun Apo Abi!” diye selam verdi giderken. Midyeciye el sallamakla yetinen Abdullah, iki adım atmıştı ki, bu sefer kokoreççi kesti önünü.

“Gel Apo kardeş, bi çayımızı iç.”

“Saol Welat Abi, başka zaman…”

Abdullah için tanıdıkları atlatıp markete ulaşmak neredeyse imkânsızdı, bu yüzden alışveriş yapmayı hiç sevmiyordu. Markete adım atar atmaz derin bir oh çekti. Hızla ekmek reyonuna yöneldi. Yeni bir tanıdık görmeye daha tahammülü yoktu. Parfüm reyonunun önünden geçerken durdu. Raftan bir parfüm alıp görevliye sordu:

“Testır mı bu?”

“Testır, sıkabilirsiniz.”

Abdullah alışverişi yapıp kasaya geldiğinde uzun bir sıra vardı, kuyruğun en arkasına geçip beklemeye başladı. Önünde iki kolu bilezik dolu şişman bir kadın duruyordu. Aniden arkasına dönünce göz göze geldiler. Baktı, tanıdık biriydi.

“Nasılsın yenge?”

“Saol Apo, sen nasılsın?”

“Ben de iyiyim, çalışıyoruz, sınavlar falan... Şehmus abi nasıl, pazarda mı?”

“Yok, bu gün evdedir, belediyeden kömür gelecek.”

Konuşurken önlerindeki sıra erimişti. Abdullah, “Dur sana yardım edim” dedi. Kasada görevli kızın barkot okuyucudan geçirdiği ürünleri poşete doldurmaya başladı.

“Yüz doksan beş lira efendim.”

Şişman kadın, para yerine görevliye belediyenin 200 lira değerindeki yardım çekini uzattı.

“Para üstü veremiyoruz, içerden beş liralık bir şey alın.”

Kadın beş liralık deodorant alıp tekrar kasaya geldi.

“Hafta sonu başkanın tecridiyle ilgili eyleme geliyorsun, değil yenge?”

“Geliyorum.”

Kadın marketten çıkıp on metre uzaklaşmıştı ki, gök gürültüsü ve şimşek çakmasıyla birlikte sağanak yağmur başladı.

Abdullah eve geldiğinde evin içini iyice akşam karanlığı basmıştı. Işıkları yaktı. Yağmurda ıslanan saçlarını havluyla kuruttuktan sonra mutfağa geçip yemek hazırlıklarına başladı.

Az sonra iki arkadaş da geldi. Ellerini yıkamadan Abdullah’ın yaptığı bol acılı menemenin başına oturdular. İdare etmek için ekmeği menemenin suyuna banıp yiyorlardı.

Televizyonda Kurtlar Vadisi dizisinin ardından akşam haberleri başladı:

“Sayın seyirciler, bültenimizi acı bir haberle açıyoruz. Bu gün akşam saatlerinde bir grup pkk’lının Hakkâri’de bir karakola düzenlediği saldırıda 19 Mehmetçik şehit oldu. On dokuz ocağa daha ateş düştü…”

Sait çevresinde kumandayı aradı, bulamadı:

“Apo kumanda yanında, değiştir şu faşist kanalı ya!”

Abdullah kumandayı alıp kanalları tek tek zaplamaya başladı. Bir kanala gelince Sait, “Dur, kalsın…” dedi. “Bu adam demokrat…”

“… Mehmet Bey, kamuoyu sizi liberal görüşlerinizle tanıyor. 12 Eylül’de Diyarbakır Cezaevi’nde yaşanan işkencelerin bu süreci nasıl etkilediğini bize biraz anlatır mısınız? Ama önce bir vtr’miz var, onu izliyelim, ardından kaldığımız yerden konuşmamıza devam edelim…”

Vtr’de ezilmiş ve hakkı yenilmiş bir halk olduğu iddia edilen Kürtlerin verdikleri özgürlük mücadelesi; Kürt bayrağına sarılı gerilla cenazeleri, çıplak ayaklı çocuklar ve Kürt ezgileri eşliğinde anlatılıyordu. Kumandayı masaya bırakan Abdullah sigarasına uzandı, biraz durgundu. Sait, Abdullah’taki değişikliği hemen fark etti.

“Moralin bozuk gibi Apo?” .

“Asena, ‘babam evlenmemize izin vermez’ diyor...”

Sait de bir sigara yakıp oturduğu sandalyenin arkalığına iyice yaslandı.

“Üzüldüğün şeye bak lo, sen de kaçırırsın…”

 “De vallah!”

“Erê Vallah!-Vallahi! Bir de ev kiralarız size burdan.”

Abdullah’ın sevinçten gözlerinin içi gülüyordu. İki arkadaş küllüğe sigaralarını bastırıp bir anda sevinç yumağı haline geldiler. El hareketiyle başlayan sevinç gösterisi bir anda güreşe döndü. Yemekten sonra odasına geçip ders çalışmaya başlayan Seyit Rıza da geldi yanlarına.

“Olum yavaş olun ya, altta insan var.”

Abdullah’ı kafakola alan Sait:

“Kov şerefsizi” dedi, “hafta sonu eyleme geliyorsun?”

“Hangi eyleme?”

“Hangi eyleme olacak olum, yakılan köylerle ilgili eylem.”

“O geçen hafta değil miydi?”

“Eee! O zaman bu hafta sonu hangi eylem var?”

Cevap altındaki Abdullah’tan geldi:

“Bu hafta sonu Başkan Öcalan’ın tecridiyle ilgili eylem var.”

“Neyse, şimdi kim geliyor eyleme?”

“… Sevgili seyirciler, şimdi izliceniz haber ülkemizdeki yoksulluğun geldiği boyutu gözler önüne seriyor. Diyarbakırlı pek çok aile, ayda 750 liraya çocuklarını kapkaç çetelerine kiralıyor. 31.Gün fakıyla izliyoruz…”


Bu yazıya yorum ekleyin

Adınız
E-posta Adresiniz
Yorumunuz
 

CAPTCHA


Resimdeki rakamları bu alana yazınız


Eklenen Yorumlar


Henız yorum bırakılmadı...
 
Çiğ Tanem... - Sayı 116
Rahmet Bulutu... - Sayı 115
Pınar Başı... - Sayı 114
İbrahimin Baltası... - Sayı 113
Tüm Yazıları

ASKIDA ABONELİK: Siz de "askıda abonelik kampanyası"na destek olmak ister misiniz?

Gelecek sayının konusu (120):
Doğumunun 120. yılında Üstat Necip Fazıl Kısakürek...

Son Eklenen Yorumlardan
 bosch professional gop 185-liBeylikler dönemini hatırlayalım, birbirlerine karşı üstünlük mücadelesi... Feyzi

 "Yürü kardeşim,Ayaklarına bir Kudüs gücü gelsin."Sen ve senin gibi şuurlu insanların sayıları bereke... Nilüfer Mihailoğlu

 Yüreğinize kaleminize sağlık kıymetli hocam. Allah hayırlı sağlıklı uzun ömürler versin.... Faruk AKTI

 kantarın topu olacak efendim ... Esra

  Gönlü klabi temiz abim kalemine sağlık başarılarının devamını diliyorum sevgiler saygılar ... Serkan yakar


Cinayet, hırsızlık, fuhuş, içki, kumar ve uyuşturucu karışımından ibaret düzeni ambalajlayıp medeniyetin ta kendisi diye yutturmak isteyen “tek dişi kalmış canavar”a karşı hani, “iman dolu göğsümüz” vardı?
Kardelen: Sayı 1, Temmuz 1993
Kasem olsun!
Bir tufanın ardından: Filistin
Soykırım, Antisemitizm ve Filistin Üçgen
Deniz kabarıyor
Gazze günlüğü
Deniz kabarıyor
Kudüs... Ey Kudüs
Zeytin dalları altından meydan okuyuş
Fatih Sultan Mehmet (4)


Yavuz Sert - Bir tufanın ardından...
Yavuz Sert - Gazze biz ne öğretti...
Ali Erdal - Deniz kabarıyor
Kadir Bayrak - Vah benim halime!
Necip Fazıl Kısakürek - İç ve dış düşman – Y...
Bedran Yoldaş - Elinde taş küçük çoc...
Bedran Yoldaş - Zevâli yakındır zulm...
Ekrem Yılmaz - Kazandım vallahi!
Ekrem Yılmaz - Bitti kelimelerim
Ekrem Yılmaz - Mektup
Dergi Editörü - Üstün fikir
Site Editörü - Sosyal medyanın gücü
Necdet Uçak - Dünya malı
Necdet Uçak - Geldi geçti ömrüm be...
Kardelen Dergisi - Kardelenden haberler
M. Nihat Malkoç - Soykırım, Antisemiti...
M. Nihat Malkoç - Gazze günlüğü
Hızır İrfan Önder - Kasem olsun!
Zaimoğlu - Batı muradına erebil...
Mehmet Balcı - Köyüme gömün
Mehmet Balcı - Sevdam
Muhsin Hamdi Alkış - İsrail-SAMİRİ-oğulla...
İbrahim Şaşma - Kudüs Mektubu
Halis Arlıoğlu - Merhum Mehmet Akif i...
Murat Yaramaz - Hiç
İlkay Coşkun - Filistin
Zafer Nefer - Tas tarak
Özkan Aydoğan - Çocuk
İlknur Eskioğlu - Şehitlik oyunu
Yusuf Çelikler - Bu gidiş nereye?
Ayşe Yaz - Yağmur (Gazzenin çoc...
Bedir Acar - ‘İsrail bizi yenemez...
Hüma Sunguroğlu - Çınarın gölgesinde o...
Hüma Sunguroğlu - Zeytin dalları altın...
Abdullah Doğulu - Filistinde anne-çocu...
 
 
23 Mart 2005 tarihinden beri
 Ziyaretçi Sayısı Toplam : 13168120
 Bugün : 2128
 Tekil Ziyaretçi Sayısı Toplam : 605134
 Bugün : 175
 Tekil Ziyaretçi Sayısı (dün) Toplam : 398
 119. Sayıya Bırakılan Yorum Sayısı Toplam : 4
 Önceki Sayıya Bırakılan Yorum Sayısı Toplam : 6
Son Güncelleme: 21 Şubat 2024
Künye | Abonelik | İletişim