Olaylara bakış Av. Kadir Bayrak Sayı:
80 - Nisan / Haziran 2014
CANIMI VERMEM GEREKİR...
Hikâye bu ya... Mecnun, Leylâ’nın aşkından dertlere duçar olmuş, erimiş, bitmiş, sırtında dünyadaki tek malvarlığı hırkasıyla çekilmiş bir köşeye düşünüyor. Allah’tan ümit kesilmez, Leylâsını bekliyor... O beldenin, o köyün en düzenbaz, hilekâr, yalancı adamı koşup geliyor Mecnun’un yanına... “Müjdeler olsun sana ey Mecnun” diyor. “Leylân geliyor...” Bizde müjdeciye hediye vermek âdettir ya, Mecnun çıkartıyor tek malvarlığı hırkasını ve müjdeciye hediye olarak veriyor. Etrafındakiler şaşırıyorlar, kızıyorlar Mecnun’a. “Sen” diyorlar, “ne yaptın!”. “Bilmez misin ki bu adam, yalancının tekidir. Tek malvarlığın hırkanı da bu yalancıya verdin. Leylâ’nın geldiği falan yok. Seni kandırıyor.” “Biliyorum” diyor Mecnun. “Leylâ gelmiyor, geleceği de yok”. “Ben” diyor “Leylâ’nın yalanına bütün malvarlığımı verdim...”
Ve darbımesel olacak sözü söylüyor:
“Kendisi gelse canımı vermem gerekirdi...”
30 MART’TA OLUP BİTEN...
Ortadoğu coğrafyasında, bu topraklarda, hele hele Anadolu’da eğer bir lider, bir parti çıkıp idaresine talip olduğu milletinin önüne uzun vadeli hedefler koyuyorsa, tam istiklalden, hürriyetten, kendi kendini idare etmekten, ekonomik bağımsızlıktan, kendi silâhını üretmekten, millî menfaatlerden bahsediyorsa orada durup düşünmek gerekir. İhtilâller, kanlı darbeler, cuntalar, terör saldırıları, faili meçhuller, ekonomik istikrarsızlıklar, gizli aşikâr operasyonlar, adam satmalar, suikastlar, tehditler ve daha neler nelerle söylediğine pişman ettirirler, söylediğini yuttururlar, tükürdüğünü yalatırlar bu coğrafyada... Nice misalleri vardır, saymak dökmekle bitmez ama şimdi meselemiz bu olmadığından irfanınıza bırakmakla yetinelim...
Bütün bunlara rağmen, Ortadoğu coğrafyasının hele hele Anadolu’nun insanı, devletinin idaresinin kendisine bırakılamayacak kadar önemli olduğu gerçeğini bilir de bilmezden mi gelir, bu gerçeği hisseder de ona göre tavır mı alır bilinmez ama ne yapar yapar oyunları bozar, hesapları alt üst eder.
Ve yukarıda alıntıladığımız hikâyeye uygun olarak, “Adriyatik’ten Çin Seddi’ne büyük Türk dünyası” iddiasını dillendiren rahmetli Özal’dan sonra, önüne 2023, 2071 hedefleri koyan, ülkesini dünyanın en büyük on ekonomisi arasına sokacağını iddia eden, bölgesinde ve dünyada büyük Türkiye, lider Türkiye diyen uzun boylu adamın ve onun partisinin temsilcilerinin gözlerinin içine baka baka millet şunu demiştir:
Eğer bu söylediklerin yalansa bunların yalanı için bile sana oyumu veriyorum.
Eğer söylediklerinin doğru olduğuna inanırsam, bana bunu inandırırsan, değil oyumu senin için canımı veririm...
İşte 30 Mart’ta olup biten budur...
Herkes aldığı emre, talimatlara göre oyununu oynamış ama son sözü yine millet söylemiştir. Kim ne derse desin bu toprakların Müslüman kimliği, her önemli virajda olduğu gibi yine öne çıkmış, inisiyatif almış, millet o kimliğin kendisine kattığı değerle yanlışta ittifak etmemiş, basiretle, ferasetle hareket etmiş ve taşıdığı tarihî mirasa uygun davranmıştır.
İşin özü budur. Gerisi lâf-ı güzaftır.
İKTİDAR PARTİSİNE DÜŞEN...
Bir üst başlık altında yapılan değerlendirmede çok aşikârdır ki övgü milletedir. Onun basiretine, ferasetine ve ona bu üstün değerleri katan inanç sisteminedir. İktidar partisi, sadece seçimi kazanmış olmakla bu övgüden hisse alamaz.
Millet, 17 Aralık tarihinde uygulamaya konulan senaryo sonrası, kendisini bir tercih yapmak mecburiyetinde hissetmiş ve tercihini hataları, kusurları, yanlışları olmakla birlikte kendi içinden çıkan iktidar partisinden yana kullanmıştır. Bu tercihiyle millet, bugüne kadar takip ettiği çizgiye uygun hareket etmiş ve iradesine sahip çıkmıştır. Aslında 30 Mart’ta bir partiyi değil kendi iradesini tercih etmiştir.
İktidar partisi, seçim sonuçlarını böyle okumalıdır. Eğer aldığı oyu, benim yaptığım her şey toplumda kabul görüyor şeklinde yorumlarsa yanılır ve belki bugün değil ama birgün kaybeder.
Millet, 17 Aralık tarihinden sonra ortaya saçılan ses kayıtlarını, yolsuzluk iddialarını sürecin hassasiyeti sebebiyle görmezden gelmiş olabilir. Ama bu, olan bitenin farkında olmadığı anlamına gelmez.
Şimdi iktidar partisine düşen bu iddiaları tek tek ele alıp, aslı varsa sorumlusunu en ağır şekilde cezalandırmak, aslı astarı yoksa da bunu şüpheye yer bırakmayacak şekilde kamuoyuna anlatmaktır.
EGEMEN BAĞIŞ, BAĞIŞLANABİLİR Mİ!..
Bu köşeyi hazırlamaya başladığım günden beri usul olarak, kişiler hadiselerin merkezinde değilse, hadiselerin de üzerine çıkmamışsa isimlerini zikretmemeyi, yazmamayı tercih ettim. Şahısların, kurumların isimlerini açık açık yazmak yerine okunduğunda anlaşılan sıfatlarını kullanmaya çalıştım. Ak Parti yerine iktidar partisi, CHP yerine anamuhalefet partisi, MHP yerine diğer muhalefet partisi demeyi uygun gördüm. Recep Tayyip Erdoğan’dan bahsedeceksem isminden ziyade başbakan, iktidar partisinin genel başkanı ifadelerini kullanmaya gayret ettim. Bu düşünceme rağmen, internete düşen ses kaydı sebebiyle isim de belirterek üstteki başlığı atmaktan kendimi alıkoyamadım.
17 Aralık operasyonu hakkındaki kanaatimi geçen sayımızda, yani Egemen Bağış’la ilgili olan da dâhil pek çok ses kaydı ortaya saçılmadan önce, yine bu köşede belirtmiştim. Yeniden paylaşmayı uygun görüyorum:
“Farklı bir yöntemle de olsa bir kez daha millî iradeye müdahale edilmiştir. Yolsuzluk gibi kimsenin karşı çıkması mümkün olmayan hassas bir mevzuu üzerinden, siyasî tercihler şekillendirilmek istenmiştir. Yolsuzluk iddialarının üzerine gidilmesi, varsa yapanların en ağır şekilde cezalandırılması elbette gerekir. Ancak televizyon kanalları, internet siteleri, sosyal medya ve gazetelerle birlikte yapılıyor görüntüsü veren soruşturmalarla, kamuoyuna, hükümetin ve içinden çıktığı iktidar partisinin tamamının yolsuzluklara bulaştığı kanaati verilmek istenmiştir. Bu, en hafif tabirle milletin zekâsına hakaret etme, iradesine ipotek koyma gayretidir…”
Yolsuzluk soruşturmaları kapsamında ismi geçen diğer üç mevkidaşıyla birlikte bakanlıktan istifa eden Egemen Bağış’ın, basının amiral gazetesinin Ankara temsilcisiyle yaptığı bir görüşme, seçimlere iki hafta kala internete düştü. O ana kadar servis edilen ses kayıtları belli bir amaca matuftu; mevcut iktidar yolsuzluklara bulaşmıştır, bu iktidardan kurtulmak gerekir. Yine mevcut iktidar, dış politikada yanlış ata oynamakta, dolayısıyla millî menfaatlerimiz zedelenmektedir. Oysaki söz konusu kayıt iki kişi arasında geçen ve bu yönüyle özel hayatın mahremi içinde değerlendirilebilecek bir kayıttı. Mücadelenin ne boyuta geldiği hakkında fikir vermesi ve belden aşağı vurma gayreti de cabası…
Kaydın servis edilmesinden sonra, kayıtta ismi geçenler önce malûm gerekçelerle (montaj, dublaj) yalanlama yoluna gittiler. Ardından yarım ağızla da olsa özürler geldi.
Bilmeyenler için hatırlatalım kayıt başından sonuna kadar başta ayet olmak üzere, İslâm’ın değerlerini en basit ifadeyle hafife alan, onlarla dalga geçen bir kayıt. Yani kayıtta söylenenler doğruysa bunlar insanı bırakın günahkâr yapmayı, Allah korusun dinden bile çıkarır.
Büyük turp, küçük turp beklentilerinin kafaları karıştırdığı hengâmede, seçim arifesinde belki Egemen Bağış’tan bu tarz talepler beklemek yerinde olmazdı. Ama şimdi, hemen, bir an önce Egemen Bağış’ın bir basın toplantısı düzenleyip bahsi geçen ses kaydının montajsa montaj, dublajsa dublaj, yalansa yalan olduğunu kafalarda en ufak bir şüphe bırakmayacak şekilde açıklaması gerekir. Aksi takdirde parti içinde, siyasette kalması çok büyük hatadır ve siyasete devam etmesi her şeyden ve herkesten çok o partiye hizmet edenleri yaralayacaktır.
Bağış, vicdanlarda bağışlanmamıştır... Biline…
KENDİ DÜŞEN AĞLAMAZ…
Muhalefet hakkında uzun söze gerek yok… CHP, istikrarlı bir şekilde yoluna devam etmiştir. Yine iktidarı, millet dışında başka odaklarda arama gayreti içindedir. Tek farkla ki düne kadar askerde arayıp da bulamadığını bu kez cemaatte bulacağını zannetmiş ve bir kez daha sükût-u hayale uğramıştır.
MHP için ise varılacak netice kendisine yazık ettiğidir. CHP’nin kuyruğuna takılmış, oy deposu büyük şehirlerde CHP adayını desteklemiş ve oran olarak % 15’lere demirlemiştir. Oysaki kendi adaylarıyla çıkacağı yarışta oyunu en az 5-6 puan daha arttırabilir ve bir sonraki seçimlerde iktidar partisinin tek alternatifi benim diyebilirdi.
Ne diyelim, kendi düşen ağlamaz…
BİZDEN HABERLER
Süreklilik kazanan, ekol ve okul haline gelmeye başlayan Kardelen yazarları toplantımızın dördüncüsünü gerçekleştirdik. Toplantıyı daha önce 23 Şubat tarihinde yapacağımızı ilân etmişsek de bir kısım yazarlarımızın mazeretleri sebebiyle Mart ayının ilk hafta sonunda bir araya gelmek nasip oldu.
İstanbul’dan Bahçelievler eski belediye başkanı Muzaffer Doğan Ağabeyimizin de katılımıyla zenginleşen toplantımız, kararlaştırıldığı üzere Cumartesi günü akşam namazına müteakip başladı ve gece geç saatlere kadar devam etti. Pazar günü sabah kahvaltısında bir araya gelen yazarlarımız ikindi vaktine kadar ülke gündemi, dergi ve sitemiz hakkında görüş alışverişinde bulundular.
Bu sayımızın mizanpajında fark edilen değişikliklerin kararı bu toplantıda alındı. Dikkatli gözler sitemizdeki değişiklikleri de fark etmiş olmalı.
Birlik, beraberliğimizi arttıran ve derginin, sitenin ve bizlerin gelişmesinde faydalı olan toplantılarımız hakkında bilgi vermeye devam edeceğiz…
Muzaffer DOĞAN
1954 yılında Nevşehir’de doğdu. Nevşehir Lisesi’nden sonra Gazi Üniversitesi Eğitim Enstitüsü’nü bitirdi. Anadolu Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünde lisansını tamamladı.
Nevşehir Belediyesi’nde muhasebe şefliği, Hak-İş Konfederasyonu’nda idare amirliği yaptı. İstanbul’da birçok lisede Türkçe ve Edebiyat Öğretmenliği görevinde bulundu. Lise yıllarından başlayarak, siyasî ve kültürel faaliyetlerin içinde yer aldı.
Ülkü Ocakları, MTTB ve Akıncılar Derneğinde şube başkanlıkları yaptı. Nevşehir Kurugöl kasabasında ve İstanbul Bahçelievler ilçesinde Refah Partisi’nden Belediye Başkanlığı yaptı. Birlik Vakfı Genel Merkezinde Öğretmenler Kulübü başkanlığı ve Eğitimciler Birliği İstanbul şube başkanlığı görevini yürüttü. Necip Fazıl Kısakürek Kültür ve Sanat Vakfı’nın kurucuları arasında yer aldı.
Edebî ve siyasî konularda yayınlanmış yazıları ve kitapları vardır. Nevşehir’de “Genç Adam” isimli haftalık bir gazete çıkardı. Millî Gazete, Yeni Devir, Vakit gibi gazetelerde ve Cuma, Yedi İklim ve Türk Edebiyatı dergilerinde edebî ve siyasî konularda yazılar yayınladı.
Evli ve üç çocuk babası.
BBP Genel Başkanı rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu’nun bir dönem danışmanlığını yaptı.
Türkiye Yazarlar Birliği İstanbul Şubesi Başkanlığını yürütmekte.
|