Kardelen'i DergiKapinda.com sitesinden satın alabilirsiniz.        Ali Erdal'ın yeni kitabı TÜRK KİMLİĞİ çıktı        Kardelen Twitter'da...        Kardelen 32 Yaşında!..       
    Yorum Ekle     3523 kez okundu.     Henüz yorum bırakılmadı.     Yazara Mesaj

Toplumun Çekirdeği Aile
Vural Gündüz

  Sayı: 83 - Ocak / Mart 2015

Bir çekirdek toprağa düşerse, o çekirdek eninde sonunda boy verir ve kendini gösterir. Toprakla buluşan o çekirdek büyük bir çınar, bazen küçük bir çiçek olur. Kimi zaman, büyüyen çınarın gövdesinde, yeşeren dallarında huzur bulur, dinleniriz; bazen de o çekirdek ayrık otu olup elimize ayağımıza dolanır. Toprağa ne verirsek o da bize emeğimizin karşılığını verir. Toplumun çekirdeği aile de toprağa düşen çekirdek gibi özen ister, bakım ister, emek ister; ne kadar iyi bakar sevgi gösterirseniz o kadar iyi sonuç alabilirsiniz.
 
Çocukların yetişmesi için gerekli olan ortam; aile, çevre ve okul üçlüsüdür. Bu üçlü içerisinde çocukların en çok beraber yaşadığı ortam, aile ortamıdır. Aile, çocuk için vazgeçilmez en korunaklı yerdir.  Bireyin kişiliğinin gelişmesi, hayata hazırlanması ve toplumun değer yargılarına ve niteliklerine uygun biri olarak yetişmesi okuldan önce ailede sağlanır. Bir çocuğun aile yapısı, ailenin genişliği, sosya-ekonomik durumu ve kültürel düzeyi, onun ilk toplumsal deneyimini dolayısıyla duygusal, toplumsal ve gelişimsel düzeyini etkileyecektir.
 
Aile içinde mutlu olmak her insan için büyük önem taşır. Aradığı sevgiyi, huzuru mutluluğu bulan insan, ruhen ve bedenen sağlıklı olur. Sağlıklı ve mutlu insan bireysel ve toplumsal görevlerini en iyi şekilde yapabilir. Çocukların kendilerini ifade etmeleri, geliştirebilmeleri, işbirliği içinde olmaları, güçlükleri yenmeleri, doğru yanlış bilincine sahip olmaları, aile bireylerinin kendi aralarındaki iletişim ile bağlantılıdır. Sevgi saygı ve hoşgörünün olduğu evlerde yetişen çocukların daha uyumlu ve başarılı olduğu; bu ortamdan uzak yetişenlerin ise, şiddet ve saldırganlık eğilimi içinde oldukları görülmektedir.
 
Aile sadece, anne baba ve çocuklardan meydana gelen maddî bünye değil, fertleri birbirine karşı insanca münasebetler kurmaya hazırlayan ulvî bir yuvadır. Çocukların geçimini sağlamak, çocukları terbiye etmek anne babanın görevleri arasındadır.  Eski Türk toplumunda aile içerisinde erkeğe "koca" ve "baba" olarak çok kutsal görevler verilmişti. Yine eski Türk toplumunda "anne" kavramı ise; vatan ve millet gibi kutsal bir kavram olarak görülmüştür. Çocuklar ise bu kutsal değerlerin bir parçası kabul edilmişti.
 
Eskiden aynı soydan gelen veya aralarında akrabalık ilişkileri bulunan kimselerin tümü aile olarak kabul edilirdi. Bu büyük aile, akrabalık bağlarının güçlü olduğu bir ailedir. Geleneksel büyük Türk aile yapısından uzaklaştıkça günlük hayatımıza yansımalarını da açıkça görüyoruz. Büyük şehirde rahat yaşayamayan geniş aile yapısına sahip aileler, şehirlerde bölünme tehlikesiyle karşı karşıya kalıyor. Büyük aile yapılarından, çekirdek aile olarak adlandırılan; anne, baba ve evlenmemiş çocukları olarak açıklanmaya çalışılan, çok sığ ve yavan bir tanımlama olarak karşımıza çıkıyor. Bu durum son yüzyılın şehirleşme ile birlikte hısım ve yakınların tümünü hayatından çıkaran insanların sarıldığı tanım oldu.
 
Günümüz Türk ailesi yapısal ve kültürel dönüşümün yarattığı yeni sorunları ve gerilimleriyle daha önce hiç olmadığı kadar karşı karşıya bulunmaktadır. Türk aile yapısı, toplumsal yapının devamlılığı açısından değişim süreçlerinin sarsıcı ve aşındırıcı etkilerine rağmen, tarihi kültürel yapısını sürdürebilen bir temele sahip olması ise umut vericidir. Kentleşme sürecinde kırsal geleneksel yapının değişerek de olsa kentlere taşındığı,  geçmişten geleceğe uzanan dayanışmacı bir aile tipinin azalmakla birlikte varlığını sürdürmeye çalıştığına da şahit oluyoruz. Ancak değişimin bugün için gelinen daha geniş aşamasında özellikle kitle iletişim araçlarıyla dünyanın küçülmesine yol açan küreselleşme olgusu, tüm dünya kültürlerini öncelikle ailenin içinden başlayarak daha etkili bir şekilde dönüştürmektedir.
 
Günümüzde çekirdek aile yapısı anne, baba ve çocukların oluşturduğu bir yapı olarak nerdeyse özendiriliyor. Bu aile yapısı ise hayatta her şeyden önemli kendisinin olduğunu öğreten, yalnız kimsesiz bencil kişileri ortaya çıkarıyor. Bu durumun toplumsal yansımaları gün geçtikçe üzerimize abanıyor. Modernleşme olarak adlandırılan süreçte, aile kurumu en çok aile içi ilişkiler bakımından etkilenmiştir. Aile içi ilişkilerde dinin toplumsal etkisi zayıflarken, bireysel algı ve yorumların konusu olmaya başladığı görülmüştür. Bu süreçte evlilik biçimleri ve yöntemleri değişmektedir. Kitle iletişim araçlarının giderek aile içi ilişkileri, evliliğin yapısı ve evlenme biçimlerini etkilediği bilinmektedir. Medyanın sürekli ve yoğun biçimde farklı aile modellerini aktarması, geleneksel aile yapısının aile içi ilişkiler ve roller sisteminde hızlı değişme, geçiş ve çatışmalara yol açmaktadır.
 
Ailenin en belirgin özelliklerinden biri de fertlerinin birbiri için fedakârlık yapabilmesidir. ‘’Adanma Kültüründen’’ gün geçtikçe uzaklaşıyor. Medyanın her türlüsünde, sürekli birey olduğu vurgulanan kişiler; kendisini ailesine, sevdiğine, vatanına hiçbir karşılık beklemeden adamakta, sorumluluk alıp ortak bir hayat sürdürmek zorlanıyor. Aynı şehirde yaşayan kardeşler birbirinden habersiz,  savrulmuş bir hayat sürebiliyor. Eskiden evin büyüğü olarak, başköşede oturan görkemli çınar ağaçları, huzur evlerinde kendi hallerine bırakılabiliyor.
 
Televizyonlarda yayımlanan yerli ve yabancı diziler, şiddet haberleri, şiddet gösterileri, izdivaç programları, internet sitelerinde yayımlanan programlar, gelişme çağındaki gençlerimiz üzerinde olumsuz etkiler bırakmaktadır. Gençler evliliğe sıcak bakmazken, yapılan evliliklerinde kısa zamanda boşanmayla sonuçlanması, köksüz aile yapısını ortaya çıkarıyor. Edebiyatta, sanatta, folklorda, müzikte millî ve manevi zevklerimize hitap eden programlar yapılmalıdır. Gençlerimizin Türk milletinin gelenek ve göreneklerine, örf ve adetlerine uygun biçimde yetiştirilebilmeleri için Türk aile yapımız yabancılaşmaktan kurtarılmalıdır.
 
Aile; çocukların eğitiminde yeniden devreye girmelidir. Gençlerimize "yeni" ve "eski"nin harmanlandığı ortamlar sağlanmalıdır. Millî Eğitim Bakanlığımız; okul öncesi, ilkokul, ortaokul, ortaöğretim, yaygın eğitim, yüksekokul ve üniversite öğrencileri için "millî kültür politikası" tespit edilip, uygulama olanağı sağlamalıdır. Bedenen ve ruhen sağlıklı ve gelişmiş bir toplum yapısı istiyorsak; bizi biz yapan ve inandığımız değerler çerçevesinde toplumun çekirdeği aile yapımızı, millî ve manevi değerler temeline tekrar oturtmak zorundayız.
 
Boşanmaların, intiharların, madde bağımlılığının arttığı günümüzde, ailede başlayan çözülme ve küçülme kısa zamanda topluma akseder. Toplumun sağlığı, bu yuvanın huzuruna bağlıdır. Sevgi ve saygıya, din ve millî ananelere dayanan huzurlu bir aileden, mükemmel bir toplum doğacağı bir gerçektir.


Bu yazıya yorum ekleyin

Adınız
E-posta Adresiniz
Yorumunuz
 

CAPTCHA


Resimdeki rakamları bu alana yazınız


Eklenen Yorumlar


Henız yorum bırakılmadı...
 
Çamurdan kale... - Sayı 97
Boya sandığı... - Sayı 96
Öğretmenin anı defterinde... - Sayı 91
Türk milleti darbeyi ezmi... - Sayı 90
Tüm Yazıları

ASKIDA ABONELİK: Siz de "askıda abonelik kampanyası"na destek olmak ister misiniz?

Gelecek sayının konusu (123):
"Mülteci" meselesine bakış...

Son Eklenen Yorumlardan
 Çok teşekkür ederim Amin hepimize🤲🤲... Ayşenur

 Çok beğendim.Buna benzer yazılar çokça işlenmeli.... mahir

 mükemmel anlatım; af etmiş olsan da gönül kırıklığı çok acı veriyor. buna öneriniz , makaleniz olur ... dr. Elvira

 Ne mutlu takva üzere yaşayabilene...Tebrik ederim, sade, anlaşılır ve sıkılmadan okunacak şekilde ka... Ömer Faruk Erkoyun

 Ne mutlu takva üzere yaşayabilene...Tebrik ederim, sade, anlaşılır ve sıkılmadan okunacak şekilde ka... Ömer Faruk Erkoyun


Marksizm’in, her şeyin cevabını veremediği, “ilk insanı ve tabiatı kim yarattı” sorusuna “bunu ortaya atmakla tabiatı ve insanı yok farz etmiş oluyorsun. Bundan vazgeçersen, bu soruyu sormaktan da vazgeçersin” demesinden(diye karşılık vermesinden) anlaşılmaktadır. Ancak her şeyin cevabını verebilecek bir kriteryuma sahip olan “benim düzenimi kabul et, kurtulursun!” deme hakkına sahiptir.
Kardelen: Sayı 1, Temmuz 1993
Yalnız ve başıboş değiliz
İranın neye ihtiyacı var?
Tevhid yoksa huzur da yok
Kaleme yemin
Kardelenden Haberler


Ali Erdal - İranın neye ihtiyacı...
Kadir Bayrak - Fars irfanı var mıdı...
Necip Fazıl Kısakürek - Devletleşen şiilik
Ekrem Yılmaz - Bizden gibi görünen
Ekrem Yılmaz - Al beni
Dergi Editörü - Kaleme yemin
Site Editörü - Tevhid yoksa huzur d...
Necdet Uçak - Ömür
Kardelen Dergisi - Kardelenden Haberler
M. Nihat Malkoç - Öz musikimizin piri:...
M. Nihat Malkoç - Filistin için ne yap...
Hızır İrfan Önder - Dermansız dertlere s...
Nihat Kaçoğlu - Serçelerin sesi
Mehmet Balcı - Almanya
Ahmet Çelebi - Bilemem
İktibas - İşte Budur Humeynî D...
Muhsin Hamdi Alkış - Fars palavrası
Kubilay Ertekin - Eşek ve deve
Halis Arlıoğlu - Gülerek günah işleye...
Erdem Özçelik - Geçmişten Geleceğe
Remzi Kokargül - Çoban çeşmesi
Murat Yaramaz - Çapraz sorgu
Gözlemci - Olayların düşündürdü...
Mahmut Topbaşlı - Sırt döndüğüm şiirle...
Mevlüt Yavuz - Umutsuz
Cemal Karsavan - Aşk uyanır sabaha
Bekir Oğuzbaşaran - Âhir zaman ümmetiyiz
Yaşar Akyay - Yalnız ve başıboş de...
Yaşar Akyay - Hayatın Kaynağından ...
Yaşar Erim - Camiler boşaldı
Cahit Can - Türk farkı
İbrahim Durmaz - Yunusca
 
 
23 Mart 2005 tarihinden beri
 Ziyaretçi Sayısı Toplam : 14591135
 Bugün : 1676
 Tekil Ziyaretçi Sayısı Toplam : 630576
 Bugün : 223
 Tekil Ziyaretçi Sayısı (dün) Toplam : 88
 122. Sayıya Bırakılan Yorum Sayısı Toplam : 0
 Önceki Sayıya Bırakılan Yorum Sayısı Toplam : 5
Son Güncelleme: 13 Eylül 2024
Künye | Abonelik | İletişim